Tasfiyeciliğin
ABC’sinin Başladığı Yer
“Bir öğretinin en üst ve
tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine
uygunluğu olduğu yerde, dogmatizm olmaz.”
Lenin
Yusuf KÖSE
Bir
devrimci ya da komünist hareket içinde tasfiyeciliğin birçok
çeşidi vardır. İlk başta, Markisit genel görüşler ve teorik
doğrulamalar kabul edilse de, bir hareketin marksist olması için
bu yeterli olmaz. O hareketin var olduğu ülkedeki strateji-taktik
ve bunların teorik belirlemeleri de bir o kadar önemlidir.
Marksizm,
teorinin sosyal pratikten çıkarılması gerektiğini ve toplumsal
gelişmelerin doğru analiz edilerek, buna uygun mücadele
tatiklerinin belirlenmesini özellikle vurgular. Toplumsal koşulları
dikkate almadan yaşama geçirilmeye çalışılan siyasal taktikler,
toplumsal pratik tarafından reddedilir. Çünkü marksist teori ve
siyaset, koşulları işçi sınıfı lehine değiştirme
mücadelesidir. Yani, kapitalist çelişmeleri doğru analiz etmenin
zorunluluğu, proletaryanın sınıfın mücadelesini geliştirmeyi
amaçlamasından ileri gelir.
Bu
görüşlerden hareketle, teorik tasfiyeciliğin yanı sıra siyasal
taktiklerin yanlış belirlenmesi de tasfiyeciliğin bir başka
yanıdır.
Kitlelerin
ilerisinde ya da gerisinde siyasal taktikler belirlemek, kitlelerden
kopmayı beraberinde getirir. Subjektizvizmin ve dogmatizmin bir
düşünüş halini aldığı ve bunun kronikleştiği bir siyasal
yapıda, devrim tasfiyeciliği ve çürüme iç içedir. Özellikle
“sol” dogmatik anlayışlar, “devrimcilik” adı altında
tasfiyeciliği o kadar ileri götürüler ki, kendilerini ayakta
tutan tüm yapı artık işlevsiz hale gelir. Savundukları teori
sınıfın teorisi olmaktan çıktığı gibi, örgütsel yapıları
da devrimci bir mücadele örgütü olamaktan çıkar ya da kuruluş
amacından oldukça uzaklaşır.
Teorik
ve siyasal tasfiyecilik, görüşlerin diyalektik materyalizm
ışığında değiştirilmesi ve geliştirilmesi değil, diyalektik
materyalizme direnmekle olur. Teori, toplumdaki canlı sosyal ve
siyasal yaşamı kavrıyamıyor ve kendini bu yaşamın içinden
çıkarmıyorsa, ölü teoriler mezarlığının koruycusu olur, bunu
savunan örgüt ya da partiler. Tasfiyecilik tam da burada başlar ve
giderek örgütsel bünyeyi sarar. Teorik ve siyasal çürüme, (siz
buna toplumsal gerçekliklerden uzaklaşma deyin) direkt ideolojik ve
örgütsel çürümeyi de beraberinde getirir.
Özne,
kendini hem nesne ve hemde özne yerine koyduğunda dogmatik ve
subjektif değerlendirmeler de kaçınılmaz olur. Nesnellik, öznenin
varoluş nedenidir, ama özne nesnelliğin varlık nedeni değildir.
Bu bağlamda özne, değerlendirmelerini, analizlerini ve
çözümlemelerini nesnenin hareketinden çıkarmalıdır.
Özne,
toplumdaki gelişmeleri, madde-düşünce belirlenimi diyalektiği
içinde ele almalıdır. Düşünce, kendisinin var eden maddenin
hareketini içermiyorsa, onun maddeyi yansıttığı söyelenemez.
Burada, özne-nesne diyalektiği, parti-kitle diyalektiği de aynı
içkinliğe sahiptir.
Soyutlamanın
soyutlamasını yaparsak, komünist partisi (kp), hem bir nesne hem
bir öznedir. Ancak o, kitlelerin karşısında ve daha özelde ise
işçi sınıfı karşısında bir öznedir. Komünist Parti-kitle
ilişkisinin diyalektiği, partinin kitleleri kucakladığı ölüçüde
gerçekliğini bulur. Parti, burada kendini var etmiş olur.
Somutlaştırırsak, partinin görüşleri kitleler içinde ete
kemiğe bürünür. Daha özelde ise, parti gerçek bir kitle partisi
haline gelir. Ve yine teori-pratik birliği, pratiğin teoriyi,
teorinin pratiği zenginleştirmesinin soyutlamasının somut
halidir, partinin kitleselleşmesi. Ve bu aynı zamanda bir siyasal
hareketin en yüksek oranda kendini somutlaştırmasıdır.
Özne
olan komünist partisini, kitlelerin somut gerçekliğinden
soyutlamak ya da onlardan farklı bir şekilde ele almak, teorik
belirlemeleri kitlelerin içinde bulunduğu yakın ve uzak toplumsal
somut gerçekliğinden koparmak, daha baştan kitlelerden kopmanın
teorisi yapılmış olur. Çünkü, kp kitleler olmadan olamaz. KP,
işçi sınıfı ve onların sınıfsal gerçeklikleri bağlamında
eylemliklere girişmeden ve onların somut sınıfsal
gerçekliklerini, gerilemelerini, ilerlemelerini ve mücadele
durumlarını dikkate almadan teorik-siyasal belirlemelerde
bulunması, parti-kitle birliği diyalektiğini koparır. Parti
böylesi durumda yanlızlaşır ve siysal varlık amacının dışına
çıkar ya da buradan hızla uzaklaşır. Kitleler partiye, parti
kitlelere yabancılaşır.
Teori
ise pratiğin soyutlanmasıdır. Soyut, yüksek bir biçimde
somutlaşırsa ve gelişmenin yönünü belirlerse, partikte kendini
doğrulamış olur. Pratikte doğrulanmayan teorinin bilimsel bir
iddiası olamaz. Onun bilimselliği, pratikte yaşam hakkı
bulduğunda gerçekleşmiş olur.
Pratik,
bir anlamda deneyim, kp için önemlidir. Kp, kendi teorilerinin
doğruluğunu pratiğinden çıkarır. Bu bağlamda, pratik-teori
özdeş denebillir. Teori ile pratiğin birleştiği ve kendilerini
somutlaştırdıkları yer toplumsal partiğin kendisidir. Ya da
teorinin kitleler tarafından benimsenmesi, pratiğe uygulanması ve
tekrar teoriye dönmesidir. Bir başka söylemle, teorinin kitleler
nezdinde ete kemiğe bürünmesidir. Teori pratik özdeşliği burada
kendini gösterir. Teori pratik ile birlik sağlayamıyor ve ona yön
veremiyorsa, burada sorgulanması gereken teori olmalıdır. Çünkü
teori pratiğin ürünüdür. Pratiğin ürünü olmayan teori,
pratiğin dışında kalmaya mahkumdur. Pratik teoriye, teori pratiğe
dönüşmüyorsa, somut eylemlilikte gerçekleşemez. Bu kitlelerden
uzaklaşmayı da beraberinde getirir.
Kp’nin
bilgi ufku, toplumun toplumsal faaliyetlerinin toplamını aşacak
düzeyde olamaz. Dar anlamda, hitap ettiği kitlelerin toplam
faaliyetini içerirken, geniş anlamda evrenselliği de kapsar. O,
mücadele deneyimleriyle toplumsal bilgisini de genişletir. KP,
teorik çözümlemelerini ve pratiksel eylemliklerini bulunduğu
ülkenin kitlesinin faaliyetinden çıkarırken, diğer ülkelerin
kitle faaliyetlerinin pratiğini de kendi teroisine aktararak,
yerelden evrensele, evrenselden yerele, ya da tekilden çoğula,
çoğuldan tekile bir soyutlama içine de girer.
Mücadele
biçimleri ve genel anlamda siyaset soyut değil, somuttur.
Kitlelerin genel ve öznel durumuyla doğrudan bağlantılıdır.
Burjuvaziden iktidarı almak için kitleleri sosyalizm için
bilinçlendirme, örgütleme ve harekete geçirme gerçekleşmeleri,
doğru siyasetler etrafında olasılık dahilindedir. Kitleler,
önceden belirlenmiş ilkeler etrafında harekete geçirilemez, o
ilkeler kitlelerin hareketinden çıkarılmak durumundadır. O zaman
o ilke kitleler için bir anlam ifade eder ve kitleler onu
sahiplenir. Kitlelerin sahiplenmediği mücadele biçimlerin de ya da
siyasal taktiklerde diretmek, kitlelerden yalıtılmanın
kaçınılmazılığı olur.
Kitle,
kendilerini tanımayanlarla ilişkiye girmez, giremez. Ve kitleler,
kendilerine ait olduğu teorinin pratiğini kendi deneyimleriyle
sınayıp, bunun kendi istemleriyle birleştiğini gördüklerinde
onu sahiplenirler.
Devrimci
durumun olduğu dönemler ile devrimci durumun olmadığı dönemlerde
uygulanan mücadele taktikleri arasında önemli ayrımlar vardır.
Birinci durumda kitlelerin mücadele ruh hali yüksektir. Ama ikinci
durumda ise oldukça geridir. Bu iki farklı durumu gözetmeden ve
dikkate almadan belirlenecek taktik, ciddi yanlışlara ve kayıplara
neden olur. Birinci durum, daha ileri mücadele biçimlerini
öngörürken, ikinci durum daha geri mücadele biçimlerini zorunlu
kılar.
Örneğin,
parlamentoya katılma koşulları varken ona katılmamak ve ondan
yararlanma yoluna gitmemek, kitlesel olarak daralmanın siyaseti
olur. Genel grev koşulları yok iken genel grev önermek, işçilerden
uzaklaşmak olur. Legal olanakları sonuna kadar kullanmamak,
genişletmek için taktikler geliştirmemek yine kitlelerle olan
bağların zayıflamasına neden olur. Ya da legal olanakların
oldukça darldığı süreçte, illegal örgütlenme ve mücadele
biçimlerine önem vermemek ve hala eski siyasal taktiklerden hareket
etmek, daha baştan ağır kayıp vermenin zeminin hazırlanmış
olunur. Vb. vb.
Kitleler
ile bağ kurmanın binbir yolu vardır. KP’i her fırsatı, her
olanağı, burjuvazinin her açığını kullanarak kitlelere
ulaşmanın ve kitleselleşmenin, kitlesel bir parti olmanın
taktiklerini uygulamak zorundadır. Kitleler ile bağ kurmanın
yolunu aramayan ve buna uygun taktikler geliştirmeyen bir parti
marjinelleşmenin girdabını aşamaz. Kitleler ile bağ kuramayan ve
kitleselleşemeyen bir parti de kendini geliştiremez, yenileyemez ve
ilerleyemez. Özellikle “yaşını başını” almış denebilecek
partilerin hala belli bir fasit daire içinde dönüp dolaşmasını,
teori-pratik ilişkisi içinde ele almak gerekir. Bunlar, genellikle
de, kendi pratiklerinden öğrenmemeyi siyaset belliyenler sınıfına
dahildir. Bu, aynı zamanda, kendi özne-nesne diyalektiğinin
reddidir.
Toplumsal
gerçekliklerden hareket etmeyen ve adeta cetvel ile çizilen düz
siyaset, hayatın gerçeklerine çarpar. Bu tür mücadele taktikleri
mücadele taktiği olmaktan çıkıp, bunu uygulayanların ayaklarına
pranga olur.
Pratik
en iyi öğretmendir. Bir komünist partinin, bir kitle örgütünün
ya da bir insanın kendi pratiği kendisi için en iyi öğretmendir.
Söz konusu bu pratik, salt özgüllüğün ortaya çıkardığı bir
olgu olmayıp aynı zamanda zamanda evrenselliği de içinde
barındırır.
Kitlelerin
ve kitle faaliyetlerinin öğrencisi olmayanlar, kitlelerin
öğretmenleri olamaz. Kitleleri kazanmak isteyen ve kitleselleşmek
isteyen, marksizmin bu evrensel ilkesinden hareket etmek
durumundadır.27.07.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder