Arçelik LG ve Serapool İşçilerinin Dayanışması
İşçiler Ve Burjuvalar
Yusuf KÖSE
Herhangi
bir yerde, sermayeye karşı işçi direnişi, işçi eylemi, işçi grevi olunca, burjuvazinin
ve işçinin aklına, istisnasız, önce Marx gelir.
Mayıs aylarının ortasından bu yana Metal işçilerinin domino etkisi yaratırcasına yayılan direnişleri de önce Marx’ı ve onun dev eseri Kapital’i akla getirdi.
Mayıs aylarının ortasından bu yana Metal işçilerinin domino etkisi yaratırcasına yayılan direnişleri de önce Marx’ı ve onun dev eseri Kapital’i akla getirdi.
Sermaye
ve emek, burjuvazi ve işçiler deyince, kaçınılmaz olarak, her iki karşıt
sınıfın ilk aklına düşen Marx ve ondan ayrı düşünülmeyecek olan Engels olur. Burjuvazi,
işçiyi, Marx’ın düşün dünyasından yalıtmaya çalışır. İşçi de her eylemiyle Marx’a
bir adım daha yaklaşır. O Marx’a yaklaştıkca, kendi sınıf bilinciyle daha fazla
ilişki kurar. Bu ilişkidir burjuvaziyi ürküten.
Engels,
Kapital için şöyle yazmıştı:
“YERYÜZÜNDE
kapitalistler ve işçiler bulunduğundan beri, işçiler için bu kitap kadar önemli
bir kitap çıkmadı.”
Çünkü
dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşünün gerçekliği kadar, kapitalist toplumsal
sistem de emek-sermaye ilişkisi gerçekliği üzerinde döner. Bu ilişkiyi,
bilimsel şekilde ortaya çıkaran ve işçi sömürüsü üzerinde yürüyen kapitalist
sistemin ve bundan kurtuluşun nasıl olacağının çözümlemesini ilk defa Marx
ortaya koymuştur.
Marx,
işçiler için yazmıştır. Onun eserleri, düşünceleri işçilerin sömürüden
kurtuluşu içindir. Ancak, o, salt işçiler için yazmadı ya da salt işçilerin
özgür geleceği için değil, tüm insanlığın özgür geleceği için yazdı. O yazılar
hala tazeliğini koruduğu gibi, Marx’ın düşünceleri her geçen gün toplumsal
pratik tarafından fazlasıyla doğrulanıyor.
Emek
ile sermaye arsındaki ilişki, burjuvazi ile işçiler arasındaki ilişki toplumsal
bir ilişkidir. Ve bu iki karşıt kutup arasındaki ilişkinin karakteristik biçimi
kapitalist toplumsal ilişkiyi oluşturur. İşçi olmadan kapitalist (burjuvazi)
olmaz. Yani, sermaye olmaz, sermaye olmadan da işçi olmaz. Ancak, işçi bu
sistemi değiştirip, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya yaratabilir ve bu dünyayı
yarartığında kendiside artık sermayeye hizmet eden bir ücretli işçi olmaktan
çıkıp, kolektif üretim ve üleşim yapan toplumun özgür bir bireyi olacaktır. O
zaman ne işçi ne de burjuvazi olacaktır. Daha genel bir söylemle; ne ezen ne de
ezilen olacaktır.
Her grev
ve her direniş, eninde sonunda işçilere kendi kurtuluşunu öğretir ve öğretiyor da.
İşçi grevleri, emek-sermaye çelişkisinin bir sonucu ortaya çıkar. Burjuvazi
işçiyi daha fazla çalıştırıp daha az ücret ödemek ister. Patron işçiye ne kadar
az ücret öderse, o kadar fazla sermaye biriktirecektir. İşçi de yaşamını biraz
daha iyileştirmek için daha fazla ücret almak ister. Ancak, ücretli özel
mülkiyet ilşkisi yıkılmadan ne işçi istediği gibi ücret alabilir ne de patron
azami kar elde etmekten vazgeçer. Kapitalist sistem sürdüğü sürece bu çelişme
derineleşerek devam eder.
İşçilerin
direniş yapmaları için çok nedenleri olmasına karşın, bir o kadarda direniş
korkuları vardır. Burjuvazi onları her yandan kuşatmıştır. Başta, burjuva
devleti, yasaları, bürokrasisi, ordusu ve polisiyle kuşatmıştır. İkincisi
ideolojik olarak kuşatmıştır. “Ekmek yediğin yere ihanet etme”yi işçinin
burjuvaziye karşı kullanacağı yerde, burjuvazi işşçiye karşı kullanır. Oysa,
üretilen ekmeği (ürün-meta) işçi üretir, patron ise fazlasına el koyar. İşçinin
patrona karşı maddi ve manevi olarak hiç bir vijdan borju yoktur. Tersine,
patron varlıüı dahil herşeyini ücretli çalıştırdığı işçiye borçludur.
İşçi
patrona karşı eyleme geçmekten korkar. Kokusunun temelini, işten atılarak işsiz
kalmak ve aç kalarak yaşamını idame ettirememek oluşturur. Ailesi varsa bu korku
aile fertlerinin sayısı oranında artar. İşçi kendi yarattığı değerlerden korkar
hale gelir. Oysa, burjuvazinin el koyduğu ve sermaye haline getirdiği ürünler
işçinin yarartığı değerlerden başka bir şey değildir.
İşçi
bunun bilincinde olmadığından ya da örgütsüz olduğundan burjuvaziden daha fazla
korkar. İşçinin en büyük örgütsüzlüğü sınıf bilincinden yoksun olmasıdır.
Örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksunluk, işçiyi burjuvaziye ücretli köle haline
getirir. Bu bütün iş kollarında burjuvaziye artı-değer üreten tüm çalışan
işçiler için geçerlidir.
İşçinin
burjuvaziye karşı olan bu korkusu, burjuvaziyi işçi karşısında efendi yapar. Bu
korku nedeniyle, daha fazla çalışır, daha az kazananarak yarattığı tüm
zenginliği burjuvaziye verir. Burjuvazinin yaratığı yoksulluğu ise kendine
alarak acı çeker. Bu da işçinin kendini özgürce gerçekleştirmesinin önüne geçer.
Arzularını, istemlerini ve yaşamını özgürce yaşayamadığı gibi özgürce düşünemez
ve düşüncelerini derinleştiremez. Kendine, üretimine ve toplumsallığına yabancılaşarak
bireyselleşip yalnızlaşır. İşçiyi ücretli köle olarak bırakan nedenlerin
başında, toplumsal yapıyı belirleyen kapitalist üretim biçiminin bu karakteristik ilişki biçimi gelir.
İşçi-Burjuvazi
arasındaki korku tek yanlı değildir. Burjuvazi de işçiden korkar. Bu korkusunu
işçi kadar açık etmesede, onun korkusu daha büyüktür. Çünkü burjuvazinin kaybedeceği
çok şey varken, işçinin ise kaybedeceği, söylene geldiği gibi “zincirlerinden
başka” bir şey yoktur. Yani, işçi ücretli köleliğini, burjuvazi ise ücretli
kölelerini ve bunun üzerinde inşa ettiği iktidarını kaybedecek. Bu çelişik durum;
iki taraf arasında şiddetli sınıf çatışmalarına ve ve nihayetinde devrimlere
yol açıyor. Büyük alt-üstler olmadan da bu ilişki biçimi değişmez.
Burjuvazinin
kaybedeceği iktidar olduğundan, işçinin direnişi onun en büyük korkulu
rüyasıdır. Direnişin daha güçlü olmasına yol açacak olan işçinin sınıf bilinçli
ve örgütlü olması burjuvazinin en büyük korkusu ve bu özelliğe işçilerin sahip
olmaması için, elinde bulundurduğu devletin tüm baskı güçlerini harekete
geçirir.
Toplumsal
üretim yapan işçi, kolektifliğinin bilincine varıp örgütlenerek yalnızlığını ve
bireyselliğini yıktığında; kendi sınıf gücünün bilinçli ayrımına varacaktır. Ve
o, bütün çektikleri acının ücretli köle olmasından kaynaklandığını görerek
Marx’ı izlemeye devam edecektir. Marx’ı izlediği oranda, toplumsal yapıyı
sadece ve sadece kendi sınıf bilinçli örgütlü gücü ve eyleminin, kendini ücretli kölelikten, dünyayı da bujuvazinin vahşi istilasından kurtarbileceğinin bilincine varacaktır. 10.07.2015
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder