“Yarı-Feodal”
Brezilya...?
Yusuf KÖSE
11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet
portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım
Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu.
İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan
önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da,
böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından
yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı
yazma ihtiyacı da duymazdım.
Gelişen teknoloji sayesinde,
insanlar, nerede ne oluyor anında takip
edebiliyor, gelişmelerden haberdar olabiliyor. Ayrıca, bir ülkeyi tahlil etmek
için de gidip görmek gerekmiyor.
Yazı da dikkatimi çeken,
Brezilya’nın “yarı-feodal” değerlendirilmesiydi. Şöyle tanımlanıyor: “Ülkemizle ilgili mevcut
değerlendirmemiz bürokratik kapitalist ve gelişmekte olan yarı-sömürge,
yarı-feodal yapıdır.“
Yukarıda da belirtiğim gibi,
internet sayesinde bütün ülkeler ve o ülkelerdeki gelişmeler elinin altında
oluyor. Ve hatta nasıl ki TÜİK’in verileri izlenebiliyorsa, diğer ülkelerdeki
istatistik kurumların verileri de aynı şekilde izlenebiliyor.
Söz konusu örgüt, hangi verilerden ve hangi
kriterlerden hareketle Brezilya’yı „yarı-feodal“ değerlendiyor bilmiyorum.
Ancak, ben Brezilya’nın kapitalist olduğunu ve Türkiye’deki kapitalist
gelişmeden daha ileri düzeyde olduğunu biliyorum.
Burada, Brezilya’nın sosyo-ekonomik yapısını
inceleyecek durumumuz yok. Ancak, bazı istatistiki veriler, bir ülkenin
ekonomik ve toplumsal durmunun ne olduğu konusunda yaklaşık olarak bir fikir
verebilir.
Brezilya, 2010 yılı verilerinden hareket edilirse,
GSYİH açısından dünyanın 8. Ekonomisi. Ancak, 2013’de 7. sıraya çıkarak,
İngiltere’nin önüne geçeceği tahmin ediliyor.
Bir ülkenin toplumsal yapısı, yaklaşık olarak, aşağıdaki
verilerden çıkarılabilir:
(Bir) Brezilyz'da şehirleşme
oranı ise % 87,4’dir. Bu oran, en gelişmiş kapitalist
emperyalist ülkelerin bazılarından bile ileri düzeydedir. Köylülüğün en kısa
zamanda en fazla mülksüzleştirildiği ve şehirlere sürüldüğü ülkelerin başında
Brezilya gelir. Amazon ormanların derinliklerinde bir kaç yerli kabile kaldı,
onları da kapitalist pazara bağlamanın uğraşı içindeler. Adı geçen örgüt, bu
kabilelere bakarak mı „yarı-feodal“ tesbiti yapıyor, demeye dilim varmıyor.
(İki) Brezilya’da, ekonomik sektörlerin GSYİH’ya katkıları ise sırasıya şöyledir:
Tarım: % 5,5, sanayi, % 27,5 ve hizmetlerin katkısı ise % 67,0’dır.
(Üç) Yine, çalışan nüfusun % 17,4’ü
tarımda, % 22,6’sı sanayide ve % 59,7’si ise hizmet sektöründe çalışmaktadır.
Tarım da çalışanların da büyük bir bölümünün tarım işçisi olduğu gözönüne
alınmalıdır. Çünkü toprakların büyük bir bölümü büyük çiftlik sahiplerinin
elindedir. Ve bir çok emperyalist ülkenin Brezilya’da dev tarım işletmeleri söz
konusudur.
Dünyanın 7. Büyük ekonomisi olan
Brezilya’nın kapitalist iç pazara bağlanmayan hiç bir yerleşim yeri
kalmamıştır. Bunu şehirleşme oranından çıkarabiliriz. Yaklaşık 200 milyon
nüfusuyla büyük bir ülke olan Brezilya, 107 milyon aktif olarak çalışana
sahiptir.
Dünyanın en büyük ihraçatçı ülkeler sıralamasında yeri 24. sıradadır. Dış
ticaret fazlası veren bir kaç ülkeden birisidir. Dünya tarım ürünleri
ihracatında, ABD ve AB’den sonra 3. sırada yer almaktadır.
Yazı da şöyle bir veri de var: "Toplam toprak sahiplerinin % 1’i toplam toprağın %
50’sine sahiptir. .... Bu alan 200 milyon
hektardır, yani toplam toprak mülkünün yarısıdır." Bunun anlamı; ekilebilir toprakların yarısı tarımla uğraşanların % 1'nin elinde toplanmış. Bu, köylünün topraksızlaştırılması ve üretim aracı olarak toprağın belli ellerde yoğunlaşmasının bir ifadesidir.
Brezilya’da yoksulluk büyüktür. Özellikle kırsal alanda yaşayan köylülerin
ve tarım işçilerinin yoksulluğu ön planda iken, mülksüzlerin aktığı şehirler de birer
devasa yoksulluk merkezleri haline gelmiştir. Toprak sahipleri ile tarım
işçileri arasında sıklıkla çatışmalar yaşanırken, toprak sahipleri işçilere
yönelik yer yer katliamlara varan baskılar uygulamaktadır. ILO’nun 2004
verilerine göre, tarımda, yaklaşık 25 bin köle işçi çalıştırılmaktadır. Bugün de
bu uygulama bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Hem paramiliter güçlerle hem de
devletin resmi güvenlik güçleriyle işçilere ağır baskılar uygulanmaktadır. Aynı
şekilde, şehirlerin yoksul yerleşim alanlarında devletin katliamlar uyguladığı
bilinmektedir.
Bunları, kısa notlar halinde buraya aktarmamın nedeni; kapitalizmi,
toplumsal bir zenginlik olarak gören anlayışların yanlışlığıdır. Kapitalizm,
bir avuç burjuvazinin zenginliği pahasına,
kitlelerin muazzam ölçüde mülksüzleştilmesi ve yoksullaştırılması
demektir.
Brezilya’da kitlelerin yoksulluğuna ve devletin baskılarına bakarak, ülke
„yarı-feodal“ değerlendiriliyorsa, büyük bir yanılgıdır. Daha doğrusu, bu,
kapitalizmi „refah toplumu“ gösteren burjuvaziye hak veren bir yaklaşım olur.
Acaba, Maoistler bulundukları ülkeleri böyle değerlendirmek mecburiyetinde
mi? Özellikle de yarı-sömürge bağımlı ülkelerdeki Maoistler, kendi ülkelerini
„yarı-feodal“ değerlendirme yükümlülüğü mü taşıyorlar? Mao, Çin’i yarı-feodal
değrlendirdi diye, kendine „maoist“ diyen siyasal yapılar da aynı Mao’nun Çin’i
değrlendirdiği gibi, kendi ülkelerini de Mao’ya bakarak mı değerlendirmek
zorundalar? Yoksa Mao; „hangi ülke olursa olsun bütün yarı-sömürgeler aynı
zamanda yarı-feodal“ mi demiş! Ya da Mao; bilimsel olun, araştırma yapmadan
basma kalıp ve yüzeysel bir şekilde kendi kafanızın içindeki öznel şablonlara
mı sosyal olguları yerleştirin“ demiş?
Ya da
Mao; „Gerçeği pratik içinde keşfedin ve gene pratik içinde
kanıtlayıp geliştirin“ yerine,
sübjektif dünyanızı gerçeklerin yerine mi geçirin demiş?
Elbette hayır! Mao, ML bilimi kendine rehber
edinmişti. Bu nedenle de ML geliştirerek MLM düzeyine ilerletebildi.
Mao, Çin’i ML bilimin ışığında değerlendirdi ve ona
göre devrimin strateji ve taktiklerini geliştirerek Çin Devrimi’ne önderlik
ederek devrimi başarabildi. Mao’yu yanlış kavrayanlar ise, onu ML özünü
alacakları yere, onun Çin özgülündeki değerlendirmelerini birebir kendi
ülkelerine uygulamaya çalışıyorlar. Yanlış olan burasıdır.
Bir çok
ülkede, kendine Maocu diyen kimi örgütlerin durumu böyledir dense pek de abartılı
bir saptama olmayacaktır.
Kısacası, Mao gibi enternasyonal proletaryanın ML
bir ustasını, sübjektif ve dogmatik sığ anlayışlara alet edilmesine karşı
sessiz kalmak doğru olmasa gerek….
***14.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder