2 Haziran 2013 Pazar

BU İSYAN, HALKIN, AKP VE ARKASINDAKİ GÜÇLERE TOKADIDIR!








BU İSYAN, HALKIN, AKP VE ARKASINDAKİ GÜÇLERE TOKADIDIR!



Yusuf KÖSE

Kitlelerin biriken öfkesini, küçük bir kıvılcım tutuşturdu. Taksim Gezi Parkı, bir kıvılcım oldu, bütün Türkiye halklarına. Yıllardır baskı altında tutulan, yoksulluğa mahkum etmenin yanında her şeyine karışılan, baskı altında yaşamına biçim verilmeye çalışılan; hangi saatte yatıp hangi saatte kalkacak, hangi saatte içip hangi saatte içmeyecek, ne giyinip ne giyinmeyecek, neyi düşünüp neyi düşünmeyeceğine, neye inanıp neye inanmayacağına, kaç yaşında evlenip kaç çocuk doğuracağına varıncaya kadar, yaşamlarına müdahaleye karşı, kitlelerin öfkesiydi patlayan.

İşçiyi, emekçiyi sermayeye peşkeş çeken, her türlü ekonomik ve demokratik hakları ellerinden alınan, işsiz bırkılarak açlıkla terbiye edilen, horlanan, küçümsenen, alçaltılan kitlelerin faşist diktatörlüğe karşı isyanıydı bu!

Bu isyan, “kentsel dönüşüm” adı altında her şeyi metalaştıran ve kitleleri yerinden yurdundan ederek bir avuç büyük sermayeye peşkeç çekilmesine karşı bir tepkiydi.

Bu isyan, aynı zamanda, 1 Mayıs Taksim’in rövanşıydı. AKP, Erdoğan ve bunların arkasındaki sermaye ve emperyalist güçlere, halkın, “küçük” ama şok edici çok sert bir tokatıydı.

Bu isyan, Roboski, Reyhanlı katliamlarına ve ülkeyi emperyalistlerin taşeronu ve jandarma karakolu haline getirilmesine bir tepkiydi.

Bu isyan, emperyalist neo-liberal politikaların kitleler üzerindeki yıkıc etkisine karşı bir tepkiydi.

Ve bu isyan; kitlelerin gücünün neye kadir olabileceğinin kısa bir tanımıydı. Birleşen, öfkelerini sokaklara taşıyan kitlelerin, devletin şiddetini altedebileceğinin yalın bir göstergesiydi. Kitlelerin, devrimci-komünist bir önderlik altında örgütlendiğinde ise iktidarı alabileceğinin ABC’siydi. 

Kitlelere güvenmeyenlerin, kitleleri küçümseyenlerin, “baldırı çıplaklar”dan bir şey çıkmaz diyenlere de vurulmuş bir tokattı. İki gün içinde bir çok karşı-devrimci ve de reformistin ağzı birden değişti. Sermayenin, kitle insiyatifinin korkusu, ona aniden ağız değiştirtti. “Biz böyle istememiştik” diye...

Bir küçük kıvılcımın koca bir “bozkırı tutuşturması”nın resmiydi bunlar... Kitleler örgütlendiğinde ve sınıf bilinçli proletaryanın önderliğinde hareket ettiğinde ise, bozkırı yakıp, yerine bağ-bahçe kurarak, kitlelere baharı (sosyalizmi) getirir. Kitleler, ancak, o zaman, kendi kaderlerini kendileri ellerine alacaktır. Ancak, bu tür çatışmalar olmadan, daha büyük çatışmaların ve direkt iktidar mücadelesinin birikimleri de yaratılamaz. Kitleler böyle hazırlanır devrime. Küçük ve kısa süreli çatışmalar büyük çatışmaların ön habercileridir. Bu da, kitlelerin öğretisidir devrimcilere, komünistlere...

Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi ve emekçileri, on yıldan fazladır üzerlerinde taşıdıkları ölü toprağı atmıştır. Bu kendiliğinden kitle isyanının sonu ne olursa olsun, artık, burjuvazi daha dikkatli davranacaktır. Ama, kitleler eskisi gibi de boyun eğmeyecek, daha büyük direnişlerle karşı koyacaktır.

Bu isyan, Türkiye ve Kürdistan tarihinin ikinci 15-16 Haziranıdır. 15-16 Haziran direnişine daha az sayıda insan katılırken, bu harekete milyonlar katılmış ve Türkiye’nin geniş bir alanına yayılmıştır. Kitleler, polisin “dağılın” uyarısına, “dağılmıyoruz, siz dağılın” diyerek karşılık vermiş, ve dişe diş döğüşü kabullenmiştir. Bu da, kitlelerde biriken öfkenin büyüklüğünü göstergesidir. Özellikle, sanayi şehirlerindeki isyanın boyutu ve direngenliği daha bir öne çıkmıştır.

İsyan, düzenin temsilcilerinin dediği gibi, “ bir avuç marjinal grupların” değil, işçilerin, gençlerin, işsiz bırakılanların, öğrencilerin, emeklilerin, kadınların ve toplumun tüm sömürülen, ezilen ve horlananların, cinsiyetinden dolayı alçaltılanların, din ve mezheplerinden dolayı “katli vacip” görülenlerin, milliyetlerinden dolayı katledilenlerin, soykırımlara uğratılanların haklı öfkelerinin birleşimiydi. Bu isyan, deyim yerindeyse;  baskılarla bıktırılan ve bir cendere içine sokulmak istenen kitlelerin cenderenin kapağını patlatması ve hava almasıydı. Kapak artık eski yerine konamaz.

Sermayenin ve onun partisi AKP’nin, kitleleri teslim alma dönemi kapandı denebilir. Bu, elbette ki, devletin baskılarının son bulduğu, bulacağı anlamına gelmez. Tersine, belki daha fazla baskılarla kitlelerin üzerine yeniden gelemeyi deneyeceklerdir. Fakat, kitleler, eskisi gibi,  artık uzun süreli tepkisiz kalmayacaktır. Burada, devrimci ve komünistlere büyük görevler düşmektedir. Bu isyan, kitlelerin devrimciler safında örgütlenmesini daha bir hızlandırcaktır. Kitlelerin bu öfkelerini doğru okuyamayanlar, kitlelerin uzağında kalacaklardır.

Bu isyan karşısında, ABD ve Batılı emperyalist odaklar hemen telaşlandı. Türk egemen sınıflarına “uyarı”da bulundular; “orantısız güç kullanmayın” diye. Yani, bunun anlamı; isyanı bastırın, ama, “beş yerine 4 sopa atın” diyerek “orantıyı” belirlediler. Şu anda, sadık uşakları AKP’nin yıkılmasını istemiyorlar. AKP yıkıldığında Suriye’yi kaybedeceklerini biliyorlar.

Bir kısım reformistler, kitlelerin öfkesini ırkçı karşı-devrimci CHP altında örgütlemeye ve eritmeye çalışıyorlar. Bu isyan sırasında da provakatörlük yaptılar. Kitlelerin öfkesini kendi ırkçı politikalarına alet etmek istediler. Burjuvazi, kitlelerin devrimci-demokratik  örgütlenmesini değil, AKP olmazsa CHP’nin potasında eritmek ister. AKP kitleleri din afyonu ile uyuturken, CHP’de kitleleri Türk ırkçılığı ve kemalizm afyonu ile uyutmak istiyor. Ancak, kitleler onlara da aynı cevabı verecektir. Önemli olan devrimci dinamiği ve örgütlenmeyi kitleler içinde genişletebilmektir. Kitleler buna hazırdır. Kitlelere güvenmeyenler bunu başaramaz. 

Çeşitli milliyetlerden Türkiye emekçileri, tarihe bir kere daha imzalarını attılar:

Bu isyan bitmedi, daha yeni başladı... 

02.06.2013 ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder