Jenny Marx"in dogduğu şehir Salzwedel'de anma etkinliklerinden biri
Jenny
Marx’ın 200. doğum yılı anısına...
Bilimsel
Sosyalizmin Öncü Kadınları
“Evet
nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara
Aşk Jenny’dir, Jenny’de aşkın adı”[1] Karl Marx
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara
Aşk Jenny’dir, Jenny’de aşkın adı”[1] Karl Marx
Yusuf KÖSE
8 Mart nedeniyle de olsa,
devrimci kadınlara yer vermek anlamlıdır. Bunu, onlar fazlasıyla hak ediyorlar.
Özellikle de, 200 yıl önce doğan Jenny
Marx ve kızları daha fazlasıyla hak ediyorlar. Burada, Jenny Marx’ın yaşamının
uzun öyküsünü dilendirmeyeceğim, sadece anımsatmak amaçlı da olsa, kısaca ondan
söz etmek, onun ve onların şahsında devrimci kadınları bir kez daha anmak
olacaktır.
Bilimsel Sosyalizmin öncü kadınları
denince, öncelikle akla ilk gelenler ya da gelmesi gerekenler, Jenny Marx ve
kızları olmalıdır. Özellikle de Elanor (Tussy) Marx olmalıdır. Elbette,
tarihin, bu, ilk bilimsel sosyalist kadınları, hizmet ettikleri sınıfın, daha
doğrusu proletaryanın ve diğer ezilenlerin tüm acılarını ve sevinçlerini birlikte
yaşadılar. Marksizmin kurucularının mücadele ve gururlarını birlikte paylaştılar.
Burjuvazinin Marksizme karşı tüm çirkefçe saldırılarına birikte göğüs gerdiler.
Ama, onlar, insanlığın gelecek ülküsünü, komünizmi savunmaktan da asla vaz
geçmediler. Bu nedenle de, Marx’ın karısı Jenny “kızıl Baron” olarak
adlandırıldı.
Jenny Marx:
12 Şubat 1814 yılında
Almanya’nın Salzwedel (Saksonya Anhalt eyaletinde) şehrinde doğan Jenny, üst
derecede kraliyet memuru olan Babasının, görevli olarak Trier şehirine
taşınmasıyla, gelecek yaşamın şekillenmesine de buradan başalmış oldu.
Aristokrat burjuva yaşamını
terk ederek, proletaryanın safında yer alan Jenny, Marksizmin doğuşuna,
özverisiyle, yaşam mücadelesiyle, zorluklara göğüs germesiyle ve Marx’ın
çalışmalarını kolaylaştırarak önemli katkılarda bulunmuştur. Daha başından
itibaren o, Marx’ın yanında yer almıştır. Burjuva aristokrat bir aileden gelme
Jenny, komünist mücadelenin içinde olmayı tercih etmiştir. Her hangi sıradan
bir aile kadını gibi salt, kocasını takip etmenin ötesinde, Marx’ı takip etmesi
bilinçli bir seçimdir.
Jenny ve Marx aynı mahallede
büyüdüler ve Jenny’nin babasından ikisi de birlikte dersler aldı. Bu nedenle de
çocuklukları da birlikte geçti. Çocukluk arkadaşlığı, büyük bir aşk ve dava
arkadaşlığına dönüştü. Ölene kadarda bu aşkları sürdü. Davaları, onları
birbirine sıkı sıkya bağlamıştı. Bu nedenle Engels, Jenny öldüğünde, “Marx
onsuz daha fazla yaşayamaz” demişti.
Bu yıl, doğduğu Salzwedel şehiri
Jenny’e büyük bir süpriz yaptı. Jenny’nin 200. doğum yılı nedeniyle, Belediye
ve Rosa Luxemburg Vakfı ortaklaşa etkinlikler düzenledi. Kutlama programı
içinde, paneller, sanatsal gösteriler ve çeşitli etkinlikler yer aldı. Bu
etkinliklerin içinde, adının bir Banliyo trenine (Stadtbahn) verilmesinin yanı
sıra, bir çok müzik ve değişik sanat gösterileri, fener alayları vb.
gösterilerin yanında, şehir muzesinde, Jenny’le ilgili sergiler düzenlendi.
Ayrıca, Jenny adına düzenlenen bu etkinlikler, Ocak 2014 yılında başlayıp Mayıs
ayına kadar devam ediyor. Şehir, kendi
evladına, komünist bir kadına, Marksizmin kurucusunun hayat arkadaşına, DAS
KAPİTAL’de düşün ve parmak izleri olan Jenny’e en sıcak ilgiyi gösteriyor.
Jenny, bütün proleter kadınlar
gibi, toplumsal baskılarla karşı karşıya kaldığı gibi, yoksulluğun en kötüsünü
de yaşamak durumunda kaldı. Marx’ın bilimsel çalışmalarına devam etmesi için,
sessiz sedasız evi idare etmenin bütün yollarını denedi. Bunun yanında, dünyaya
getirdiği 7 çocuktan dördünün ölmesi, onun omuzlarına kaldıramayacak denli bir
ağırlık yüklemişti. Yoksulluğa katalanabiliyordu, ancak, çocuklarının ölümüne
katlanamıyordu. Dünyaya getirdiği çocuklarını yaşatamadığı için hep kendini
suçlu hissetmiştir.
Ailesel bu dramın yanında, burjuvazinin onları sürgünden sürgüne
göndermesi, haklarında çıkan dedikodu ve karalamalar, Jenny Marx’ı elbette
etkiliyordu. O, bunun bir sınıf mücadelesi olduğunu biliyordu ve bu nedenle de mücadeleden
vazgeçmiyordu. Ayrıca, Marx’ın bilimsel buluşunun, yani bilimsel sosyalizmin,
tam da burjuvazinin saltanatının üzerinde durduğu temellerinden salladığını
bildiğinden, kendilerine yönelik burjuva saldırılarını da anlamsız bulmuyordu.
“İkiyüzlü
ve kötü dünya, bütün karakterleri ikiyüzlüce ve kötü algılıyor. Bunca
karalayıcımdan ve yılan dilli düşmanımdan kimi, beni, ikinci sınıf bir
tiyatroda birinci aşık rolünü oynamaya içten eğilimli olmakla kınadı? Oysa
gerçek budur. Alçakların mizah yeteneği olsaydı, ‘üretim ve değişim
ilişkilerini’ bir yana ve beni, senin ayaklarında öbür yana resmederlerdi… Ama onlar aptal alçaklardır ve aptal
kalacaklardır, yüzyıllardan yüzyıllara…”[2]
Onun en bunaldığı zaman, çocuklarını
doyuramaması, yoksulluk nedeniyle bütün değerli eşyalarını, hatta Marx’ın palto
ve ayakkabısını dahi rehineciye vermek zorunda kalmasıdır. Bunu dostlarına
yazdığı mektuplarda dile getirmiştir.
Yoksulluğun pençesinde evi
idare etmenin yanında, geceleri harıl harıl Marx’ın yazılarını da düzeltiyor,
onunla tartışıyor ve Marx’ın okunması zor el yazısını temize çekerek “Das
Kapital”e hayat veriyordu.
Salt bununla da kalmıyor,
Londra’daki küçük evlerine gelen ilticacıları konuk ediyor, onlarla ilgileniyor
ve tanıdık devrimcilerle mektuplaşıyordu. En sıkı dostları arasında Dr.
Kugelmenn’ın eşi Gertrud Kugelmann ve Wilhem Liebknecht’in eşi Ernestine
Liebknecht’de en yakın dostları arasındaydı.
Kapitalin birinci cildinin
bitmesi ve basılacak hale gelmesinin ardından, Gertrud Kugelmann’a şöyle
yazıyordu:
“Ancak, böyle bir kalın kitap
Almanları ikna eder.” Jenny’nin yazdığı
gibi, o kitap yalnızca Almanları değil, ama bütün dünyayı derinden etkileyen
bir eser oldu. Yayınlanmasının üzerinden yaklaşık 150 yıl geçmesine karşın,
üzerindeki tartışmalara bitmediği gibi, onun izinden yürüyen bir proletarya
var. O, enternasyonal proletaryanın kurtuluş bayrağı olmaya devam ediyor.
Burjuvazi, önce kitabı
küçümsedi, “değersiz” gördü. Ancak, onun etkisini ortadan kaldıramadı. Zaman
geçtikçe Kapital, Marksizm oldu ve Marksizm, burjuvazinin karşısına,
burjuvazinin saltanatını yıkacak büyük bir dev olarak dikildi. İşte, Jenny
Marx’ın parmak izleri bu devin içinde yer alıyor. Bu nedenle de o, bilimsel
sosyalizmin öncü kadınları arasında yer almayı hak ediyor.
Jenny Marx üzerine, uluslar
arası alanda sayısısz kitaplar yayınlandı. Bir çoğu biyografi niteliğindeyken,
bir çoğu da onun Marksizme katkıları ve mücadelesiyle ilgilidir. Sadece
Türkiye’de fazla bir kitap yayınlanmadı. Ya da dış ülkelerde yayınlanan
kitapların Türkçe çevirileri (Marx’ın aşk şiirleri dışında) yapılmadı.
Jenny Marx ile Gertrud
Kugelmann’ın fotograflarıda de birbirine karıştırılmıştır. Jenny Marx’ın
biyografilerini yazan bazı yazarlar Jenny Marx diye bayan Kugelmann’ın
fotografını basmışlardır. Bu yanlışlığı Rusya’daki Marksizm-Leninizm Enstitüsü[3]
ortaya çıkarmasına karşılık, bu karışıklık hala devam etmektedir.
Örneğin, Dresden doğumlu H. F.
Peters’in 1985 yılında yayınladığı “Die
Rote Jenny” (Kızıl Jenny) adlı biyografik kitabının kapağında Jenny diye bayan
Kugelman’ın fotografını koymuştur. Yine daha bir çok yazar da aynı yanlışlığı
yapmıştır. Örneğin Türkiye’de Logos yayınları tarafından yayınlanan, Pierre Durand’ın,
“ Karl ile Jenny Marx” kitabının ön kapağındaki fotograf Jenny Marx’ın değil,
Gertrud Kugelmann’a aittir. Halen de bu yanlışlıklar devam ediyor. Bu birazda
Kugelmann ailesiyle Marx ailesinin yakınlığından da kaynaklanmaktadır. Yine bir
başka fotograf yanlışlığı da yine Kugelman’ların kızı Fransizka ile Marx’ların
büyük kızı Jenny ile karıştırılmıştır.
Marx’ların Londra’daki yoksul
evlerinde en çok kalan Wilhem Liebknecht, hatıralarında, başta Jenny olmak
üzere ve kızları için, “devrimin askerleri” diye yazmıştı. Bir başka yazar,
Ruth Zimerman[4]
ise, “devrimin gölgesindeki kadınlar” diye onları nitelemişti.
Bu nedenle Marx, Jenny’si için:
“AŞK JENNY’DİR,
JENNY DE AŞKIN ADI”dır diyebilmiştir.
Jenny’de Marx’ı aynı tutkuyla
seviyordu. Ve biricik aşkı Marx’a şöyle yazıyordu:
“Bugünkü
çılgınca aşkımı koruyabilecek miyim? Ah, Karl eğer yakınıyorsam bu, aşkımın
öyle güzel, öyle etkili, öyle ihtiraslı olmasındandır. Aşk itirafların öyle
güzel ki, herhangi bir başka kızı hayalinin coşkun tasvirlerini mutlulukla doldurabileceğini
düşünmemek elde değil! Bütün bunlar beni dehşete ve tereddüde sevkediyor. Bütün
hayatım, varlığım, yalnızca seni düşünmek içindir.”[5]
Jenny Marx, uzun bir
hastalıktan sonra 2 Aralık 1881 yılında Londra’daki evlerinde yaşamı son buldu.
Elenor Marx, Engels’in, annesi
Jenny Marx’ın mezarı başında yaptığı konuşmada, şöyle dediğini yazıyor:
“Pek keskin ve pek eleştirici
anlayışıyla, politik bakımdan pek güvenilir bir denlilik (Takt) ile, pek çoşkun
bir enerjiyle, pek büyük bir özveriyle,
böyle bir kadının devrimci harekette ne yaptığı açıkça ortaya konmadı, gazete
sütunlarında asla anılmadı. Onun ne yaptığını, yalnızca onunla birlikte yaşamış
olanlar biliyor. Ama biliyorum ki onun gözüpek ve tedbirli –büyüklenmeden
gözüpek, onura biraz olsun gölge düşürmeksizin tedbirli- öğütlerinin yokluğunu
sık sık duyacağız.
”Onun kişisel özelliklerinden
sözetmeyi hiç gereksinmiyorum. Dostları bu özellikleri bilirler ve asla
unutmayacaklar. En büyük mutluluğu başkalarını mutlu etmekte görmüş olan bir
kadın var idiyse, o, bu kadındı.” [6]
“Devrimin gölgesinde kalan
Jenny Marx”, hak ettiği yeri; ancak, işçi sınıfı devrimlerinin tarih sahnesinde
yerini somut olarak almasından sonra, alabildi. *** 02 Mart 2014
Devam edecek: “Devrimin
Kızı: Elanor Marx (Tussy)”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder