Küçük
Burjuva Liberalizminin Hassasiyetleri
Yusuf KÖSE
Ezilenler ve özellikle de işçi
sınıfı adına hareket ettiğini söyleyenler, siyaseti, başka sınıfların ağızına bakarak
yürütemez, yürütmemelidir de. Elbette, her sınıf mücadele ederken, dostu ve
düşmanı da hesaba katacaktır. Ancak, ilkeler söz konusu olduğunda, başkaları
“gücenir”, “alınır” ya da “hassas dönem” diye bir kaygı duyulmaz. Çünkü
ideolojik ve siyasal mücadele açıktan yürütülür. Bir siyasal kurum, kendi
gerçek siyasetini gizlemeye çalışıyorsa, bu oportünizmidir.
“Barışı, Biz Böyle bilmiyorduk”
adlı yazım, her zaman yayınlanan bir sitede yayınlanmadı. Yayınlanmamasının gerekeçelerden
bazıları ve esası ise; “hassas” ve “kırılgan” bir dönemden geçildiği. Kim
geçiyor, elbette işçi sınıfı ve emekçi hareketi değil, PKK şahsında Kürt Ulusal
Hareketi. Evet gerçekten, hassas bir dönem. Özellikle Öcalan’ın ”Newroz
Mektubu”ndan sonra yeni bir “süreç” başladı. Eğer, Öcalan’ın dediklerini PKK
uygularsa, bu ulusal hareket için diğerlerine pek benzemeyen bir “dönem” ya da
“dönemeç” olacaktır.
Burada, yeniden bu konuya
girmeyeceğim. Ama, işçlerin çıkarlarını savunduğunu söyleyen bir siyasal kurum
için, hassaslık, daha çok, işçi sınıfı lehine olmalıdır diye düşünüyorum. Ezilen ulus
burjuvazisinin lehine, işçilerin aleyhine yönelik siyasal geri bir duruş; sınıf
uzlaşmacılığı ve küçük burjuva liberalizmidir.
Kürt ulusal hareketi, kendi
siyasal çizgilerini belirtirken, saptarkan ve savunurken işçi sınıfının
“hassasiyetlerini” hiç dikkate almıyor. Ya da daha genel anlamda işçi ve
emekçilerin hassasiyetlerini dikkate almıyor, tersine, herkesi kendi
hassasiyetlerine ortak etmeye çalışıyor. Bu istem onun en doğal hakkı. Ama, bu
değerlendirilmesi gerekir. Eğer söz konusu hassasiyetler, işçi ve emekçilerin de
ortaklaştığı noktalarsa, elbetteki burada ortak hareket edilebilir. Buna rağmen bu,
ittifak ya da eylem birliği içindeysen de, karşı tarafın görüşleri eleştirilmez
anlamına gelmiyor. “Eylemde birlik ajitasyonda serbestlik” diye bir ilke
vardır. Bu Marksistlerin, eylem birliği ve de ittifaklarda vazgeçemeyeceği
ilkelerden biridir. Kürt ulusal hareketi, kendi politikalarını “hassas
politika” olarak gösterme hakkı varken, işçi sınıfının böyle bir hakkı neden
olmasın? Bu hak, işçi sınıfına çok mu?
Karşılıklı eylem birliklerinde,
bir taraf susuyor ve karşı tarafın görüşlerini öne çıkaran yazıları yayınlayıp,
bunu eleştiren görüşlere ise ambargo konuyorsa, bunun adı “eylem birliği” ya da
“ittifak” değil, tek taraflı olarak diğer tarafın görüşlerine teslim olmak ya
da onu kabul etmek anlamına gelir. “Dostlarımız gücenir” diye, dost
dediklerinin görüşlerini kendi sitende yayınlayacaksın, ama, “dostlarını”
eleştirenlere de ambargo koyacaksın ve bunun adına “demokratik bir davranış”
diyeceksin.
İşçilerin adını taşıyan bir
sitede yer verilen yazıların neredeyse %90’nı
anti-Marksist, troçkist ve reformist içeriklidir ya da bunları yazanların dünya
görüşleri böyledir. Ama, biraz marksizmden fazla söz eden ona daha fazla değer
verilmesini isteyenlere de ambargo koyacaksın.
Yazımın yayınlanmamasının
gerekçelerinin başında Öcalan’ın mektubnu eleştirmemden kaynaklandığı için,
buraya kısa bir vurgu yapıp geçeceğim. Öcalan'ın, sözü edilen mektubunda, Kürtlerin Kendi
Kaderlerini Tayin Hakkı’na yer yok, daha çok Türk burjuvazisine el uzatma ve
sınırları genişletme "helalleşmesi" var. Bunu eleştirmenin neresi “sakıncalı”
acaba? Üstelik, "İmralı Zabıtları"nda geçenleri ve daha başka görüşlerine hiç değinmedim. Ama,
benim yazımda; Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının tutarlı savunusu var
ve “Kürdistan’dan çekilmesi gereken biri varsa, Türk devleti ordusuyla beraber
ve tüm kurumlarıdır” demişim. UKKTH tutarlılık budur. Demokratik çözüm budur.
Halklar arası kardeşlik ancak ve ancak böyle sağlanır demişim. Kürt ulusal
burjuvazisi de hiç bir zaman UKKTH konusunda tutarlı olmamıştır. Komünistler bu
konuda tutarlıdır. MLM bu konuda tutarlıdır. Bu tavır; küçük burjuva liberalizminin sınıf
uzlaşmacı küçük kasaba eşrafı politikacılığıyla, MLM ilkeleri tavizsiz bir
şekilde savunanlar arasındaki önemli bir ilkesel farktır.
Kürt ulusal hareketinin
yanlışlarını eleştirmeyenler, onların hatalarını alkışlayanlar, ona iyilik
değil, kötülük yaptıklarının da farkında olmalıdırlar. Susarak geçiştirmek ya
da “eleştiri” adına sorunun özüne değinmemek, devrimci bir tavır değildir. Kürt
işçi ve emekeçilerin aydınlatılması, ulusal burjuvazinin tutarsızlıklarına göz
yumarak olamaz. Devrimci eleştiriler kitleleri geriletmez. Devrimcilik adına
reformist sınıf uzlaşmacı tutumlar kitleleri geriletir, onları kör karanlıklara
teslim eder.
Burada, Kaypakkaya’ya ihtiyaç
var;
“... Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının gerici ve milliyetçi
emellerine karşı da mücadele ederiz. Türk egemen sınıfları lehine her türlü
eşitsizliğe ve ayrıcalığa, ulusal azınlıklara yönelen her türlü baskı ve zulme
karşı mücadele ederken; ulusal azınlığın burjuva ve toprak ağalarının milliyetçi
emelleriyle de mücadele edilmezse, bu kez bir başka milliyetçilik, Kürt
milliyetçiliği güçlendirilir; Kürt proletaryasının sınıf bilinci, burjuva
milliyetçiliğinin sisleriyle karartılır; Kürt işçileri ve köylüleri milliyetçiliğin
kucağına itilir; Kürt işçi ve emekçileriyle Türk işçi ve emekçileri arasındaki
birlik ve dayanışma baltalanır.” (İbrahim Kaypakkaya, Seçme Yazılar, sf.
238-239, Umut Yayımcılık)
Kaypakkaya, net söylüyor.
Görüşlerini açıktan belirtiyor ve bu görüşler, aynı zamnda Lenin ve Stalin’in
görüşleridir.
Sadece, PKK’ya “silah bırakın”ı
“gerici” olarak değerlendirmek, sorunun esasını görmemektir. Esas tehlike; bu
hareketin demokratik içeriğini İmralı’da boşaltma çabalarının sürdürülmesidir.
Bu görülmelidir. Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın, Kandili tehdit ederken, hangi sopayı salladığını görmezden gelmenin, hangi sınıfın politikası olduğunu sormak gerekmiyor mu?
Kürt işçi ve emekçileri
kazanma, aydınlatma ve iki halk arasındaki kardeşliği geliştirme kaygsısı
varsa, Kürt ulusal hareketin tutarsız görüşlerini, Türk egemen sınıflarıyla
uzalaşıcı yanlarını açığa çıkarıp eleştirmek durumundadır. “Hassas bir süreç”,
“kırılgan bir dönem” vb. adı altında gerekçe gösterip eleştirmemek ve bu
yanlışları eleştirenlere yer vermeyip, salt küçük burjuva reformistlerine yer
verenler, sınıf uzlaşmacı tavırlara ortak oluyor demektir.
Devrimcilerin “hassasiyetleri”
işçi sınıf ve emekçilerin, daha genel anlamda ezilenlerin çıkarlarını ve esas
olarak da işçi sınıfının sınıf çıkarlarını kapsar; fakat, burjuvazinin ve küçük
burjuva reforumculuğunun hassasiyetlerini kapsadığını hiç duymadım.
Kısacası, devrimci olmayanların
devrimcilik yapmaya çalıştığı bir yerde, küçük kasaba eşrafı politikacılığı her
zaman cazip geliyor olmalı ki; Marksizmden, sosyalizmden, komünizmden, işçi
sınıfının dünya görüşünden ve onun ilkelerinden söz etmek “sert” kaçıyor olsun!
*** 02.04.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder