BURJUVAZİ TAHTINDAN İNDİRİLMEDİKÇE
BİZLERE GÜN YÜZÜ YOK!
Yalnız ölüm
kurtarabilirdi beni,
Oysa benim
işkencelerimin sonu yok
Zeus tahtından
inmedikçe.[1]
Yusuf KÖSE
Direnmek, haksızlıklara baş kaldırmak, ezilenlerin
yanında yer almak, insanın, çoluğun-çocuğun, kurdun-kuşun hakkını savunmak,
doğayı korumak, özgürleşmenin ilk adımlarıdır. Sessiz kalmak, yanında düşene el
atmamak, birlikte hareket etmemek, güçlünün karşısında boyun eğmek, zalime
karşı dur dememek, olaylar karşısında duyarsız kalmak, insan düşüncesinin/ruhun
köleleşmesinin doruk noktasıdır.
Burjuvazi tahtından indirilmedikçe, hiç kimse rahat yüzü
görmeyecek. Hiç kimse yatağında rahat rahat uyuyamayacak ve ertesi gün dinç
uyanarak yaşamaya sıcak bir merhabayla başlayamayacak.
Bütün insanlık tarihi, direnenlerin zalimlere karşı
mücadele destanlarıyla doludur. Tarih yalnız ve yalnız direneleri yazar,
direnenleri kale alır. Gerisi ise, tarihin sayfaları arasında yok olur gider.
Çünkü, insanlık tarihini ileriye taşıyan, daima yeniyi ve yeniyi yakalayan, iyi
şeyleri yaratan sadece ve sadece direnenlerdir. Gerisi ise direnenlerin peşinden
gelir. Direnmeyenler, “etliye-sütlüye” karışmayanlar, ya zalime kul/köle
olurlar ya da üzerlerinde ölü toprağı taşırlar.
Tarih, kitlelerin zalimlere karşı ölümüne mücadeleleriyle
doludur. Bizim tarihimizde böyledir. Bir avuç kan emici zalime karşı baldırı
çıplakların hikayesidir bu. Küçümsenen, horlanan, cahil olarak görülen,
yoksulların, sömürülenlerin, ezilenlerin hikayesidir direnişler. Destanları da bunlar
üzerine yazılır. Zalimin “destanı” ısmarlamadır. Direnen halkların destanı ise doğaldır, doğaçlamadır.
Daha dün, Pir Sultanların, Şeyh Bedrettinlerin, Köroğulların,
Dadaloğulların direniş hikayeleriyle insanlar zalimlere karşı direndi. Bugün
ise, Mustafa Suhpilerin, Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin direnişleriyle
ayağa kalktı ezilenler. 15-16 Haziran direnişleriyle yürüdü zalimlerin üstüne
işçi sınıfı. Her 1 Mayıslarda daha bir kalabalıklaştı işçiler, emekçiler.
Kürtler, diğer milliyetlerden halklar katliamlara, yok
edilmelere, yok sayılmalara karşı silaha sarıldı. Kıyımlardan geçirildiler. Ama
yılmadılar, yenildikleri yerde yeniden yeniden doğruldular. Direndiler,
zalimlerin fermanlarını dağ başlarında, meydanlarda, zindanlarda yırtıp attılar. Onar onar, yüzer yüzer, biner
biner öldüler, ama onurlarını zalimlerin ayaklarının altından çekip aldılar. Bu
da haramilere dert oldu.
Bu ülkenin işçileri 15-16 Haziran’larda tankların üzerine
üzerine yürüdü. Kızıldere’de teslim olmadı, 6 Mayıslarda darağaçlarında cellada
aman dedirdi. 18 Mayıslarda zindanlarda işkencecilerini yendi. Bu ülkenin
halkları, daha nice adsız kahraman kızlarını ve oğullarını bu savaşta yitirdiler.
Ama, yenilmediler. Bu ülkenin devrimcileri bir kere olsun “of” demeden,
düşmanın üstüne üstüne yürüdü. Ve bugün tarih onları konuşuyor, onları yazıyor
ve onların destansı direnişlerini kuşaktan kuşağa taşıyor.
Bir avuç sermaye kudurmuşcasına saldırıyor emekçilere
her yerde. Okullarda, işyerlerinde, meydanlarda, derelerinde, tepelerinde.
Sermayenin uşakları, dün 1 Mayıs’ta Takism’de saldırdı.
Bugün yine Taksim’de saldırıyor. Ancak, ezilenler her yeri Takisme çevirdi.
Nasıl 1 Mayıs’ta bütün kentler 1 Mayıs alanı olmuşsa, bugünde her yer düşmana
inat Takism alanı oldu.
Sermaye ve onun tasmalı uşağı AKP, soluksuz bırakmak
istiyor işçileri ve emekçileri. Eline geçen her şeyi satıyor, metalaştırıyor,
ranta çeviriyor. Kurdu-kuşu, ağacı, akan dereyi ve yeşili savunan insanlara tüm
faşist gücü ve zihniyetiyle saldırıyor. İnsanı insan yapan değerlere, doğayı doğa yapan özlere saldırıyor.
Zalim, zalime sığındıkça kitlelere saldırır. Bugün bir zalimin adını köprüye, caddeye veririr, yarın bir zalimin adına katliamlar yapar.
Burjuvazi tepemizde oturup tepinmeye devam ettiği sürece,
biz işçi ve emekçiler ezilemeye, sömürülmeye ve zulümlerden zulüm beğenmeye
zorlanacağız. Bunlar tepemizde durdukları sürece, bizlere asla ve asla gün yüzü göstermediler ve göstermeyeceklerdir.
Prometheusen çektiği acıları bize de çektirmeye devam ediyorlar ve edeceklerdir.
Buna karşı direnmek ve örgütlenmek, yine ezilenler olarak
birleşmek, örgütlenmek ve direnmekten başka seçeneğimiz; hayatı zalimlerin
elinden çekip almak istiyorsak, örgütlenmek ve direnmekten başka yolumuz
yoktur.
Nerde olursa olsun, en küçük bir direnişi büyütmek,
çoğaltmak ve yeniden çoğalmak, Taksim’de çoğaldığımız gübü hızlıca çoğalamak, aynı karıncalar gibi, birimiz düştüğünde toprağa, düşenin yerini almak, zalimleri
kendi kaderleriyle yalnız bırakana kadar çoğalmak zorundayız. Çünkü biz,
karıncalar kadar çok, ormanlar kadar kardeşiz. Bu nedenle öldürülmekle türkenmiyoruz. Biz birleşerek direndikçe, haramiler
azaldıkça azalacaklardır.
Hayatımızı bizden çalanlara karşı hayatımızı ve gelecek kuşakların hayatlarını geri almak
için: Birleşerek, örgütlenerek direnmeli, vuruşmalı ve kazanana kadar savaşmalıyız! 31.05.2013
***
[1]
Tülin Öngen‘in “Prometheusun Sönmeyen Ateşi” kitabından.
(Ayrıca bkz. Azra Erhat’ın Mitoloji sözlüğü)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder