BİZİ
HER GÜN ÖLDÜREN KAPİTALİST SİSTEMDEN KURTULMALIYIZ
Yusuf KÖSE
“... Sermaye (dünyaya)
tepeden tırnağa her gözeneğinden kan ve pislik damlayarak geliyor” Marx
10 Ekim Ankara katliamı, devlet iktidarını elinde
bulunduranların, kitleleri sindirme politikalarının en üst ve en vahşi boyutu
olarak ortaya çıkmıştır. Bu katliamı kimin yaptırdığı çok açıktır: AKP hükümeti
ve Türk devleti. Bir numaralı baş sorumlusu cumhurbaşkanı sıfatlı Erdoğandır.
Bu tür katliamlar Erdoğan’ın ne ideolojisine ne de hukukuna aykırıdır. Erdoğan,
katliamlarla iktidarını ayakta tutmaya çalışan faşist bir siyasi kişiliktir.
Söylemleri ile toplumu kaplaştırmaya çalışmasıyla, kışkırtmalarıyla,
uygulamalarıyla Ankara katliamının bir numaralı azmettiricisi ve uygulatıcısı
olarak halk tarafından Erdoğan yargılanmalıdır ve yargılanacaktır.
Başka yerlerde suçlu aramanın komplo teroileri ürtmenin
de bir anlamı yoktur. Bu devlet katil bir devlettir. Bu konuda tarihsel sicilli
hiç temiz değildir. Kuruluşundan beri, Kürtleri ve diğer azınlıkları katlederek
kendini var etmiştir. Kuruluşundan beri, işçi sınıfı ve emekçileri katlederek,
halkın demokratik yaşam alanlarını ya yok ederek ya da daraltarak kendini
ayakta tutabilmiştir.
Kuruluşundan beri, komünistleri, devimcileri,
demokratları katlederek kanlı devletini inşa etmiştir.
Bu köşede sıkça yazıldı. Türk devletinin tarihinin
başlarına gitmeye bile gerek yoktur. Bütün tarihi kanlıdır. Sadece son kırk
yıllık süreçteki kitle katliamlarının özeti bile onun niteliğini ortaya koymaya
yeter: 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını bu devlet yapmıştır. Bu belgeleriyle
ortadadır. Maraş, Çorum ve Sivas’ta alevi katliamını yapan ve yine 2 Temmuz
1993’de Madımak’da aydınları yaktıran bu devlettir.
1990-93 yıllarında, MGK (Milli Güvenlik Kurulu)
kararıyla 17 bin Kürt yurtseverini ve
aydınlarını katleden (Mehmet Ağır’ın sözünü ettiği “bin operasyon”) bu
devlettir. Kürtleri asit kuyularında
atarak öldüren bu devlettir. Roboski’de
34 Kürdü, Kürt olduğu için savaş uçaklarına bombalatarak katleden bu devlettir.
5 Haziran’da 2015’de HDP Diyabakır mitinginde kitlelerin ortasında bomba
patlatıran bu devlettir. Suruç’da 30
aşkın sosyalist genci katleden yine bu devlettir. Son 30 yılda Kürdistan’daki
büyüklü-küçüklü katliamlarını ise buraya yazmıyoruz.
Gezi direnişinde polislere vur emrini bizzat veren faşist
RTE’nin kendisidir. Bunu kendisi de açıklamıştır.
Ve bu zorba faşist devletin buraya almadığımız nice
katliamlar, öldürmeler, sorgusuz sualsiz katletmelerinin ise haddi-hesabı
yoktur. Ve işkencelerini, cezaevi katliamlarını, cezaevindeki vahşi uygulamalarını,
polis işkencelerini ise günlük yaşadığımız olgular olarak varlığını devam
ettirmektedir.
Bunları yapan kapitalist bir burjuva cumhuriyetinin
hukuku içinde olan olağan uygulamlar olarak görülmektedir. Burjuva
demokrasisinin “medeni hukuk ve ahlak” kuralları içinde, devleti elinde
bulunduran burjuvazi tarafından doğal
uygulamalar olarak kabul edilmektedir.
Daha önceleri yaşadığımız ve bugün yaşadıklarımız, uzayda
değil, kapitalist bir cumhuriyette olmaktadır. Bu tür vahşi katliamlar, sadece
AKP zamanında değil, diğer partiler zamanında da yapılmıştır. CHP’si, DP’si ve
AP’si zamanında da benzer katliamlar yaşanmıştır. CHP’li tek partili dönemde
ise zulüm ayyuka çıkmıştır.
Bugün, burjuvazi, yönetilenleri (halkı) yönetmekte daha
fazla zorlandığı için ve Kürt hareketinin gelişmesi karşısında; katliamlara sıkça
baş vurarak “yönetememezliğini” yönetebilir durumuna çevirmeye çalışmaktadır.
Kapitalist sistem, kitleler üzerinde baskı uygulamadan
ayakta duramaz. Bu baskının boyutunu ise sahip olduğu ekonomik ve siyasi durum
belirler. Emperyalistler arası çelişmeler ve çatışmalar derinleştikçe, bunlara
bağımlı ülke halkları üzerinde ekonomik ve siyasal baskılar daha da artar.
Burjuvazi ekonomik ve siyasal olarak güçsüzleştikçe kitleler üzerindeki baskı
ve sömürüyü de o oranda artırır. Baskıların boyutları ise büyük kitlesel katliamlara
kadar varır.
Türk devletinin bugünkü uygulamalarını, kitle
katliamlarını, onun üzerinde yükseldiği ekonomik ve siyasal sistemden ayrı ele
almak, oldukça yanıltıcı olur. Burjuva devletinin hukuku da hiç bir zaman sahip
olduğu ekonomik yapıdan ayrı ve onun üzerinde olamaz. Hukuku belirleyen
ekonomik yapıdır. Kapitalist sistemin hukuku da kapitalist ekonomi biçiminden
ayrı olamaz. Kapitalist uygarlık, insanların insanca yaşaması yerine, bir avuç
burjuvazinin zorla çoğunluğun üzerindeki hakimiyetidir. Böyle olunca, toplumsal
üretime zorla el koyan burjuvazi ile toplumsal üretimi gerçekleştiren işçiler
arasındaki sınıf savaşımı eksik olmaz.
Bugün yaşadıklarımız, Ankara’nın göbeğinde, en barışçıl
gösteri yapmak isteyen kitlelerin ortasında patlatılan bomba, kapitalist
sistemin kaçınılmaz bir uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Burjuvazinin kapitalist
sistemi, kendi kan akışını sağlayabilmek için işçi ve emekçilerin kanını
akıtıyor.
Bu tür uygulamalar, burjuvazinin, işçi ve ezilenlere
karşı sınıfsal tepkisi ve uygulaması olarak gündeme gelir. Bu uygulamalar, burjuva hukukununa aykırı
bulmak, sistemin gerçekliğ ile bağdaşmaz. Bütün burjuva devletlerin tarihi, işçi-emekçi
katliamlarıyla doludur. İşçi-emekçi katliamı yapmayan burjuva devleti dünya
üstünde bir elin parmak sayısını geçmez. Onlarda başka zalimliklerle
kendilerini ayakta tutmuşlardır. Kapitalist ekonomik ve siyasal sistem, kendine
muhalif olan kitle katliamlarını dıştalamaz, tersine kendi yaşamlarını
uzatmanın kaçınılmaz bir gereği olarak görürler. Hatta bazan kendini
destekleyen kesimleri de katlederek, muhaliflere karşı kullanma yolunu seçer. Sömürüyü
ve baskıyı bir hukuk kuralı, bir adalet biçimi, kültürü, bir ahlakı anlayış
olarak ele alan bir sistemin, sömürdüğü kitlelere, hukuklarının daha üst baskı biçimi, katliam olarak döner.
En “demokrat ülkeler” olarak adlandırılan AB ülkeleri
daha bir kaç gün önce Erdoğan’ı Bürüksel’de kırmızı halilar üzerinde “dostça”
karşıladı ve göçmenleri AB’ye göndermeme (sınır bekçiliği) karşılığında Türkiye’nin
“güvenli ülke” sayılmasını istedi ve bu istek kabul edildi. (Üstelik her gün
bir kaç kürdistan ili ve ilçesi tank ve obüslerle bobalanması, sokağa çıkma
yasakları sürerken ve kadın, çoluk-çocuk demeden onlarca insan katledilirken....
AB’e göre, Kürtlerin bombalanması güvenli olmanın bir gereği olsa gerek!) Bir
kaç gün sonra ise AB burjuvazisinin “güvenli ülkesi”nin başkenti Ankara’da
125’i aşkın insan katledildi, yüzlercesi yaralandı. Bu katliam; kapitalist
burjuvazinin, kitlelerin en doğal demokratik taleplerine verdikleri cevap
biçimidir.
Burjuvazi için önemli olan, sermayenin büyümesi,
egemenlik alanlarının genişlemesi ve sömürü sistemini garanti altına alınmasıdır.
Bu nedenle bunlar, her eli kanlı diktatörü besler, destekler, büyütür ve rahatlıkla
bağrlarına basabilirler. Bunu yapıyorlarda. Bu onların sahip oldukları sömürü
sisteminin üzerinde şekillenen “demokrasi” hukuklarının ve ahlaklarının zorunlu
bir gereğidir.
Kısacası, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımda,
burjuvazinin işçi ve emekçilere, ezilen uluslara yönelik katliamları eksik
olmamış ve onların kapitalist sistemi yıkılana kadarda bu acıları daha sıkça
yaşamaya, yani burjuvazi tarafından öldürülmeye devam edileceğiz.
Bizi öldürmelerine daha fazla müsade etmemek ve buna bir
son vermek için, işçiler, emekçiler ve tüm ezilenler olarak, örgütlenmek, birleşmek
ve kapitalist sistemi sahipleriyle birlikte yıkmaktan ve yerine sosyalizmi
kurmaktan geçiyor. Her türlü barış işte o zaman gelebilecektir. Başkaca
şansızmız yoktur.
Çünkü sorun, salt “insani duygunun” olup olmamasıyla ilgili
değildir. Sorun, sınıfsal bir sorundur. Temelinde ise burjuvazi ile işçi sınıfı
arasındaki iktidar savaşımıdır. Burjuvazi iktidarını kaybetmemek için, her
türlü vahşiliğe baş vurur. Bu vahşilik ise onun sömürücü kapitalist sisteminden
kaynaklanır.
Sonuç olarak: Hergün ölmektense bir kere ölmek yeğdir! En
azından, gelecek kuşaklara iyi bir dünya bırakmış oluruz. Bütün enerjimizi,
örgütlenmeye, birleşmeye ve sınıf bilinciyle direnmeye harcamalıyız. Her gün
yaşadığımız burjuva devlet zorbalığının gerçekliği karşısında, hayatın
gerçeklerinin her gün bize öğrettiği şey budur. Bizi tüm zalimlerden kurtaracak
olan yol da budur. 12.10.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder