Devrim Günleri-6
ATEŞİ
HARLAMAK
Yusuf KÖSE
Yağmacıların, düzenbazların, halk düşmanlarının hepsi
elele vermiş; “sükunet”, “itidal”, “oyuna
gelme” vb. gibi, kitleleri pasifize etmek, susturmak ve yeniden eski duruma,
yani “sessiz vatandaş”, “devletine boyun eğen iyi kul” rolüne büründürmek
istiyorlar.
Faşist devlet, kitlelerin ateşini soğutmaya ve
küllendirmeye çalışıyor. Baskılarla, cadı avıyla, tutuklamalarla, tehditlerle,
yoğun yalan ve dezenformasyon propagandalarıyla. Soygun düzenin sahipleri, an
ve an, ellerindeki yazılı ve görsel medyasıyla kitlelerin üzerine bütün
yalanlarını, çirkefliklerini kusmaya devam ediyorlar.
Yeniden ve yeniden “mlliyetçilikle”, “Kürt
düşmanlığıyla”, “komünist düşmanlığıyla”, din, mezhep vb. ayrımlarla, insanları
hücrelerine kadar bölmek, alt kimlikler ile düzen karşısında hizaya getirmek,
sınıf kimliğini unutturup, ölü toprağına belemek istiyorlar. Çünkü, halkı, böyle bir cenderenin
içine sokabilirlerse “huzur içinde” yönetebileceklerini, talanlarını rahatlıkla
yapabileceklerini düşlüyorlar.
Onların kanlı düşlerini bozmak için, isyan ateşini
soğutmadan, yeniden ve her geçen gün daha bir gür şekilde harlamak elzemdir.
Halk ayaklanması, baskı ve sömürü sisteminin tüm
savunucularına korku saldı. Kafalarına bir “acaba” sorusu takıldı. Ya uyanmanın
ötesine geçerlerse, ya hep böyle başkaldırırlarsa, ya kontrol edemez, burjuva
devletinin temellerine oynarlarsa...
Burjuvazi, artık, kitleleri, futbol “afyonu”yla da
uyutamayacaktır. Gezi Ayaklanması, futbol taraftarlarını politikleştirerek “faşizme karşı omuz omuza”
şiarı altında birleştirdi. Bu da, sınıf mücadelesinin kitleleri nasıl
eğittiğinin bir göstergesidir. Brezilya halkı’da, kitleleri uyutma aracı haline
dönüştürülen “futbola” rağmen ayaklanmayı başardı. Faşizmin üç F’sinden ikisi
(fiesta ve fado) daha önce İspanaya’da Franko diktatörlüğünün çöküşüyle iflas etmişti. Futbol ise, Türkiye ve
Brezilye halklarının isyanıyla, faşizmin aracı olmaktan çıktı.
Burjuvazinin diktatörlüğüne karşı yapılan protestoların
her biçimi güzeldir. Yerine göre pasif direnişlerde yapılır. Eylemlerin biçimi
kitlelerin ruh halleriyle yakından ilgillidir. “Duran insan” eylemi, ateşi
söndürmenin değil, güç toplamanın ve ateşi yeniden harlamanın aracı olmalıdır. Caddelerde,
sokakalarda, parklarda, meydanlarda, fabrikalarda, bürolarda, okullarda,
tarlalarda, kısacası hayata tutunduğumuz her yerde, ateşi yeniden ve yeniden
harlamanın çabası ve eylemi içinde olmalıyız. Şimdi, ateşi küllemenin ne zamanı
ne de yeridir.
Parklarda yapılan forumlar, tartışmalar, görüşlerin özgürce dile getirilmesi, kitlelerin
kendi kendilerini eğitimelerine hizmet edeceği gibi, korku duvarların
yıkılmasını güçlendirecek ve kitlelerin birlikteliğini pekiştirici rol
oyanayacaktır. Ancak, salt bunlarla yetinmek, isyan ateşini soğutmak olur. Bu tür eylem biçimleri,
ateşi yeniden körüklemenin, daha fazla kitleyi isyan ateşi içine çekmenin,
yeniden örgütlenip, yeniden çoğalmanın ve daha kararlı saldırmanın aracı
olmalıdır.
Eskiye dönmenin değil, kazanımları artırmanın,
burjuvaziyi bir adım daha geriletmenin, demokratik hak ve özgürlükleri
kazanarak çoğaltmanın ve hayata daha fazla özgürlük katmanın yolu; örgütlü bir
şekilde harekete geçmek, kaldığımız yerden ateşi yeniden harlayıp büyütmektir.
İşte o zaman gerçek özgürlüğün kapıları ardına kadar açılacaktır.
Arap halklarının başlattığı isyan ateşinin hayaleti dünyayı turlamaya devam ediyor. İsyan eden halklar, birbirinden öğrenerek, her
adımda mücadeleyi daha ileri bir noktaya taşıyarak ilerlemeye devam
edeceklerdir.
Yer küre, Kuzey Afrika’dan Güney Avrupa’ya, Türkiye’den Brezilya’ya, Bangaldeş’ten Çin’e ve Hindistan’a kadar, işçi ve emekçilerin başkaldırılarına yeniden sahne oluyor. Emperyalizmin neoliberal politikaları çoktan iflas etti. Ateş, adım adım burjuva saltanatının bacasını sarıyor. Çünkü, kitleler eskisi gibi yaşamak istemiyorlar ve yaşamlarını daha fazla özgürleştirerek çoğaltmak istiyorlar.
Emperyalist burjuvazi ve uşakları, dünyayı içindekilerle
beraber öldürmeden, kurtarabiliriz. Biraz daha fazla yüklenin, yüklenin ki,
sermaye iktidarı yıkılsın, dünya içindekilerle beraber kurtulsun.
Türkiye halklarının, faşist Türk devletinin tüm
zorbalığına karşı görkemli ayağa kalkışı, bütün ülkelerin işçi ve emekçileri
tarafından çoşkuyla alkışlandı, ufukları genişletti, umutları çoğalttı.
Halktan yana gözüküp, Türk devletinin baskı ve
zulümlerine el altından yardımcı olanlarda var. Devletin en büyük korkusu plan
devrimci ve komünist örgütleri kitlelerden tecrit etmek isteyenler de var.
Türkiye halklarının isyanı bütün ulus ve milliyetlerden
emekçileri kapsamalı. Ulus, din, dil, mezhep kimliğini bir kenara atıp, sınıf
kimliği ile alanlara çıkılmalıdır. Kürt işçi ve emekçileri bu mücadelenin
dışında değil, içinde olmalı, birlikte hareket edilmelidir. Bu nedenle de işçi
ve emekçiler içine sızmış Türk milliyetçi sosyalistlerinin (Türk Nazi’leri, İP
ve gençlik örgütü TGB) ve muhalefetteki egemen sınıf partisi CHP’nin şovenist
ve ırkçı tutmları teşhir ve tecrit edilmelidir. Türkiye ve Kürdistan emekçileri
birleşmeden zafer kazanılamaz. AKP şefi Erdoğan’nın çıktığı meydanlarda, isyanı
bastırmak için yeniden Kürt düşmanlığına sarılması boşuna değildir.
Burjuvazi, her zaman olduğu gibi, yine, “dış güçler”,
“marjinal gruplar”, “illegal örgütler” demogajileriyle, kitleleri devrimci ve
komünist örgütlerden ayırmaya, onları kitlelere korku umacı gibi göstermeye
çalışıyor. Oysa, devrimci ve komünist örgütler kitlelerle buluşamadığı zaman,
kitleler öksüz kalır. Kitleleri öksüz bırakmayın! Paris Komünin’den bu yana,
her türlü bedeli göze alarak, özgürlüğün meşalesini komünistler taşıyıp bugüne getirmişlerdir.
İsyan ateşini söndürmeyin, küllenmesine izin vermeyin,
yeniden ve yeniden harlayın! Baskı ve sömürüye karşı isyan ateşi büyüdükçe, zulüm
ve sömürü de, onu yaratanlarla birlikte tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Ateşi harlayın çocuklar!
***21.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder