Ankara 10 Haziran
Devrim
Günleri....
DURMAYIN
SOKAKLARA ÇIKIN Kİ;
ÜLKENİN
HER YERİ TAKSİM OLSUN!
Yusuf KÖSE
“Osmanlı’da oyun çoktur” diye bir deyim vardır. Bu deyim,
halkımız tarafından Osmanlı despotizmini ifade etmek için kullanılmıştır. Bunu
genelleştirirsek, tüm burjuva devletlerinde oyun çoktur. Kitleleri mücadelesini
ezmek, boğmak ve sindirmek için, ideolojik ve siyasal saldırıların yanında,
aynı zamanda baskı ve zorla onların boyun eğmesini sağlamaktır.
AKP hükümeti ve arkasındaki sermaye güçlerinin gelişen
kitle hareketinini önünü kesmek ve ezmek için bir çok yalanların yanında,
özellikle devrimci güçleri teşhir ve tecrit etmek, için yoğun bir çaba
harcamaktadır. Bu anlamda AKP’de oyun çoktur. Tehlikeli bir partidir.
İktidarını kolay kolay bırakmayacağı, çatışmayı göze alacağı, hatta, kitleleri
bir birine kırdırmaya çalışacağı da bir gerçektir. Bu hareket geliştikçe,
kitleleştikçe ve kitleler baskılara karşı güçlü bir şekilde karşı koyduğu
zaman, mücadelenin kitlelerden yana döneceği de bir gerçektir. Ya da tersi olacaktır. AKP kazanırsai baskıları daha da artıracaktır, çünkü AKP, baskılarla duruyor ve durabilir.
Bu bir sınıf mücadelesidir. İktidarı elinde bulunduran
burjuvazi ile ezilen yığınlar arasında süren bir savaştır. Bu savaşın içinde,
İktidarda olan AKP’ye karşı çıkan tüm sınıf ve katmanlar yer almaktadır. Ancak,
savaşın başında ve içinde olan, gençler, işçiler, işsiziler, memurlar ve tüm
emekçi kesimlerdir. Her ne kadar orta burjuvaziden de yer alanlar olsa da,
savaşın önünde yer alan öğrenci ve emekçi gençliktir. Ancak, bu hareketi
fitilleyenlerin sosyalist güçlerin olduğu unutulmamalıdır. Böyle bir hareket
bilinçli olarak planlanmamıştı ya da böyle bir gelişme öngörülmemişti, ancak,
hareketi fişekleyenlerin de sıradan demokrat güçlerin olduğunu ileri sürmek
gerçekçi değil. Ama, kısa süre içinde bütün muhalif kesimler bu hareketin
içinde yer aldı. Böylece, hareket, kısa süre içinde büyüdü, gelişti ve AKP
tarafından kontrol edilemez hale geldi. Harekete tüm muhalif güçlerin
katılması, AKP’nin kendi dışındaki tüm
siyasal güçlere (CHP’de dahil) baskı uygulamasının önemli bir rolü olmuştur.
Bu harekete, şu ana kadar, işçi sınıfı genel grevle ciddi
bir destek veremedi ve içinde grevlerle yer alamadı. Sarı sendikalar, mümkün
oldukça işçileri bu kitle hareketlerinin dışında tutmaya çalıştı. İşçiler, iş
bırakarak olmasa da, işten sonra direnişlere katılarak, yüyüyüşlere ve mitinglere
katılarak, sokaklara çıkarak, çatışmaların içinde yer alarak destek verdiler,
içinde güçlü bir şekilde yer aldılar.
İşçiler, genel greve giderek ciddi bir destek verirse,
hareketin yönü daha olumlu ve ileri bir yöne kayacaktır. Burjuvaziyi en çok
sıkıştıran da genel grev olacaktır. Güçlü bir genel grev AKP hükümetini
gitmesini de kolaylaştıracaktır.
AKP, iktidarını kalıcılaştırmak için, toplumu bütünüyle
baskı altında tutmaya çalıştı. Son on yıllık iktidarı süresince kitleleri baskı
cenderesi içine sıkıştırdı. Bu baskıya daha fazla dayanamayan kitleler, küçük
bir kıvılcımla ayağa kalktı. AKP’nin iktidarını sürdürmesinin başkaca da bir
yolu yoktu. Emperyalist neoliberal politikaların işlemesi için, AKP’nin önüne
bu baskı ve ağır sömürü politikası konmuştu. Bu da, Kuzey Afrika ülkelerinde ve
daha bir çok bir çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de patladı.
AKP’nin toplumu, neoliberal politikalar doğrultusunda
dinci bir toplumsal formatın içine sıkıştırmaya çalışması’da, buna karşı çıkan
laik orta sınıf da ciddi bir şekilde rahatsız etmişti. İçkisine,
giyimine-kuşamına, yaşam şekline vb. karışılan bir siyasal politika ve bunun
yasalarla ve zorla hayata geçirilmesi, kapitalist gelişmenin güçlü olduğu
alanlarda, laik orta kesimleri de rahatsız ediyordu.
Ayrıca, Alevi ve diğer dinlere mensup insanlara karşı
uygulanan baskılar ve horlamalar, sınıfsal konumu ne olursa olsun bunları da
ciddi bir şekilde rahatsız etmişti. Yine, ülkenin her deresinin, akar suyunun
HES adı altında pazarlanması, doğanın ve insanlarının en doğal yaşam
alanlarının tahrip edilmesi, köylerin ve meraların “maden” arama vb. adı
altında boşaltılmaya çalışılması, köylülüğün sert bir şekilde
mülksüzleştirilmesi, şehirlerin “kentsel dönüşüm” adı altında rantlaştırılması,
kitlelerin önemli bir kesimini öfkesini büyüten gelişmelerdir. Bu dıştalayıcı,
yok edici, insanı kendine ve doğasına yabancılaştırıcı faşist saldırılara maruz
kalanların daha fazla suskun kalması beklenemezdi.
Ayrıca, ülkemizde, bugünkü ayaklanmanın ayak izlerinin
öncelerini de görmek gerekiyor. Ankara Tekel işçilerinin 4 aylık direnişi, daha
sonraki işçi direnişleri, 1 Mayıs gösterileri ve özellikle de son 1 Mayıs Taksim
çatışmaları, taşeronlaşma, KİT’lerin özelleştirilmeleri sonucu yığınlarca
işçinin işsiz kalması, esnek-çalışma vb. uygulamalar ve bunlara karşı verilen
mücadeleler, kitlelerin sokaklara dökülmesini hazırlayan etmenlerin
arasındadır.
Burjuvazinin dış politikaları, Suriye’ye yönelik savaş
politikası, emperyalizmin ileri karakolu olma politikalarının da kitlelerin
sokaklara dökülmesi de etken olmuştur.
Kürt ulusunun yıllardır verdiği mücadele, yoğun baskı ve
katliamlar, tutuklamalar ve bunlara karşı Kürt işçi ve emekçilerin
direnişlerinin de bu ayaklanmada olumlu bir etkisi vardır.
Yukarı da kısaca sıralamaya çalıştığım bu denli ağır
sömürü ve baskı poltikası karşısında kitlelerin patlamaması, ayaklanmaması
olanaksızdı. Ayaklanmak için tüm koşullar mevcut hale gelmişti. Sadece bir
kıvılcım gerekiyordu. O da, deyim yerindeyse; Taksim Gezi Parkı’ndaki bir ağacın ölmüyle geldi. Bu direniş, isyana
katılan tüm halkın temel istemleri, demokratik taleplerdir.
Türkiye’deki bu direniş, bütün dünyada emperyalist
neoliberal politikanın çoktan iflas ettiğini, kapitalizmin kendini yeniden
üretmekte zorlandığını da ortaya koymasının bir ifadesidir denebilir.
***
Şu anda, faşist AKP hükümeti, “marjinal gruplar” dediği,
devrici-komünist güçlere karşı saldırıya geçti. Başından beri, “içiniz de marjinal
gruplar var” diye hazırlık yapıyorlar, saldırı ortamı hazırlıyorlardı. Faşist
devlet, devrimciler ile kitlleri birbirinden ayrımak ve peşinden ise kitle
hareketlerini bastırmak istiyor. Devrimcilerin kitle hareketinden tecrit
edilmesi, demokratik kitle hareketinin ölümü demektir.
Bu koroya, kitlelerin ayaklanmasına “destek” verir gibi
gözüken başından beri CHP’de ortak oluyordu. CHP’nin TV kanalı Halk TV, alt
yazılarında sürekli olarak: “marjinal grupların oyunlarına gelmeyin, dikkat
edin” diye not düşmeyi ihmal etmemiştir.
Tarih ortaya koymuştur ki, kitle hareketleri sol ile
birleşmedikçe, sol kitle hareketine önderlik etmedikçe, kitle hareketi kısa
zamanda boğulur ve hedefine ulaşamaz. Ya da Tahrir’de olduğu gibi, gericilerin
iktidara gelme merdiveni haline gelebilir. Tahrir’de ki kitlelerinde istemleri
demokratik taleplerdi. Ancak, dinci güçler (AKP’nin Mısır versiyornu)
“demokratlık” adı altında kitlelerin demokratik taleplerini, kendilerinin
iktidara gelmesi için kullandığı bilinen bir gerçek.
Bütün ilerici kitle hareketlerinde, burjuvazi, önce
komünist ve devrimcilere saldırır. Sonra ise ilerici-demokrat güçlere ve
peşinden ise kitleler üzerinde yoğun bir baskı uygular. Cadı avını başta
komünist-devrimci güçler olmak üzere, kitlelerin ileri unsurlarına karşı sürdürür.
Devrimcileri teşhir ve tecrit etmek için tüm olanaklarını
seferber eder. Geniş yığınları, bu hareketin “bir avuç marjinal grupların işi”
olmaya inandırmaya çalışır. Bunun için elindeki tüm basın-yayın organlarını
kullanır.
Oysa, burjuvazinin tek bir istemi vardır: Kitlelerin
uyanmasını ve demokratik talepleri için sokaklara dökülmesini engellemek. Kitleleri
sokaklara dökülmesini ve haklarını savunması ve korumasını isteyenlerde
devrimci ve komünistlerdir. Bu nedenle de burjuvazi, hep komünist ve
devrimcilerden korkmuştur. Ancak, kitleler, kendi öncülerine sahip çıkmadıkları
sürece, demokratik hak ve özgürlüklerini de kazanamaycaklarını bilmelidir. Bu
nedenle de, devrimci güçlerin kitlelerden tecrit edilmesinin önüne geçilmeli,
buna karşı yoğun bir mücadele verilmelidir. Burjuvazinin tüm yalanları ortaya
dökülmelidir. Bu konuda sosyal paylaşım siteleri önemli bir rol oynamaktadır.
Bu iyi kullanılmalıdır. Bunun en geniş kitlelere ulaşılması sağlanmalıdır.
Devrimci ve komünistler, kitleler ile kendileri arasına
sınır çizmek isteyen burjuvazinin faşist politikalarına karşı daha iyi taktik
geliştirmeli ve kitleler ile içiçe olmasını bilmelidir. Şu ana kadar direnişler
olumlu bir seyir izlemiştir. Bundan sonra da aynı politikalarla, ama daha geniş
kitleleri bu hareketin içine çekerek ve daha güçlü birliktelikler oluşturarak,
mücadeleyi sürdürmek hayati bir önem taşımaktadır.
Mümkün olduğunca devrimci-komünist güçler ortak hareket
etmelidir. Tek bir yumruk, tek bir grup gibi olmalıdır. Grupçu kaygılardan
arınarak, kitlelerle birleşmek ve ktitleleri örgütleyerek bu mücadelenin içine
çekilmelidir. Taksim Gezi Parkı Dayanışma Komitesi’nin talepleri, demokratik
taleplerdir ve bu talepleri kabul ettirmek bile oldukça ileri ve başarılı bir
gelişme olacaktır ve kitlelerin kendilerine olan güvenleri artacaktır.
Hareketin sonu ne olursa olsun, nasıl biterse bitsin,
Türkiye’de yeni bir süreç başlamıştır. Bunun devrim günleri olarak adlandırmak
gerekiyor. Buradan elbette, bir devrim çıkmayacaktır. Ama, kitleler artık
eskisi gibi olmayacaktır. Burjuvazi, artık eskisi gibi hareket edemeyecektir.
Bu gelişmeler, halklarımız açısından tarihsel bir dönüm noktasıdır. Bunun
geliştirilmesi ve geleceğe taşınması, devrimci ve komünistlerin çalışmalarına
bağlı olduğu da bir gerçektir.
Bütün kaygılardan uzak olarak; tüm anti-demokratik ve
faşist baskılara, yasalara karşı, toplumu dinci ve neoliberal bir formata
sokmak isteye hükümete karşı ayaklanmak meşru ve zorunludur. Bu nedenle, her
yeri Takism ve her yeri direniş haline getirilmeliyiz. Halklarımızı ancak böyle
alabilir ve geliştirebilirz.
Durmayın, sokaklara akın!
***11.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder