BİR FIRTINA DAHA GEREKLİ
Biz, gül de sunarız, gülden
anlayanlara. Karanfil de uzatırız, karanfilli olanlara. Lakin, diğer
yanağımızı uzatmayız kanlı ellere, uzanır ellerimiz hançere.
Yusuf KÖSE
Tarih, kitlesel fırtınalar
yüzyılına evrildi. Zaman zaman durağan gibi gözükse de tarih, güç topluyor,
enerji biriktiriyor, deneyimlerini sıraya koyarak kendi yaratıcılarına yol
gösteriyor.
Küresel burjuvazinin küresel
kapitalizmine karşı halklar sokakları işgal ediyor. Çünkü özgürlük sokaklarda
aranır. Şehir denen dört duvar arasına sıkıştırılan halk; fabrikalarda
makinelerin birer dişlisi, okullarda sermayenin tahsildarı, düzen ikamecisi,
bürolarda kapitalizmin biyonik insanı olmayı ve toprağından kovulmayı
reddediyor.
Sokakları zapt eden kitleler, ne
sultanlar, ne krallar, ne şahlar, ne
paşalar, ne de sermayenin kravatlı soytarılarını takıyor. Bir sel olup
akınca, önüne gelen bütün pislikleri yer yüzünden atarcasına, adeta uzayın
karanlık deliklerine süpürüyor.
Halkların sokaklarda, meydanlarda
verdikleri savaş sınıf savaşımıdır. İşçi ve emekçilerin burjuvaziye karşı baş
kaldırısıdır. Ki, kitleler, eskiyi yıkmadan yeniyi kurmanın da mümkün
olmadığını öğreneceklerdir.
Kırlangıç
fırtınası gibi, kitle fırtınaların biri bitmeden diğeri başlıyor. Burjuvazi ve
gericilikten aman dilemeden yoluna devam ediyor. Ayaklanmalar sıraya konulmuş
gibi. En yoksul ülkelerden sermayenin yoğunlaştığı emperyalist ülkelere kadar,
her yerde işgaller, sokak gösterileri ve direnişler var. Tunus’da başlıyor, bir
Kuzey Afrika turu yaptıktan sonra diğer ülkelere sıçrıyor ve tekrar başladığı
yerlere geri dönüyor. Tamamlayamadığını, adeta bitirmek ister gibi yeniden
Mısır’a dönüyor. Ve insanlık tarihinin pek tanık ve de alışık olmadığı bir
kitlesellikle, dev piramitler misali yükselerek, sınıfının TAHRİR’ine akıyor.
Halk benim! Benim sözüm geçer! diye haykırıyor. Kadim Mısır halkı, kendi kadim
tarihine yakışanı yapıyor.
Özgürlük
dövüşülerek kazanılır ve bedel ister özgürlük. Gerisi ise kitleleri oyalama, pasifize etme ve
susturma taktikleridir. Gerçek özgürlükler işçi sınıfının kızıl bayrağı altında
yaşam bulur. Burjuvazinin sınıf sembolleri, halkın esaretini gizlemenin
örtüleridir.
31 Mayıs’ta
ayağa kalkan Türkiye halklarının Haziran Ayaklanması daha bitmedi. Sokaklarda,
meydanlarda soluklanma, güç toplama, mücadelenin kendine kazandırdığı
deneyimlerini sentezleme ve yendien saldırmak için örgütlenme aşamasına girdi.
İçten içe kaynıyor. Ufak ufak vuruşlarla düşmanını sınıyor, onun zayıf
noktalarını yokluyor ve kazandığı sokakları geri vermek istemiyor. Bu gidiş,
öncekinden daha güçlü yeni bir fırtınanın ön hazırlıkları gibi. İlk vuruşta
düşmanına ağır bir darbe indirdi ve onu yaraladı. Düşmanı artık eskisi gibi
güçlü değil. Onu ilk gücünden düşürdü. Şimdi halk, daha güçlü bir vuruşla
düşmanı yenmenin hazırlığını yapıyor.
Düşman da boş durmuyor. Sıkıştıkca daha fazla saldırıyor, yeni yeni baskı yasaları çıkarıyor. Ne var ki, kitleler eski kitle değil. Korku duvarı yıkıldı, şimdi korkma sırası AKP ve arkasındaki sermaye güçlerinde.
Bazıları,
yeniden sermayenin kemalist cumhuriyetine dönmenin hesaplarını yapıyor. Kendine
“komünist” diyen bazıları ise, komünizmin adını lekelercesine, sermayenin bu
kesmine göz kırpıyor, kemalist milliyetçi şovlarla kitleleri afyonlamaya ortak
oluyor.
Türkiye
halklarına bir fırtına daha gerekli. Halk, Haziran Muharebesi’nden yenik
ayrılmadı, ama, tam olarak da kazanamadı. Yengi için yeni bir saldırı fırtınasının
daha olması gerekiyor. İkinci saldırı dalgası, sermayenin zorla getirip halkın
karşısına diktiği, dinci ılımlı cumhuriyetin 'sultan bozuntuları'nı da yıkacaktır.
Ve bundan sonra, sermayenin, ne 1. cumhuriyeti ne de 2. Cumhuriyeti bir daha
eskisi gibi olmayacaktır. İşçiler ve emekçiler, kendi cumhuriyetlerini kurmak
için mücadeleye devam edecektir.
Nihai zafer
için ise, daha çok muharebeler gereklidir. Mutlaka o da bir gün kazanılacaktır.
Yeter ki, dipten gelen dalganın közü küllenmesin!
***10.07.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder