“FUHUŞ ÜLKESİ ALMANYA’NIN ÖZGÜR CENNETİNE
HOŞ GELDİNİZ
Yusuf KÖSE
Yukarıdaki başlık bana ait değil. Alman ntv haber
kanalının online sitesinde yazan Diana
Sierpinski’e ait. Ve
buna benzer bir başlığı ise 2013 Mayıs ayında, Der Spiegel (ayna) dergisi
atmıştı: “Genelev Almanya”[2] diye. Der Spigel’in kapaktan
verdiği bu başlık, Almanya’da o zaman çok konuşulmuştu. “Biz fuhuş ükesi miyiz”
diye. Oysa insan ticareti, emperyalist Avrupa burjuvazisinin kutsal birliği AB,
bu işi resmileştirmişti. Başı ise Alman burjuvazisi çekiyordu. İkinci sırayı
ise İspanya burjuvazisi almıştı.
Almanya, fuhuşu kolaylaştıran, yaygınlaştıran ve
buna bağlı olarak da sosyal güvence altına alan yasayı 2002 yılı başında,
meşhur SPD[3]-Yeşiller koalisyon hükümeti
döneminde yasallaştı. Çünkü, burjuvazi, her şeyi metalaştırdığı gibi, insan
ticaretini de “hür teşebbüs”ün sınırsız özgürlükleri kapsamı içine alarak, sermayenin
durdurulamaz büyüme isteğini yerine getiriyordu.
Emperyalist burjuvazinin savaş sanayi ve savaşları
nasıl ki bir sanayi kolu haline geldiyse, insan ticaretini de bir sanayi kolu
haline getirmiştir. Artı-değer yaratan, sermayenin büyümesine ve birikmesine
neden olan her şey, burjuvazi için “özgür ticaretin” bir nesnesi (metası) olmak
zorundadır. Burjuvazi, sermayenin kutsallığı aşkına, özellikle kadınlara sex köleliğini
getirip dayatıyor. Ve bunu reklamıyla, modelleriyle, modalarıyla birlikte
normalleştiriyor. Alman burjuvazisi, sex işçiliğini normal iş statüsünde
göstererek, “insan ticareti” kavramı dışına çıkarmış oluyor. Böylece Birleş
Milletler (BM)in suç saydığı “ticaret” kapsamı dışına çıkmış oluyor.
Alman emperyalist burjuvazisi, sermayenin kar
oranının düşme eğilimini önlemek için yalana ve dolandırıcılığa baş vurmaktan
da geri kalmıyor. Volkswagen (VW) tekelinin yaptığı sahtekarlık (dizel
arabalarda gaz salımını olduğundan düşük göstermesi olayı), hemen hemen bütün
tekellerin baş vurduğu kar oranının düşme eğilimini önlemeye çalışmanın bir
uygulama biçimiyse, insan ticareti de aynı şekilde sermaye birikimini artırmanın ekonomisidir.
Almanya’nın “geneleve”e çevrilmesini, “sex işçilerine sosyal güvence saltına almak”
gerekçesiyle SPD-Yeşiller[4] koalisyon burjuva hükümeti
sağladı. Ancak bu, burada çalışanları ne sex kölesi olmaktan kurtardı ne de
kadın ticaretini “sosyal güvenceli” özgürleştirmekten kurtardı. Çıkarlan
yasayla genelev açılması kolaylaştırdıkları gibi, cinsel sömürüyü ise doğal bir
iş alanı durumuna getirildi. Yani, genelev sıradan bir iş yeri gibi, iş ve işçi
bulma kurumu (Bundesagentur für Arbeit) aracılığıyla isteyen buralarda çalışabilir.
Çünkü buraalarda Alman iş kanunlarına uygun bir şekilde çalışmaktadır. Bu
nedenle de Almanya’nın bir çok şehirindeki işçi bulma kurumlarında, iş arayan
kadınlara genelevde çalışmaları öneriliyor. Dünyanın en büyük genelevi
(Sauna-Clup Artemis) Berlin’de açıldı. Buraya sex turizmi de yapılıyor. Sex
turizmi sadece Tayland vb. ülkeler özgü bir olay değildir. Kapitalizmin en gelişmiş ülkesi olan Almanya
bu konuda başı çekiyor. Yani, kadın (ve elbette insan) ticareti, Almanya’da
normal bir iş olarak ekonomideki yerini çoktan almış durumdadır.
Bu durum, gerçekte ise, burjuva aile “kutsal”lığının gizinin de bu
ticaretin içinde saklı olduğunu bir kera daha tescillemiş oldu.
Bugün Almanya’da sex işçiliği (aslında buna insan
ticareti demek daha doğru. Ne var ki buralarda binlerce insan çalışıyor ve kendilerini
“sex işçileri” olarak adlandırıyorlar. Haksız da değiller. Aşırı sömürülüyorlar
ve artı-değer üretiyorlar). Almanya’da sex işçiliği yapan 200 bin ila 700 bin
arasında kadın olduğu söyleniyor. Bunların Alman sermayesine katkıları ise
ortalama yıllık 14,5 milyar Avro.[5] Almanya sex (kadın ticareti)’nde
dünyanın bir numaralı ülkesi durumunda. ABD ise 500 bin insanın bu işte
çalıştığı tahmini kayıtlarda yer alıyor. Nüfus oranlaması yapılırsa, ABD Almanya’nın
çok çok gerilerinde kalıyor.
Bu işte çalışanların %60-80 arasını, Almanya
dışından gelen ülkelerden oluşuyor. Daha çok da Doğu Avrupa, Baltık ve Balkan
ülkelerinden geleneleri kapsıyor. Bu alanda çalışanların %90’ı kadın, %7’si
erkek ve %3’nü ise transseksüller oluşturuyor.[6] Ve bu alanda çalışanların,
çıkarılan yasalara karşın, her türlü
sosyal güvenceden[7] yoksun olduğu ve her türlü
baskıya, sömürüye ve en aşağılık muamelelere maruz kaldıkları da bilinen bir gerçektir.
Ayrıca, Polis kayıtlarına göre, buralarda 18 yaşın altında çalışmak yasak
olmasına karşın, 13-17 yaş arası kaçak çalışanların hiç de sayısının az az
olmadığı gerçeğidir.[8]
Sanayi kolu haline gelmiş ve yıllık ortalama 14.5
milyar Avro cirosu olan bir sektörü, Alman burjuvazisinin yasaklaması bir yana,
kısıtlaması dahi söz konusu olamaz. Bu alanda hem binlerce insanı “istihdam” ederek
işsizliğe kısmen çözüm bulmuşken, esas olarak da Alman sermayesinin büyümesinin
ve güçlenmesinin önemli alanlarından biri olmuştur. İnsan ticareti, emperyalist
burjuvazinin neoliberal ekonomisinin güçlü bir sektörü olmuştur. Fuhuşun tarihi
özel mülkiyetli toplumlarla yaşıt olmasına karşın, bir sanayi üretim kolu
haline gelmesi emperyalist burjuvazinin neoliberal ekonomisi sayesinde gerçekleşmiş
ve büyümüştür.
Alman burjuvazisinin 2011 yılı silah satışının
toplamı 10.8 milyar Avro’dur. İnsan ticareti (ücretli sex köleliği) ise silah
sanayinden daha büyük bir sermaye birikimi sağlıyor. Burjuvazi, böylesi büyük
bir sermayeden, “ahlaksızlık” ya da “insan ticareti” adı altında
hiristiyan-katolik ahlakı aşkına
vazgeçmez. Tersine, bu konudaki yasalarını, insan ticaretini (daha çok da kadın
ticareti) kolaylaştırmak için çalışma yapıyor ve destekliyor.
Sex iş yeri açmak için, işsiz kalanlara kolaylıkta
sağlıyor. Bugün Almanya’ın en ücra köşelerinde, orman içlerinde, yol
kenarlarında sıklıkla tatil karavanı görebilirisiniz. Bilmeyenler, tatil
karavanı sanırlar. Ancak bunlar “karavan genelev”leridir. Ve bunların çoğu,
devlet destekli “Ich AG”[9] (ben şirketim)ler olarak faaliyet
yürütmektedir.
Alman burjuvazisi, sex işçiliğini normal bir iş
olarak sunarken, öbür yandan ise, burada çalışan kadınları “vesika”landırıyor.
Sex işçileri ise buna karşı çıkıyor. Bankadan hesap açtıklarında da sex işçisi
olduklarını belirtmeleri isteniyor.[10]
Bugün, Afrika, Asya ve Ortadoğu ve AB ülkesi olmayan Balkan ve Doğu Avrupa
ülkelerinden Almanya, Fransa, ingiltere, Belçika ve İskandinav ülkelerine
gelmek isteyenlerin yolları insan kaçakçılarıyla kesişmektedir. Türkiye’nin
Avrupa’ya açılan bütün kıyı ve kapıları insan ticareti yapan kaçakçılarla
tutulmuştur. Bunların hikayelerini hergün gazetelerde okuyoruz. Yine,
Yunanistan, İtalya ve diğer ülkelerde de tiren garları, deniz kenarları insan
ticareti yapan kaçakçılarla tutulmuştur. İnsan ölüsünden, savaştan, yıkımdan
para kazanan sermayenin, insan ticareti yapmayacağını düşünmek, kapitalizmin
karakteristiğini bilmemek ya da görmezden gelmekle olabilir.
Ortadoğu ve Afrika ülkeleri emperyalistlerce
savaşla, yağmayla, aşırı sömürmeyle talan ve tahrip edilip, buranın halklarının
yaşam alanları yok edilirken, ölümü göz alıp Avrupa kapılarına düşen insanları
yolda sermayenin ölüm kaçakçıları bekliyor. Bu savaşın sermayeye dönüşmesinin
bir başka biçimidir.
Bugün, Asya’nın, Afrika’nın ve Ortodoğu cehenneminden
kaçıp her türlü bilinmez tehlikeleri göze alarak Almanya’ya gelmek isteyenleri
de gözönüne alınınca, Alman burjuvazisinin ülkeyi bir fuhuş cennetine neden
çevirdiklerini anlamak zor olamasa gerek. Çünkü bu gelenler, geldikten sonra
ayaklarının altında, hayal ettikleri bir refah ve demokrasi ülkesini bulamayacaklar.
Canlarını kurtardıkları için geldiklerine sevinecekler, ancak, yaşamları
boyunca pişman olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışacaklardır. Çünkü tüm
zorluklar, aşağılanmalar ve yoksulluklar, insan ticaretiyle birlikte yürüyen
sex işçiliği onlar için var olmaya devam edecektir.
İslamcı hükümetin başta olduğu Türkiye’de ise,
genelevler Almanya’da olduğu gibi resmidir ve devlet kontrolü altındadır. Ve
yıllık cirosu ise ortalama 4,5 milyar dolar olduğu söylenmektedir.[11] 100 bin kadının çalıştığı ve
bunun ise 15 bininin “vesikalı” olduğu belirtiliyor. Vesikalı olan rakam doğru
olabilir, ancak çalışan sayısının daha fazla olduğu ise bir gerçektir.
Tarihleri boyunca, hiristiyan ahlakı ile islam ahlakı, aynı nedenlerle ortaya
çıkmıştır ve aynı nedenlerle aynı nokta da buluşmuşlardır.
Günümüz kapitalist dünyasında, kadın ve çocuk
cinselliği büyük bir sermaye birikim sektörü haline gelmiştir. Bu konuda hiç
bir kapitalist ülke temiz değildir. ABD, Tayland, Hindistan, Filipinler,
Endenozya ve daha bir çok ülkede çocuklar fuhuş sektöründe yoğun bir şekilde
kullanılıyor.[12]
Burjuvazinin insana verdiği değer, ya da “insani
değeri”, sermayenin büyüme oranıyla ters orantılıdır. Sermaye büyüdükçe,
burjuvazinin insani değerleride bir o kadar azalır, ahlaksızlığı artar. Bu işin
müslümanlıkla, hiristiyanlıkla, yahudilik ve diğer bir dinle hiç bir ilgisi
yoktur. Bütün dinlerin tek bir görevi vardır: Gerçeklerin kitleler tarafından
görülmesini önlemek için egemen sınıflar lehine perde olmaktır. Burjuvazide
bunu iyi kullanmaktadır. 25.10.2015
***
[1]
www.n-tv.de/willkommen-im-Paradies… 20.06.2013 (Elbette, Almanya, tek başına bir fuhuş ülkesi olmaktan ibaret değil.
Fuhuşun yaygın olması ve yaygınlaştırılması nedeniyle böyle adlandırılmalara
gidilmiştir.)
[2]
Der Spiegel, “Bordell Deutschland”,
27.05.2013
[3]
SPD: Almanya Sosyal-demokrat Partisi
[4] Almanya’da, 2. Emperyalist Paylaşım
savaşı’ndan sonra sosyal hakların en
fazla budandığı dönem bu “sosyaldemokrat” kılıflı hükümet döneminde olmuştur.
[5] Der Spiegel, 27.05.2013,
[6]
İnsan Ticareti Bugün (menschenhandelheute.net.de)
[7] Almanya’nın nüfus olarak (17
milyon) en kalabalık NRV (Kuzey Ren Eyaleti) eyaletinde, 37-60 bin arası sex
işçisi olduğu tahmin ediliyor. Burada bir sex işçileri sendikasıda kuruldu.
[8] Der Spiegel, aynı sayı
[9] Ich AG (ben şirketim), Alman işçi bulma
kurumu işsiz olanlara, iş yerleri açması için 4500 Avro tutarında bir destek
veriyor
[10] Emilija Mitrovij, “Fahişelik ve
Kadın Ticareti (Prostitution und Frauenhandel)”, VSA/ Hamburg 2006
[11] Habertürk 16.02.2004
[12] Bkz. Prof. Oğuz Polat, Sultan
Şahin, “İnsan ticareti ve Fuhuşun Uluslararası Düzenlemeler çerçevesinde
Değerlendirilmesi”, PDF