İşçi Sınıfının Yeni 15-16 Haziran’lara Gereksinimi Var
10.06.2012
Faşist AKP hükümeti ve arkasındaki sermayenin işçi ve
emekçilere karşı yoğun saldırısı, olanca hızıyla devam etmektedir. Bir çok
faşist ve gerici yeni yasaların çıkarılmasının yanı sıra, en son Hava iş kolundaki
grevin yasaklanması, sermayenin işçi sınıfına yönelik en önemli saldırılarından
birisidir. Bu yasak, salt Hava iş koluyla sınırlı kalmayıp daha başka iş kollarını
da hedeflemektedir.
Dinci-faşist AKP hükümeti, işçilere, emekçilere, Kürtlere,
alevilere ve tüm devrimci demokrat kesimlere yönelik faşist saldırılarını
artırmasının nedeni; kendi yaşamını bu saldırılar da bulmasından
kaynaklanmaktadır. Bu saldırıları yapmadan ayakta kalmayacağını, sermayinin
aşırı sömürüsünün sağlayamayacağını görmektedir. Bu bağlamda, bütün sermaye
kesimleri, AKP’nin ezilen kitlelere yönelik saldırılarını destekliyor.
Yeni palazlanan dinci faşist-sermayenin ABD ve Batılı emperyalistlerin de desteğini
alarak işçi sınıfına ve emekçilere yönelik saldırılarını geriletmenin,
durdurmanın yolu yine işçi ve emekçilerin birleşik ve düzene karşı kararlı
mücadelesinden geçmektedir.
Hükümet ve arkasındaki sermayenin güçlü gibi gözüken, ama
aslında oldukça zayıf yanları da mevcuttur. Hükümeti güçlü kılan olguların
başında, ABD ve Batılı emperyalistlerin yanı sıra, içerdeki işbirlikçi sermaye
kesiminin AKP hükümetini açıktan desteklemeleridir. Emperyalistlerin desteği
ise uluslararası dengeyle, yani emperyalisitler arası çıkar dalaşmasıyla
yakından ilgilidir. Şu anda İran, Irak ve Suriye’deki durumlara bağlı olarak
emperyalistlerin açıktan desteğini alan Türk devleti ve onun hükümeti, buralardaki
taşların yerinden oynamasıyla, destek tersine de dönebilir ya da
zayıflayabilir. Ancak, TC devleti her zaman emperyalizme bağlı olarak boynunda
tasma taşımış ve tasmanın ipi ise emperyalist (ABD ve Batılı) burjuvazinin
elinde olmuştur.
Bu baskı cenderesinin halkların lehine dönebilmesi için,
işçi ve emekçilerin düzene karşı kararlı mücadelesinin boyutuyla yakından
ilgilidir.
AKP’nin en önemli zayıf yanlarından biri de, Kürt ulusal
sorunudur. Egemen sınıflar, Kürtleri baskı ve katliamlarla sindirme taktiğini esas alırken,
yer yer “uzlaşır” görünümlü bir taktik de izliyorlar. Bu da, Kürt ulusal
hareketininin saldırılarını yavaşlatma, eritme ve pasifize etme amaçlı
olmaktadır.
Türk devletinin, Kürt ulusal hareketini bastırması
oldukça zor. Eğer Kürt ulusal hareketi teslimiyeti seçmezse. Bu da zor
gözüküyor. Kürt ulusal hareketinin Türk
işçi ve emekçilerin dostu olarak kalması, düzene karşı muhalefetin
güçlenmesine hizmet etmektedir. Tabi, aynı şekilde Türk işçi ve emekçileri de
Kürtlerin ulusal-demokratik haklarını desteklemesi ve dayanışma göstermesiyle,
bu dostluk ve dayanışma pekişecek ve pratik bir hal alabilecektir. Tek taraflı
bir dostluk olamaz.
AKP’nin diğer bir zayıf yanı ise, kendi içinde bir
Gülenciler-Milli Görüşçüler şeklinde esasta iki parçalı olmalarıdır. Devlete
egemen olma amaçlı ciddi bir dalaşma sözkonusudur. Ancak, Kemalist bürokrasiye
ve geleneksel burjuvaziye karşı birleşmiş durumdadırlar. Aralarında birliği
bozdukları anda devlet yönetimini kaybedeceklerini ve okun sivri ucunun bu kez kendilerine
döneceğini de biliyorlar. Bu nedenle, aralarındaki iktidar dalaşında
birliklerini parçalamadan sürdürmeye özen gösteriyorlar. Bu birlik, çok uzun sürmeyece
benziyor. Devlete egemen olma ve sömürüden daha fazla pay alma yarışı birbirini
açıktan tasfiyeye dönüşecebilecektir. Bu da, onları zayıflatarak,
devrimci-demokrat muhalefetin güçlenmesine hizmet edecektir.
Tabi, AKP’nin en önemli zayıf yanlarından biri de, hiç
kuşkusuz, işçi ve emekçi cephesinin mücadelesinin gelişmesidir. Şu anda bu
mücadele güçlü değildir. Her ne kadar devrimci-demokrat kesimler AKP ve devlete
karşı birleşmiş görünse de, bu yeterli değildir. İşçi sınıfının mücadelesinin
AKP’nin faşist saldırılarını geriletecek boyuta ulaşamamıştır. İşçi ve
emekçilerin Bir Mayıs’lar’da alanları doldurması, 23 Mayıs’ta ki kamu
emekçilerinin kitlesel direnişlerinin varlığı, AKP hükümetinin saldırgan
tavrını geriletmeye yetmemiştir. Bu da, daha büyük kitlesel hareketlerin ve
bunun yer yer sokak çatışmalarına dönüşmesini zorunlu kılıyor. Böyle bir
çatışma, işçi ve emekçilerin burjuvazinin saldırılarına boyun eğmeyeceğinin
işareti olacak ve böylesi bir mücadele arenasında burjuvaziye geri adım attıralabilecektir.
İşçi sınıfının 42 yıl önce gerçekleştirdiği 15-16 Haziran
Direnişi’nin yıl dönümünü kutladığımız bu günlerde, yeni işçi direnişlerinin
olmaması için hiç bir neden yoktur. Bu tür direnişler de sendikaların rolü
önemlidir. Şu anda ülkemizde sendikaların önemli bir bölümü, Türk egemen
sınıflarının güdümü altındadır. En büyük sendika olan Türk-İş, işçi sınfının
direnişlerini bastıma amaçlı hareket etmektedir. Türk-İş içinde örgütlenen
Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) bileşenlerinin mücadelesi işçi sınıfının
kazanımı olarak önemli bir gelişmedir. Diğer yandan kamu emekçileri içinde
örgütlenen KESK ve DİSK gibi sendikalar da AKP hükümetinin saldırıları
karşısında yerlerini almışlardır.
İşçi sınıfı hareketinin önündeki en büyük engel hala sarı
sendika ağalarıdır. İşçi sınıfı, bunları yıkıp geçmeden, kendi örgütlülüğünü
geliştiremeyeceği gibi, ekonomik ve demokratik haklarını koruyamayacak, tersine
her geçen gün daha büyük saldırı ve hak gaspları ile karşı karşıya kalacaktır.
Dinci AKP hükümeti, karşı cephesini de giderek
genişletmektedir. Çünkü o, sadece Kürtlere değil, işçilere, emekçilere,
kadınlara, öğrencilere, alevilere yani, tüm ezilenlere karşı saldırarak, kendi
karşı cephesini de genişletmektedir. Bu, AKP için kaçınılmaz bir durumdur.
Saldırmdan yaşayamayacağını bilmektedir. Sermaye birikimini artırmak ve
egemenlik alanlarını güvence altına alabilmek için, daha fazla sömürüye ve
bunun için daha fazla saldırıya gereksinimi vardır. Bir avuç burjuvazinin çıkarlarını
korumak ve genişletmek için bunu zorunlu görüyor. Ancak, bu saldırıların bir
bedeli de olacaktır ve bunun bir bumerang gibi sahibine geri dönmesi de
kaçınılmaz gözüküyor.
Burjuvazinin bumerangı işçi sınıfı ve emekçilerin
birleşik militan mücadelesi olacaktır. İşçi ve emekçiler pasif savunma ruh
halinden çıkıp, daha kararlı ve burjuvazinin saldırılarını geriletici militan
bir karşı saldırıya geçmesi gerekiyor. Bu bir sınıf savaşımıdır. Sınıflar arası
savaşım ise kararlılık ve militanlık ister. Tersi, her geçen gün artan baskı ve
aşırı sömürülerle karşı karşıya kalmak bir kader olacaktır. Bir avuç asalak
burjuvazinin bencil çıkarları için böyle bir “kader” kabul edilemez.
Burjuvazinin tankları ve polis kaskları işçi sınıfının
ayakları altına alınmadan özgürlükler kazanılamaz. Bu anlamda, işçi ve emekçilerin;
kendi kaderlerini kendi ellerine almak ve sosyalizmin özgürlük bayrağını her
alanda yükseltmek için, yeni 15-16 Haziran Direnişleri’ne gereksinimleri
vardır.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder