METAL İŞÇİLERİ SINIFININ GÜCÜYLE DİRENİYOR
Yusuf Köse
14
Mayıs’da Bursa Renault fabrikasında başlayan metal işçilerinin direnişi, dalga
dalga yayılarak TOFAŞ, MAKO, Çoşkunöz, Ototrim, TürkTraktör, Ford Otosan
ve daha bir çok fabrikayı da sardı. İşçiler, faşist Türk Metal-İş sendikasının kendilerini
daha fazla oylamasına isyan etti ve sendikayı devreden çıkararak, sınıf hareketi içinde küçük, ama
tarihi bir adım atarak, burjuvazi karşısında bir sınıf oluşunun gereğini yerine
getirdiler.
Bu
direniş, faşist-sarı sendika nezdinde burjuva devletine, onun sömürü düzenine
karşıdır. Çünkü, özellikle son 10 yıllık süreç; işçi sınıfının en fazla
ezildiği ve sömürüldüğü, her türlü haktan mahrum edildiğ ve
sendikasızlaştırdığı bir süreçtir. Aynı zamanda bu süreç, varolan sendikalarıda
sendika olmaktan hızla çıkaran bir süreç olmuştur.
Metal
işçilerinin direnişi, güçlü bir örgütlülüğe, komünist ve devrimcilerin güçlü
örgütlülüğü de söz konusu olmamasına karşın, kendiliğinden bir sınıf
hareketinin boyutunun bu denli olması, sınıflar arası mücadele gerçekliğinin kendisidir.
Seçim süreci ve yer yer işçi sınıfı içinde reformist rüzgarların estirldiği bir
ortamda, gündeme damgasını vuran bir sınıf gerçekliğidir.
Sınıfın
en küçük kitlesel hareketi ve özellikle önemli sanayi kollarındalki işçilerin
sınıf hareketi, gündeme damaga vurmaması söz konusu olamaz. Kendi dışındaki
sınıfların bütün dikkatini çeker ve etkiler. Mücadelesinin başarısı, ezilen
sınıflara umut verirken, burjuvaziyi ise tedirgin eder. Diğer ve bu direnişte
olduğu gibi.
Her
işçi direnişi ve her grev, işçilerin
sınıf bilinci kazanmasına hizmet ettiği gibi, sınıf olarak örgütlenmelerini de genişletir ve nitelikleştirir. Daha önceki direnişlere katılan işçilerin dediği gibi; “direniş
ve grev öncesi beş vakit namaz kılarken, şimdi beş vakit komünizm propagandası
yapıyoruz.”
Metal işçilerinin direnişinin sonu ne olursa olsun, bu direniş onlara gelecek günlerdeki mücadele için çok şeyler kazandırıyor. Ve onlar direnişleriyle komünizm okulundan geçiyorlar.
Metal işçilerinin direnişinin sonu ne olursa olsun, bu direniş onlara gelecek günlerdeki mücadele için çok şeyler kazandırıyor. Ve onlar direnişleriyle komünizm okulundan geçiyorlar.
Kapitalist
sistem varoldukça, burjuvaziyle işçi sınıf arasındaki mücadelede sürecektir. Ta
ki, işçi sınıfı burjuvaziyi yıkıp kendi iktidarını kurana kadar. Toplumsal
tarihin bu kaçınılmaz anı, er ya da geç gelecek. Bu tarihsel gelişmenin önünde hiç
bir gerici zorbalığın durmasının olasılığı söz konusu değildir.
İşçi
sınıfı oraya; grevlerle, direnişlerle, işgallerle, protestolarla, barikatlarla
varacaktır. Bu süreç içinde kendi sınıf partisiyle ilişki kuracak, sınıf
bilincini bu mücadele içinde alacaktır. O zaman daha örgütlü ve daha bilinçli
olarak, kendi sınıf çıkarlarının bilinciyle hareket edecektir. Zamanı
geldiğinde geri çekilecek, zamanı geldiğinde ileri atılacaktır. Bunu
belirleyecek olan; ekonomik ve siyasal koşulların yanında sınıfın bilinci ve
örgütlülüğünün düzeyi olacaktır.
15-16
Haziranları, 1970’in ikinci yarı süreçlerinileri, 1986 grevlerini, 1994
Zonguldak Maden direnişini, 2009 yılı Aralığında başlayan Ankara Tekel direnişi
ve peşinden Gezi’yle mücadelenin daha da kitleselleşmesi ve karşılıklı sınıf
çatışmasına dönüşmesi, Türkiye işçi sınıfının tarihinin mücadeleyle dolu olduğu
görülecektir.
Sadece
yukarıda saydığımız bu belli başlı işçi direnişlerini ele aldığımızda, Türkiye
işçi sınıfının direnişleri hiçte yabana atılacak gibi değildir. Burjuvazi bu
direnişleri çok ciddiye aldığı için hep saldırmış ve bu direnişleri kırmak için
yoğun çaba harcamıştır. Çünkü burjuvazi sınıf bilinciyle hareket eder ve işçi
sınıfının mücadelesinin örgütlü hale geldiğinde karşısında yıkılmaz bir güç
bulacağının bilincinde olduğundan, direnişleri daha doğmadan kırmanın ve
ezmenin çabası içine girer.
Devam
eden metal işçilerinin direnişi, işçi sınıfını küçümseyenlere, ona
güvenmeyenlere ve özellikle de işçi sınıfının devrimdeki önderliğini
reddedenlere bir kere daha yanıt olmuştur. Burjuvaziyi saltanatından edecek
olan sınıf budur ve sınıf hareketi de böyle olur. Ve özellikle bu sınıf
hareketi, sınıf bilinciyle örgütlenip
hareket ettiğinde ise, ücretli köleliğe son vererek kendi kaderini çizebilecek
bir güce erişecektir.
Marks
ve Engels, Komünist Manifestosu’nu yazarken, bu sınıfın toplumsal tarihi
sınıfsız, sömürüsüz bir topluma dönüştürebilecek yegane güç olduğunu
bildiklerinden, bu sınıfa güvenmişlerdir. Ve proletaryanın bilimsel teorisini
yaratmışlardır.
Daha
sonraki Rus, Çin, Arnavutluk ve diğer devrimler marksistlerin düşüncesini
doğruladığı gibi, işçi sınıfının burjuvaziyi yıkacak yegane güç olduğunuda
doğrulamıştır.
Toplumsal
bu deneyimler ve sınıf hareketinin başarısı, sosyalizmin işçi sınıf
önderliğinde gerçekleştiği ve gerçekleşeceği, hala yeterince kavranıp bilince
çıkartılamamıştır.
Kendine
Marksist diyen her örgüt, devrimin önderinin işçi sınıf olduğunu kabul
etmelerine karşın, Marksist teorinin gereklerini yerine getirmiyorlar ya da
getiremiyorlar. Sınıf içinde çalışmaya, örgütlenmeye, propaganda ve ajitasyona
ağırlık vereceklerine, sosyal gerçekliğin ve sınıfın gündeminde olmayan teferruatlarla kendilerini meşgul ediyorlar. Sınıfın dışında ezilen
katmanların içinde daha çok yer alıyorlar. Ama sınıf içinde sabırlı ve azimli
çalışmayı ise aksatıyorlar. Bir kısmı ideolojik olarak ondan uzak duruken, ona
güvenmezken, bir kısmı ise sınıfı esas aldığını söylemesine karşın, başka
“esas”larla oyalanıyor ve devrimci enerjinin boşa gitmesine, heba olmasına
neden oluyorlar.
Ama,
hakkını yememek gerekir; işçi sınıfı içinde ciddi çalışma yapan örgütlenmelerde
vardır. Bu da umut vericidir.
Son
zamanlarda, ezilen yığınların ve işçi sınıfının sınıf kimliği yerine, alt
kimlikleri öne çıkarılıyor. Bunu burjuvazi bilinçli yapıyor. Burjuvazinin
bilinçli olarak alt kimlikleri öne çıkarması, işçi sınıfını alt kimlikler
üzerinden bölmesi onun sınıf çıkarının bir gereğidir. Ancak, buna, komünist ve
devrimcilerin bilerek ya da bilmeyerek alet olması kabul edilebilir bir şey
değildir.
Evet,
koşullar gereği ezilen alt kimlikleride saymak, onlara yapılan haksızlıklara
karşı çıkmak gerekiyor, ancak, komünistler öncelikle sınıf kimliğini öne
çıkarmalı ve kitleleri kendi sınıfsal kimlikleri üzerinden örgütlenmeli ve
birleştirmelidir. Son metal direnişinde işçiler, devletin ve patronların onlara
dayattığı alt kimliklerini bir kenara fırlatıp, sınıf kardeşliği üzerinden
direnişe geçtiler. Bu kaçınılmaz bir şeydir. Çünkü burjuvazi işçileri, sınıf
olarak eziyor ve sınıf olarak sömürüyor.
Faşist
AKP hükümetinin baskıları artırması, sınıf hareketini dizginleyemeye
yetmeyecektir. Önümüzdeki günlerde direnişler, salt metal
işçileriyle sınırlı kalmayacaktır. Metal işçilerinin direnişi diğer işçilere
örnek olacaktır.
Bugün,
yapılması gereken; sosyalist devrimin önderi işçi sınıfı içinde çalışmak,
örgütlenmek ve ona güvenmektir. Bunu yapmayan bir hareketin komünist olması söz
konusu olmadığı gibi, İşçi sınıf önderliğindeki devrim konusunda da ciddi
olduğu düşünülemez.
Devrim
yapmak isteyenlerin öncelikle işçi sınıfı içinde çalışma yapmaları zorunludur.
İşçi sınıfı örgütlü bir güç haline geldiğinde, kendi sınıf gücünün bilincini
aldığında, o asla içinde çalışma yapanları, ona güvenenleri yanıltmayacak ve
hayal kırıklığına da uğratmayacaktır. Tarih, işçi sınıfının ihanet etmediğine
tanıktır. İhanet edenler, onun adına hareket edenler olmuştur. 21.05.2015
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder