28 Ocak 2013 Pazartesi

İsmail Beşikçi İnkarın Neresinde?





İsmail Beşikçi İnkarın Neresinde?

Yusuf KÖSE

İsmail Beşikçi ismi, Kürt ismiyle birlikte anılır. Bunun  haklı bir yanı var. Türk devletinin Kürtleri inkar politikasına karşı duruşu ve Kürt ulusunu savunması nedeniyle yıllardır hapishanelerde yatırıldı. Bir ilerici aydın olarak bu olumlu yanıdır. Ancak, bu duruşu, onun görüşlerinin de doğruluğunu ya da bir çok şeyi de inkar etmediği yanlış ele almadığı anlamını taşımıyor ve taşımaz da.

27.01.13 tarihinde “SERBESTİ” adlı bir Kürt sitesinde, “Ulus-Devleti Aşmak” adlı makalesinde, Öcalan’ın bu konudaki görüşlerini değerlendirirken, “Türk solu”nun bir kısmını “milliyetçi” bir kısmını da “ırkçı” olarak değerlendirmiş. Şöyle diyor:

„Türk solu milliyetçi bir soldur. Profesör Birgül Ayman Güler örneğinde olduğu gibi Türk solunun önemli bir kesimi de tam anlamıyla, ırkçıdır, ayrımcıdır.“ (adı geçen makale)

 Burada, Beşikçi’nin, “Türk solu” olarak kast ettiği CHP diye düşünülebilir. Ancak, CHP’nin “sol” olmadığını Beşikçi bilmiyorsa, öğrenmesi gerekiyor. Ya da, “Türk solu” derken kimlerden söz ettiğini açıklaması gerekiyordu. Ancak, Beşikçi hepsini aynı değerlendirdiği için, ayrı bir şey belirtmeyi gerekli bulmamıştır. Beşikçi’nin bu yaklaşımı, salt bu makalesine özgü olmayıp, Kürtler üzerine yazdığı, hemen hemen tüm kitaplarında vardır.

Beşikçi, CHP’yi çok iyi tanır ve kitaplarında, CHP’nin kuruluşundan itibaren yöneticilerin konuşmalarından bolca alıntılar mevcuttur. CHP ne sol ne de ilerici bir partidir. “sol” kelimesi, en azından ilerici olanlar için kullanılır. CHP,   Kemalist ırkçı-faşist bir partidir. Onun ırkçılığı Kemalizmden ayrı ele alınamaz.
           
„Türk solu, milliyetçi bir soldur. Önemli bir kesimiyle de ırkçıdır. Bu milliyetçi, ırkçı solun önemli bir başarısı,…“ (aynı makale)

Beşikçi, „Türk solu“ kelimesini bilinçli olarak kullanıyor. Çünkü, o bunu hep yapıyor. Kitaplarında da „Türk solu“, „Türk sosyalistleri“ olarak kullanmış ve hepsini aynı şekilde değerlendirmiştir. Türk solu“ ve „Türk sosyalistleri“ dediği akımlar içinde sadece Kaypakkaya‘ya, onun kurduğu örgüte ve görüşlerine yer vermemiştir. Özellikle de Kaypakkaya’nın Kürt ulusal sorunu konusundaki görüşlerinden hiç söz etmemiş, onu yok saymıştır. Onu yok sayarken de, „bütün sosyalistleri“, „sosyal şoven“ olarak değerlendirmekte de hiç bir sakınca görmemiştir. 

İ. Beşikçi‘nin, bugüne kadar Kaypakkaya’yı ağzına almaması, Kapakkkaya’nın MLM görüşlerine karşı duyduğu alerjiden ileri gelmektedir. Özellikle, Kürt ulusal sorunu konusunda Kaypakkaya MLM bir duruş sergilerken, Beşikçi, ezilen ulus burjuvazisinin çıkarları açısından soruna yaklaşmıştır. Kaypakkaya’dan uzak duruşu bu nedenledir.

„Her araştırmacı Kaypakkaya’dan söz etmeli“ diye bir anlayış olamaz. Ancak, TDH ve onun Kürt ulusal sorununa yaklaşımı inceleniyor ve araştırılıyorsa, burada Kaypakkaya’dan söz etmemek, ya koyu bir ezen ulus sosyal şovenizminden nasiplenmiş olmak gerekiyor ya da „Türk solu“ dedikleri kesimleri Kürt işçi ve emekçilerine karşı „milliyetçi ve sosyal şoven“ tanıtmak amacıyla yapılabilir. Böylece, doğrular ezilen ulustan ve özellikle de ezilen ulus halkından gizlenmek amacıyladır. Beşikçi’nin tavır ve yaklaşımına bu sonuncu uymaktadır. Beşikçi, haklı olarak Kürtlerin ulus olarak inkarına karşı duruken, kendisi bir başka açıdan inkarcılık yapıyor.

Beşikçi’nin „Serbestiye’de yayınlanan makalesine ayrı bir yanıt vermeyeceğim. Beşikçi’nin bu konudaki yaklaşımlarının değerlendirmesini içeren kısa bir bölümü, Şubat 2013‘de El Yayınları tarafından çıkarılacak olan; „TARİHİN ÖNÜNDE YÜRÜMEK“ adlı kitabımdan buraya alıyorum. Bu kısa yazı, Beşikçi‘nin bu sorunlara nasıl yaklaştığına ilişkin kısaca da olsa bir bilgi verebilir.

“İsmail Beşikçi ve Kürt Ulusal Sorunu 

Bu başlık, İ. Beşikçi ile Kaypakkaya’yı karşılaştırmak amacıyla konmadı. Ancak, bilimsel araştırma yaptığını ve bilim adına hareket ettiğini iddia eden Beşikçi’nin, ulusal sorun ve Kemalizm konusunda Kaypakkaya’yı görmezden gelmesi, onu yok sayması, hangi bilimsel araştırmaya sığar? Elbette sığmaz. Özellikle Kürt ulusal sorunu konusunda Türkiye’deki tüm sol hareketeleri ele alıp değerlendiren İ. Beşikçi’yi, Kaypakkaya’yı yok saymaya iten neden ya da nedenler nedir diye de düşünmeden edemiyor insan.

Beşikçi, Kürt sorununu ele aldığı kitap ve yazılarında sol hareketi bir bütün olarak aynı kefeye koyuyor ve şöyle diyor:

“Türk ‘sosyalist’ hareketi bu aşamada genel olarak böyledir. Bütün fraksiyonları birleştiren ortak yanın Kürt sorununa karşı, burjuvazinin yasal çerçevesi içinde hareket etmek olduğu söylenebilir.”[1]
 
Beşikçi, bu konuda yalan söylüyor, doğruyu söylemekten özenle kaçınıyor. Çünkü “bütün sol örgütler” Kürt sorunu konusunda aynı şekilde düşünmediği gibi, Kürt sorunun 1972’den beri ML açıdan doğru bir şekilde ele alan bir örgüt (TKP/ML) ve o örgütün kurucusu Kaypakkaya var.

Beşikçi’nin Kaypakkaya’yı okumadığına, duymadığına ya da hiç haberi olmadığına inanmak oldukça güç. Eğer haberi yoksa onun Kürt sorunu konusundaki araştırmaları da oldukça yüzeyseldir denebilir. Türkiye’deki başta TKP olmak üzere irili ufaklı bütün sol örgüt ve öne çıkan kişilerin görüşlerine yer verilecek, ancak Kaypakkaya’dan ise hiç söz edilmeyecek! Dürüstçe bir tavır olmadığı gibi, tek yanlı, küçük burjuva Kürt milliyetçiliğinin bakış açısıyla soruna yaklaşmak ve hatta daha ötesi, “Türk’ün komünisti de burjuvazisi de aynıdır” diyen anti-marksist ve ezilen ulus milliyetçisi bir yaklaşımdır.

Beşikçi, Kürt sorununu incelemiş. Bu konuda bir çok eser ortaya çıkarmış. Sol örgütlerin yaklaşımlarını ele almış, eleştirmiş, ama Kaypakkaya’ya sıra gelince kalemi nedense yazmamış? İşte karşımızda sıkça “bilim”den söz eden bir bilim insanı!

Türkiye’de ilk defa, genel anlamda ulusal soruna yaklaşım ve özel anlamda ise Kürt ulusal sorununa yaklaşımı, Leninist tarzda ele alan ve bütün sosyal-şovenist görüş ve yaklaşımları mahkum eden Kaypakkaya’dır.

Kaypakkaya, “Türkiye’de Ulusal Sorun” makalesini daha TİİKP içindeyken Aralık 1971 yılında yazmış ve örgütsel ayrılıktan sonra, yani TKP/ML’yi kurduktan sonra, 1972 Haziran’ın da yeniden gözden geçirip yayınlamıştır.

Beşikçi’nin bu yazıdan 1974 öncesi haberi olmadığını varsaysak bile, Beşikçi Kitaplarının çoğunu 1975 yılından sonra yazmıştır. Kürt sorunu konusunda “Türk Sol”nu eleştirdiği kitapları bu tarihten itibaren yayınlanmıştır. Yani, Kaypakkaya’nın ulusal sorun konusundaki görüşleri kamuoyuna yayınlandıktan sonra. Bu nedenle, Beşikçi’nin Kaypakkaya’nın görüşlerinden haberi olmadığı söylenemez.

Bilimsel gerçekliklerden hareket ettiğini ileri süren bir araştırmacının, söz konusu bu görüşlerden öneceden heberi yoksa da sonradan heberi olunca, bunu da eklemesi gerekirdi. Bütün ülkedeki ilerici, devrimci kesimlerin Kaypakkaya’nın bu konudaki görüşlerinden haberi varken, Beşikçi’nin olmadığını düşünmek, çok safça bir yaklaşım olur.

 Ancak, Beşikçi’yi böylesine bir yönteme sevk eden anlayış; tüm “Türk solu” dediği örgütleri sosyal şoven göstermek ve ilan etmektir. Bu nedenle de, Kaypakkaya’yı görmezden gelmesi, hiç söz etmemesi ve onun bu görüşleri TDH içinde ciddi bir yankı uyandırmasına karşın, Beşikçi’nin araştırmaları içinde yer verilmemesi, yukarı da söylediğimiz anlayıştan kaynaklanmıştır. Ancak, bu yaklaşım, objektif bir araştırmacı tavrı değildir.

Beşikçi, özünde Türk “sol” ve “sosyalist” hareketi dediği sola karşıdır. Evet, 1972 yılına kadar Kürt ulusal sorunu konusunda TDH sosyal-şoven bir çizgideydi. Bunu Kaypakkaya eleştirmiş ve mahkum etmiş, bu tür çizgilerin ne olduğunu net olarak ortaya koymuştur. Aynı şekilde Kaypakkaya, Kemalizm konusunda da görüşlerini doğru bir şekilde ortaya koymuş, kemalizmin komprador burjuvazi ve toprak ağaların ideolojisi olduğunu, kemalizmin faşist bir diktatörlük olduğunu da net bir şekilde belirtmiştir. 

Beşikçi, bunları da görmezden gelmiştir. O, varsa yoksa bir M. Belli’yi bellemiş, ama öbür yandan ise, Kemalizm ve Kürt meselesinde kolaylıkla bütün “sol” ve “sosyalist” franksiyonları birleştirmekten ise asla kaçınmamıştır.

Beşikçi “bilimsel”lik ve “dürüst araştırmacılık” adına şunları rahatlıkla söyleyebiliyor:

“Türk “solu” ve Türk “sosyalist” hareketi, Kürt ulus sorunu konusuna, bilimsel bir yönden yaklaşmayınca, kendi burjuvazisinin, sivil-asker iri kıyım bürokratlarının, görüşlerini tekrarlamaktan başka hiçbir şey yapmamıştır. Kürt ulusal direnmelerini daima “gericilik” olarak değerlendirmiştir.”[2]
 
Beşikçi’nin bütün sol ve sosyalistleri aynı kefeye koyan görüşleri kitabında ve kitaplarında bolca yer tutmaktadır. M. Belli’nin1976 sonrası, D. Perinçek’in 1979 yıllarındaki görüşlerine de yer vermiş, ama Kürt ulusal sorunu konusunda ne Kaypakkaya’ya ne de sonradan, kısmen de olsa doğru yaklaşım gösteren siyasetlerin görüşlerine yer vermemiştir. O yine bildiğini okumuş. Bütün “Türk solu” ve “Türk sosyalistleri” dediği fraksiyonları aynılaştırmıştır. Ne yazık ki, Beşikçi için “Türk solu” ve Türk sosyalisti” olarak, sadece ve sadece M. Belli, Kıvılcımlı, Aybar, Aren-Boran ve D.Perinçek –ki, Kaypakkaya, bunları, sosyal-şovenist olarak değerlendirir- vardır. Diğerleri ise yoktur. İşte, dürüst(!) bir bilim adamının siyasal ve soyal araştırmalarının vardırdığı nokta: inkarcılık ve yok sayma! Kendisi, Türkiye sol ya da sosyalist hareketi bir bütün olarak sosyal-şovenist gösterebilmek için, işine gelen görüşleri almış, işine gelmeyenlere ise asla yer vermemiştir. Yukarıda saydığı ismlerin hemen hemen hepsini radikal sol hareket, “sosyal şoven” ve oprtünist-revizyonist değerlendirir. D. Perinçek ise bugün karşı-devrim cephesinde olan bir siyasi kişiliktir. 

Beşikçiyi böyle inkarcı bir yaklaşıma iten nedenin başında, kendisinin Kürt küçük burjuvazisinin ezilen ulus milliyetçisi gözüyle soruna yaklaşımından kaynaklanıyor. Beşikçi soruna ML temelde yaklaşmamış, Kürt ulusal sorununu Kürt ulusal burjuvazisinin çıkarları temelinde ele almıştır. Böyle bir ideolojik yaklaşım, elbette Kaypakkaya’yı “yok” sayacaktır.”
****



[1] İ. Beşikçi, Kürtlerin Mecburi İskanı, sf. 238, I. Baskı Mart 1977, Komala Yayınları

[2] İ. Beşikçi, Orgeneral Muğlalı Olayı Otuzüç Kurşun, sf. 213, Yurt yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder