23 Mayıs 2022 Pazartesi

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü: SADAT

 


Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum





Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü1


Yusuf Köse


Türkiye’nin ilk ÖSŞ (Çzel Savaş Şirketleri) 2012 yılında kurulan Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. (SADAT)’dir. Kurucusu, Özel Harp Dairesi’nde uzun yıllar görev yapmış, KKTC’de Sivil Savunma Teşkilatı’nda görev yapmış emekli tuğgeneral Adnan Tarıverdi. DW (Deutsche Welle)’nin SADAT ile ilgili haberinde, TSK içinde iriticai faaliyetleri nedeniyle atılan subay ve assubaylar tarafından kuruluyor. A. Tanrıverdi bir süre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı olarak görev yaptı.

 



Ayrıca, ekelmek gerekiyor; Türk devletinin emrinde sayısı oldukça kabarık bir paralı asker var. Bunlar, Türkiye tarafından kurulan ve tamaman Türk devletinin emrinde olan “Suriye Milli Ordusu” ya da diğer dinci savaş çetelerinden oluşan ve emperyalist devletlerin paralı askerleri olarak savaşan paramiliter güçlerdir. Kimi din adına kimi ise başaka nedenlerle, ama paralı asker olarak emperyalist devletlerin hizmetindeler. Türkiye’nin de Suriye, Libya, Irak, Azerbaycan’da paralı askerleri var. Ve bunlar sık sık, Türkiye ve uluslararası basında yer alıyor.


Türk devleti SADAT eliyle İŞİD, El-Kaide, El Nusra vb. gibi gurupları eğittiği biliniyor ve bu uluslararası basında yer aldığı gibi Rusya tarafından da açıklanmıştı. 2015 yılında Rusya Federasyonu’ndan Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a giden kişilerin %25’inin SADAT tarafından eğitildiği ve Türkiye’de göçmen kamplarında SADAT eğitim verdiğini CHP milletvekili Ali Rıza Öztürk açıklamıştı.2


Öte yandan PKK’ya karşı “köy koruculuğu”nun örgütlenemsi ve bunların savaştırılması, para militer örgütlenmenin iç ayağını oluşturmaktadır. Köy korucu sayısının 60 bine yakın olduğu sanılıyor. İçişleri Bakanı Soylu, 26 ilde Bazı kaynaklar 54 bin köy korucusu olduğunu açıkladı.3 Köy korucuları köyleri korumakla bir ilgisinin olmadığı biliniyor. Esas görevleri PKK’ya karşı savaşmak. Köy korucular irili ufaklı bütün operasyonlara çıkarılıyor. Ve bu korucuların bir kısmı uzman erbaş yapılıyor. Ve böylece savaş tercübesi kazanmış olarak dış cephelerede sülüyor. Kürt kökenli korucular Irak ve Suriye cephelerinde PKK’ya ve diğer Kürt örgütlerine karşı, Türk devletinin paramiliter güçleri olarak, savaştırılıyor.


Korucu ya da özel savaş şirketlerin emrindeki unsurlar, içte devlete karşı gelişen ya da gelişmesi muhtemel kitle hareketlerine karşı da kullanılmaktadır. 15 Temmuz 2016 yılında askeri darbe girişimi sırasında, bu unsurlar açıktan kullanılmıştır.


Uluslararası insancıl hukukun (savaş hukukunun) temel taşlarından olan Cenevre Sözleşmesi’nin 1949 tarihli 1 Nol’lu Ek Protokolü paralı askerlerin kullanımını yasaklamaktadır. Bu protokolün 47. Maddesinde “bir paralı asker savaşçı ya da savaş esiri olma hakkına sahip olmayacaktır” demektedir. 47. Maddenin ikinci bendinde kimlerin paralı asker sayılacağı aşağıdaki gibi detaylandırılmıştır:


2(a) Yerel olarak ya da yurt dışında silahlı bir çatışmada savaşmak üzere işe alınmış,


2(b) Aslında doğrudan savaşlarda yer almış olan,


2(c) Özellikle özel kazanç arzusu ile savaşlarda yer almak istemiş olan ve aslında, çatışmaya dahil olan bir Tarafça ya da Taraf adına, söz konusu Tarafın, silahlı kuvvetlerindeki benzer rütbe ve işlevler için savaşçılara ön gördüğü veya ödediği miktarın üstünde maddi tazminat alacağı vadedilen,


2(d) Hem çatışma taraflarından birinin vatandaşı olmayan hem de bir çatışma tarafınca kontrol edilen topraklar üzerinde ikamet etmeyen,


2(e) Bir çatışma tarafının silahlı kuvvetlerine mensup olmayan,


2(f) Çatışma tarflarından olmayan bir Devlet tarafından bu devletin silahlı kuvvetlerinin bir mensubu olarak resmi görevle görevlendirilmemiş olanlar.4 (Duygulu, Şirin)


Ortadaki gerçekler, hiç bir devletin bu anlaşmaya uymadığı, bunun kağıt üstünde kaldığı görülmektedir. Vekalet savaşlarının sürdürüldüğü, savaş ya da işgallerde resmi ordunun sayısından fazla paralı asker kullanıldığı ya da özel savaşın ve işgalin özel savaş şirketlerine devr edildiği günümüzde, adı geçen Cenvre Sözleşmesi’nin bir anlamı kalmamıştır. Eğer yaptırım uygulanacaksa başta ABD ve Rusya olmak üzere diğer emperyalist ülkelere ve Türkiye’ye uygulanması gerekiyor.


Üsküdar Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyumda konuşan, Ekol Özel Güvenlik Şirketi (Ekol Grup) yönetim kurulu başkanı ve ASSAM YK başkan Yardımcısı eski SAT komondosu Mehmet Naci Efe’nin, Türkiye’de kurulu “Özel Güvenlik Şirketleri” ile ilgili verdiği rakmaları buraya alalım. Bu şirketler askeri savaş şirketleri değildir. Ancak, Ekol Grubu aynı zamnad askeri (savunma yazmış) hizmetler vermektedir.


Tablo-54: Türkiye’de Özel Güvenlik Sektörü

Türkiye’de Özel Güvenlik Sektörü

Güvenlik Şirketi Sayısı

1.441

Faal Eğitim Kurumu Sayısı

447

Alarm İzleme Merkezi Sayısı

278

ÖG İzini Verilen Lokasyon Sayısı

95.709

ÖG Sertifikası Bulunan Kişi Sayısı

1.556.298

Aktif Çalışan ÖG Görevlisi Sayısı

283.556

ÖG Görevlilerinde

Kısa Namlu

45.965

Bulunan Silah Sayısı

Uzun Namlu

5.913

ÖG: Özel güvenlik

Kaynak: ÜÜ Özel Askeri Şirketler Sempozyumu 18 Şubat 2018, Üsküdar Üniversitesi yayınları-15


Türk emperyalist sermayesinin yurt dışında palazlanmasına, egemenlik alanlarını genişletmesine bağlı olarak istihbarat ağaları da genişlemiş ve genişlemeye devam etmektedir. Örneğin, MİT, Türk sermayesinin bulunduğu her alanda faaliyet yürütmektedir. İnsan kaçırmadan tutunda, Türk burjuva devletine şu veya bu oranda muhalefetlik yapan demokrat kesimlere, Kürtlere ve komünistlere karşı faaliyet yürütmektedir. Özellikle, Türkiye kökenlillerin yoğun yaşadığı Avrupa ülkelerinde fişleme ve isithbarat, tehdit vb. faaliyetleri bütünüyle gün yüzüne çımıştır. Türk devletini isitihabri faaliyetlerinin en yoğun olduğu ülke, Türkiye kökenlilerin en fazla olduğu Almanya başta gelmektedir. Sadece Almanya’da MİT’e doğrudan ya da dolaylı bağlı 8-9 bin elemanın olduğunu Almanya Anayayasayı Koruma Örgütü açıklamıştır.5 


Türk devletinin gizli istihbarat örgütlerinin yanı sıra Diyanet Başkanlığı’na bağlı bütün camiler de aynı görevi yapmaktadır. Örneğin, Almanya’da 1000’nin üzerinde cami, aynı zamanda Türk devletinin istihbari faaliyetlerini yürütmektedir. Ayrıca, yayınalanan “infaz listeleri” ile, burjuva liberal muhaliflere, Kürt Ulusal Hareketi’ni destekleyen aydın ve taraftarlarına, ilerici sanatçılara ve demokrat gazetecilere yönelik fiziki saldırıları artmıştır. Alman tekelci devleti ise, Türk devletini bu yöndeki çalışmasını kolaylaştırmaktadır. Esasında, Alman istihbaratı ile Türk devletine bağlı istihbarat teşkilatları ortak çalışmaktadır. Bunun en sommut örneği, TKP-ML’nin Almanya ve Avrupa ülkelerinde yasak olmamasına rağmen, “üyesi oldukları” gerekçesiyle on devrimcinin, Münih’te yargılanarak yıllarca cezaevinde esir tutulup ve bir o kadarda hapis cezası verilmesinin yanı sıra, Almanya’da iltica etmiş olanların seyhat ve devrimci faaliyet alanlarının kısıtlanmış ve Almanya dışında yaşayanların ise Almanya’ya girişlerine yasak konmuştur.


Almanya’da 1993 yılından beri PKK’nın yasaklanması, “PKK üyesi olduğu” gerekçesiyle onlarca Kürt yurtseverine hapis cezası verilmesi, yargılama kılıcının Kürt yurtseverlerin ensesinde sürekli sallandırılması, Türk devleti ile Alman devletini ortaklaşa çalışmasının en somut kanıtlarından biridir. Alman devletinin ve Alman tekelci burjuva hükümetinin AKP-MHP hükümetinden ve onun uygulamalarından memnundur. Bu menuniyetini, Türkiye’deki genel seçimlere sayılı günler kala Merkel’in, Erdoğan’ı ziyaret ederek göstermişitir. Bu ziyaretler, Almanya’nın Türkiye’deki seçimlere Erdoğan hükümeti lehine açıktan müdahalesidir.


AB ülkelerinin faşist Erdoğan başkanlığındaki Türk hükümetinin ülke içindeki faşist uygulamalarıyla hiç bir sorunu yoktur. Yer yer çatışmalar, çekişmeler, pazar paylaşımı, nüfus alanlarıyla (Kıbrıs, Doğu Akdenzi, Balkanlar) bağlantılıdır. AB’nin Türkiye’deki demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesine atıfla, ara da bir, kendi kamuoylarını teskin etmek için söyledikleri “endişe duyuyoruz” argümanı, sahte ve gerçekten endişe değil, “yok edilmesinden” memnuniyetin ifadesi olarak ortaya çıkıyor.


Türk devletinin yurtdışı istihbari faaliyetleri, salt istihbarat toplamakla sınırlı olmayıp, esas olarak; muhalifleri fiziki olarak yok etmek, korkutmak ve sindirmek amaçlıdır.


Türk devletinin emperyalist Türk sermayesinin yurt dışında yayılmasına ve ekonomik ve siyasi pazar alanlarının genişlemesine bağlı olarak askeri ve sivil istihbari faaliyetlerinin artması ve genişlemesi; salt T. Erdoğan ile bağlantılı olmayıp, sermayenin emperyalist amaçları ile doğrudan bağlantılıdır. Bu karşı-devrimci faaliyetlerin Erdoğan hükümetinin bitişiyle birlikte biteceğini düşüneneler ya da umanlar elbette yanılıyorlar.


***


1Bu yazı, Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 295-299'den alınmıştır.

2 Michel Rubin, American Enterprise Enstitue, 30 Mayıs 2017, www.aei.org/has-sadat-become-erdogans-revulutionary-guards/ Ayrıca, Suat Cubukcu, The Rise of paramilitary Groups in Turkey, 03/03/20187 www.smallwarsjournal.com/rise-paramilitary-groups-turkey

3 www.amerikaninsesi.com/ 13 kasım 2019

4Şirin Duygulu, www.sicherheit-forschung.de/pdf. Freie Üniversität Berlin, sf. 49

5Ayşegül Karakülhancı, www.artı-gercek.com/erdogan-in-paramiliter-ceteleri-almanya-nın-ic-güvenlik-sorunu-haline-geldi/2021/07/27


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder