“Ya bedel ödeyerek
özgürlüğü fethedeceksin, ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti
Gabriel García Márquez, "Yüzyıllık
Yalnızlık“[2] adlı meşhur romanında Kolombiya halkının
yaşantısını, destansı ve büyüleyici bir şekilde anlatır. Kolombiya halkının
tarihi, sömürgeciliğe ve yerli
egemenlere karşı verilen savaşlarla
örülüdür. Batılı beyazlar tarafından 1500’lü yıllarda „keşfedilen“
Kolombiya halkı, o günden bugüne kadar beyaz adamın vahşetinden başka bir şey
yaşamadı dense, fazla da bir abartı olmayacaktır. Dün beyaz adamlara karşı
bağımsızlık savaşı veren halk, bugün ise o beyaz adamların geride
bıraktıklarına karşı savaşım veriyorlar.
Beyaz sömürgeci adam, Amerika’ya ulaştığında,
ileri derecede gelişmiş üç Kızılderili
uygarlığını (Aztek, Maya, İnka) yıktı. Bu uygarlıkların halkları ateşli
silahları tanımadığı için, beyaz sömürgeciye karşı gelişmiş uygarlıklarının
yıkılmasını ve kendilerinin köleleştirilmesini önleyemediler.
Amerika halkları, beyazlardan „gelin bizi
keşfedin“ isteğinde bulunmamasına karşın, var olan bir halkı soykırıma uğratmak
ve onların topraklarını ellerinden almanın adı; „tarihi bir keşif“ oluyordu.
Bugün, bir çok ülkeyi „demokrasi getirme“ adına bombalayanların atalarıydı,
keşfedenler…. Onlar, zorla geldi, soykırım uyguladılar ve bugünde „teröre ve
uyuşturucu ticaretine karşı savaş“ adı altında Kolombiya halkına kıyım
uygulamaya devam ediyorlar. İşte, son elli yıldır süren savaş, sömürgeci ve
yerli uşakların kıyımlarına karşı, halkın var olma savaşımıdır.
Kolombiya halkının mücadele tarihi, sömürgecilik
kadar eskidir. Bu mücadele, abartısız 500 yıllık bir mücadeledir. Son elli
yıllık mücadele ise, daha örgütlü ve daha ileri düzeyde bir mücadelenin
aşamasıdır.
Adını Kristof Kolomb’dan alan Kolombiya, Latin
Amerika halklarının bağımsızlık simgesi olan Simon Bolivar önderliğinde
İspanyol sömürgecilerine karşı verilen mücadele sonucu 1810 yılında
bağımsızlığını kazanmıştır. 1921 yılında „Büyük Kolombiya“ adıyla Kolombiya,
Ekvator, Venezüella ve Panama’dan oluşan bir konfederasyon kurulmasına karşın,
1900’lü yılların başına kadar bu birlik dağıldı. Dağılmanın bir nedeni de, ABD
emperyalizmi’nin „böl-yönet“ politikasıydı.
Kolombiya’nın tarihi kanlı bir tarih derken,
bunda hiç bir abartı yoktur. Daha doğrusu, silahlı devrim ile silahlı
karşı-devrim 500 yıldır karşı karşıyadır.
„Bin Yıllık Savaş“ (1897-1899) Kolombiya‘nın
muhafazakarlarla liberaller arasındaki savaşı. Bu savaştan kısa bir süre sonra,
egemen oligarşinin köylülere ve çiftliklerde (muz plantasyonları- Latifundalar)
çalışan işçilere yönelimi başlıyor.
1920’lerin sonunda işçi ve köylü mücadeleleri gelişir. 1928 yılında,
çalışma şartlarının çok kötü olması ve muz plantasyon sahiplerinin çalışanları
adeta köle olarak kullanması, sendika ve işçilerin ve toprakları zorla
ellerinden alınan köylülerin direnişini de beraberinde getirir. Çiftlik
sahiplerinin ve devletin buna verdiği cevap, ikibinin üzerinde çalışanın
katledilmesi olmuştur. Bu katliamı daha çok da, ABD’nin meşhur muz tekeli
United Fruit Company‘nin (Birleşik Meyve Şirketi) paralı askerleriyle beraber Kolombiya ordusu
gerçekleştirmiştir.
Latin Amerika’nın kan damarlarını 1800’lü yılların ilk çeyreğinden
itibaren ABD’li şirketler kesmiştir.[3] Bütün
Latin Amerika’yı bir ahtop gibi sarmışlar ve sömürmüşlerdir. ABD’li şirketlerin
köleleştirici uygulamalarına karşı çıkan işçiler ve köylüler katledilmiştir. Özellikle United Fruit Company[4] (UFC)‘nin „ünü“ Latin Amerika’da meşhurdur.
Latin Amerika halkı arasında bu şirket „El Pulpo“ (ahtapot) olarak
adlandırılır. O dönemin ABD gazetelerinden bazıları Latin Amerika’yı „sam
amcanın yeni meyve bahçesi“, kimi de „arka bahçesi“ olarak sık sık dile
getirmiştir. Ve Latin Amerika ülkeleri için „muz cumhuriyetleri[5]“ denmesini de, yine ABD’li tekellerin aşırı
sömürücü ve katliamcı uygulamalarından almıştır. Latin Amerika’nın
topraklarının önemli bir kısmı ABD’li şirketlerin elindeydi. Öyle ki, bazı
ülkelerin ekilebilir topraklarının % 40’larından fazlası bu şirketlerin
„malıydı“. Bugün kısmen azalmış olmasına karşın, hala önemli oranda
etkinliklerini korumaktadırlar.
Paplo Neruda’nın bu vb. şirketler ile güzel bir
şiiri vardır. Bir kıtasını buraya alalım:
„…. Ve Yehova dünyayı Coca Cola şirketine /
Anaconda’ya, Ford Motor’a ve diğer şirketlere verdi. / Birleşik Meyve Şirketi
(UFC kastediliyor YK) ise / en kaymaklısını ayırdı kendisine. / Dünyanın tam
orta yakasını/ Amerika‘nın en güzel ortasını…/
Sosyalist düşünceler, daha 1800’lü yılların
sonlarına doğru Kolombiya topraklarında yaşayan emekçilere ulaşır.
Özellikle 1917 Ekim Devrimi’yle beraber
komünist düşünceler ve örgütlenmeler de yavaş yavaş gelişir. Simon Bolivar’ın
bağımsızlık düşüncesiyle Marksizm birleşir. Birleştirilir. Simon Bolivar bağımsızlığı,
Marksizm ise sosyal devrimi betimler. 1928 yılında muz plantasyonlarında
çalışanların direnişinin arkasında Kolombiya Komünist Partisi (CCP) vardır.
CPP, bu olaydan sonra hızla örgütlendi ve 1930 yılında ise illegal olarak
kuruldu.
1948’lerde egemen sınıfların,
özellikle de toprak sahiplerinin köylülere karşı bir savaşı başlar. Genelde bu
savaşı egemen sınıflar arası (muhafazkar-liberal) bir çıkar çatışması olarak
gösterilmek istensede, bu savaş, toprak ağalarının ve büyük çiftlik
sahiplerinin köylülere ve muz plantasyonlarında çalışan işçilere karşı bir
kıyım hareketidir. 1948-1963 arası toplam 300 bine yakın insan ölmüştür. Bu
nedenle bu kanlı sürece “La
Violencia” (şiddet) yılları adı
verilmektedir. Bu süreçte liberal kesimlerin de kısmen zarar görmesine karşın,
esas olarak köylülere ve işçilere yönelik bir katliamlar süreciydi. Hayatlarını
kaybeden, yerlerinden sürülen, emperyalist tekeller tarafından topraklarına el
konulan, büyük katliamlara uğruyan köylüler,
zalimlere karşı silahlı direnişten başka kendilerine başka seçenek bırakılmadığı
için, hızla örgütlenmeye, silahlanmaya ve mücadeleye başladılar.
1950’lerden sonra artan köylü
ve işçi örgütlenmeleri, egemen sınıfların katliamları ve aşırı baskılarıyla
karşı karşıya kalmıştır. Özellikle köylü örgütlenmeleri katliamlarla bastırılma
yoluna gidilmiştir. Buna rağmen, CCP’nin köylerdeki çalışmaları 1960’ların
başından itibaren bağımsız köy cumhuriyetleri şekline dönüşmüştür.
Kolombiya köylülüğü yoksul ve
topraksızdı. 1969-1970 verilerine göre 400 bin topraksız köylü ailesi vardı. Bu
tarihe kadar ülke nüfusunun % 77’i kırsal alanlarda yaşıyordu. Tarım
alanlarının % 70’i nüfusun % 5,7’nin elindeydi.
Köylülerin silaha sarılmaktan
başka hiç bir şansı da yoktu. Ya silaha sarılacaklardı ya da toprak ağalarının
eli baltalı-silahlı adamları ve Kolombiya devletinin askerleri tarafından birer
tavuk gibi boyunları kesiliyordu ve kesilmeye devam edecekti. Egemen sınıfların
silahlı baskılarına karşı, köylülerde silaha sarılmışlardı, salt kendilerini
korumak için. Kendiliğinden gelişen bu örgütlenmeler süreç içinde CCP ile
birleşti.
CCP’den de kısaca burada söz
etmek gerekiyor. CCP, 1917 Eküm Devrimi’nden etkilenen aydınlar ve işçiler
vasıtasıyla kuruluyor, işçiler ve köylüler arasında hızla örgütleniyor. 1962
yılı verilerine göre (bu veriler, ABD gizli servislerinin raporları) CCP’nin
8000 aktif 28000’de sempatizanı-destekçisi var. CCP’nin bu gücü, ABD
emperyalizmini ve onun yerli işbirliçilerini korkutuyor. İşçilere ve köylülere
yönelik saldırıların bu denli vahşice olmasının arkasındaki güç ve nedenleri de
kendiliğinden ortaya çıkıyor. Kolombiya devletinin (ABD’nin aktif desteği ile)
köylü ve işçi mücadelelerine karşı örgütlediği paramiliter güçlerin
örgütlenmesi de Küba Devrimi’nin hemen sonrasında başlar. ABD emperyalizmi,
Latin Amerika halklarının devrimini bastırmak için karşı-devrimci güçlerin
örgütlenmesine özel bir önem verir. Bu karşı-devrimci örgütlenmeler, daha sonra
bütün dünyaya yayılır. Bazı yerlerde, “paramiliter güçler”, bazı ülkelerde
“kontrgerilla”, “JİTEM”, “Özel Harp Dairesi”, “ülkücü gençlik”, “komünizmle
mücadele dernekleri” ve bazı yerlerde
ise “köy korucuları”, şekklinde ortaya
çıkarken, “bazı ülkelerde ise “El kaide” vb. adlarla ortaya çıkarılmıştır.
1959 yılında Küba Devrimi’nin
gerçekleşmesinin peşinden, ABD emperyalizmi de “arka bahçesi” Latin Amerika
ülkelerindeki devrimci gelişmelere karşı daha “uyanık” olamaya, devrimci ateşi
anında söndürmeye çalışıyor. Güya, “Küba’daki hatasını tekraralamamak” istiyor.
Bu nedenle de Kolombiya’da vahşet üstüne vahşet uyguluyor. Yerleştiği
topraklarda uyguladığı vahşeti ve soykırımı diğer halklar üzerinde denemekte
bir sakınca görmüyor, tersine, bu politikayı sistemleştirmiş haldedir.
ABD destekli Kolombiya
oligarşisi, 1963 yılında köylülere karşı yeniden büyük bir saldırıya girişiti.
Bu saldırı sonucu bağımsız köy cumhuriyetleri yıkıldı. Buradan kurtularak
dağlara çekilen köylüler, CCP’nin önderliğinde FARC’ı (1964) kurdular. Köy
cumhuriyetleri lideri köylü Manuel Marulanda Velez[6]
(ölümü 2008) liderliğinde kurulan FARC,
Kolombiya’da o güne kadar verilen köylü mücadelelerinin daha bir üst aşamasına,
devrimci gerilla örgütü şekline dönüşmesinin ilk adımıydı.
Kırsal alanda köylülerin yer
yer kendiliğinden mücadeleleri yer yer ise CCP tarafından örgütlü olarak
sürerken, Kolombiya’nın şehirlerinde işçilerin örgütlenmesi ise, deyim
yerindeyse “kelle koltukta” olmayı zorunlu kılıyordu. Kırsal alanda köylülere
yönelik baskı ve şiddet olayları şehirlerde de işçi ve emekçiler üzerinde
sürdürüldü. Halk, kırsal alanda ormanlık ve dağlık alanları mesken tutarak
direnişi sürdürürken, işçiler ve emekçiler şehirde örgütlenmek için o kadar
özgür değillerdi. Devletin baskısı onlara bir nevi göz açtırmıyordu.
ABD için Kolombiya’nın
jeopolitik ve jeostratejik önemi büyüktür. Kolombiya, Kuzey Amerikayı karadan
Güney Amerikaya bağlar. Burası Kuzeyle Güney arasında bir geçiş yeridir. Aynı
zamanda Büyük Okyanus’a ve Atlas Okyanusu’na sınırı olan tek Latin Amerika
ülkesidir. Yani, jeo-stratejik bir önemi vardır. Ayrıca, petrol, altın, kömür,
demir vb. gibi zengin yeraltı
kaynaklarına sahiptir. Platin ve kahve
üretiminde dünya ikincisidir. Öte yandan koka’nın uyuşturucu ve çeşitli
ilaç yapımında kullanılması, ABD’li
tekellerin iştahını kabartmakta ve bunun ticaretini yapmaktadırlar. Ayrıca,
Kolombiya’da 7 ABD askeri üssü mevcuttur. FARC ve diğer gerilla örgütlerini
“uyuşturucu ticareti yapıyorlar” diye anti-propaganda yapmaları, kendi gerçek
yüzlerinin açığa çıkmasını önlemek ve FARC’ı yıpratmak içindir. En büyük
uyuşturucu kartelleri ABD patentlidir. Ve elbtte, muz şirketlerini de unutmamak
gerekiyor. Katliamların ve askeri cuntaların arkasında hep ABD şirketleri
varolmuştur.
Ayrıca ve en önemlisi de,
burada başarıya ulaşacak olan devrim, Latin Amerikayı ciddi bir şekilde
etkileyecek bir potansiyele sahiptir. Kolombiya’nın Simon Bolivar’ı bütün Latin
Amerika halklarının Bolivarıdır. Çoğu devrimci örgütler,
Marksizm-Leninzm-Bolivarizm olarak kendilerini adlandırır. FARC’da kendini
böyle adlandırmaktadır. ABD’nin, “ne pahasına olursa olsun Kolombiya’da
terörist faaliyetler bitirilmeli” demesinin arkasındaki gerçekler bunlardır.
FARC-EP
Latin Amerika ülkeleri içinde
sınıf mücadelesinin en keskin olduğu yerlerin başında yaklaşık 46 milyon nüfusa
sahip olan Kolombiya gelir. FARC, Kolombiya devleti ile Norveç’in başkenti
Oslo’da Ekim 2012 ortalarında başlayıp ve peşinden 19 Kasım 2012’de Küba’da
devam eden “barış görüşmeleri” nedeniyle dikkatleri bir kez daha üstüne çekti.
FARC, kurulduğu 1964’den beri de manşetten düşmedi desek yeridir. Özellikle
Latin Amerika ülkelerinin, hem burjuva hem de sol basınında daha sık yer
alıyor. Kolombiya halkının devrimci gerilla örgütü FARC, 50 yıldır çok ağır
bedellere rağmen, ABD emperyalizminin desteğindeki Kolombiya oligarşisine karşı
savaşını sürdürüyor. FARC ve diğer gerilla örgütlerin savaşı, Kolombiya
devletiyle değil, ABD ile sürüyor dense de yanlış bir saptama olmayacaktır.
Çünkü, bu ülkenin her yerinde ABD emperyalist tekelleri var ve devrimcilere
karşı savaşında tam karşısında da; paramiliter güçleriyle, uyuşturucu
çeteleriyle, Kolombiya ordusuyla, CİA vb. kirli işler imparatorluklarıyla onlar
durmaktadır.
Bağımsız köylü cumhuriyetinin
yıkılmasından sonra Kolombiya Komünist Partisi’nin de etkisiyle, köylüler, 1964
yıllında FARC’ı kurdular. Peşinden devrimci bir papazın önderliğinde Ulusal
Kurtuluş Ordusu (ELN)[7]
kuruldu. SBKP-ÇKP arasındaki ideolojik
çatışma Kolombiya’yı da etkiledi ve bu ayrışımın sonucu olarak 1967 yılında Mao’nun görüşlerini benimseyen
Kolombiya Komünist Partisi Marksist-Leninist’e bağlı Halk Kurtuluş Ordusu (EPL)[8]
kuruldu. SBKP-ÇKP arasındaki ayrışım sonucu kendini Maoist olarak
değerlendiren18 grup oluştu. Bunlardan 7’si büyük gerilla gruplarına sahipti.
Ancak süreç içinde dağıldılar.
FARC genelde revizyonist SBKP
yanlısı iken, ELN ise Küba Devrimi’ni kendine örnek alıyordu. Bunlar dışında da
bir çok gerilla örgütleri kuruldu. Bunlardan en meşhurları M-19’du (19 Nisan
Hareketi). Kuruluş tarihi 1973.
Şehir gerillası anlayışıyla
hareket eden bu M-19, 1984 yılına kadar büyük eylemler gerçekleştirdi. Latin
Amerika başta olmak üzere bütün dünyada tanındı ve sempati topladı. Küçük
burjuva sol bir çizgide olan M-19, Kolombiya’da büyük bir kitleye sahip oldu.
Bir çok Latin Amerika ülkesinde M-19’u örnek alanlar çoğaldı. M-19, 1984’de
devlet ile yapılan ateş-kes görüşmesini onaylayan gruplardan biriydi. Ondan
sonrada kendine gelemedi ve ateş-kesten sonra legal parti kurdu, ancak
liderleri yine devlet tarafından öldürüldü. Böylece M-19 Kolombiya’nın devrimci
mücadele tarihinin kısa bir kesitinde yerini alarak dağıldı.
1984 ateş-kes görüşmelerine
FARC ve ELP’de katılıp onayladı. ELN, ateş-kes görüşmelerine katılmadı ve
ateş-kes yapmadı. Bundan önceki ateş-kes görüşmelerine benziyecek ve devlet
sözünde durmayacak diyerek, karşı çıktı ve sonunda, tarih ELN’yi haklı çıkardı.
Bu, “barış görüşmeleri” ve
devletle yapılan karşılıklı ateş-kes, M-19’u tarih sahnesinden sildiği gibi,
ELP’yi de küçük bir gruba dönüştürdü. Bugün çok küçük bir gerilla grubu olarak
ELP savaşını sürdürüyor.
FARC-EP, Kolombiya Komünist
Partisi’ne (CCP) bağlı olarak faaliyet yürütüyordu. Ancak, Rusya’nın 1989
yılında açıktan kapitalizmi savunması ve SSCB kimliğini terketmesinin
arkasından, sosyalist maskeli emperyalist Rusya’ya bağlı diğer KP’leri gibi
havlu attı ve “barışçıl” mücadeleyi savundu. Bu nedenle, FARC ile CCP’nin
bağları 1993 yılından itibaren koptu. FARC’ın önderleri; “sosyalizmi
savunduklarını”, “revizyonimi reddettiklerini” ve “savaşa devem edeceklerini”
ilan ederek, CCP ile bütün bağlarını kopardılar. Ve yeniden Kolombiya Gizli
Komünist Partisi’ni [Partido Comunista Clandestino Colombiano (PCCC)] kurdular. PCCC
“Büyük anavatan –Latin Amerika-nın birliğini savunarak Simon Bolivar’ın düşünü
gerçekleştirmek istiyor.
FARC’da Kolombiya devletiyle
1984 yılında yapılan “barış görüşmeleri”nden ağır kayıplar aldı. Çünkü devlet,
ateş-kes ile gerillaları pasifize etti, gevşetti ve peşinden ise vurdu. FARC’da
bir çok ileri kadrosunu ve yüzlerce savaşçısını bu süreçte yitirdi. Ateş-kes
1989 yılında sona erdi. Ve ondan sonra FARC ile devlet arasında yer yer
görüşmeler olamasına karşın, FARC aynı hataları tekrarlamamaya dikkat etti.
FARC, 1982 yılında 7. Gerilla
Konferansı yaptı. Bu konferans ile beraber ordulaşma kararı aldı ve hareket
stratejisini buna göre çizdi. Etkinliği altındaki bölgelerde kendi iktidarını
kurdu ve alan savunmasına geçti. Kurtarılmış bölgelerde yaşayan üreticileri
vergilendirdi. Köylülerin koka üretimini serbest bıraktı. Çünkü, yoksul
emekçilerin başka geçim kaynakları da yoktu. Bu konferasn ile birlikte ismini
FARC-EP (FARC Halk Ordusu) değiştirdi. Aslında, bu konferans aynı zamanda CCP
ile FARC’ın ilişkilerinin kopma noktası da oldu denebilir. Bu süreç aynı zamanda FARC-EP’nin oldukça
geliştiği ve güçlendiği bir dönemdir. Kaynaklar, bu süreçte, gerilla sayısı
olark 20 binin üzerini göstermektedir.
1999 Mart’ın da, FARC-EP Kolombiya devlet ordusuna karşı büyük
saldırılara girişti ve devlete büyük kayıplar verdirdi. Bu vb. saldırıların
artması, devleti “barış görüşmelerine” zorladı ve 2002 yılında devlet’le FARC
arasında görüşmeler yeniden başladı. Devlet, FARC’ın kontrolü altındaki (42 bin
km2) bölgeleri “askerden arındırılmış bölge” ilan ederek, buralara
girmeyeceğinin “garantisini” verdi. Ancak, diğer “barış görüşmeleri” gibi, bu
da bir sonuç alınamadan bitti.
Bu kez saldırı devletin eline
geçmişti. Devlet, “barış görüşmeleri” ile soluklandı. FARC’ın hızını kesti ve
kitlelere “barış yanlısı” mesajını iletmiş oldu. Öte yandan şehirlerde işçi ve
emekçilere karşı saldırılarını yoğunlaştırdı. Yüzlerce sendikacı ve aktivisti
bu süreçte katledildi.
2000’li yılların başı FARC
tarihi açısından kötü bir süreçtir. Hem etkinlik alanlarını hem de sayısal
olarak ordusunda ciddi bir azalma söz konusu oldu. Bazı önederleri katledildi.
ABD emperyalizmi, FARC’ın “bitirilmesi” kararını almıştı. Ülkede, yoğun bir
baskı ve yok edilmeler süreci (Türkiye’de Çiller dönemi’de aynıydı. Şimdi
Erdoğan dönemide ona benzemektedir. Emperyalist ve “yerli” tekeller, her türlü
devrimci-demokratik çıkışın sert bir şekilde bastırılmasını ve sermayenin
karını azaltacak hiç bir engel istemiyor) yaşandı. Legal mücadele olanakları
bütünüyle ortadan kaldırıldığı gibi, askeri olarak’da FARC ve diğer gerilla
örgütlerine yönelik saldırılar ağırlaştırılmıştı. ABD tüm olanaklarını resmen
seferber etmişti. FARC, bu saldırılarda ağır kayıplar almasına karşın, kendini
yeniden toparladı ve bazı geri çekilme taktikleri uyguladı. Kaynakları
Kolombiya devleti olanalar, FARC’ın bu süreçte gerilla sayısının 10 bin
civarına düştüğünü ileri sürülsede, Der Spigel ve Reuters gibi dergi ve haber
ajansı ise 18 bin rakamını vermeye devam ediyorlar.
FARC-EP, 1995-2002’li yıllarda
“alan kontrol” taktiği izledi. Bu süreç aynı zamanda FARC-EP’nin saldırılarının
yoğunlaştığı ve devletin kısmen geri adım attığı dönemdi. Ancak, FARC bunu
devam ettiremedi ve devletin ağırlaşan saldırıları karşısında, “alan koruma
taktiğini” 2009 yılında terk ederek, küçük gerilla birlikleri şeklinde vur kaç
taktiğine başladı. Büyük askeri karargahlarını dağıtarak, küçük askeri birimler
şeklinde, devletin hedefini daraltmaya çalıştı ve kısmen başarılı da oldu.
ABD, FARC-EP’yi “bitirmek” (all-out) için ABD’nin
yönlendirmesi ve kontrolü altında 2002
seçimlerinde Alvro Uribe (Erdoğan ve
AKP’nin bir benzeri) diye bir katili iş
başına getirdi ve peşinden “Plan Kolombiya” diye bir saldırı geliştirildi. Bu süreçte çok yoğun saldırılar yaptılar. FARC-EP
alanlarındaki köy ve kasabalar, küçük şehirler savaş uçaklarıyla bombalandı.
Hastane, okul ve diğer sivil yerleşim yerleri diye hiç bir ayrım yapılmadı.
Hepsi de ABD patentli bombalardan nasibini aldı. Özellikle işçi ve köylülere
yönelik katliam, işkence ve tutklamalar ayyuka ulaştı. FARC-EP’yi destekleyen,
desteklemesi olası olan ya da tahmin edilen kim varsa baskıdan geçirildi. En
fazla sendikacının öldürüldüğü yıllar oldu. Ancak, ABD emperyalizminin “Plan
Kolombiya” da FARC-EP’yi kitlelerden koparamadı ve “all-out” yapamadı. Ve
yeniden “Masaya Oturmak” zorunda kaldılar. Bu çatışmalarda Kolombiya ordusuna
ait bir savaş uçağı FARC-EP tarafından düşürülmüştü.
FARC-EP ile devlet arasında
2006’da yeniden bir barış görüşmesi daha oldu. FARC, elindeki bir kısım rehine
ve esirleri bıraktı. Ancak, göüşmelerden herhangi bir sonuç alınamadı. Ve
yeniden saldırılar karşılıklı arttı. Ancak,
FARC-EP ile Kolombiya devleti arasında “barış görüşmeleri” yer yer kesilse de,
iki tarafında hep gündeminde tuttuğu bir olaydır.
FARC-EP, 50 yıldır bir fiil silahlı mücadele
yürüten bir örgüttür. Kendi Genel Kurmayı olduğu gibi diğer askeri
örgütlenmeleri de mevcuttur. Geniş bir kitle tabanı ve aktif destekçisi vardır.
Ayrıca, çeşitli adlarla illegal ve legal kitle örgütleri mevcut. Bizzat ABD
emperyalizminin yok etmek için bütünüyle yüklenmesine karşın, her türlü
cinayeti ve vahşeti kitleler üzerinde denemesine karşın, FARC-EP’yi kısmen
örselese de, onun esas gücünü, kitle bağlarını yok edemedi. Bu da, FARC-EP ile
kitleler arasındaki bağların gücünü ortaya koymaktadır.
ABD ve Kolombiya egemen
sınıfları, FARC-EP ve diğer gerilla güçlerine karşı 2011 yılından itibaren
“Srilanka Modeli”nin uygullamaya sokmuşlardır. Srilanka Modeli” bilindiği gibi,
kitla katliamı, kimyasal silahların kullanılması, ormanların yakılması ve
köylerin ve hatta orta ölçekli şehirlerin boşaltılnması, gerillaya katılanların
ailelerin yok edilmesi, öldürülmesi ya da tutklanmaları şeklindedir. Şu anda
Kolombiya’da uygulananda budur. Buna karşın, devrimci gerilla güçleri daha
dağınık taktik yöntemlere başvurmayı seçmişler ve esas olarak da güçlerini
koruma, yani savunma taktiği izlediklerini vurguluyorlar.
Devrimci güçlerin elindeki
gerilla sayısına bakılırsa azımsanacak bir sayı değidir. Ortak bir cephe
şeklinde hareket edebilme siyasetini geliştirdikleri taktirde, ABD ve Kolombiya
devletinin tüm baskı ve yıldırma opera-syonlarına karşı durabilme ve hatta
geriletme olanaklarının olduğu söylenebilir. Latin Amerika’nın sayısal (400 bin
–bunun içinde paramiliter güçler yok-) olarak en büyük ordusuyla karşı
karşıyalar.
Latin Amerika ülkelerinin
çoğunda gerilla savaşını şu veya bu şekilde bastıran ABD emperyalizmi, tüm
vahşi uygulamalarına karşın, Kolombiya’da bastıramadı. Gerilla hareketini, esas
olarak şiddetle bastırma yolu seçen ABD ve uşakları, “ateş-kes” ve “barış
görüşmeleri” adı altında da bu yolu denedi ve genelde, gerillalar, bu
görüşmelerde büyük kayıplar verdiler.
Savaşan devrimci örgütlerle düşmanları
arasında, ateş-keslerin ve barış görüşmelerinin olması doğal. Önemli olan, bu
tür görüşmelerden güçlenerek çıkmaktır. FARC’ın barış görüşmelerinde ortaya
koyduğu maddeleri, Kolombiya çete devletinin (ve esas olarak ABD’nin) kabul
etmesi olası gözükmüyor. Devletin amacı; “yumuşak” gözükerek FARC’ı gevşetmek,
FARC’a destek veren kitleleri umutlandırarak pasifize etmektir. Tersi, FARC
içinde geçerlidir. FARC’da doğru taktikler uyguladığı taktirde, devletin daha
fazla teşhirini ve kirli yüzünün geniş yığınlar tarafından görülmesini
sağlayabilir. FARC-EP, zayıf karnı, şehirlerde örgütlenmesini, PCCC vasıtasıyla
güçlendirmenin yollarını arıyor.
FARC-EP'nin, büyük şehirlerde işçiler içindeki
çalışması ve örgütlenmesi zayıf olduğu anlaşılıyor. Günde ortalama 15-20
kişinin öldürüldüğü ya da kaybedildiği (faali meçhullar da dahil) bir ortamda,
silahsız kitleler devlet katliamı ile sindirilmiş durumdadır.
Sadece 1984-2011 yılları
arasında 2800 sendikacı ve çalışanı öldürülmüş ya da kaybedilmiştir. Aynı süreç
içinde 216 kayıp, 163 kaçırma 83 kişi de işkence ile öldürülmüştür. Bunlar
kayıtlara geçenler. Birde geçmeyenler vardır. Bu nedenle “gerillaya katılmak
sendikacı olmaktan iyidir” diye bir deyim gelişmiştir. Bu olaylar daha çok,
FARC-EP’nin faaliyet alanlarında muz ve petrol çalışanlarına yönelik ABD’li
tekellerin kontrolündeki paramiliter güçler ve devlet tarfından yapılıyor. 1990
ortalarına kadar 3 milyon olan sendikalı işçi sayısı, katliamlar ve yoğun
baskılar sonucu 2011 rakamlarına göre 800 bine düşmüştür.
Bu olayların, Kolombiya devleti
ve paramiliter güçlerce yapıldığı bilinmesine karşın, sözde demokrasi
savunucusu AB parlamentosu, FARC-EP “teröristler” listesinde görüyor. Öbür
yandan ise Kolombiya devletine çağrıda bulunarak, sendikacılar öldürülmesin
diyebiliyor.
Son yıllarda bütün baskı ve
katliamlara karşın şehirlerde protesto gösterileri yapılmaktadır. Türkiye’de
“Cumartesi Anneleri” örneği Kolombiya’da da var ve Bogoto’nun meydanında
yakınlarını kaybedenler kayıp resimleri ile gösteri düzenliyorlar.
Emperyalist tekellerin
desteklediği uluslararsı burjuva basını, FARC-EP’yi “koka üreticisi” ve
“uyuşturucu ticareti” yapmakla itham etmiş ve etmektedir. Ancak, uyuşturucu
ticaretini yapan ise ABD ve yerli uşaklarıdır. FARC-EP ve diğer gerilla
güçlerini yıpratmak ve teşhir etmek için bu tür yalan propagandaları sürekli
gündemde tutuyorlar.
Ne var ki, Latin Amerika
halkları emperyalistlerin yalanlarına inanmadıkları gibi, FARC-EP’yi Latin
Amerika’nın devrimci onuru olarak görüyorlar.
FARC-EP’nin İdelojik Duruşu
FARC-EP, Ocak 2007 yılında
yaptığı 9. Ulusal Konferans’ında; “Büyük Anavatan, Yeni Kolombiya ve Sosyalizm
için” mücadeleyi geliştirme kararı almıştı. Ayrıca, bu Konferanslarında;
“İktidar ve anavatan inşası için mücadelenin vazgeçilmez unsuru olan Gizli
Komünist Parti’nin (PCCC) örgütlenmesine ve güçlendirilmesine ısrarla devam edeceğiz”
kararı alınmıştır.
FARC-EP, 9. Ulusal Konferans
adına yayınladığı bildiride;
“Latin Amerika’nın
anti-emperyalist geleceğini aydınlatan meşale olarak Kurtarıcı’nın (Simon
Bolivar, çn) düşüncelerini savunan, birliğin ve mücadelenin sembolü Kıtasal Bolivarcı
Hareketi selamlıyoruz. Kolombiya için, şu anda olduğu gibi yoksullarla
zenginler arasındaki uçurumu derinleştirme yolunda değil, toplumsal eşitlik
yolunda ilerleyen adil bir devlet inşa etme uğruna mücadelemizi sürdüreceğiz.
En iyi geleneklerimizi, değerlerimizi ve zenginliklerimizi savunan, kendi
kaderini tayin hakkı için, adalet için, Latin Amerikalı dayanışması için ve
halklarımız için mümkün olan en üstün mutluluğa ulaşma yolundaki Bolivarcı
düşüncenin gerçekleşmesi için:
Yeni Kolombiya, Anavatan (bütün
Latin Amerika) ve sosyalizm bayrağımızdır!”
Ayrıca, Ağustos 2002 tarihinde
yapılan İtalya’da bir anti-emperyalist kamp toplantısında, FARC temsilcisinin
yaptığı konuşmadan kısa bir aktarma yapalım:
“Biz Marksist-Leninistiz, Bizim
için Marksizm çözümleme yöntemidir, eylem kılavuzudur, bir doğma değildir. Biz
Kolombiya’da sosyalizmi bir olasılık değil bir gerçeklik olduğunu düşünüyoruz.”
PCCC’nin son Oslo
görüşmeleriyle ilgili 4 maddelik bir deklarasyon yayınlayarak, kamuoyuna
duyurmuştur. Onun bir maddesini buraya aktaralım;
”... hükümet ve Santos ile FARC-EP arasındaki barış
görüşmeleri olmasına karşın, oligarşi
inatla askeri çözümü dayatmakta olduğu
anlaşılmaktadır. Oligarşi, özel mülkiyet, toprak, mevcut ekonomik model ve
devletin karakteri ile ilgili konularda pazarlık yapmayı reddediyor.” “Kolombiya Gizli
Komünist Partisi-Karayipler Bölgesi Politik Deklarasyonu 6 Aralık 2012 Perşembe[9]”
Latin Amerika’da bütün gerilla
örgütleri şu veya bu gerekçelerle savaşları bitirmelerine, teslim olmalarına
karşın, FARC-EP böyle bir yönteme baş vurmadı. Üstelik en iyi kurucu
önderlerini ya normal ölüm ve daha çok düşman saldırılarıyla kaybetmelerine
karşılık, her zaman içinden önderler çıkardı ve yoluna kararlı bir şekilde
devam etti. Yayınlarında kendilerinin ML olduğunu söylüyorlar ve sosyalizmi
savunduklarını vurguluyorlar. Ancak, MLM olmadıkları açık. “Sovyet
Revizyonizine” karşı olduklarını vurguluyorlar ve daha önceki CCP ile yollarını
ayırmaları da bu nedenledir. Şimdi kendileri PCCC kurmuşlardır. Bu güne kadar
kendi ilkelerinden taviz vermediler. “Barış görüşmeleri”nde, devletin şart
olarak ileri sürdüğü “silahları bırakın” çağrısına kararlılıkla karşı durdular.
Tersine, kendi görüşlerini ve şartlarını devlete dayatarak geri adım attırmaya
çalıştılar.
FARC-EP, Kolombiya halkı içinde
yerleşmiş ve kökleşmiş bir örgüttür. Kendisi sağa kayıp çözülmezse ya da yanlış
politikalar izlemezse kitlelerden kompası ya da burjuvazinin onları o
topraklardan koparması söz konusu olamaz. Geçmiş tarih bir yana son elli yıllık
mücadele bunun yalın bir göstergesidir. Kitle desteği olmayan bir örgüt, ABD
emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin her türlü kirli saldırıları
karşısında dura bilmişse, kitleleri bu örgütten, bu örgütü kitlelerden
koparamamışsa, bundan sonra da en zalimce karşı-devrimci şiddetle FARC-EP’nin
köklerinin kurutulamayacağı açık gözüküyor. Her ne kadar bazı Latin Amerika
ülkelerinin reforumcu devlet başkanları (örneğin Chavez), “silahları bırakın,
siyasi alanda mücadele edin” diye öneri ve telkinlerde bulunsa da, FARC-EP bu
tür önerileri şimdilik reddetmektedir.
PCCC’nin idelojik duruşu
revizyonist partilerle aynı. KKE’nin (Yuananistan Komünist Partisi) örgütlediği “13. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Danışması Toplantısı” (9-11
Aralık 2011 Atina) yakın duruyor. Bu toplantıya katılanlar listesinde
Türkiye’den TKP ve EMEP’de var. Bu toplantıya 64 ülke komünist ve işçi partisi
katılmış ve revizyonist partiler. PCCC’nin de ideolojik duruşu ve yeri
kendiliğinden ortaya çıkıyor.
PCCC bu organizasyon içinde yer alan partilerin etkisi altında kalır ve
kendisi de FARC-EP’yi etkilerse, sonuç hüsran olur. Çünkü, bu örgütlenme içinde
ne kadar parti varsa hepsi de silahlı mücadeleye karşı olan ve toplu
ayaklanmayı dahi dillerinin ucuna getirmeyen revizyonist örgütlenmelerdir. Bu
partilerin ezici çoğunluğu seçimle işbaşına gelmeyi savunan bir siyasal çizgiye
sahiptirler. Bazıları ise AB demokrasisini savunur durumundadır.[10]
Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN ve ELP
Kolombiya’da bir çok gerilla
örgütü kuruldu. FARC-EP’nin kurulduğu 1964 yılında Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN)[11]
kuruldu. ELN’nin kurucusu bir papazdır.
Yer yer, Kolombiya devletiyle, “barış için masaya oturmak”tadır. Son,
“Osla görüşmeleri”nde yer alacakları haberleri çıktıysa da, bu gerçekleşmedi.
Ve şu anda 5 bin kişilik bir gerilla gücüne sahip olduğu söyleniyor. Bu da az
bir güç değildir. ELN Küba Devrimi’ni kendine örnek alıyor. Kolombiya’nın doğusunda petrol bölgelerinde etkindirler.
Sık sık petrol taşıma borularını bombalayarak, petrol tekellerine (British Petroleum ve Occidental Petroleum-USA) zarar veriyorlar. Ve zaman zaman bu tekellerin
üst düzey çalışanlarını kaçırıp fidye alıyorlar.
Her ne kadar kurucularının
birisinin rahip ve bazılarının da teolog olması, onları “dinci bir örgüt” gibi
gösterilmesine neden olsa da, dinle bir ilişkileri yoktur. Kendilerini
“bağımsızlıkçı ve devrimci” bir örgüt olarak değerlendirmektedirler. ELN’i
biraz da olsa tanıyabilmek için FARC-EP lideri Alfanso Cano’nun katledilmesi
üzerine yayınladıkları dayanışma mesajından bir bölüm aktaralım:
“Biz, Kolombiya oligarşisinin şeytani savaş ve
terör mekanizması ile karşı karşıya olan ayaklanmış halkın bir parçasıyız. Biz
gerilla güçleri, yarım yüzyıldan bu yana mülksüzleştirilmişlerin düşmanlarına
karşı çatışmanın sıcaklığında, halk desteğinin sayesinde, mücadele arzumuzla ve
devrimci inancımızın sağlamlığıyla geliştik. Alfonso Cano, hâlâ Manuel
Marulanda Velez, Jacobo Arenas, Camilo Torres Restrepo[12], ve
gerilla yapılarımızın, devrimci mücadelenin karmaşık yolundan geçen başka
gerilla örgütlerinin diğer birçok devrimci kadrosu ve halkın toplumsal adalet,
eşitlik, demokrasi, bağımsızlık ve barış mücadelesinde yaşamlarını veren
değişik toplumsal alanlardan oğulları ve kızları ile birlikte sokaklarda ve
yollarda yürüyor.
Ülkemizin tarihi, yolun bu
bölümünün, kavgada düşenlerin sorumluluklarını üstlenmek, onların yollarından
yürümek için koşullara nasıl göğüs gereceğini bilen önemli sayıda kadronun
arıtıcısı olduğunu göstermektedir.
Ne halk, ne de biz devrimciler,
egemen sınıfın temsilcilerinin Konfüçyüsçü mesajlarına tutulmayız veya dün ve
bugün geçici zaferleriyle övünen savaşçıların tehditlerinden gözümüz korkmaz.
Halkın devrimci mücadelesinin akıntısı, protestolar, mücadele ve isyancıların
politik-askeri kavgası her gün büyüyor.
Sonucu göremeyen tüm diğer
savaşçılar için görevimiz, devrimci davanın zaferi için mücadeleye devam
etmektir. Komutan Alfonso Cano; örneğini ileri taşıyacağız.” [13]
SBKP-ÇKP arasındaki ideolojik
çatışma Kolombiya’yı da etkiledi ve bu ayrışımın sonucu olarak 1967 yılında Mao’nun görüşlerini benimseyen
Kolombiya Komünist Partisi Marksist-Leninist’e bağlı Halk Kurtuluş Ordusu (EPL)[14]
kuruldu. SBKP-ÇKP arasındaki ayrışım sonucu bölündü ve deyim yerindeyse
“ufalandı” Bunlardan 7’si büyük gerilla gruplarına sahipti. Ancak süreç içinde
dağıldılar. Şu anda ELP’nin 1000 civarında gerilla gücü olduğu varsayılıyor.
Bazı kaynaklar daha az gösteriyor. Kolombiya devleti ise “200-300” arası bir
rakam veriyor.
Kolombiya’daki gerilla
örgütlerinden söz ederken, M-19’dan (19 Nisan Hareketi, kuruluş tarihi 1973)
söz etmemek olmaz. 1973-1985 arasında Kolombiya tarihine damgasını vuran
örgütlerden birisidir. Şehir gerillası anlayışıyla hareket eden bu M-19, 1984
yılına kadar büyük eylemler gerçekleştirdi. Latin Amerika başta olmak üzere
bütün dünyada tanındı ve sempati topladı. Küçük burjuva sol bir çizgide olan
M-19, Kolombiya’da büyük bir kitleye sahip oldu. Bir çok Latin Amerika
ülkesinde M-19’u örnek alanlar çoğaldı. M-19, 1984’de devlet ile yapılan
ateş-kes görüşmesini onaylayan gruplardan biriydi. Ondan sonrada kendine
gelemedi ve ateş-kesten sonra legal parti kurdu, ancak liderleri yine devlet
tarafından öldürüldü. Böylece M-19 Kolombiya’nın devrimci mücadele tarihinin
kısa bir kesitinde yerini alarak ve iz bırakarak dağıldı.
1984 ateş-kes görüşmelerine
FARC, M-19 ve ELP’de katılıp onayladı. ELN, ateş-kes görüşmelerine katılmadı ve
ateş-kes yapmadı. Bu, “barış görüşmeleri” ve devletle yapılan karşılıklı
ateş-kes, M-19’u tarih sahnesinden sildiği gibi, ELP’yi de küçük bir gruba
dönüştürdü.
1985 yılında yapılan ateş-kes
ve barış görüşmelerinin ardından, FARC-EP, ELP ve M-19 arasında ortak hareket
etme kararı alındı. Simon Bolivar Geilla Koordinasyonu (Coordinadoro Simon
Bolivar Guerrillera-CGSB). Legal alanda ise CGSB içinde yer alan örgütlerin
yanında, CCP ve diğer legal gruplarında katılımıyla Union Patriotica (UP)
(Yurtsever Birlik) adında bir birlik oluşturularak legal olarak seçimlere
gidildi. Önemli başarılar da elde edildi. Ne var ki, legal demokratik ortamdaki
başarılar, emperyalist tekelleri ürküttü. ABD destekli güçlerin saldırıları
yeniden başladı ve büyük kayıplar verildi. 1986-1996 arasında devlet UP‘nin 4-6
bin arası üyesini öldürdü. 1987 yılında, UP’nin devlet başkanı adayı, devlet
tarfından öldürüldü. Bu legal ortam M-19’u bitirdi. Çünkü, M-19 büytünüyle
legalleşmişti. ELP’yi ise parçaladı ve küçük bir grup durumuna düşürdü.
FARC-EP’de önemli kayıplar verdi.
ELN ile FARC-EP arasında ortak
hareket etme kararı var ve birbirlerini “kardeş örgüt” olarak değerlendiriyorlar.
Bir ara çatışmalı bir ortam da yaşadılar. Fakat FARC-EP’nin başına Alfanso
Cano’nun[15]
getirlmesiye çatışmalı ortam kaldırıldı ve yeniden “dostluk” ilişkileri
kuruldu.
ABD ve AB ve bazı Latin Amerika
ülkeleri FARC-EP’yi, “terör örgütleri” listelerine dahil ederken; Venezuela[16],
Ekvator, Brezilya, Arjantin ve Nikaragua ise “Cenova Sözleşmesine uygun gerçek
bir ordu” olarak kabul ediyorlar.
Kolombiya’da, Komünist İşçiler Birliği (MLM)[17]
(Union Obrera Cominista (MLM)” isimli bir örgüt daha var. Oslo görüşmelerinde,
FARC-EP’nin taleplerini ve tavrını eleştiriyor. FARC-EP’nin taleplerini,
“Neoliberalizmi ılımlama” olarak değerlendiriyor.
Kolombiya’da
bir çok devrimci parti ve örgütler var. Bazılarının küçük silahlı birliklerinin
de olduğu söyleniyor. Çünkü Kolombiya’da açıktan iki cephe var. Arkasında
ABD’nin yer aldığı karşı-devrim cephesi, diğeri ise devrim cephesi. Devrimci
cephenin arkasında işçiler, köylüler ve diğer ezilen emekçi kesimler var.
Karşı-devrim cephesinin arkasında ABD ve Kolombiya egemen sınıfları var.
Örneğin kimi
yerlerde bütünüyle paramiliter güçlerin denetiminde “kurtarılmış köyler” var.
Bu şu anlama gelmektedir, emperyalist tekellerin muz plantasyonlarının ve
petrol bölgelerinin paramiliter güçlerce kontrol altında tutulması. Bunun bir
amacı var; çalışanların köle gibi çalıştırılması ve direnişlerin önlenmesi
içindir. Kimi bölgelerde ise uyuşturucu çetelerinin kontrolü söz konusudur. Bu
karşı-devrimci odaklar Kolombiya devleti ile ortaklaşa hareket ediyorlar.
Kolombiya ve Türkiye
Kolombiya bügünkü haliyle tam
bir muz cumhuriyetidir. ABD emperyalizmine bağlı petrol (Rockefeller gruba ait
petrol şirketleri), uyuşturucu ve muz tekellerinin elindedir. Hükümeti,
başbakanları bu tekeller belirlemektedir. Bu nedenle de devrimci gerilla örgütlerinin
esas muhattapları perde arkasında ABD’dir. Bunu Kolombiya halkı’da, Latin
Amerika halkları da bilmektedir. Seçime katılan partiler Muhafazakar ve Liberal
adında iki partidir. ABD’yi örnek almışlar. Birincisi ABD’deki
cumhuriyetçileri, ikincisi ise demokratları. Ancak, belirleyici olan ABD
tekelleridir. Her şey onların çıkarlarına göre dizayn edilmektedir. Bu nedenle
Kolombiya Latin Amerika’da “Muz Cumhuriyeti” olarak bilinir.
Türkiye’nin birbirine benzeyen yanları vardır.
Birinci, benzer yanları; ABD emperyalizmine bağlı olmaları ve onun politikaları
etrafında hareket etmeleridir. Bu da, içeride “demokrasi”yi değil, faşizmi
uygulamayı dayatmaktadır. Demokrasi görüntüsü, egemen sınıf kliklerin
parlamentodan yararlanması, seçimlerle işbaşına gelmeleridir. Seçimle iş başına
gelme, “özgürce” olmayıp, yine emperyalist tekellerin belirleyiciliği esastır.
Özellikle köylülerin ve işçilerin mücadelesi
açısından bu söyelnebilir. Sadece sanayinin ekonomiye katkısıyla, şehirleşme
oranları birbirine yaklaşık. Kolombiya halkı sömürgeciliğe karşı savaşla var
oldu. Uzun yıllar İspanyol sömürgecilerine karşı savaştılar, bağımsızlıklarına
kavuştuktan sonra da yerli gericiliğe ve yine emperyalist tekellere karşı
savaşlarını sürdürdüler. Böyle bir durum, gerilla savaşının kitle temelinin
tarihsel olarak var etti ve gerilla hareketini önce başlatan da köylüler oldu. Bugüne
kadar bu savaşın sürmesinin arka planında bunlar vardır.
Türkiye’de Türk köylülüsünün,
ne toprak talebi için ne de sosyal kurtuluş için kendiliğinden bir hareketi
olmamıştır. Kendiliğinden olmadığı gibi, sosyal kurtuluş mücadelesi veren
harketleri de desteklememişlerdir. Kuzey Kürdistan’da ise, Kürt köylüsü ulusal
baskıya karşı, Kürt ulusal hareketlerinin yanında yer almıştır.
Bütün zorluklarına rağmen, başarı
ve zafer; Latin Amerika’nın devrimci onuru Kolombiya’nın devrimci
gerillalarının olsun!***06.12. 2012 Yusuf KÖSE
Yararlanılan Kaynaklar: Die etwas andere Geschite der Guerillas in Kolumbien,
I-II (Kolombiya Gerilla Hareketinin Kısa Tarihi; I-II) Raul Zelik, Latein
Amerika Nachrichten Nr. 268, Nisan 1998.
Kurtuluş Cephesi İnternet Sitesi. Barikat Dergisi sayı 52, 2007.
Wiederstand in Kolumbia sitesi ve gazeteler... FARC-EP web sitesi, FARC-EP resmi yayın organı Resistencia. ANNCOL
wep sitesi. www.cedama.org. Doç. Dr. Sait Yılmaz; “Latin Amerika’da Neler
Oldu?”
[1] FARC-EP: ( Fuerzas Armadas
Revolucionarias de Colombia-Ejército del Pueplo):
Kolombiya Devrimci Siahlı Güçleri- Halk Ordusu
[2]Romanın arka kağaında, Marquez şöyle der: „Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan
insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey
anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."
Yüzyıllık Yanlızlık, Can Yayınları
[3] 1823 “Monroe Doktrini”, ABD’nin latin Amerika’yı ele geçirme planı ve
uygulamaya soktuğu tarihtir.
[4] UFC, kötü ününden dolayı daha sonra ismini değiştirmiştir. Şimdiki ismi
Doyle Food’dur. Meşhur “Chiquita” muzu da bunların damgasını taşır. Maalesef,
özellikle ABD’li şirketlerin damgasını taşıyan
yenen her muzun içinde işçilerin kanları vardır. Diğer emperyalist
ülkelerin şirketleri de bunlardan farklı değildir. Bütün tekkeller aynı
kumaştan dokunmuştur. ABD’nin Fidel Kastro’yu devirmek için yaptığı “Domuzlar
Körfezi Çıkarması’nın arkasında bu şirket vardı.
[6] “Dullar
Kasabasından Masallar” James Canon, ABİS Yayınları. Bu roman FARC’ı kuran
liderin önderliğinde kurulan , Bağımsız, özerk “Marquetalia Cumhuriyeti”nden
esinlenmiştir. Ancak, roman, FARC ile paramiliter güçleri aynı kefeye koymaya
çalışmış. Devletin vahşiliğinden ise hiç söz etmiyor. Adeta, ısmarlama bir
roman izlenimini veriyor.
[7] ELN : (Ejército de Liberación Nacional) Ulusal Kurtuluş Ordusu.
[7] ELN : (Ejército de Liberación Nacional) Ulusal Kurtuluş Ordusu.
[8] EPL; (Ejército Popular de Liberación) Halk Kurtuluş Ordusu. ELP, Mao-Enver Hoca ayrışımında, Enver Hocacı oldu.
[10] Bkz.
http/inter.kke.gr ve www.emep.org/php. sistesi. Emep’in listesi ile KKE’nin
“toplantıya katılanlar” listesi bir birini tutmuyor. EMEP eksik gösteriyor.
[12] Camilo Torres Restrepo, ELN’nin kurucu önderi, professor
ve rahip.,çatışmada öldürüldü. Manuel Vasquez Castaño, Manuel Perez Martinez
(İspanyol ve Katolik teologlardan) ELN’nin önderlerindendi.
[14] EPL; (Ejército Popular
de Liberación) Halk
Kurtuluş Ordusu. ELP, Mao-Enver Hoca
ayrışımında, Enver Hocacı oldu. Maoist görüşlerle bir ilgisi yok.
[15] Alfanso
Cono (Guillermo Leon SAENZ-Vargas),
ölümü 4.11.2011. ABD ve Kolombiya devlet
güçlerinin saldırısı sonucu şehit düştü. ABD, daha önce Cono hakkında bilgi
getirenlere ve yerini bildirenlere 5 milyon dolar vereceğini vaadetmişti.
[16]Venezuela devleti, 2011 yılın
başında Kolombiya devleti tarafından aranan FARC-EP üyesi olduğu ileri sürülen
İsveç’te ilticacı (birisi meşhur bir gazeteci) iki kişiyi Karakas havaalanında gözaltına alınıp Kolombiya devletine teslim etti.
(bkz.Portal Amerika 21.de)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder