FAŞİZME
KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI
Yusuf
KÖSE
Yalan,
demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en
temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve
ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici
olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi
başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına
alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık
yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan
da budur.
Faşist
devlet, dün olduğu gibi bugünde, “vatan”, “millet”,
“bayrak” üzerinden kitlelerin en geri kesimlerine hitap ediyor.
Onları demagoji, yalan ve din afyonuyla uyutarak, aydınlara,
komünistlere, devrimcilere ve Kürtlere saldırıyor. Ve “teröre
karşı mücadele” adı altında devlet terörünü
meşrulaştırıyor.
Türk
sermaye devleti, kendi çıkarları için toplumun en karanlık
yanını öne çıkarıyor. Ve bu kör karanlığı, baskı ve devlet
terörü ile besliyor.
Ülkede,
güçlü bir şekilde tek örgütlü demokratik güç Kürt Ulusal
Hareketi’dir. Bu nedenle onu hedef alıyor. Onun üzerinden tüm
toplumun aydınlık kesimlerine saldırıyor. Başını kaldıran,
devletin faşist uygulamalarına karşı direnen, konuşan, yazan
aydınlarını, kalemlerini, akademisyenlerini hedef alıyor. Ölümle,
hapisle, işten atmakla, aç bırakmakla tehdit ediyor. Ekonomik ve demokratik hakları için mücadele eden işçilere topluca işten atma tehdidini kullanıyor. Bu da yetmezse fabrika içlerine polis karakolu kuruyor.
Bütün
faşist ülkelerde, faşizm aynen böyle hareket etmiştir. Hepsi
birer Hitler’dir. Hepsi birer Ziya ül Hak, Pinochet, K. Evren, H.
Mübarek, Sisi vb.dir. Hepsi birer Erdoğan’dır. Birbirlerinden
farkları, mekan ve zamanla ilgilidir. Faşist diktatörlerin gücü, temsil ettikleri sermaye kadardır. Hitleri “Hitler” yapan,
arkasındaki sermayedir. Erdoğan’ın gücü de arkasındaki sermaye
kadardır, daha fazlası değil. Sermayenin faşist uygulamaları her
tarafta aynıdır ve yöntemleri birbirinin tıpkı kopyasıdır.
Çünkü faşizm, kapitalist sistem içinde burjuvazinin bir yönetim
biçimidir.
Türk
devletinin toplumun en ileri kesimlerine yönelik baskı ve terörü,
faşizmin “ayak sesleri” değil, tersine faşizmin kendisidir.
Kapitalist sistem içinde, bundan başka ve bundan öte faşizm
yoktur.
Türkiye
ve Kürdistan’da küçümsenmeyecek sayıda akademisyenlerin faşist
devletin uygulamalarına karşı çıkmaları ve bunu bir bildiriyle
kamuoyuna deklare etmeleri, sermaye devletini çileden çıkardı.
Faşist Türk devletinin siyasal temsilcileri açıktan
akademisyenleri hedef aldılar ve onlara geri adım attırmak için,
McCarthy'ci bir yöntemle bütün sindirme ve yıldırma taktiklerini
uygulamaya soktular.
Ne
var ki, aydın olmak, böylesi dönemlerde faşizme karşı dik duruş
sergilemekle kendini var eder. Bazıları bu dik duruşu “ama PKK terörü var”
diyerek, bu duruşun içini boşaltmaya çalışacaklardır. Ve
devlet, onları geri adım attırmaya ve pişman olmaya
zorlayacaktır. Faşizm, toplumu, sermayenin çıkarlarını koruyan
askeri durumuna getirmeye çalışır. Çünkü faşizmin, örgütlü
ilerici bir güce, direnişçi aydınlık bir yüze tahammülü
yoktur.
Evlere
çekilip ölü taklidi yapmak
Teori
her zaman gereklidir, ama pratik ondan önce gelir. Uzun teorik
sözler söylemenin ne yeri ne de zamanı. Zaman, faşizme karşı
birlikte mücadelenin örülmesi, geliştirilmesi ve
derinleştirilmesidir.
Yapılması
gerekenler çok açıktır. Faşizme karşı birleşmek ve mücadele
etmektir.
“Evlere
çekilip ölü taklidi yapmak”1,
faşizmin baskı ve teröründen kimseyi muaf kılmayacaktır. Faşizm
karşısında sessiz kalanlar, faşizmin baskı ve terörüyle daha
fazla karşı karşıya kalacaklardır.
Suskunluk,
görmezden gelmeler, “bana dokunmazlar”, korku ve sinmeler ne
bunu yapanları faşizmin zulmünden korur ne de faşizmin artan
ölçüde yürürlüğe soktuğu vahşetini dizginler.
Faşizme
karşı birlikte mücadele etmek isteyenlerin, birleşmeleri için
nedenleri çoktur. Faşizme karşı birleşmek yaşam mücadelesinin
kendisidir. Ayakta kalmak, insan onuru ve siyasal kişilikler
korunmak isteniyorsa; demokrat, devrimci, komünist kalınmak
isteniyorsa; faşizme karşı olanlarla birleşip, örgütlenip
mücadele etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Faşizme
karşı mücadelenin ideolojik ve siyasal boyutu tartışılmayacak
kadar açık olmasına karşın, seni yok etmek isteyen birisine herhalde “buyur
beni öldür” denemez. Elinde silah ile seni öldürmek
isteyen bir kişiyle karşı karşıya kaldığında, ne yapman
gerekiyorsa onu yapmalısın. Elinde hiç bir şey olmasa da ona karşı
çıkar, ölümüne mücadele edersin. Eli silahlı bir katilin
karşısında korkakça boyun eğmek ve ölüme razı olmak, daha
baştan katilleri çoğaltmak demektir. Faşizm, onursuzca teslim
almak ve sindirmek, boyun eğdirmek, insani kişiliğinden, faşist
olmayan siyasal kimliğinden, siyasal ve ideolojik duruşundan
vazgeçirmek ister.
Kürt
yurtseverler, komünistler, sosyalistler ve demokratlar, faşizme
karşı seslerini yükseltip mücadele ediyorlar. Ancak, ortada ciddi
bir birlik söz konusu değildir. Kürt Ulusal hareketi daha örgütlü
ve devlete karşı dişe diş mücadele etmektedir. Onunla birlikte
hareket edilmeli ve hendeklerin gerisinde yer alınmalıdır. Türk
şovenizminin etkisinde kalmadan, faşizme karşı ortak mücadele ağı
ülkenin her yanında örülmelidir. Bugün Kürtleri yalnız
bırakanlar için, yarın çok geç olabilir ve bunun bedelini,
Komünist, devrimci, demokratlar başta olmak üzere herkes çok ağır
bir şekilde ödemek zorunda kalır. Faşist diktatörlük baskı ve
terör koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Çünkü o
kurulmuş çarklı bir makine gibidir. Şalteri indirilene kadar,
önüne geleni yok edecektir.
Faşizme karşı ortak bir bildiri yayınlayan Akademisyenlerin tavrı örnek alınması gereken cesurca ve onurluca bir duruştur. Bu duruşların çoğalması ve pratik olarak açıktan faşizme karşı mücadele, faşizmin kanlı dişlerini birer birer söküp atacaktır.
Faşizme karşı ortak bir bildiri yayınlayan Akademisyenlerin tavrı örnek alınması gereken cesurca ve onurluca bir duruştur. Bu duruşların çoğalması ve pratik olarak açıktan faşizme karşı mücadele, faşizmin kanlı dişlerini birer birer söküp atacaktır.
Faşist
devletin çok yönlü saldırısına karşı direnen Kürt hareketiyle
birlikte hareket etmekten kaçınanlar bilmelidirler ki, diktatör
dedikleri Erdoğan'ın işini kolaylaştırıyorlar.
CHP’den
medet umanlar ise, bütünüyle yanılıyorlar. CHP bu devletin asli
partilerinden biridir ve Erdoğan’ın koltuk değnekliğini
yapmaktadır. İlerici bir kaç milletvekilinin çıkardıkları ses
dışında en küçük bir karşı çıkışı yoktur. Çıkarılan
sesler ise CHP içinde boğulmak isteniyor. CHP’nin bugünkü tavrı
1930 ortalarındaki Alman SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi)nin
Hitler faşizmi karşısındaki tavrına benziyor: Faşizmin
kökleşmesinin yollarının döşenmesine gönüllü hizmet.2
Ne
var ki, bu tavır; 1930-40’lı yıllarında dünyayı faşizm
cehennemine çeviren Alman sermayesinin Nazi faşizmini yıkma
mücadelesinde, yalnızca Sosyalist Sovyetler Birliği’nin
yaklaşık 28 milyon vatandaşını yitirmesine neden oldu.Toplamda ise 62 milyon insan bu kirli savaşta yaşamını yitirdi.
Düzen
partilerinden faşizme karşı bir karşı koyuş beklemek
saflık olur. Başta işçi sınıfı olmak üzere, geniş yığınların
kazanılması, örgütlenmesi olmazsa olmazlardandır. Ama, öncelikle
toplumun en ileri örgütlü kesimlerinin kendi aralarında faşizme
karşı birlikte mücadele etmenin bilincine varmaları ve birlikte mücadeleyi örgütlemeleri gerekiyor.
Komünist
ve devrimciler için ise, daha militan ve aktif mücadele bilinci ve
örgütlülüğü gereklidir. Özellikle Kürt Ulusal Hareketi (PKK)
ile faşizme karşı mücadeleyi ortaklaştırmalı ve bunu salt
sözle değil pratikle birleştirmelidirler.
Kendine
“komünist parti” adını takıp, komünist adını
kirletircesine kemalist ulusalcılığı (ki bu sosyal şovenizmdir)
öne çıkarıp, ezilen Kürt ulusunun demokratik mücadelesine sırt
çevirenler, faşizmin koltuk değnekliğini yaptıklarının
bilincinde olmalıdırlar.
Hiç
bir şey geç değildir. Geç olan; içinde bulunulan siyasal
koşullara uygun mücadele biçimlerini pratiğe geçirememektir.
Türkiye Devrimci Hareketi’(TDH)nin önünde yığınca deneyimi
vardır. Her şeyden önce bir 12 Eylül Askeri Cuntası öncesi ve sonrası yaşanmışlığın, yeni sürece yığınca deneyim
aktarımı vardır. 12 Eylül’ün ayak seslerinin geldiği günlerde
yapılmayanlar, bugün yapılmalıdır. Tarih bizden bunu bekliyor.
16.01.2016
***
1
“Kış Dönümü” Oyunu yönetmeninden,
Evrensel.net
2
CHP’nin son yaptığı 35. Olağan Kurultayı üzerine yorum yapan
liberal sol gazetecilerin saptamaları bu yargıyı daha da
pekiştiriyor. CHP, kitleleri oyalamaya ve uyutmaya devam ediyor.
“Diktatör bozuntusu” lafıyla, muhalefet ettiğini sanıyor.
Ama, asla kitlelerin sokaklara dökülmesini ve mücadele etmesini
ise istemiyor. Emperyalist sermayenin ve işbirlikçi Türk
sermayesinin çıkarlarına dokunacak bir adım atmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder