Yusuf KÖSE
Ezilen Ulusun Haklı İstemleri
Ülkemizdeki siyasal gelişmeleri direkt etkileyen Kürt
ulusal hareketinin durumunun, sık sık ele alınması kadar doğal bir şey yoktur.
Hem hareketin gücü ve etki alanı açısından olsun hem de hareketin işçi ve
emekçileri, özellikle de Kürt işçi ve emekçilerini etkileyen yönü açısından
olsun, hem de uluslararası ve bölgesel boyutu açısından, sorunu yeniden yeniden
ele almak, işçi sınıfının mücadelesi açısından bir zorunluluktur.
Ezilen ulusun mücadelesi ile işçi sınıfının
mücadelesinin, birleştiği ve ayrıştığı noktaları doğru bir şekilde ele almak ve
ortaya koymak; Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfının ortaklaşa mücadelesi
açısından da teorik, siyasal ve pratik bir zorunluluktur. Sınıflar mücadelesinde
sınıflar arası ilişkinin belirsizleştirilmesi, bulanıklaştırılması, işçi
sınıfının mücadelesine zarar verir.
Sınıf hareketi ile ulusal hareketi karşılaştırmak ya da
karşı karşıya koymak pek uygun olmasa da, ülkemiz açısından bunun teorik
zorunluluğu da amprik olarak ortaya çıkmaktadır. Sınıf hareketinden kasıt işçi
sınıfı hareketidir. Genel anlamda sınıf hareketi; işçi ve emekçilerin, yani tüm
ezilenlerin baskı ve sömürüden
kurtuluşunu içerirken, özel de ise, nihai olarak; sınırsız, sınıfsız toplum olan
komünizmi hedefler. Ve işçi sınıfı hareketi, iktidarı burjuvaziden almak için tüm
strateji ve taktiklerini bu hedefe varmak için belirler.
İşçi sınıfı hareketinin “ulusal kurtuluş mücadelesi”,
ezen ulus burjuvazisinin ve daha genel anlamda burjuvazinin değil, ülkenin
bağımsızlığıyla sınırlıdır. Sınıf hareketi, ezilen ulus burjuvazisinin ulusal
demokratik haklarını savunur, ama, ezilen ulus burjuvazisinin istemlerini, işçi
hareketinin istemlerinin yerine ve önüne geçirmez.
Ezen ve ezilen ulus işçi hareketi, özgürlüğü, ezilen ulus
burjuvazisinin özgürlüğü ile asla sınırlamaz. Ezilen ulus burjuvazisinin
özgürlüğü, burjuva demokratik bir sorun olmasına karşın, tüm baskılara karşı
olması nedeniyle, ulusal hareketin demokratik istemleriyle de yakından ilgilenir
ve bu bağlamda UKKTH[2]
kayıtsız şartsız savunur.
Lenin ve Stalin’in izinden giden Kaypakkaya, ezilen Kürt
ulusal hareketinin demokratik içeriğini şöyle açıklıyor:
“Kürt ulusal hareketi genel demokratik bir içerik taşır.
Çünkü bir yönüyle, ezilen ulusun egemen sınıflarının zulmüne, zorbalığına,
ayrıcalıklarına, bencil çıkarlarına karşı yönelmiştir. Ulusal baskının
kaldırılması, milliyetler arasındaki eşitliğin sağlanması, egemen ulusun egemen
sınıflarının ayrıcalıklarının kaldırılması, dil üzerindeki yasaklamaların ve
sınırlamaların son bulması, her alanda uluslar arasında eşitliğin ve ulusal
devlet kurma hakkı eşitliğinin tanınması, bütün bunlar demokratik ve ilerici
istemlerdir.”[3]
İşte, işçi sınıfı hareketinin, ezilen ulus sorununda
desteklemesi ve savunması gereken yer burasıdır. Ezilen ulus hareketinin
demokratik istemlerinin desteklenmemesi sosyal şovenist bir politikadır.
Ülkemizde, sol içinde sosyal şovenizm
eskiye oranla önemli ölçüde kırılmasına karşın, hala varlığını sürdürdüğünü
belirlemek yanlış olmayacaktır.
Ezen ulus egemenlerin ezilen ulusa karşı baskı
politikası, her zaman çeşitli uluslardan işçi ve emekçileri karşı karşıya
getirdiği gibi, ister istemez, onları, sınıfsal sorunlardan ulusal soruna
kaydırır. Bugün ülkemizde olduğu gibi.
Ezen ulus burjuvazisi, ezen ulus ırkçılığını ve milliyetçiliğini; “vatan,
bayrak, millet, din vb.” argümanlarla, “birlik/beraberlik” çağrılarının
arkasına gizlenerek, kitleleri sınıf sorunlarından uzaklaştırmaya ve birbirine
karşı kırdırmaya çalışırken, ezilen ulus burjuvazisi de, ezilen ulus işçi ve
emekçilerine, yeğane kurtuluş yolunu, “ulusun özgürlüğünde” olduğunu ileri
sürer.
Türk egemen sınıfların, Kürt Ulusal Hareketinin haklı
ulusal talepleri doğrultusunda mücadele vermesini, “bölücülük” olarak kitlelere
göstermesinin hiç bir haklı yanı olmadığı gibi, kendi burjuva bencil
çıkarlarını, bütün toplumun çıkarları olarak ortaya koymaya çalışması da aynı
şekilde çıkarlarının bir gereğidir. Ve bunu Türk işçi ve emekçileri içinde
şovenizmi geliştirmek içinde kullanır. Böylece, kitlelerin gerçekleri
görmesinin önüne ırkçılık perdesini çekerek, ezilen kitlelerin burjuvaziye olan
öfke ve bu öfkenin birleşerek burjuvaziye karşı güçlü bir birlik oluşturmasının
önüne geçemek ister.
Kitleler içinde şovenizmin gelişmesi, çeşitli uluslardan
işçi ve emekçilerin birlikte mücadelesini güçleştiriyor, aralarındaki sınıf
dayanışmasını yıkarak, egemen burjuvazinin ikitidarını pekiştirme ve sürdürme
aracı haline getiriyor. Oysa, sermaye sınıfı, işçileri sömürürken, onların alt
kimlikleriyle değil, sınıf kimlikleriyle ilgileniyor ve sınıfsal olarak ortak
hareket etmemeleri için işçiler arasında milliyetçiliğin gelişmesini sağlayıcı
politikaları sürekli gündemde tutuyor.
TC’nin
kuruluşundan beri ırkçı poltikaları, kitleler üzerinde bir sindirme ve
ideolojik olarak yönlendirme aracı olarak kullanan Türk egemen sınıfları,
ülkemizin çok uluslu olması nedeniyle, her zaman bir “bölücü” milliyet ya da
ulus bulmuştur. Kürtler her zaman egemenlerin “baş düşmanı” olmakla beraber,
Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve söylem düzeyinde ise Rusları (SSCB zamanı),
ırkçı söylemlerinin hedefleri haline getirmişlerdir.
Türk egemen sınıfların, Kürt ulusunu baskı altında
tutmaları ve tüm ulusal haklarını gasp etmeleri, dillerini yasaklamaları,
katliam da dahil jenoside varan politikalara baş vurmaları, ezen ulus
burjuvazisinin sınıfsal çıkaraları gereğidir. Bunun karşısında olmak;
asgari oranda demokrat olmanın bir gereği ve demokratik bir duruştur. Ayrıca, ezilen ulusun ise, buna karşı mücadelesi ise
haklı ve meşrudur, desteklenmelidir.
Ezilen
Ulus Hareketinin İkili Niteliği ve PKK’nın “Sınıfsız”lığı
Burada PKK’nın teorik açılımlarını fazla irdelemeyeceğiz,
konumuz bağalamında, sınıfsal niteliği ve yönünün daha iyi analaşılabilmesi
açısından, kısa kısa vurgulayarak geçeceğiz.
Her ezilen ulusal hareketin ikili bir niteliği vardır.
Birinci niteliği, ezen ulus baskısını ortadan kaldırarak ulusal hakları alma mücadelesi ve ikici
niteliği ise; ezilen ulus burjuvazisinin çıkarlarını bütün işçi ve emekçilerin
çıkarı olarak gösterip, kendi burjuva çıkarlarını garanti altına almak, işçi ve
emekçileri kendi ulusal bayrağı altında toplamaktır.
Bu ikili karakter, ezilen ulus burjuvazisinin sınıf
karakteri gereğidir. Başka türlü olması da sınıfsal davranış karakterine
terstir. Ezilen ulus burjuvazisinin bu yönü görülmeyip, “kurtuluş”, “özgürlük”
sloganlarına takılıp, bunların kimler için olduğu bilinmezse, işçi ve
emekçilerin mücadelesi kolayca ezilen burjuvazinin politikalarına alet edilebilir.
PKK, kendini “Kürt özgürlük hareketi” olarak niteliyor.
Bu özgürlükten kasıt Kürt burjuvazisinin özgürlüğüdür. Kürt işçi ve emekçilerin
özgürlüğü değildir. Ancak, Kürt işçi ve emekçilere de bu özgürlüğün kendileri
için olduğu söylenirken, sınıf sorununa, işçi ve emekçilerin sömürülmesi ve
sınıfsal baskı altında tutlmasına karşı her hangi bir eylemi ya da programsal
olarak bir çözümü gündeme getirmez. Bunu söylem düzeyinde bile olsa yapmaz,
yapamaz.
PKK, ilk programında kendini, Kürt işçi sınıfının sınıf
partisi olarak nitelerken, Öcalan’ın yakalanmasından hemen sonra gerçekleştirdiği kongreden sonra bunu
değiştirdi ve gelinen aşamda ise, “sınıf” sözcüğüne de karşı çıkar oldu. Yani,
kendisini bir sınıf partisi olarak nitelemiyor. İşçi sınıfı ve işçi sınıfı
mücadelesinin artık gerilerde kaldığını ve bunun aşılması gerektiğini
vurguluyor. PKK lideri Öcalan, İmralı'ya getirildikten kısa bir süre sonra,
bunları “aştığını” ve “yeni” bir paradigma çıkardığını ileri sürmeye başladı.
PKK’nın ilk programından ilk iki maddeyi buraya alalım:
“MADDE
1: Kürdistan İşçi Partisi, Kürdistan işçi sınıfının Marxsizm-Leninizmle
donanmış siyasi partisi olup Türkiye Kürdistanında kurulmuştur.
MADDE 2: Kürdistan İşçi Partisi'nin
nihahi amacı, her türlü sınıf egemenliğine, sömürü ve zulme son vererek,
sınıfsız toplumu gerçekleştirmektir. Kürdistanın bütünlüğünü sağlamayı hedef edinen
Kürdistan İşçi Partisi ilk aşamada, Türk sömürgeciliğini, onunla uzlaşan Kürt
komprador burjuvazisi ile feodal gericiliği ve bu güçleri ayakta tutan
emperyalizmin yurdumuz üzerindeki egemenligi yıkıp Kürt ulusunun KENDİ KADERİNİ
BİZZAT KENDİSİNİN TAYİN HAKKINI gerçekleştirecektir.“
(Sosyalist Forum sitesinden)
PKK’nın ilk programı’nı Mazlum Doğan 18.06.1981’de
mahkemede verdiği „savunma“ da, şöyle belirtiyor:
“Partimiz,
önüne yüce görevler koymustur. Bunlar, azami olarak sınıfsız toplum yaratmak,
yani sınıfları ortadan kaldırmak, her türlü sömürü ve zulme son vermek
göreviyle, asgari olarak ülkenin bagımsızıik ve demokrasiye ulaştırılma
görevidir.“
PKK’nın
ilk programındaki maddeler ile M. Doğan’ın savunması arasında birebir bir
uyuşma var. Bu anlamda, PKK’nın ilk kurulduğu dönemde ML’den önemli ölçüde
etkilendiği ve onu kendisine rehber edindiği açıktır.
Bugün ise, bu
programdan geriye bir şey kalmamıştır, bunun yerini;
„… klasik devletçi, iktidarcı,
milliyetçi ve şiddeti esas alan zihniyet ve politikaları aşan, demokratik,
ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü paradigmaya dayanan, halkların eşit ve özgür
birliğini esas alan Demokratik Konfederalizm çözümü geliştirilemezse…“ (PKK’nın
son programından) reformist anlayışı
almıştır. PKK’nın ilk programı sınıfsal iken, ikincisi ise, „sınıflarüstü“,
yani, ezilen sınıflara egemenlik tanımayan, ezen sınıflara ise egemenliklerine
devam ettiren ve kapitalist düzenin kısmen reforimize edilmesine denk düşen bir
programdır.
Pratik
olarak son programın, sınıflar mücadelesi dünyasında hayat bulmasının nesnel
bir dayanağı da olmadığı gibi, teorik olarak da hiçbir bilimsel tutarlılığı yoktur. O, sınıf ve sınıf
mücadelesini reddederken, burjuvazinin „sınıflar yoktur, millet vardır“
desturuna gerilemiştir. „ulusu da reddetmesi, kendi pratiği ile çeliştiği gibi,
verdiği mücadelenin esas yönünü Kürt işçi ve emekçilerinden gizleme tavrıdır.
Bu anlayışın ideolojik yönü budur. Birinci program daha radikal iken, son
program ise, „teorik ve felsefi“ sözcükler ve kavramlarla bezenmiş bir burjuva
programdır.
Burjuvazi
ne olacak, sömürü ve sınıf baskısı nasıl ortadan kalkacak, Kürt köylüsü ve
işçisinin üretim ilişkisi içindeki yeri nerede olacak, burjuvaziden iktidar
nasıl alınacak, özel mülkiyet sistemi nasıl ve hangi sınıflar aracılığıyla
ortadan kaldırılacak vb. gibi sorulara hiç yanıt vermiyor. Bu anlayışa; TC’nin
egemen sınıflarının, „sınıfsız, imtiyazsız bir zümreyiz“ anlayışının, yeni
kavramlarla ve sözcüklerle bezenmiş ezilen Kürt burjuvazisinin versiyonu dense
yeridir. PKK, Kürt burjuvazisini de, Kürt işçi ve emekçisini de, Kürt köylüsünü
de „Kürt halkı“ kavramı içinde birleştirmiştir. Böylece, sınıfları ortadan
kaldırmış oluyor. Bu programa göre, burjuvazinin özel mülkiyet edinme hukuku
olduğu gibi hükmünü sürdürecektir. Böylesine bir yaklaşımın, işçi ve emekçiler lehine bir açıklamasını yapmaya çalışmak beyhude bir çabadır.
Bilindiği gibi, PKK’nın ilk kongresinde
savunduğu, “Birleşik Kürdistan’ın bağımsızlığı” ilkesi de “misaki milli
sınırlar için de demokratik özerkliğe” evrilerek “ana dilde eğitim”e kadar
geriledi. Daha bir çok görüşleri temelden, en azından program düzeyinde
değişti. Daha doğrusu, Türk egemen sınıfların benimseyeceği bir düzeye çekildi.
Bunun “felsefi ve teorik” yanları da İmralı’da dolduruldu. Anarşizmin tutarsız burjuva
teorileri bir nevi PKK’nın “yeni teorik açılımlarına” dayanak oldu. Özellikle,
sınıfların varlığının inkarı, burjuvazinin çıkarlarını koruma temelinde ezilen
sınıfların çıkarlarını savunulmasının terk edilmesine dönüştü.
PKK’nın “kapitalizme karşı” oluşu, salt söylem
düzeyindedir. Kapitalizmin yerine koyacağı “demokratik özerklik” dediği konsept,
kapitalizm karşıtı değil, onun liberalleştirilmiş halidir. Avrupalı Yeşillerin
programıyla birebir örtüşmesede bazı benzer yanları da vardır. Avrupalı
Yeşiller ise tekelci sermayenin, “ekolojıst ve cinsiyet örgürlükçü” söylemlerle
yumuşatılmış birer stepneleridir. Alman Yeşiller ise tekelci sermayenin asli
unsuru haline gelmiştir.
„Her ne kadar işçi partisi adını almışsak bile bir
sınıf partisi de değildir.“ (M. Karasu, „
Tarihe Damgasını Vuran PKK'nin Kuruluş Öyküsü“, PKK WEB Sitesi)
Karasu, açık olarak belirtiyor. İsimleri her ne kadar
işçi partisi olsa da, PKK bir işçi partisi değil. Sınıf deyince genelde işçi
sınıfı anlaşılır. Karasu’da bunu belirtiyor. Ancak, burjuva sınıfından hiç söz
etmiyorlar. Burjuvaziyi ürkütmemek için işçi sınıfının partisi olmadıklarını
açık olarak belirtiyorlar. Onlar, “sınıf” sözcüğünden yalnızca işçi sınıfını
anladıkları için, burjuvaziyi sınıf kavramının dışında tutuyorlar. Burjuvazi de
aynen böyle düşünüyor. Kendilerini sistemin asli ve vazgeçilmez unsuru
gördüklerinden, karşılarında alternatif olabilecek bir sınıfın varlığını yok
sayarak, burjuva iktidarının alternatifsiz olmasını yeğliyorlar. “Demokratik
Cumhuriyet” projesi de Kürt işçi ve emekçilerine bunu benimsetmek amacıyla ele
alınmıştır. PKK’nın “yeni pradigma”sından çıkan sonuç budur.
PKK’nın kendisi silahlı savaşçı bir partidir ve silahlı
savaşımla ve bir sınıfa (Türk egemen sınıflarına) karşı mücadeleyle bugüne
gelmiş ve hala silahlı savaşımını sürdürmektedir. Ama o, Marksizmi, “sınıf
savaşımını kutsallaştırmakla” eleştirir. Kendisinin bugüne savaşla geldiğini
unutarak...
„Aslında reel
sosyalizm, sosyal demokrasi, ulusal kurtuluş, liberalizm ve muhafazakârlığa
kapitalizmin en büyük mezhepleri olarak bakmak daha doğru olur.“ (PKK’nın son programından)
PKK, programının kısa girişinde „bilimsel-demokratik
sosyalizm“ gibi sözler kullanmasına karşın, onun programının aslında böyle bir
şey söz konusu değil. Yukarıda ki alıntıda da görüldüğü gibi, sosyalizmi
kapitalizmle aynı görüyor. Öcalan, savunmasında, herşeyi reddederek, yeni bir
sistem ortaya çıkardığına inanılmasını istemiş. Oysa, yaptığı kapitalizmin
kutsanmasından öte bir şey değildir. PKK’da
bunları olduğu gibi program haline getirmiştir.
PKK’nın destek ve savaşçı kitlesi dikkate alındığında,
açıktan Kürt burjuvazisinin programatik görüşlerini savunamaz. Ancak, “teorik
ve derin felsefi” görüşler adı altında, kitlelerin bilincini bulanıklaştırıp,
ezilen ulus burjuvazisinin pratik çıkarlarını savunabilir. Bu nedenle de “Kürt
özgürlük hareketi”, “halk savaşı”, “demokratik cumhuriyet” vb. söylemlerle
kendini ifade etmesi, bu söylemlerde, Kürt işçi ve köylülerinin özgürlüğüne yer olmadığı açıktır.
Çünkü, Kürt işçi ve emekçilerinin özgürlüğü sınıf mücadelesinin hedeflediği
sosyalizm ile gerçekleşir. Nihai hedefi ise komünizmdir. Sosyalizm ve komünizmi
içermeyen bir program, işçi ve emekçilerin programı olamaz ve onları özgürlüğe
kavuşturamaz. Parti programına “halkçı” bir görüntü vermek de, onu, özünde bir
burjuva programı olmasından kurtaramaz.
PKK, kendisinin
bir “sınıf partisi olmadığını” özellikle vurgulasa da, partinin içinde ve
savunduğu görüşlerde Kürt küçük burjuvazisinin önemli bir izi bulunmakla
beraber, o esas olarak ezilen Kürt ulusal burjuvazisinin temsilcisidir. O,
“sınıfsız, devletsiz bir demokrasi” savunduğunu ileri sürse de, “Türkiye Kürt
sorununu çözerse, bölgede en güçlü devlet olur” (A. Öcalan, A. Türk ve BDP eş
başkanlarının yaptıkları konuşmalardan) belirlemelerini de asla ve asla eksik
etmiyorlar. Ayrıca, Öcalan’nın avkatlarıyla konuşmalarında Türk devletinin
bölgede nasıl güçleneceğine ilişkin epey bir “çözümlemesi”, daha doğrusu Türk
egemen sınıflarına öğütleri vardır. Hem “devlet” olgusuna karşı çıkacaksın, hem
de savaştığın, seni ezen bir devletin güçlenmesini isteyeceksin. Bunu; “Türk ve
Kürt burjuvazisi birleşirse, bölgede, epey bir pazara sahip olur” anlamında
anlamamak olası değildir. Ezilen Kürt burjuvazisinin pazardan pay kapmak için
tavizin sınırının tek yanlı olarak belirsizleştirilmesi, ezilen burjuva sınıfın bencil çıkarlarına denk düşmektedir.
PKK ve ona bağlı güçler, İmralı sürecinden bu yana Kürt
sorununu “dil ve kültür” sorununa indirgemişlerdir. Bunun böyle olması, ezilen
Kürt ulusal burjuvzisnin daha fazla zarara uğramadan pazardan bir pay kapma
tavizleri ve taktikleri olarak yorumlanmalıdır. Kürt pazarının bütününe hakim
olamayınca, asgari düzeyde de olsa bir pazara sahip olmak, hiç yoktan iyidir
diye düşünmektedir. Kürt ulusal hareketi, gelinen aşamada, ne kadar uzlaşıcı
olursa olsun, dil ve kültürel haklardan vazgeçemez. Bunlardan vazgeçtiği anda,
bütün haklarından vazgeçmesi olur ki, bu da onun ulusal intiharıdır.
Kısacası, Öcalan’ın ileri sürdüğü “demokratik cumhuriyet” de, Türk egemen sınıflarının egemenliği altında Kürtler için kısmi kültürel özerkliğin ötesinde bir şey yoktur. Ezilen ulus burjuvazisinden Kürt işçi ve emekçileri için sosyal kurtuluş programı beklemek ise, sınıf bilinçli proletaryanın MLM görüşlerinden uzaklaşanlara özgü, işçi sınıfıyla burjuva sınıfı arasında kalmış küçük burjuvaca bir beklentidir. Öcalan’ın “Sümer Rahip Devletinden Demokratik Halk Cumhuriyet” adı altında yayınlanan mahkeme savunmaları, PKK’nın gerçek görüşleridir. O görüşler ise, Kürt işçi ve emekçilerin ezilmesi, Türk egemen sınıflarının egemenliği altında Kürt burjuvazisine hak tanınmasıdır. Gersi ise, sorunun özünü ideolojik ve siyasal olarak bulanıklaştırmaya yöneliktir.
Kısacası, Öcalan’ın ileri sürdüğü “demokratik cumhuriyet” de, Türk egemen sınıflarının egemenliği altında Kürtler için kısmi kültürel özerkliğin ötesinde bir şey yoktur. Ezilen ulus burjuvazisinden Kürt işçi ve emekçileri için sosyal kurtuluş programı beklemek ise, sınıf bilinçli proletaryanın MLM görüşlerinden uzaklaşanlara özgü, işçi sınıfıyla burjuva sınıfı arasında kalmış küçük burjuvaca bir beklentidir. Öcalan’ın “Sümer Rahip Devletinden Demokratik Halk Cumhuriyet” adı altında yayınlanan mahkeme savunmaları, PKK’nın gerçek görüşleridir. O görüşler ise, Kürt işçi ve emekçilerin ezilmesi, Türk egemen sınıflarının egemenliği altında Kürt burjuvazisine hak tanınmasıdır. Gersi ise, sorunun özünü ideolojik ve siyasal olarak bulanıklaştırmaya yöneliktir.
„Devletin temel ilkelerine, üniter yapısı,
anayasal kurumlarına karşı değiliz. Bizim bu kurumlarla bir sorunumuz yoktur.
Bireysel haklar ve kültürel haklar önemlidir" (... ) "Bizim taleplerimiz MİT müsteşarının
dile getirdiği görüşlerinden daha fazlası değildir". (şubat,2007 notları).
(Aktaran, Rucan Keleş, 'Abdullah
Öcalan‘ın açıklamaları ve Kürd aydın duruşu' (2), Rızgari Online)
Bütün PKK’lı ve BDP’li yöneticilerin Öcalan’ın bu
açıklamalarından bir fazla ya da eksik söyledikleri yoktur. Aynı zamanda, burada, Kürt işçi ve emekçilerine
de yer yoktur. Laf kalabalıkların gerisinde; yazı içinde bir çok defa yinelendiği gibi, Kürt işçi ve
emekçilerine yönelik türbünal çıkışlar ve onların desteğini sürekli canlı
tutabilmek vardır. ****
Devam
edecek. PKK’nın Savaşçı Kaynağı ve Kürt İşçi ve Emekçilerin Beklentileri (2)
*[1] Bu yazı dört bölüm halinde yayınlanacak. PKK’nın
geniş bir değerlendirmesinden öte, güncel durumlarla ilgili olduğu kadarıyla
ele alınmıştır ve aşağıdaki başlıklar altında sırasıyla yayınlanacaktır.
1- Ezilen Ulus Hareketinin İkili Niteliği ve PKK’nın
“Sınıfsız”lığı
2- PKK’nın Savaşçı Kaynağı ve Kürt İşçi ve Köylüsünün
Beklentileri
3- Ulusal Çelişki ve Baş çelişki
4- Kürt Ulusal Hareketi Bağlamında “Barış Görüşmeleri” ve “Yeni”
Anayasa Üzerine
Böyle bir uzun yazı,
bu köşeyi zorlamasına karşın, yazıyı yayınlayan site yöneticilerine, anlayış ve
hoşgörülerinden dolayı teşekkür ederim.
PKK’nın son
programı kendi resmi internet sitesinden alınmıştır.
[2]
UKKTH: Ulusların Kendi Kaderini
Tayin Hakkı
[3]
İ. Kaypakkaya, Seçme Yazılar, sf.
230, Umut Yayımcılık
yazınız çok uzun okuyamadım kısa olsa keşke
YanıtlaSil