21 Haziran 2013 Cuma

ATEŞİ HARLAMAK










Devrim Günleri-6

ATEŞİ HARLAMAK


Yusuf KÖSE

Yağmacıların, düzenbazların, halk düşmanlarının hepsi elele vermiş;  “sükunet”, “itidal”, “oyuna gelme” vb. gibi, kitleleri pasifize etmek, susturmak ve yeniden eski duruma, yani “sessiz vatandaş”, “devletine boyun eğen iyi kul” rolüne büründürmek istiyorlar. 

 Faşist devlet, kitlelerin ateşini soğutmaya ve küllendirmeye çalışıyor. Baskılarla, cadı avıyla, tutuklamalarla, tehditlerle, yoğun yalan ve dezenformasyon propagandalarıyla. Soygun düzenin sahipleri, an ve an, ellerindeki yazılı ve görsel medyasıyla kitlelerin üzerine bütün yalanlarını, çirkefliklerini kusmaya devam ediyorlar.

Yeniden ve yeniden “mlliyetçilikle”, “Kürt düşmanlığıyla”, “komünist düşmanlığıyla”, din, mezhep vb. ayrımlarla, insanları hücrelerine kadar bölmek, alt kimlikler ile düzen karşısında hizaya getirmek, sınıf kimliğini unutturup, ölü toprağına belemek  istiyorlar. Çünkü, halkı, böyle bir cenderenin içine sokabilirlerse “huzur içinde” yönetebileceklerini, talanlarını rahatlıkla yapabileceklerini düşlüyorlar.

Onların kanlı düşlerini bozmak için, isyan ateşini soğutmadan, yeniden ve her geçen gün daha bir gür şekilde harlamak elzemdir.

Halk ayaklanması, baskı ve sömürü sisteminin tüm savunucularına korku saldı. Kafalarına bir “acaba” sorusu takıldı. Ya uyanmanın ötesine geçerlerse, ya hep böyle başkaldırırlarsa, ya kontrol edemez, burjuva devletinin temellerine oynarlarsa...

Burjuvazi, artık, kitleleri, futbol “afyonu”yla da uyutamayacaktır. Gezi Ayaklanması, futbol taraftarlarını  politikleştirerek “faşizme karşı omuz omuza” şiarı altında birleştirdi. Bu da, sınıf mücadelesinin kitleleri nasıl eğittiğinin bir göstergesidir. Brezilya halkı’da, kitleleri uyutma aracı haline dönüştürülen “futbola” rağmen ayaklanmayı başardı. Faşizmin üç F’sinden ikisi (fiesta ve fado) daha önce İspanaya’da Franko diktatörlüğünün çöküşüyle  iflas etmişti. Futbol ise, Türkiye ve Brezilye halklarının isyanıyla, faşizmin aracı olmaktan çıktı.

Burjuvazinin diktatörlüğüne karşı yapılan protestoların her biçimi güzeldir. Yerine göre pasif direnişlerde yapılır. Eylemlerin biçimi kitlelerin ruh halleriyle yakından ilgillidir. “Duran insan” eylemi, ateşi söndürmenin değil, güç toplamanın ve ateşi yeniden harlamanın aracı olmalıdır. Caddelerde, sokakalarda, parklarda, meydanlarda, fabrikalarda, bürolarda, okullarda, tarlalarda, kısacası hayata tutunduğumuz her yerde, ateşi yeniden ve yeniden harlamanın çabası ve eylemi içinde olmalıyız. Şimdi, ateşi küllemenin ne zamanı ne de yeridir.

Parklarda yapılan forumlar, tartışmalar,  görüşlerin özgürce dile getirilmesi, kitlelerin kendi kendilerini eğitimelerine hizmet edeceği gibi, korku duvarların yıkılmasını güçlendirecek ve kitlelerin birlikteliğini pekiştirici rol oyanayacaktır. Ancak, salt bunlarla yetinmek, isyan ateşini soğutmak olur. Bu tür eylem biçimleri, ateşi yeniden körüklemenin, daha fazla kitleyi isyan ateşi içine çekmenin, yeniden örgütlenip, yeniden çoğalmanın ve daha kararlı saldırmanın aracı olmalıdır. 

Eskiye dönmenin değil, kazanımları artırmanın, burjuvaziyi bir adım daha geriletmenin, demokratik hak ve özgürlükleri kazanarak çoğaltmanın ve hayata daha fazla özgürlük katmanın yolu; örgütlü bir şekilde harekete geçmek, kaldığımız yerden ateşi yeniden harlayıp büyütmektir. İşte o zaman gerçek özgürlüğün kapıları ardına kadar açılacaktır.

Arap halklarının başlattığı isyan ateşinin hayaleti dünyayı turlamaya devam ediyor. İsyan eden halklar, birbirinden öğrenerek, her adımda mücadeleyi daha ileri bir noktaya taşıyarak ilerlemeye devam edeceklerdir.

Yer küre, Kuzey Afrika’dan Güney Avrupa’ya, Türkiye’den Brezilya’ya, Bangaldeş’ten Çin’e ve Hindistan’a kadar,  işçi ve emekçilerin başkaldırılarına yeniden sahne oluyor. Emperyalizmin neoliberal politikaları çoktan iflas etti. Ateş, adım adım burjuva saltanatının bacasını sarıyor. Çünkü, kitleler eskisi gibi yaşamak istemiyorlar ve yaşamlarını daha fazla özgürleştirerek çoğaltmak istiyorlar.

Emperyalist burjuvazi ve uşakları, dünyayı içindekilerle beraber öldürmeden, kurtarabiliriz. Biraz daha fazla yüklenin, yüklenin ki, sermaye iktidarı yıkılsın, dünya içindekilerle beraber kurtulsun. 

Türkiye halklarının, faşist Türk devletinin tüm zorbalığına karşı görkemli ayağa kalkışı, bütün ülkelerin işçi ve emekçileri tarafından çoşkuyla alkışlandı, ufukları genişletti, umutları çoğalttı. 

Halktan yana gözüküp, Türk devletinin baskı ve zulümlerine el altından yardımcı olanlarda var. Devletin en büyük korkusu plan devrimci ve komünist örgütleri kitlelerden tecrit etmek isteyenler de var.

Türkiye halklarının isyanı bütün ulus ve milliyetlerden emekçileri kapsamalı. Ulus, din, dil, mezhep kimliğini bir kenara atıp, sınıf kimliği ile alanlara çıkılmalıdır. Kürt işçi ve emekçileri bu mücadelenin dışında değil, içinde olmalı, birlikte hareket edilmelidir. Bu nedenle de işçi ve emekçiler içine sızmış Türk milliyetçi sosyalistlerinin (Türk Nazi’leri, İP ve gençlik örgütü TGB) ve muhalefetteki egemen sınıf partisi CHP’nin şovenist ve ırkçı tutmları teşhir ve tecrit edilmelidir. Türkiye ve Kürdistan emekçileri birleşmeden zafer kazanılamaz. AKP şefi Erdoğan’nın çıktığı meydanlarda, isyanı bastırmak için yeniden Kürt düşmanlığına sarılması boşuna değildir.

Burjuvazi, her zaman olduğu gibi, yine, “dış güçler”, “marjinal gruplar”, “illegal örgütler” demogajileriyle, kitleleri devrimci ve komünist örgütlerden ayırmaya, onları kitlelere korku umacı gibi göstermeye çalışıyor. Oysa, devrimci ve komünist örgütler kitlelerle buluşamadığı zaman, kitleler öksüz kalır. Kitleleri öksüz bırakmayın! Paris Komünin’den bu yana, her türlü bedeli göze alarak, özgürlüğün meşalesini  komünistler taşıyıp bugüne getirmişlerdir.

İsyan ateşini söndürmeyin, küllenmesine izin vermeyin, yeniden ve yeniden harlayın! Baskı ve sömürüye karşı isyan ateşi büyüdükçe, zulüm ve sömürü de, onu yaratanlarla birlikte tarihin çöplüğüne atılacaktır.

Ateşi harlayın çocuklar!

***21.06.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder