9 Şubat 2025 Pazar

Birleşerek Mücadeleyi Büyütmeliyiz

 

 

 

 

 

 

 

Birleşerek Mücadeleyi Büyütmeliyiz


Yusuf Köse

Başta ABD olmak üzere, emperyalist sistem içindeki faşistleşme giderek daha da artma eğilimi içindedir. Emperyalistler arasındaki keskin hegomonya dalaşı, faşistleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Emperyalist savaşlar faşistleşmeden yürütülemez. Pazar paylaşımlarının giderek keskinleşmesi; uzun zamandan beri faşizmle yönetilen ülkelerdeki faşist uygulamaları daha da artırıken, yeni faşistleşen ülkelerdeki faşistleşmeyi de yaygınlaştırmakta ve kitlelerin yoğun anti-faşist protestoları nedeniyle, olmayan „burjuva demokrasi“ sınırları içinde kalmak isteyen burjuva ülkelerini de (Almanya örneği) faşistleşmeye zorlamaktadır.


Emperyalist sermayenin muazzam büyüklüğü ve merkezileşmesine koşut olarak, uluslararası emperyalist tekelci burjuvazi, sermaye birikiminin siyasal diyalektiği gereği, tarihinin en gerici dönemine girmiştir.


Faşist Erdoğan yönetimi, ülke içinde baskıları en üst boyuta çıkarmaya başlamıştır. Burjuva muhalif dahil, muhalif olan her kesime saldırmaktadır. Kitlelerin, kısmi de olsa, demokratik soluk alma alanlarını, kayyım, gözaltı, tutuklama, ev hapsi vb. uygulamalarla kapatmaktadır. Ağzını her açışta, ilerici olan, demokrat olan her kesime, salyalar akıtarak saldıran, hakaret eden faşist Erdoğan’a, onun yakınlarına, siyasi çevresine, deyim yerindeyse yan bakmak „tutuklanma“ gerekçesi yapılmaktadır.


Kısacası, rejimi eleştiren, karşı çıkan, haklarını arayan işçiye, emekçiye, ulusal demokratik haklarını isteyen Kürtlere, olumsuzlukları eleştiren aydına, bilimsel açıklama yapan akademisyene, haklarını arayan kadınlara, iktidarın uygulamalarını haberleştiren gazeteciye vb. her şeye düşman. Yaşamak için filizlenen, umudu olan, kendisinden izin almadan uçan kuşa düşman bir faşist yönetimle karşı karşıyayız.


Emperyalist Türk tekelci burjuvazisi, ülke içinde hiç bir engelle, pürüzle karşılaşmadan sömürüsünü ve sermaye birikimini en üst düzeye çıkarmak istiyor. Suriye’de ve diğer ülkelerdeki emperyalist yayılmacı faaliyetleri karşısında „aykırı ses“ ya da bir direniş istemiyor. Bütün tekelci burjuvazi Erdoğan rejminin arkasında hizalanmıştır.Bu nedenle de azgınca, çalışanlara ve doğaya saldırıyorlar.


Tekelci burjuvazi, sendikalı, grevli, direnişli, kapitalistlerin istediğinden fazla ücret ve ücretine zam isteyen işçi istememektedir. Ucuz işgücü ve çalışmada her türlü esnekliği kabul edecek modern köle işçi istemektedir. İşçi başına yılda 650 bin TL (Koç Holding) gelir elde eden, yıllık karını ortalama %700, %1400 artıran tekelci bankaların -gönül rahatlığı içinde- insan derisini soymamaları elde değildir. Bu ancak, faşist bir diktatörlük altında olabilir. Ve şu anda Erdoğan rejmi de bunu uygulamaktadır. Çalışanların adeta -çığlıklar içinde- derisi soyulmaktadır.


Ne var ki, sistemin asli ve ebedi bir korkusu var: İşçi sınıfı ve emekçilerin ayağa kalkacağı korkusu. Bu, 15-16 Haziran 1970‘de ve GEZİ’de yaşandı. „Geziye“ katılan sendikacıları, demokrat aydınları, sanatçıları yargılamaları, tutuklamaları, ağır ceza vermeleri herkese korku salmak içindir.


Bu bir sınıf savaşımıdır. Burjuvazi, işçi sınıfının „GEÇİNEMİYORUZ“ çığlıklarından ve öfkelerinden korkmaktadır. Bu öfkelerin derlenip toparlanmasını, birlik olup sel olmasını istemiyor. Sınıf savaşları tarihinin sıklıkla tanıklık yaptığı gibi: Sınıf savaşımının diyalektiği gereği, mücadele tek taraflı olamaz. Burjuvazinin saldırısı varsa, er ya da geç, işçi sınıfının da karşı saldırısı mutlak bir şekilde olacaktır.


Emperyalist burjuvazinin saldırısı olsun, faşist Türk devletinin işçi sınıfı ve emekçilere saldırıları olsun, asla tek taraflı olmayacaktır. İşçi sınıfı ve emekçiler, emperyalist baskı altında olan halklar, kendi hakları için mücadele ediyor ve edeceklerdir. Çünkü burjuvazinin saldırısı, birbiriyle ölümüne rekabet olsa da, esas olarak işçi sınıfına saldırıdır. Çünkü ortada sermayenin büyütülme savaşı vardır. Sermayenin büyümesi ise, işçi sınıfının kanlı alınteriyle birikir.


Türk tekelci burjuvazisinin saldırısına karşı işçi sınıfı pek sessiz kalmıyor. Sarı sendikaların bir çok engeline rağmen, Erdoğan tarafından grevler yasaklanmasına karşı, grev ve direnişler devam etmiştir. Bugün Gaziantep’de tekstil işçilerinin direnişleri sürmektedir. Polenez işçileri, devletin faşist terörüne rağmen (tutuklama, yıldırma, güç kullanma vb.) 170 günden fazla direnerek haklarını almışlardır. Ve daha onlarca işçi direnişleri yaşanmış ve yaşanıyor. Direnenler kazanıyor.


Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı deneyimsiz değildir. Geçmişinde muazzam bir mücadele deneyimleri vardır. Bugün bu sosyalist perspektifle örgütlediğinde, birlikte mücadele daha da gelişecektir. Bu bağlamda, biz komünistler, işçi sınıfı içinde örgütlenme ve çalışmayı her açıdan esas almalıyız. Tekelci burjuvazinin faşist yönetimi karşısında tek güç işçi sınıfıdır. İşçi sınıfına güvenmeyen, tekelci burjuvaziye teslim olur. Tekelci burjuva devletini yıkıp yerine sosyalist sistemi kuracak olan, yalnızca ve yalnızca, üretimdeki yeri açısından işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının devrimci temeline güvenmek, mücadelenin kazanılmasının ön koşuludur.


Erdoğan, bugüne kadar olduğu gibi her seçimi „kazanacaktır.“ Bu çok açık bir gerçek. Burjuva muhalefetin „seçimle iktidar değişecek“ argümanı bir hayaldir. Ancak, işçi sınıfı ve emekçilerin yoğun mücadelesi karşısında, burjuva seçimler kısmen normal yapılabilir. Faşist Erdoğan rejimi ve onun istediği koşularda seçim, yine onun iktidarda kalmasının aracı olacaktır.


Bu bağlamda, burjuva muhalefetin kuyruğuna takılmak değil, sınıfın ve tüm emekçilerin mücadelesini yükseltmeyi, direnişleri geliştirmeyi ve mücadeleyi olabildiğince birleştirmeye çalışmalı ve başarmalıyız. Mücadeleyi kitleselleştirmenin koşulları her geçen gün daha da olgunlaşmaktadır. Küçük küçük ve tek tek direniş ve grevler, politik mücadeleler, birleştiğinde, devasa bir sele dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bu gelişmeler görülmeli ve mücadele taktikleri buna göre geliştirilmelidir.


Koşullar, işçi sınıfı ve emekçilerin lehinedir. Burjuvazi, sermaye birikimini artırmak ve emperyalist amaçlarını gerçekleştirmek için, işçi sınıfına daha ağır sömürü koşullarını dayatıyor. Demokratik hak ve politik özgürlüklerin yok edilmesine ek olarak, muazzam bir yoksullaştırma söz konusudur. Tekelci burjuvazi, kitlelerin açlığı üzerinde sermaye biriktiriyor, açlık çıglığı üzerinde adeta tepişiyor. Suriye’deki gelişmelere rağmen, esasta bugün, Erdoğan rejimi, ekonomik ve siyasal olarak en zayıf olduğu noktadadır. Kitleler üzerinde yoğun bir faşist terör estirmesinin bir nedeni de bu zayıflığını örtme, olası büyük kitle protestolarını daha doğmadan önleme politikasıdır.


Küçük burjuva teslimiyet teorilerine değil, işçi sınıfına ve onun bilimsel dünya görüşü olan sosyalizme güvenerek, sınıf içinde, birleşik, aktif bir mücadele örmek ve örgütlemek için çabalarımızı yoğunlaştırmalıyız.


Kapitalizm son günlerini yaşamaktadır. O ölürken, doğayı ve tüm insanlığı yok etmeye çalışıyor. Bunu önleyebiliriz ve önlemeliyiz ve önleyeceğiz. Uluslararası işçi sınıfı buna muktedirdir.

Emperyalist burjuvazi ve onun sistemi kapitalizm; (Nazım Hikmet’in dediği gibi) „bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.“ Gelecek sosyalizmindir!08.02.2025 ***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder