Tekel işçileri mitingi
SINIF
KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR
Yusuf KÖSE
Susumuş, susturulmuş,
sersemleştirilmiş ve doğruların yanlış, yanlışların doğru olarak sunulduğu bir
ortamda, sermaye daha fazla palazlanır. Emperyalist tekeller istediğini
kolaylıkla yapar. Ve kıyasıya; çalışanların daha fazla sömürülmesi ve bu
sömürüden daha fazla pay almak için bir yarış, kavga başlar. Ve sokaklar
çapulcularla dolup taşar. Ve kitlelerin gözünde it izi at izine karışır.
Çalışan emekçiler o kadar sersemleştirilmiştir ki, birbirinden çok farklı olan
izleri seçemez.
Bunu yapmak için, önce sahneye,
kelli felli liberal “aydınlar” sürülür. Bunlar, “demokrasi aşıkları” ve
“demokrasinin kararlı savunucuları” olarak tanıtılır. Zaten, bütün yazılı ve
görsel medyada bunlar vardır. Bunların dışında aykırı ses bulunmaz, yer
verilmez. Ve genelde, çoğu “sol kökenli” gösterilmeye özen
gösterilir ki, kitleler kolayca etkilenebilsin. Çünkü ezilenler, solu dürüst
bilir, kendinden bilir. Doğru da bilir.
Liberallerin eşliğinde, ülkenin
başbakanı olacak kişi, bol bol “demokrasi” nutukları çeker. “Batı istediği için
değil, kendileri istediği için demokrasi” vaatlerinin ardı arkası kesilmez.
Liberaller daha bir coşar, muhalif gözükenlere adeta savaş açarlar. Öncelikle
de solu tüketmeye çalışırlar. “idelojik olarak solun bittiğinden”, çağın
gerisinde kaldığından” ve hatta bazı yeminli ahmaklar gibi “gericileştiğinden”
dem vururlar ki, kitlelerin solla birleşmesinin önü kesilsin, kitleler
içinde etkinliği kırılsın. Böylece, “demokrasi”lerini rahatlıkla
uygulayabilsinler.
Sermayenin önündeki ideolojik
engelleri temizleme görevlileri olarak çalışır, liberaller. İşçi ve emekçileri yanlış
yönlendirmeye, özellikle de kitlelerin ileri kesimlerini ideolojik ve siyasal
olarak elimine etme çabaları daha fazla öne çıkar. Onları, sermaye düzeninin
birer savunucusu haline getirme gayretleri vardır. “Sermayenin sunduğu fırsatlar bir gün size de
düşer” hayallerini geliştirmeye çalışırlar.
Burjuvazinin temsilcileri için
bazı “sol” menşeli küçük burjuvalarda bu koroya katılırlar. Burjuvazinin bu
oyununa “evet” diyerek katkı sunarlar. Egemen sınıf klikleri
arasındaki çatışmada, birinin yanında diğerine karşı "demokrasi için" tavır almışlardır. Bu, küçük burjuva oportünizmin tipik tarihsel
sosyolojisidir.
Liberallerin demokrasiden
anladıkları, sömürünün devam etmesi, bölüşümün kitlelerin sürekli aleyhine
olmasıdır. Asla özel mülkiyete karşı
değildirler ve onun kutsallığını savunurlar. Hatta, çok kar yapan işverenleri
överler. Çok iyi çalışıp çok kazandığından dem vururlar. Oysa, o "karın"
işçilerin alınteri olduğu, işçilerden çalındığını asla ve asla yazmazlar ve
yazanlara da sert bir şekilde karşı çıkarlar. Ama, arada bir, Afrika’daki
açlardan da söz etmeyi unutmazlar, ki demokratlıklarına halel gelmesin!
Liberaller, sermayeye ait ne
varsa hep kutsadılar. Emperyalistlerin, Afganistan’ı, yıllardır canlı atış
poligonu haline çevirmelerini kutsadılar. Irak’da 1,5 milyonu aşkın insanın
katledilmesine “amin” dediler. Onlar ki, Batılı emperyalistlerin
canavarlıklarını “demokrasi aşkına” alkışlamaktan büyük bir zevk aldılar.
Emperyalistlere, kitleleri oyalayacak
oyuncular gerekli. Yani, satranç tahtasının başına oturanlara piyonlar lağzım.
Baş piyon Türk devleti. Erdoğan bu nedenle seçilip getirildi. Türkiye içinde
Erdoğan’a ayak bağı olanlar temzilendi, hizaya sokuldu. Ayrıca, bir de ideoloji
gerekliydi. O zaten vardı, geliştirildi. Sünni islam!
Solun gelişmediği yerde,
milliyetçilik ve dincilik gelişir, geliştirilir. Kitlelerdeki sol düşüncenin
yıkılması, biat kültürün egemen kılınması ancak böyle olabilir. Baskılarda
bunlara eşlik eder. Bunların tek bir düsturu vardır: muhalif olan, sermaye için
tehlikeli olan ezilmeli. Solcular ve ulusal haklarını isteyen Kürtler ezilmeli!
İşçiler ezilmeli, asla ayak baş olmamalı!
Toplumdaki sınıf farkı hariç,
tüm mezhepsel, dinsel, ulusal ve hatta şimdiye kadar sesi çıkmayan etnik ve
dinsel farklar, farklılıklar öne çıkarılır. Sınıf kimliği özellikle unutturulmaya
çalışılır. Onun yerini diğerleri alır, aldırılır. Aynı fabrikada çalışan
işçiler, sömürücü patrona karşı birleşerek haklarını almak yerine, birbirine
düşman ettirilir. Kürt mehmet ile Türk mehmetin kardeşlikten başka
paylaşacakları bir şey yokken, sınıf kardeşliği ellerinden alınıp, etnik
düşmanlık ellerine tutuşturulur.
İşçi ve emekçilerin yıllar
süren mücadeleleri sonucu kazandıkları tüm demokratik haklar çeşitli gerekçeler
adı altında zorla geri alınır. Grevler, toplu sözleşmeler yasaklanır ya da
kısıtlamalara gidilir. İşçi haklarını arayan sendikalara baskılar artar ya da
işçiler, patron yanlısı sendikalara üye olmaya zorlanır.
Böylesi dönemlerde, egemen
sınıflar arasında da pastadan pay alma yarışı daha da kızışır. Palazlanmalar
artar. Yoksulluklar, yolsuzluklar ve her tülü çirkefliklerin döndüğü dönem
böylesi dönemlerdir. Liberaller ve sermaye çevreleri, “büyoruz”, “gelişiyoruz”
diye fetva verirler. Vurgunlar arttıkça, sömürü katmerleştikçe, baskılar
arttıkça kitleleri en fazla etkileyecek gerici ideolojiler, hurafeler piyasaya
sürülür ki, sermayenin pisliklerinin üstü örtülsün. Dinin toplumsal bir afyon
olduğu gerçeği böylesi dönemlerde daha iyi görülür.
İşçi sınıfının ve emekçilerin
sustuğu, susturulduğu bir ortamda, meydan çapulculara kalır. İşçi ve
emekçilerin ileri unsurlarının ve örgütlerinin sustuğu, susturulduğu bir
ortamda, kitleler bir süre yönünü kaybeder. Her geçen gün baskıların artarak
sürmesi bundandır.
Sermayenin başbakanı Erdoğan’ın
çırpınışları boşuna değil. Çalma ve çırmanın ayyuka çıktığı bir ortamda, ondan
bekleneni yapıyor. Her tarafa saldırıyor. İyi olan her şeye saldırıyor. Çünkü
emperyalist ve yerli sermaye böyle istiyor. Dönemin iyi bir piyonu olarak
Erdoğan ve AKP’de, görevlerini yerine getiriyor. Tersi bir durumda, sermaye
onları bir saniye bile orada tutmaz.
Bu gerçekler, burjuvazinin de
tarihsel olarak ne denli çürüdüğünü, durdukça insanı ve doğayı daha fazla
çürüttüğünün, kokuttuğunun yalın göstergeleri oluyor.
Solculara çok iş düşüyor ve
onları çok zorlu görevler bekliyor!
Emperyalistlerin yapmak
istedikleri çok basit. Dünya pastasını yeniden bölüşmek. Bu pastanın en büyük
dilimlerinden biri olan Ortadoğu’nun yeniden bölüşümünü yapmak. ABD ve Batılı
emperyalistler, buraya bütünüyle egemen olmak istiyor. Çin ve Rusya ise,
pastanın bu büyük dilimini bütünüyle ABD ve partneri AB’li büyüklere kaptırmak
istemiyor.
Dünyanın gözleri önünde süren
bu dalaşmanın nedenleri, kitlelere, “çok bilinmeyenli denklem” olarak
sunuluyor.
Suriye’de bu oyunun bir kubanı.
Küresel sisteme bütünüyle entegre etmek. Suriye’den istedikleri “demokrasi”
değil, istedikleri, sermayenin karlarının daha fazla artması... Bu da insan kanıyla
oluyor. Onun için kan akıtıyorlar ve insanların bir tavuk gibi boğazlanmasını
piyonlarından istiyorlar. Sonra sıra İran'a gelsin.
ABD ve Batılı emperyalistler,
bir avuç emperyalist ülke dışında hiç bir yerde “demokrasi” istemezler. kendi ülkelerinde olanı kadarını dahi istemezler. Kendi ülkelerinde de demokrasicilik oynamaya mecbur kalıyorlar. Arka cepheyi sağlama almak için.
Direnen halk, doğruyu yanlışı birbirinden
ayırmasını çabuk öğrenir. Mücadele, onu, doğru olanın yanına iter. Çünkü o, doğru
olanı istiyor. Çünkü o hakkını istiyor.
Ve Mısır halkı, Türkiye ve
Ortadoğu halklarına örnek olmaya devam ediyor!
***
11.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder