9 Mart 2021 Salı

Devrimin İşçisi Dursun Çaktı Yoldaş’a...

 

 


 

Devrimin İşçisi Dursun Çaktı Yoldaş’a...

 

Yusuf Köse

 

Ölümün yaşamın yoldaşı olduğunu bilmeme rağmen, yoldaşlarımızın ölümlerinin arkasından kalem oynatmak, söz etmek bana hep ağır gelmiştir. Düşmanla savaşarak ya da ağır hastalıklar nedeniyle erkenden yitirdiğimiz, toprağa verdiğimiz onlarca yoldaşın arkasından çok bildiri yazdım. Ama yoldaşları anlatmak bana hep zor gelmiştir. Dursun yoldaş’ta onlardan biridir.

Dusun ile 25 yıl önce tanıştım.  Bir çok defa evine uğradım. Çok sık görüşmedik. Maddi olarak sıkıştığımda ve kendisine söylediğimde asla ikiletmedi. Ara sıra telefonlaştık. Hastalığını duyuncada telefonda konuştum. O öleceğini biliyordu. “Sonucu biliyorum. ... Bir çok yoldaşı uğruladık ...  Ama direneceğim” demişti. Sonucu bilmesine karşın umudunu yitirmemişti. Önemli olanda buydu. Umut, yaşamla ölüm arasında yaşamın ve dik durabilmenin kaynağıydı.

Dursun yoldaşı yitirdiğimizi öğrendiğimde, “kötü bir zamanda gitti. Pandemi olmasaydı onu sonsuzluğa uğrulayacak, Avrupa’nın her yerinden en az 5-10 bin kişi olacaktı” demiştim. Bu bile Dursun’u anlatmaya yeter diye düşünüyorum. Pandemi önlemlerine rağmen, Avrupa’nın her yerinden taziyesine iki gün içinde 1500 aşkın seveni gelirken, cenazesine “100’den fazla kişinin katılmasına izin yok” ricasına rağmen, 500’e yakın seveni katılmıştı. Devrimci halk insanı olarak yaşamayı başarmanın bir muhasebesiydi bu kitlesel yoğunluk.

Ekonomik durumu iyi sayılırdı. Evi bütün yoldaşlarına açıktı. Mütevazi ve paylaşımcı biriydi. Bu hemen hemen bütün devrimcilerde vardır. Devrimci olmanın ve ölene kadar devrimci kalabilmenin de temel kıstaslarından biridir diye bilirim. Alçak gönüllülük ve paylaşımcılık yoksa, devrimci kalmak zordur. Alçak gönüllülük kendinden bir şeyler katmak ve karşılık beklemeden verebilmektir yoldaşlarına ve yoldaşlarını her zaman öncellemektir. Aynı zamanda ideolojik olarak davana bağlılık ve onu sürdürmektir.

Sevgili Dursun yoldaşın alçak gönüllülüğü, mütevaziliği, paylaşımcılığı; kapitalizme karşı direngen bir mücadele, sosyalizmi ise her yerde her alanda savunusuydu. Devrime ve devrimciliğe karşı duyarlılıktı. Anti-komünistlikten nefretti.

Bu nedenle de, her şeyi yoldaşları ve inandığı devrim içindi. O ücretli bir işçi değildi, ama yaşamıyla, mücadelesiyle bir proleterdi. Kaypakkaya’nın proletarya önderliğinde devrime ve sosyalizme olan inancı ona, sarsılmaz bir duruş katmıştı.

Onun devrimci proleter duruşu ve yaşam biçimi, ailesine ve çocuklarına da örnek olmuştu. Bütün devrimcilerin Dursun’dan öğrenmesi gerkenlerin başında; çocuklarını ve yakın çevresini kendi davasının yoldaşı yapabilmesidir. Çoğu devrimcilerin başaramadığını Dursun yoldaş başarmıştı. Bu, çok özel bir meziyet istemeyen, ama, sözüyle yaşamıyla devrimci olabilmenin ve de proleterce yaşamanın, düşünebilmenin eylemleriyle birleştirmesini başarmasında yatmaktadır. Kapitalist sistemin insanları sersemleştirdiği, uyuşturduğu, oradan oraya savurduğu koşullarda elbette kolay olmayan devrimci yaşam ve duruş biçimidir bu.

Dursun, herkes gibi üzülür ve kaygılanırdı. Kaygıları ve üzüntüleri daha çok partisiyle ilgiliydi. Bölünmeler, ayrılıklar onu hep üzmüştür. Ama o her zaman doğruların yanında yer almasını da bilmiştir. Bu, onun yukarıda saydığım özelliklerinden kaynaklanıyordu. Her devrimci de olması gereken, devrimci bir inadı da vardı. Her şeye “eyvallah” demezdi. Sorgular ve bunun sonuncunda bir karara varır ve inandığı doğrultuda yürürdü.

Devrimci yoldaşlarını da geçici yol arkadaşlarını da iyi tanıyordu. “Geçici yol arkadaşı” olanlara sıcak yaklaşmıyor, bunların davaya zarar verdiğine inanıyordu. Proleter yaşam biçimine sahip olmayan küçük burjuva devrimciliğin “lafazanlığına” inanmıyor ve güvenmiyordu. Bu yanıyla da o komünist önder Kaypakkaya’nın Çeliği’ni sulayanalardan biriydi.

Dursun, devrimcilerin birliğine de inanan ve olması gereken bir eylem olarak görüyordu. Asgari ölçüde de olsa demokratik hak ve özgürlükler için devrimcilerin bir araya gelemesini ve birlikte hareket etmesini, burjuvaziye karşı devrimin kazanacağı bir güçlü mevzi olarak görüyordu.

Hoçşakal devrimin işçisi Dursun Yoldaş! Uğurlar olsun! Enternasyonal proletaryanın devrim meydanlarında buluşmak üzere...

 

7 Mart 2021 Pazar

Kadınlar ve İşçiler

 

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun!

Jan Jiyan Azadi!

 



 

Kadınlar ve İşçiler

 

Yusuf KÖSE

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

İnsanların tarihi toplumsal sistemler tarihidir. Ve insanların yaşam biçimlerini, aralarındaki ekonomik, siyasi, kültürel ilişkileri belirleyen, içinde yaşadıkları toplumsal sistemin karakteridir. Sınıfların ortaya çıkışından sonrada toplumsal sistemlere damgasını vuran ve onu daha ileri götüren, değiştiren sınıflar arasındaki mücadele olmuştur. Hiç bir toplumsal değişim sınıf mücadelesinden azade olmamıştır.

Toplumun sınıflara bölünmesinden beri de ona karakterini veren ezen sınıfların ekonomi-politiği, ezilen sınıflar ile ezen sınıflar arsındaki toplum içindeki ilişkileri belirleyen temel etken olmuştur. Toplumsal ekonomik yapı, kendi karakterine uygun üst yapıyı da belirler.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, insanların sınıflı topluma geçmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Ve bu, kapitalist toplumda biçim değiştirerek daha kadınlar üzerinde daha yıkıcı bir hal almıştır. Kadın cinselliği, burjuva sermayesinin aşırı birikim ve meta aracı haline getirilmiştir. Ve burjuvazi, işçi sınıfını bölmek ve onun üzerindeki iktidarını pekiştirmek için, kadın üzerinde cinsiyet ayrımcı politikasını, sermayenin birikimi uğruna derinleştirmeyi esas politikalarından biri haline getirmiştir.

Toplumların ilk sınıflara bölünmesinden miras kalan kadının cinsiyet ayrımcılığına tabi kılınması politikası, kapitalist sömürücü sınıfların iktidarda kalmaları için vazgeçilmez ekonomik, politik ve ideolojik baskı aracına dönüştürülmüştür. Bu aynı zamanda, işçi sınıfını bölme, kadın ve erkek emekçiyi karşı karşıya getirme politikası olarakta yürülükte tutulmaktadır. Kadının daha fazla baskı altında tutulması, cinsiyet ayrımcılığıyla aşağılanması, aynı şekilde emekçi erkeğinde aşağılanmasını koşullamaktadır.

Sınıflı toplumların üretim biçimleri; maddi üretimin yanında, ezilen sınıfları politik olarak ezme, onları baskı altında tutma, bölme, kutuplaştırma, doğal biyolojik ayrımları sosyal ayrımcılık temelinde politikleştirerek derinleştirmeyi ücretli kölelik üzerinde yükselen ideolojik-politik üretimini de kaçınılmaz olarak üretir. Kapitalist toplum, bunu, daha modern ve daha derinlemesine geliştirmiştir. Bir taraftan sınıf çelişmesini keskinleştiriken, bir taraftanda artan ölçüde küçük burjuva düşünce tarzını topluma yayması, ezilen sınıflar arasında burjuvaziye ve onun ekonomi-politikasına karşı birliğin genişlemesini ve pekişmesini önleyici bir rol oynamaktadır.

Tarihsel materyalizmin ortaya çıkardığı  bir gerçek olarak, insanların tarihi toplumsal sistemeler tarihiyse, toplumsal sistemlerin karakteri de o toplumda yaşayan insanların ilişkilerinin temel belirleyicisidir. Kapitalist toplumda kadın ve erkek işçi ücretli kölelikten kurtulamaz. Çünkü, sınıflı toplum, ezen/ezilen, sömüren/sömürülen üzerine kuruludur. Ezen sınıflar, günümüzde kapitalistler, iktidarlarını ancak işçi (kadın-erkek) sınıfını sömürerek ve baskı altıda tutarak sürdürebilirler. Bu da yetmez. Toplumda sürekli kutuplaşmayı, ayrımcılığı (cinsiyet, dini, ulusal vb.) canlı tutar. Irkçılık, miliyetçilik, şovenizm, kadın-erkek ayrımı, dinsel ve ulusal azınlıklar üzerinde baskı ve kutuplaştırma burjuva toplumun vazgeçilmez politik ayrımcılık öğeleridir. Bunları bazan yoğun olarak derinleştiriler bazan ise yumuşatırlar. Ama asla ortadan kaldırıcı bir politika izlemezler, izleyemezler. Kapitalist üretim tarzının karakteri buna izin vermez. Çünkü, burjuvazi işçi ve emekçilerin direkt burjuvaziyi hedef alıcı politik eyleme geçmesini, özellikle de; sömürü sisteminin yıkma eylemine geçmesini istemezler ve bunu önlemek için en kanlı şiddet-terör dahil her türlü ideolojik-politik yanıltma, elimine etme politikasını sürdürürler.

Kapitalist toplum, işçi sınıfının ezilmesi ve sömürülmesi tarihiyse, aynı şekilde kadınların ezilmesi, sömürülmesi ve cinsiyet ayrımcılığına tabi kılınarak metalaştırılmasının ve aşağılanmasının derinleştirilmesinin tarihidir. Bu tarih, kadın ve erkek işçilerin, emekçilerin aynı sınıfın üyeleri olarak, kurtuluşlarının da ancak ve ancak birlikte mücadele ile olacağını göstermektedir. Bu sosyalizmdir.

Burjuva Toplumunda Kadın ve Erkek Emekçi

Burada somut bazı istatistikler vereceğim. Bu istatistikler, burjuva toplumu tarafından kadının neden ezilenlerin ezileni olarak tutulduğunun yanısıra erkek emekçilerin kaderi ile kadın emekçilerin kaderinin aynılaştığınında bir göstergesidir.

Ancak, unutulmaması gereken bir gerçek: Kapitalizmin krizinin faturaları emekçiler üzerinde bütün ağırlığı ile çökse de, kadınlar üzerindeki ağırlığı tartışılmaz ölçüde yüksek ve dayanılmaz acıları da birlikte getirmektedir. Bu istatistiklerde, kapitalizmin derinleşen krizinin kadınlar üzerindeki ekonomik, sosyal, toplumsal cinsiyet ayrımcı ve politik faturaları kısmen yansıtılmaktadır. Çünkü istatistikler, kadınların yaşadığı her türlü aşağılanmayı ve acıları tam olarak veremez.

ILO’nun 2020-2021 Küresel Ücret Raporu’na[1] göre, çalışanların kayıpları oldukça yüksek. 2020’nin ilk çeyreğinde, çalışma saati kayıplarının Asya ve Pasifik’te %15,2; Afrika’da %15; Arap Devletlerinde %16,9; Avrupa ve Orta Asya’da %17,3, ABD’de %28’e çıktığı ve dünya genelinde ortalama iş kayıplarının %17,3’e ulaştığı belirtilmektedir. Yaşanan yoğun işsizliğin ve işten çıkarma ve işsizliğin ise hesabı tutulamıyor.

İLO’nun aynı raporunda, gelişmiş 52 ülkede işçilerin üretkenliği 1999-2019 arasında %123 artarken, bu yıllar içinde işçi ücretlerindeki real artış ise %114 civarında kalıyor.

Aynı raporun yer alan bir başka önemli verisi ise; 2020’nin ilk ve ikinci çeyreğinde, bazı seçilmiş ülkelerdeki  ücret kayıplarının cinsiyetlere göre dağılımı:

Ülkeler

Ortalama (%)

Kadın (%)

Erkek (%)

Portekiz

13,5

16.0

11.4

İspanya

12.7

14.9

11.3

Fransa

10

13.1

7.7

İngiltere

9.2

12.9

9.1

Almanya

6

8.6

4.4

Danimarka

3.3

4.5

2.5

Hollanda

1.7

2.5

1.3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: İLO, Küresel Ücret Raporu, 2020-2021, sf. 46

Bu tablodaki veriler yanıltmasın. Sadece pandemi boyunca oluşan kayıplar. Kadınlar, bütün ülkelerde erkeklerden daha az ücertle çalışıtırılıyor. Bu kapitalist toplumun en görünen çıplak gerçekliğidir. En gelişmiş modern ya da “demokrat” olarak bilinen burjuva devletlerinde dahi aynı işi yapan kadın ve erkek işçi aynı ücreti almıyor. Kadın en az %22 daha az ücret alıyor. Kadının cinsiyet ayrımcılığına, aşağılanmasına, kadın üzerindeki erkek basıkısının nedenleri burada, sistemin bu işleyiş karakterinde aranmalıdır.

Bu veriler, kadın ve erkeğin en gelişmiş kapitalist ülkelerdeki durumları ve cinsiyet ayrımcılığının net göstergesidir. Kadının, toplumsal olarak ezilmesi, ikinci sınıf görülmesi, cinsiyet ayrımcılığı, iş yerlerlerindeki mobbingler, tacizler, tecavüzler, kadın cinayetleri, bu verilerin içindedir. Erkek egemen anlayışı besleyen etkenlerin başında, kadının daha baştan ekonomik olarak erkek karşısında negatif bir ayrımcılığa tabi tutulması gelmektedir. Diğer etmenler ise ikincildir. Tabi, bu verilerin içinde işçi ölümleri, yani çalışırken "iş kazası" adı altında ölen işçilerin şimdilik adı geçmiyor. Ama, sadece AKP Türkiye’sinde,  2002 Kasım’ından 2020 yılı sonuna kadar toplam 27 bin işçi iş kazasında ölüyor. Son dört yılda ise toplam  10 bin işçi iş cinayetine kurban gidiyor.[2] Nedeni çok açık; aşırı meta ve aşırı artı-değer üretimi için, yani kapitalist sitemin amacı olan aşırı sermaye birikimi için işçilerin katledilmesidir.

DİSK/Genel-İş Covid-19 Raporu’na (Mart 2021)[3] göre Türkiye’de 1 milyon 346 bin kadın işçi işten çıkarıldı. Son bir yıl içinde çalışanlarda kadın istihdamı %6,5, erkek isdihdamı %2,7 düştü. Bu da burjuvazinin öncelikle kadınları hedef aldığını gösteriyor.

Evet, bir tarafta kadınlar öldürülürken, bir tarafta ise işçiler öldürülmektedir. Bir tarfta kadınlar aşağılanırken, bir tarafta da işçiler en aşağılık koşullarda çalıştırılmaktadır.

İşçi hakları ile kadın hakları aynı kapitalist ekonomik-politiğin kıskacı altındadır. İşçi haklarının yüksek olduğu yerde kadın hakları da yüksektir. Bu ikisi birbirinden bağımsız değildir. Çünkü ikisi de burjuva sınıfının çıkarlarına terstir. Kadınların erkekler tarfından öldürüldüğü yerde, iş cinayetleri altında, ağır sömürü koşulları altında (daha çok erkek emekçiler) kapitalist sistem tarafından doğrudan katledilme eğilimi de her zaman yüksektir.

Kadınların kurutuluş mücadelesi ile erkek işçinin kurtuluş mücadelesi aynıdır. İkisininde gerçek kurtuluşu kapitalist toplumun yıkılıp yerine sosyalist toplumun kurulmasıyla gerçekleşecektir.

Elbette bugünden, demokratik hak ve özgürlüklerimiz için dişe diş mücadele etmeliyiz, edilmeli ve edilecektir. Nasıl ki, işçi ücretlerinin artırılması, işçinin ücretli kölelikten kurtuluşu  olmayacağını bildiği halde, ücretlerin artırılması için mücadele ediliyor ve edilmeye devam edilecekse... Aynı şekilde, kapitalist toplum içinde kadın üzerindeki ayrımcılığın ve aşağılanmanın ortadan kaldırılması olsun,  “İstanbul Sözleşmesi” için olsun mücadele ediyoruz ve etmeliyiz. “İstanbul Sözleşmesi” kadınlar için gerçek bir kurtuluş değil, ileri demokratik bir adımdır. Biz biliyoruz ki, burjuva toplumunda kazanılan demokratik ve ekonomik haklar bizim gerçek kurtuluşumuzu sağlamasada, ama sosyalizm için ileri bir adım olduğunu, bir basamak daha çıktığımızın bilinciyle hareket etmeliyiz. Hiç bir demokratik ve ekonomik hak mücadelesi küçümsenmemelidir.

Sınıfların ve ücretli kölelik sisteminin olduğu bir toplumda kadınlar üzerindeki cinsiyet ayrımcılığı belki azalabilir, geriletilebilir ama asla ortadan kalkmaz. Emekli kadınların emekli erkeklerden ortalama olarak %46 oranında daha az emekli aylığı aldığı ve yanlız yaşayan kadınların %28'i, yaşlandıklarında daha da yoksullaşan[4] ülkenin başbakanı Angela Merkel, sınıfdaşı Tayyip Erdoğan her sıkıştığında, onu kurtarmak için nasıl elini uzatıyorsa, kadın ve erkek emekçilerde aynı sınıfın üyeleri olarak, her yerde, her alanda, daha sıkı bir şekilde, her saniye cinsiyet ayrımcılığını üreten kapitalizme karşı birlikte ve örgütlü mücadeleyi geliştirmelidirler.

Bütün bu mücadeleler, sosyalizm için mücadele havuzunda birleştirilmesi hedefi ve amacıyla hareket edildiği anda, kadın ve erkek işçiyi ve tüm ezilenleri, sömürüsüz sınıfsız, sınırsız bir kurtuluş dünyasına ulaştıracaktır. 7 Mart 2021

***



[2] İSİG, işç Cinayetleri Raporu, www.isigmeclisi.org. 2021

[3] http://disk.org.tr/2021/03/covid-19-doneminde-kadin-isgucunun-durumu-raporu-yayimlandi/

[4] Rote Fahne, 5 mart 2021, Nr. 5, www.rf-news.de

 


 

***