4 Eylül 2015 Cuma

KAPİTALİZMİN ÖLÜMÜ







KAPİTALİZMİN ÖLÜMÜ


Yusuf KÖSE

Dünyamızda yaşananlar, kapitalizmin kaosu ve onun yarattığı ağır toplumsal dramdır. Karaya vuran minik göçmen bedenleri, sınır telörgülerine takılan çocuk yürekleri, denizde boğulan insanlık ve dalgalar arasına karışıp duyulmazdan gelen çığlıklar, kapitalist sistemin kaçınılmaz bir sonucu olduğu görülmediği sürece; daha yüzyıllarca bunları tekrar tekrar, ama daha fazla acılar katılarak yaşanacaktır. Ve eğer ki, işçi ve emekçi yığınların çığlıkları birleşerek burjuva sistemi üzerinde devrimci bir yumruğa dönüşüp, bu sonucu yaratan nedenlerin kökünü kurutmazsa, insanlık bir daha iki ayağı üzerine durmayacak kadar çürümüş olacaktır.

“Modern” AB’nin  kalın duvarlarına çarpıp  Bodrum’da karya vuran çocuk bedeni üzerine dökülen timsah gözyaşları, emperyalist burjuva basınına “vijdan” sözcüğünü yazdırmak zorunda kaldı. Ne yazık ki bu, sadece burjuvazinin ikiyüzlülüğünü gizlemeye çalışmadan öteye geçemedi. Geçemez, çünkü bu dramatik sonucu yaratan burjuvazinin kendisidir. Emperyalist sermayenin sınırsız büyüme ve egemenlik alanlarını sınırsız geliştirme isteği bu sonuçları her geçen gün büyüterek yaratıyor. Burjuva basını buna değinme yerine, daha fazla göçmen “kabuletmeyi” çözüm olarak sunmaya çalışıyor.

İnsanların yerini yurdunu terk edip daha “güvenli” bildiği bölgelere gitmeye çalışması analşılır bir şeydir. Ancak, o insanları yerinden yurdundan eden emepryalist burjuvazi ve onun sistemi sorgulanmadan, ne göçmenlik sona erer ne de göçmen ölümleri ve dramları biter.

Eğer burjuvazi ve onun kalemşörleri, çanak yalayıcıları, göçmen sorunun bitmesini, göçmen dramının sona ermesini istiyorlarsa, kendi sistemlerini sorgulamaları gerekir. Yani, kapitalist yağma sistemi yıkılmadan, emperyalist egemenlik sona ermeden, işbirlikçi burjuvazi devrilmeden ve sosyalizm gelmeden, insanlığın bu dramı bitmeyecektir.

Ve bugün tamı tamına yerinden yurdundan edilmiş 60 milyonu aşkın insan yollarda ve yeni bir yaşam alanı bulmaya çalışıyor. 

Afganistan’ı işgal edenler, Yugoslavya’yı parçalayanlar, Irak’ı ölüm yığını haline getirenler, Suriye’yi hücrelerine ayıranlar, Yemen’i leş kargalarına sunanlar, Afrika’yı her açıdan çölleştirenler, Asya’yı ucuz işgücü cennetine dönüştürenler sorgulanmadan ve yeryüzünden silinmeden, ne göçmenlik biter ne de onun dramı. Ne bebelerin kıyılara vurulmuş ölü bedenleri ne de anaların çığlıkları...

“ABD ve AB İŞİD’e karşıymış ve ona karaşı savaşıyorlarmış(.”(!)  Bunu haber olarak kitlelere sunan burjuva basınından “vijdan” muhasebesi beklemek, işçi ve emekçileri kandırmak demektir. Kitleleri yalan haber sunarak, daha fazla insanın yerinden yurdundan edilmesini desteklemek demektir. 

Sinsi ve iki yüzlü Alman emperyalist burjuvazisi ve onun basını “çok insani” mesajlar veriyor. Ancak, bütün göçmen ölümlerin altında onların imzası vardır. Bütün AB ülkelerine kalın duvar ördüren egemenlik alanlarını genişletme çabası içinde olan Alman emperyalist burjuvazisidir. Alman sermayesi, AB ülkelerini teslim almış durumdadır. O, ancak işçsizler ordusunun düşmesini önelyecek sayıda göçmen kabul etmektedir. Daha fazlasını değil. Bunlar, Nazi döneminden tercübe sahibi oldukları için, AB sınırları dışında “göçmen toplama kampları” kurduruyor ve yenilerinin kurulması için geri ülkelere baskı yapıyorlar.

Emperyalist AB burjuvazisinin kalın soğuk duvarlarına çarpıp kıyılara vuran ölü bedenler, kapitalizmin sistemin çoktan ölmüş, ama zorla yaşatılmak istenen halidir. 

Kendilerine kapatılmış, AB kapılarını zorlayan yoksul ülkelerin  işçi ve emekçileri, kurtuluşun, kendilerine ölüm seçeneğini dayatan kapitalist sistemi yıkmaktan geçtiğini gördükleri anda, toplumsal tarih kendilerinden yana dönecektir. 04.09.2015

***

1 yorum:

  1. Evet ülkemizde bir işbirlikçi burjuvazi var. Ama işbirliğini BATI'nın en ilerici unsurları ile yapmış olduğu artık ortaya açık-seçik çıkmıştır (rantiyeler ve ırkçılar seslerini yükselttiklerinde Türkiye'de fabrikalar kapanıyor). Nasıl ki Japon işçileri “haydi arkadaşlar, bir saat de İmparator için çalışalım” diyorlarsa; DiSK'e bağlı işçiler de “haydi arkadaşlar, bir saat de Albert Schweitzer için çalışalım”, “(...) bir saat de Martin Luther King için çalışalım”, “(...) bir saat de JFK için çalışalım” diyebilmelidirler. Vardiya çıkışında da hepbir ağızdan Joan Baez'in “We shall overcome” nâmesini söylemelidirler.

    YanıtlaSil