2 Nisan 2013 Salı

Küçük Burjuva Liberalizminin Hassasiyetleri








Küçük Burjuva Liberalizminin Hassasiyetleri


Yusuf KÖSE

Ezilenler ve özellikle de işçi sınıfı adına hareket ettiğini söyleyenler, siyaseti, başka sınıfların ağızına bakarak yürütemez, yürütmemelidir de. Elbette, her sınıf mücadele ederken, dostu ve düşmanı da hesaba katacaktır. Ancak, ilkeler söz konusu olduğunda, başkaları “gücenir”, “alınır” ya da “hassas dönem” diye bir kaygı duyulmaz. Çünkü ideolojik ve siyasal mücadele açıktan yürütülür. Bir siyasal kurum, kendi gerçek siyasetini gizlemeye çalışıyorsa, bu oportünizmidir.

“Barışı, Biz Böyle bilmiyorduk” adlı yazım, her zaman yayınlanan bir sitede yayınlanmadı. Yayınlanmamasının gerekeçelerden bazıları ve esası ise; “hassas” ve “kırılgan” bir dönemden geçildiği. Kim geçiyor, elbette işçi sınıfı ve emekçi hareketi değil, PKK şahsında Kürt Ulusal Hareketi. Evet gerçekten, hassas bir dönem. Özellikle Öcalan’ın ”Newroz Mektubu”ndan sonra yeni bir “süreç” başladı. Eğer, Öcalan’ın dediklerini PKK uygularsa, bu ulusal hareket için diğerlerine pek benzemeyen bir “dönem” ya da “dönemeç” olacaktır.

Burada, yeniden bu konuya girmeyeceğim. Ama, işçlerin çıkarlarını savunduğunu söyleyen bir siyasal kurum için, hassaslık, daha çok, işçi sınıfı lehine olmalıdır diye düşünüyorum. Ezilen ulus burjuvazisinin lehine, işçilerin aleyhine yönelik siyasal  geri bir duruş; sınıf uzlaşmacılığı ve küçük burjuva liberalizmidir.

Kürt ulusal hareketi, kendi siyasal çizgilerini belirtirken, saptarkan ve savunurken işçi sınıfının “hassasiyetlerini” hiç dikkate almıyor. Ya da daha genel anlamda işçi ve emekçilerin hassasiyetlerini dikkate almıyor, tersine, herkesi kendi hassasiyetlerine ortak etmeye çalışıyor. Bu istem onun en doğal hakkı. Ama, bu değerlendirilmesi gerekir. Eğer söz konusu hassasiyetler, işçi ve emekçilerin de ortaklaştığı noktalarsa, elbetteki burada ortak hareket edilebilir. Buna rağmen bu, ittifak ya da eylem birliği içindeysen de, karşı tarafın görüşleri eleştirilmez anlamına gelmiyor. “Eylemde birlik ajitasyonda serbestlik” diye bir ilke vardır. Bu Marksistlerin, eylem birliği ve de ittifaklarda vazgeçemeyeceği ilkelerden biridir. Kürt ulusal hareketi, kendi politikalarını “hassas politika” olarak gösterme hakkı varken, işçi sınıfının böyle bir hakkı neden olmasın? Bu hak, işçi sınıfına çok mu?

Karşılıklı eylem birliklerinde, bir taraf susuyor ve karşı tarafın görüşlerini öne çıkaran yazıları yayınlayıp, bunu eleştiren görüşlere ise ambargo konuyorsa, bunun adı “eylem birliği” ya da “ittifak” değil, tek taraflı olarak diğer tarafın görüşlerine teslim olmak ya da onu kabul etmek anlamına gelir. “Dostlarımız gücenir” diye, dost dediklerinin görüşlerini kendi sitende yayınlayacaksın, ama, “dostlarını” eleştirenlere de ambargo koyacaksın ve bunun adına “demokratik bir davranış” diyeceksin.

İşçilerin adını taşıyan bir sitede yer verilen yazıların neredeyse  %90’nı anti-Marksist, troçkist ve reformist içeriklidir ya da bunları yazanların dünya görüşleri böyledir. Ama, biraz marksizmden fazla söz eden ona daha fazla değer verilmesini isteyenlere de ambargo koyacaksın. 

Yazımın yayınlanmamasının gerekçelerinin başında Öcalan’ın mektubnu eleştirmemden kaynaklandığı için, buraya kısa bir vurgu yapıp geçeceğim. Öcalan'ın, sözü edilen mektubunda, Kürtlerin Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’na yer yok, daha çok Türk burjuvazisine el uzatma ve sınırları genişletme "helalleşmesi" var. Bunu eleştirmenin neresi “sakıncalı” acaba? Üstelik, "İmralı Zabıtları"nda geçenleri ve daha başka görüşlerine hiç değinmedim. Ama, benim yazımda; Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının tutarlı savunusu var ve “Kürdistan’dan çekilmesi gereken biri varsa, Türk devleti ordusuyla beraber ve tüm kurumlarıdır” demişim. UKKTH tutarlılık budur. Demokratik çözüm budur. Halklar arası kardeşlik ancak ve ancak böyle sağlanır demişim. Kürt ulusal burjuvazisi de hiç bir zaman UKKTH konusunda tutarlı olmamıştır. Komünistler bu konuda tutarlıdır. MLM bu konuda tutarlıdır.  Bu tavır; küçük burjuva liberalizminin sınıf uzlaşmacı küçük kasaba eşrafı politikacılığıyla, MLM ilkeleri tavizsiz bir şekilde savunanlar arasındaki önemli bir ilkesel farktır.

Kürt ulusal hareketinin yanlışlarını eleştirmeyenler, onların hatalarını alkışlayanlar, ona iyilik değil, kötülük yaptıklarının da farkında olmalıdırlar. Susarak geçiştirmek ya da “eleştiri” adına sorunun özüne değinmemek, devrimci bir tavır değildir. Kürt işçi ve emekeçilerin aydınlatılması, ulusal burjuvazinin tutarsızlıklarına göz yumarak olamaz. Devrimci eleştiriler kitleleri geriletmez. Devrimcilik adına reformist sınıf uzlaşmacı tutumlar kitleleri geriletir, onları kör karanlıklara teslim eder.

Burada, Kaypakkaya’ya ihtiyaç var;
“... Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının gerici ve milliyetçi emellerine karşı da mücadele ederiz. Türk egemen sınıfları lehine her türlü eşitsizliğe ve ayrıcalığa, ulusal azınlıklara yönelen her türlü baskı ve zulme karşı mücadele ederken; ulusal azınlığın burjuva ve toprak ağalarının milliyetçi emelleriyle de mücadele edilmezse, bu kez bir başka milliyetçilik, Kürt milliyetçiliği güçlendirilir; Kürt proletaryasının sınıf bilinci, burjuva milliyetçiliğinin sisleriyle karartılır; Kürt işçileri ve köylüleri milliyetçiliğin kucağına itilir; Kürt işçi ve emekçileriyle Türk işçi ve emekçileri arasındaki birlik ve dayanışma baltalanır.” (İbrahim Kaypakkaya, Seçme Yazılar, sf. 238-239, Umut Yayımcılık)

Kaypakkaya, net söylüyor. Görüşlerini açıktan belirtiyor ve bu görüşler, aynı zamnda Lenin ve Stalin’in görüşleridir.

Sadece, PKK’ya “silah bırakın”ı “gerici” olarak değerlendirmek, sorunun esasını görmemektir. Esas tehlike; bu hareketin demokratik içeriğini İmralı’da boşaltma çabalarının sürdürülmesidir. Bu görülmelidir. Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın, Kandili  tehdit ederken, hangi sopayı salladığını görmezden gelmenin,  hangi sınıfın politikası olduğunu sormak gerekmiyor mu?

Kürt işçi ve emekçileri kazanma, aydınlatma ve iki halk arasındaki kardeşliği geliştirme kaygsısı varsa, Kürt ulusal hareketin tutarsız görüşlerini, Türk egemen sınıflarıyla uzalaşıcı yanlarını açığa çıkarıp eleştirmek durumundadır. “Hassas bir süreç”, “kırılgan bir dönem” vb. adı altında gerekçe gösterip eleştirmemek ve bu yanlışları eleştirenlere yer vermeyip, salt küçük burjuva reformistlerine yer verenler, sınıf uzlaşmacı tavırlara ortak oluyor demektir.

Devrimcilerin “hassasiyetleri” işçi sınıf ve emekçilerin, daha genel anlamda ezilenlerin çıkarlarını ve esas olarak da işçi sınıfının sınıf çıkarlarını kapsar; fakat, burjuvazinin ve küçük burjuva reforumculuğunun hassasiyetlerini kapsadığını hiç duymadım.

Kısacası, devrimci olmayanların devrimcilik yapmaya çalıştığı bir yerde, küçük kasaba eşrafı politikacılığı her zaman cazip geliyor olmalı ki; Marksizmden, sosyalizmden, komünizmden, işçi sınıfının dünya görüşünden ve onun ilkelerinden söz etmek “sert” kaçıyor olsun! *** 02.04.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder