17 Şubat 2013 Pazar

Kürt Ulusal Hareketi ve Sınıf Tavrı









 Kürt Ulusal Hareketi ve Sınıf Tavrı (I)[1]*

Yusuf KÖSE
Ezilen Ulusun Haklı İstemleri

Ülkemizdeki siyasal gelişmeleri direkt etkileyen Kürt ulusal hareketinin durumunun, sık sık ele alınması kadar doğal bir şey yoktur. Hem hareketin gücü ve etki alanı açısından olsun hem de hareketin işçi ve emekçileri, özellikle de Kürt işçi ve emekçilerini etkileyen yönü açısından olsun, hem de uluslararası ve bölgesel boyutu açısından, sorunu yeniden yeniden ele almak, işçi sınıfının mücadelesi açısından bir zorunluluktur.

Ezilen ulusun mücadelesi ile işçi sınıfının mücadelesinin, birleştiği ve ayrıştığı noktaları doğru bir şekilde ele almak ve ortaya koymak; Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfının ortaklaşa mücadelesi açısından da teorik, siyasal ve pratik bir zorunluluktur. Sınıflar mücadelesinde sınıflar arası ilişkinin belirsizleştirilmesi, bulanıklaştırılması, işçi sınıfının mücadelesine zarar verir.

Sınıf hareketi ile ulusal hareketi karşılaştırmak ya da karşı karşıya koymak pek uygun olmasa da, ülkemiz açısından bunun teorik zorunluluğu da amprik olarak ortaya çıkmaktadır. Sınıf hareketinden kasıt işçi sınıfı hareketidir. Genel anlamda sınıf hareketi; işçi ve emekçilerin, yani tüm ezilenlerin  baskı ve sömürüden kurtuluşunu içerirken, özel de ise, nihai olarak; sınırsız, sınıfsız toplum olan komünizmi hedefler. Ve işçi sınıfı hareketi, iktidarı burjuvaziden almak için tüm strateji ve taktiklerini bu hedefe varmak için belirler. 

İşçi sınıfı hareketinin “ulusal kurtuluş mücadelesi”, ezen ulus burjuvazisinin ve daha genel anlamda burjuvazinin değil, ülkenin bağımsızlığıyla sınırlıdır. Sınıf hareketi, ezilen ulus burjuvazisinin ulusal demokratik haklarını savunur, ama, ezilen ulus burjuvazisinin istemlerini, işçi hareketinin istemlerinin yerine ve önüne geçirmez.

Ezen ve ezilen ulus işçi hareketi, özgürlüğü, ezilen ulus burjuvazisinin özgürlüğü ile asla sınırlamaz. Ezilen ulus burjuvazisinin özgürlüğü, burjuva demokratik bir sorun olmasına karşın, tüm baskılara karşı olması nedeniyle, ulusal hareketin demokratik istemleriyle de yakından ilgilenir ve bu bağlamda UKKTH[2] kayıtsız şartsız savunur.

Lenin ve Stalin’in izinden giden Kaypakkaya, ezilen Kürt ulusal hareketinin demokratik içeriğini şöyle açıklıyor:

“Kürt ulusal hareketi genel demokratik bir içerik taşır. Çünkü bir yönüyle, ezilen ulusun egemen sınıflarının zulmüne, zorbalığına, ayrıcalıklarına, bencil çıkarlarına karşı yönelmiştir. Ulusal baskının kaldırılması, milliyetler arasındaki eşitliğin sağlanması, egemen ulusun egemen sınıflarının ayrıcalıklarının kaldırılması, dil üzerindeki yasaklamaların ve sınırlamaların son bulması, her alanda uluslar arasında eşitliğin ve ulusal devlet kurma hakkı eşitliğinin tanınması, bütün bunlar demokratik ve ilerici istemlerdir.”[3]

İşte, işçi sınıfı hareketinin, ezilen ulus sorununda desteklemesi ve savunması gereken yer burasıdır. Ezilen ulus hareketinin demokratik istemlerinin desteklenmemesi sosyal şovenist bir politikadır. Ülkemizde, sol içinde  sosyal şovenizm eskiye oranla önemli ölçüde kırılmasına karşın, hala varlığını sürdürdüğünü belirlemek yanlış olmayacaktır.

Ezen ulus egemenlerin ezilen ulusa karşı baskı politikası, her zaman çeşitli uluslardan işçi ve emekçileri karşı karşıya getirdiği gibi, ister istemez, onları, sınıfsal sorunlardan ulusal soruna kaydırır.  Bugün ülkemizde olduğu gibi. Ezen ulus burjuvazisi, ezen ulus ırkçılığını ve milliyetçiliğini; “vatan, bayrak, millet, din vb.” argümanlarla, “birlik/beraberlik” çağrılarının arkasına gizlenerek, kitleleri sınıf sorunlarından uzaklaştırmaya ve birbirine karşı kırdırmaya çalışırken, ezilen ulus burjuvazisi de, ezilen ulus işçi ve emekçilerine, yeğane kurtuluş yolunu, “ulusun özgürlüğünde” olduğunu ileri sürer.

Türk egemen sınıfların, Kürt Ulusal Hareketinin haklı ulusal talepleri doğrultusunda mücadele vermesini, “bölücülük” olarak kitlelere göstermesinin hiç bir haklı yanı olmadığı gibi, kendi burjuva bencil çıkarlarını, bütün toplumun çıkarları olarak ortaya koymaya çalışması da aynı şekilde çıkarlarının bir gereğidir. Ve bunu Türk işçi ve emekçileri içinde şovenizmi geliştirmek içinde kullanır. Böylece, kitlelerin gerçekleri görmesinin önüne ırkçılık perdesini çekerek, ezilen kitlelerin burjuvaziye olan öfke ve bu öfkenin birleşerek burjuvaziye karşı güçlü bir birlik oluşturmasının önüne geçemek ister.

Kitleler içinde şovenizmin gelişmesi, çeşitli uluslardan işçi ve emekçilerin birlikte mücadelesini güçleştiriyor, aralarındaki sınıf dayanışmasını yıkarak, egemen burjuvazinin ikitidarını pekiştirme ve sürdürme aracı haline getiriyor. Oysa, sermaye sınıfı, işçileri sömürürken, onların alt kimlikleriyle değil, sınıf kimlikleriyle ilgileniyor ve sınıfsal olarak ortak hareket etmemeleri için işçiler arasında milliyetçiliğin gelişmesini sağlayıcı politikaları sürekli gündemde tutuyor.

TC’nin  kuruluşundan beri ırkçı poltikaları, kitleler üzerinde bir sindirme ve ideolojik olarak yönlendirme aracı olarak kullanan Türk egemen sınıfları, ülkemizin çok uluslu olması nedeniyle, her zaman bir “bölücü” milliyet ya da ulus bulmuştur. Kürtler her zaman egemenlerin “baş düşmanı” olmakla beraber, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve söylem düzeyinde ise Rusları (SSCB zamanı), ırkçı söylemlerinin hedefleri haline getirmişlerdir.

Türk egemen sınıfların, Kürt ulusunu baskı altında tutmaları ve tüm ulusal haklarını gasp etmeleri, dillerini yasaklamaları, katliam da dahil jenoside varan politikalara baş vurmaları, ezen ulus burjuvazisinin sınıfsal çıkaraları gereğidir. Bunun karşısında olmak; asgari oranda demokrat olmanın bir gereği ve demokratik bir duruştur. Ayrıca, ezilen ulusun ise, buna karşı mücadelesi ise haklı ve meşrudur, desteklenmelidir.


Ezilen Ulus Hareketinin İkili Niteliği ve PKK’nın “Sınıfsız”lığı

Burada PKK’nın teorik açılımlarını fazla irdelemeyeceğiz, konumuz bağalamında, sınıfsal niteliği ve yönünün daha iyi analaşılabilmesi açısından, kısa kısa vurgulayarak geçeceğiz.

Her ezilen ulusal hareketin ikili bir niteliği vardır. Birinci niteliği, ezen ulus baskısını ortadan kaldırarak ulusal hakları alma mücadelesi ve ikici niteliği ise; ezilen ulus burjuvazisinin çıkarlarını bütün işçi ve emekçilerin çıkarı olarak gösterip, kendi burjuva çıkarlarını garanti altına almak, işçi ve emekçileri kendi ulusal bayrağı altında toplamaktır.

Bu ikili karakter, ezilen ulus burjuvazisinin sınıf karakteri gereğidir. Başka türlü olması da sınıfsal davranış karakterine terstir. Ezilen ulus burjuvazisinin bu yönü görülmeyip, “kurtuluş”, “özgürlük” sloganlarına takılıp, bunların kimler için olduğu bilinmezse, işçi ve emekçilerin mücadelesi kolayca ezilen burjuvazinin politikalarına alet edilebilir.

PKK, kendini “Kürt özgürlük hareketi” olarak niteliyor. Bu özgürlükten kasıt Kürt burjuvazisinin özgürlüğüdür. Kürt işçi ve emekçilerin özgürlüğü değildir. Ancak, Kürt işçi ve emekçilere de bu özgürlüğün kendileri için olduğu söylenirken, sınıf sorununa, işçi ve emekçilerin sömürülmesi ve sınıfsal baskı altında tutlmasına karşı her hangi bir eylemi ya da programsal olarak bir çözümü gündeme getirmez. Bunu söylem düzeyinde bile olsa yapmaz, yapamaz.

PKK, ilk programında kendini, Kürt işçi sınıfının sınıf partisi olarak nitelerken, Öcalan’ın yakalanmasından hemen sonra  gerçekleştirdiği kongreden sonra bunu değiştirdi ve gelinen aşamda ise, “sınıf” sözcüğüne de karşı çıkar oldu. Yani, kendisini bir sınıf partisi olarak nitelemiyor. İşçi sınıfı ve işçi sınıfı mücadelesinin artık gerilerde kaldığını ve bunun aşılması gerektiğini vurguluyor. PKK lideri Öcalan, İmralı'ya getirildikten kısa bir süre sonra, bunları “aştığını” ve “yeni” bir paradigma çıkardığını ileri sürmeye başladı.

PKK’nın ilk programından ilk iki maddeyi buraya alalım:

MADDE 1: Kürdistan İşçi Partisi, Kürdistan işçi sınıfının Marxsizm-Leninizmle donanmış siyasi partisi olup Türkiye Kürdistanında kurulmuştur.

MADDE 2: Kürdistan İşçi Partisi'nin nihahi amacı, her türlü sınıf egemenliğine, sömürü ve zulme son vererek, sınıfsız toplumu gerçekleştirmektir. Kürdistanın bütünlüğünü sağlamayı hedef edinen Kürdistan İşçi Partisi ilk aşamada, Türk sömürgeciliğini, onunla uzlaşan Kürt komprador burjuvazisi ile feodal gericiliği ve bu güçleri ayakta tutan emperyalizmin yurdumuz üzerindeki egemenligi yıkıp Kürt ulusunun KENDİ KADERİNİ BİZZAT KENDİSİNİN TAYİN HAKKINI gerçekleştirecektir.“ (Sosyalist Forum sitesinden)

PKK’nın ilk programı’nı Mazlum Doğan 18.06.1981’de mahkemede verdiği „savunma“ da, şöyle belirtiyor:
“Partimiz, önüne yüce görevler koymustur. Bunlar, azami olarak sınıfsız toplum yaratmak, yani sınıfları ortadan kaldırmak, her türlü sömürü ve zulme son vermek göreviyle, asgari olarak ülkenin bagımsızıik ve demokrasiye ulaştırılma görevidir.“

PKK’nın ilk programındaki maddeler ile M. Doğan’ın savunması arasında birebir bir uyuşma var. Bu anlamda, PKK’nın ilk kurulduğu dönemde ML’den önemli ölçüde etkilendiği ve onu kendisine rehber edindiği açıktır.

Bugün ise, bu programdan geriye bir şey kalmamıştır, bunun yerini;

„… klasik devletçi, iktidarcı, milliyetçi ve şiddeti esas alan zihniyet ve politikaları aşan, demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü paradigmaya dayanan, halkların eşit ve özgür birliğini esas alan Demokratik Konfederalizm çözümü geliştirilemezse…“ (PKK’nın son programından)  reformist anlayışı almıştır. PKK’nın ilk programı sınıfsal iken, ikincisi ise, „sınıflarüstü“, yani, ezilen sınıflara egemenlik tanımayan, ezen sınıflara ise egemenliklerine devam ettiren ve kapitalist düzenin kısmen reforimize edilmesine denk düşen bir programdır.

Pratik olarak son programın, sınıflar mücadelesi dünyasında hayat bulmasının nesnel bir dayanağı da olmadığı gibi, teorik olarak da hiçbir  bilimsel tutarlılığı yoktur. O, sınıf ve sınıf mücadelesini reddederken, burjuvazinin „sınıflar yoktur, millet vardır“ desturuna gerilemiştir. „ulusu da reddetmesi, kendi pratiği ile çeliştiği gibi, verdiği mücadelenin esas yönünü Kürt işçi ve emekçilerinden gizleme tavrıdır. Bu anlayışın ideolojik yönü budur. Birinci program daha radikal iken, son program ise, „teorik ve felsefi“ sözcükler ve kavramlarla bezenmiş bir burjuva programdır.

Burjuvazi ne olacak, sömürü ve sınıf baskısı nasıl ortadan kalkacak, Kürt köylüsü ve işçisinin üretim ilişkisi içindeki yeri nerede olacak, burjuvaziden iktidar nasıl alınacak, özel mülkiyet sistemi nasıl ve hangi sınıflar aracılığıyla ortadan kaldırılacak vb. gibi sorulara hiç yanıt vermiyor. Bu anlayışa; TC’nin egemen sınıflarının, „sınıfsız, imtiyazsız bir zümreyiz“ anlayışının, yeni kavramlarla ve sözcüklerle bezenmiş ezilen Kürt burjuvazisinin versiyonu dense yeridir. PKK, Kürt burjuvazisini de, Kürt işçi ve emekçisini de, Kürt köylüsünü de „Kürt halkı“ kavramı içinde birleştirmiştir. Böylece, sınıfları ortadan kaldırmış oluyor. Bu programa göre, burjuvazinin özel mülkiyet edinme hukuku olduğu gibi hükmünü sürdürecektir. Böylesine bir yaklaşımın, işçi ve emekçiler lehine bir açıklamasını yapmaya çalışmak beyhude bir çabadır.

Bilindiği gibi, PKK’nın ilk kongresinde savunduğu, “Birleşik Kürdistan’ın bağımsızlığı” ilkesi de “misaki milli sınırlar için de demokratik özerkliğe” evrilerek “ana dilde eğitim”e kadar geriledi. Daha bir çok görüşleri temelden, en azından program düzeyinde değişti. Daha doğrusu, Türk egemen sınıfların benimseyeceği bir düzeye çekildi. Bunun “felsefi ve teorik” yanları da İmralı’da dolduruldu. Anarşizmin tutarsız burjuva teorileri bir nevi PKK’nın “yeni teorik açılımlarına” dayanak oldu. Özellikle, sınıfların varlığının inkarı, burjuvazinin çıkarlarını koruma temelinde ezilen sınıfların çıkarlarını savunulmasının terk edilmesine dönüştü.

PKK’nın “kapitalizme karşı” oluşu, salt söylem düzeyindedir. Kapitalizmin yerine koyacağı “demokratik özerklik” dediği konsept, kapitalizm karşıtı değil, onun liberalleştirilmiş halidir. Avrupalı Yeşillerin programıyla birebir örtüşmesede bazı benzer yanları da vardır. Avrupalı Yeşiller ise tekelci sermayenin, “ekolojıst ve cinsiyet örgürlükçü” söylemlerle yumuşatılmış birer stepneleridir. Alman Yeşiller ise tekelci sermayenin asli unsuru haline gelmiştir.

 Her ne kadar işçi partisi adını almışsak bile bir sınıf partisi de değildir.“ (M. Karasu, „ Tarihe Damgasını Vuran PKK'nin Kuruluş Öyküsü“, PKK WEB Sitesi)

Karasu, açık olarak belirtiyor. İsimleri her ne kadar işçi partisi olsa da, PKK bir işçi partisi değil. Sınıf deyince genelde işçi sınıfı anlaşılır. Karasu’da bunu belirtiyor. Ancak, burjuva sınıfından hiç söz etmiyorlar. Burjuvaziyi ürkütmemek için işçi sınıfının partisi olmadıklarını açık olarak belirtiyorlar. Onlar, “sınıf” sözcüğünden yalnızca işçi sınıfını anladıkları için, burjuvaziyi sınıf kavramının dışında tutuyorlar. Burjuvazi de aynen böyle düşünüyor. Kendilerini sistemin asli ve vazgeçilmez unsuru gördüklerinden, karşılarında alternatif olabilecek bir sınıfın varlığını yok sayarak, burjuva iktidarının alternatifsiz olmasını yeğliyorlar. “Demokratik Cumhuriyet” projesi de Kürt işçi ve emekçilerine bunu benimsetmek amacıyla ele alınmıştır. PKK’nın “yeni pradigma”sından çıkan sonuç budur.

PKK’nın kendisi silahlı savaşçı bir partidir ve silahlı savaşımla ve bir sınıfa (Türk egemen sınıflarına) karşı mücadeleyle bugüne gelmiş ve hala silahlı savaşımını sürdürmektedir. Ama o, Marksizmi, “sınıf savaşımını kutsallaştırmakla” eleştirir. Kendisinin bugüne savaşla geldiğini unutarak... 

„Aslında reel sosyalizm, sosyal demokrasi, ulusal kurtuluş, liberalizm ve muhafazakârlığa kapitalizmin en büyük mezhepleri olarak bakmak daha doğru olur.“ (PKK’nın son programından) 

PKK, programının kısa girişinde „bilimsel-demokratik sosyalizm“ gibi sözler kullanmasına karşın, onun programının aslında böyle bir şey söz konusu değil. Yukarıda ki alıntıda da görüldüğü gibi, sosyalizmi kapitalizmle aynı görüyor. Öcalan, savunmasında, herşeyi reddederek, yeni bir sistem ortaya çıkardığına inanılmasını istemiş. Oysa, yaptığı kapitalizmin kutsanmasından öte bir şey değildir. PKK’da  bunları olduğu gibi program haline getirmiştir.

PKK’nın destek ve savaşçı kitlesi dikkate alındığında, açıktan Kürt burjuvazisinin programatik görüşlerini savunamaz. Ancak, “teorik ve derin felsefi” görüşler adı altında, kitlelerin bilincini bulanıklaştırıp, ezilen ulus burjuvazisinin pratik çıkarlarını savunabilir. Bu nedenle de “Kürt özgürlük hareketi”, “halk savaşı”, “demokratik cumhuriyet” vb. söylemlerle kendini ifade etmesi, bu söylemlerde, Kürt işçi ve köylülerinin özgürlüğüne yer olmadığı açıktır. Çünkü, Kürt işçi ve emekçilerinin özgürlüğü sınıf mücadelesinin hedeflediği sosyalizm ile gerçekleşir. Nihai hedefi ise komünizmdir. Sosyalizm ve komünizmi içermeyen bir program, işçi ve emekçilerin programı olamaz ve onları özgürlüğe kavuşturamaz. Parti programına “halkçı” bir görüntü vermek de, onu, özünde bir burjuva programı olmasından kurtaramaz.

 PKK, kendisinin bir “sınıf partisi olmadığını” özellikle vurgulasa da, partinin içinde ve savunduğu görüşlerde Kürt küçük burjuvazisinin önemli bir izi bulunmakla beraber, o esas olarak ezilen Kürt ulusal burjuvazisinin temsilcisidir. O, “sınıfsız, devletsiz bir demokrasi” savunduğunu ileri sürse de, “Türkiye Kürt sorununu çözerse, bölgede en güçlü devlet olur” (A. Öcalan, A. Türk ve BDP eş başkanlarının yaptıkları konuşmalardan) belirlemelerini de asla ve asla eksik etmiyorlar. Ayrıca, Öcalan’nın avkatlarıyla konuşmalarında Türk devletinin bölgede nasıl güçleneceğine ilişkin epey bir “çözümlemesi”, daha doğrusu Türk egemen sınıflarına öğütleri vardır. Hem “devlet” olgusuna karşı çıkacaksın, hem de savaştığın, seni ezen bir devletin güçlenmesini isteyeceksin. Bunu; “Türk ve Kürt burjuvazisi birleşirse, bölgede, epey bir pazara sahip olur” anlamında anlamamak olası değildir. Ezilen Kürt burjuvazisinin pazardan pay kapmak için tavizin sınırının tek yanlı olarak belirsizleştirilmesi, ezilen burjuva sınıfın bencil çıkarlarına denk düşmektedir.
PKK ve ona bağlı güçler, İmralı sürecinden bu yana Kürt sorununu “dil ve kültür” sorununa indirgemişlerdir. Bunun böyle olması, ezilen Kürt ulusal burjuvzisnin daha fazla zarara uğramadan pazardan bir pay kapma tavizleri ve taktikleri olarak yorumlanmalıdır. Kürt pazarının bütününe hakim olamayınca, asgari düzeyde de olsa bir pazara sahip olmak, hiç yoktan iyidir diye düşünmektedir. Kürt ulusal hareketi, gelinen aşamada, ne kadar uzlaşıcı olursa olsun, dil ve kültürel haklardan vazgeçemez. Bunlardan vazgeçtiği anda, bütün haklarından vazgeçmesi olur ki, bu da onun ulusal intiharıdır.

Kısacası, Öcalan’ın ileri sürdüğü “demokratik cumhuriyet” de, Türk egemen sınıflarının egemenliği altında Kürtler için kısmi kültürel özerkliğin ötesinde bir şey yoktur. Ezilen ulus burjuvazisinden Kürt işçi ve emekçileri için sosyal kurtuluş programı beklemek ise, sınıf bilinçli proletaryanın MLM görüşlerinden uzaklaşanlara özgü, işçi sınıfıyla burjuva sınıfı arasında kalmış küçük burjuvaca bir beklentidir. Öcalan’ın “Sümer Rahip Devletinden Demokratik Halk Cumhuriyet” adı altında yayınlanan mahkeme savunmaları, PKK’nın gerçek görüşleridir. O görüşler ise, Kürt işçi ve emekçilerin ezilmesi, Türk egemen sınıflarının egemenliği altında Kürt burjuvazisine hak tanınmasıdır. Gersi ise, sorunun özünü ideolojik ve siyasal olarak bulanıklaştırmaya yöneliktir. 

„Devletin temel ilkelerine, üniter yapısı, anayasal kurumlarına karşı değiliz. Bizim bu kurumlarla bir sorunumuz yoktur. Bireysel haklar ve kültürel haklar önemlidir" (... ) "Bizim taleplerimiz MİT müsteşarının dile getirdiği görüşlerinden daha fazlası değildir". (şubat,2007 notları). (Aktaran,  Rucan Keleş, 'Abdullah Öcalan‘ın açıklamaları ve Kürd aydın duruşu' (2), Rızgari Online)

Bütün PKK’lı ve BDP’li yöneticilerin Öcalan’ın bu açıklamalarından bir fazla ya da eksik söyledikleri yoktur. Aynı zamanda, burada, Kürt işçi ve emekçilerine de yer yoktur. Laf kalabalıkların gerisinde; yazı içinde bir çok defa yinelendiği gibi, Kürt işçi ve emekçilerine yönelik türbünal çıkışlar ve onların desteğini sürekli canlı tutabilmek vardır. ****

Devam edecek. PKK’nın Savaşçı Kaynağı ve Kürt İşçi ve Emekçilerin Beklentileri (2)


*[1] Bu yazı dört bölüm halinde yayınlanacak. PKK’nın geniş bir değerlendirmesinden öte, güncel durumlarla ilgili olduğu kadarıyla ele alınmıştır ve aşağıdaki başlıklar altında sırasıyla yayınlanacaktır.
1-       Ezilen Ulus Hareketinin İkili Niteliği ve PKK’nın “Sınıfsız”lığı
2-       PKK’nın Savaşçı Kaynağı ve Kürt İşçi ve Köylüsünün Beklentileri
3-       Ulusal Çelişki ve Baş çelişki
4-       Kürt Ulusal Hareketi Bağlamında “Barış Görüşmeleri” ve “Yeni” Anayasa Üzerine
Böyle bir uzun yazı, bu köşeyi zorlamasına karşın, yazıyı yayınlayan site yöneticilerine, anlayış ve hoşgörülerinden dolayı teşekkür ederim.
PKK’nın son programı kendi resmi internet sitesinden alınmıştır.
[2] UKKTH: Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı
[3] İ. Kaypakkaya, Seçme Yazılar, sf. 230, Umut Yayımcılık

1 yorum: