KAYPAKKAYACILAR
HAİN HALİL BERKTAY’I İYİ TANIR
04.05.2012
Halil Berktay, bir televizyon programında; „1
Mayıs 1977 olayları „solcuların kendi aralarındaki çatışmadır“ diyerek, „yeni“
bir „tartışma“ yarattı. Oral Çalışlar’da, 4 Mayıs tarihli Radikal’deki köşesinde
yazdığı yazıyla bu koroya katıldı. Sermaye kesiminin kanatları arasına daha
fazla sokuldukça devrimcilere yönelik düşmanlıklarda buna koşut artıyor. Bu iki
liberal bay da, devrim ve devrimci düşmanlığında tescili kabarık Aydınlık okulu
mezunları olunca, katliamcı devletinin imdadına yetişmekte onlara kalıyor.
Karşı devrimci koroda eksiklikler vardı, böylece tamamlanmış
oldu. Liberalliğin solu olmayacağını Çalışlar‘da tescil etti. Bunlar üzerinden,
devlet, polis ve bilimum burjuvazi ve karşı devrimci güruh yeniden, devrimcilere
saldırı ortamı bularak kendilerini aklamaya çalışacaklardır.
Berktay tam bu günlerde neden salyalarını dışarı
akıttı?
Bu yıl 1 Mayıs Türkiye’nin tam 110 noktasında
kutlandı ve yaklaşık bir milyonu aşkın işçi ve emekçi meydanlarda istemlerini
haykırdı. Bu burjuvziyi ürküttü. Kutlamalar, eskiden büyük şehirlerle sınırlı
iken, şimdi daha bir yaygınlaştı, Devletin baskılarına, tehditlerine ve tüm
kısıtlamalarına rağmen küçük şehirlerde
de kutlanmaya başlandı. Bu gelişmeler bazı kesimleri kaygılandırdı. Ayrıca,
devrimci ve demokrat kesimlerin, Kürt ulusal hareketi de dahil, demokratik hak
ve özgürlüklerin geliştirilmesi mücadelesinde ortaklaşa mücadeleleri ve 1
Mayıs alanlarında tek yumruk olmaları devrimci motivasyonu olumlu yönde etkiledi.
Bu gelişmeler egemen sınıfları kaygılandırdı. H. Berktay bunun ürünü olarak
ileri sürüldü ve TV’de konuşturuldu.
Berktay, bunu durup dururken söylemedi. Ya da
tartışmanın akışı içinde ağzından aniden ortaya saçılmadı. Bilinçli ve planlı
bir şekilde söylenmiş bir sözdür. Burjuva devletini aklama, Faşist AKP ve Gülen
cemaati kesimini „demokrat“ göstermenin bir gayreti olarak da ortaya atılmıştır.
Ve aynı zamanda 12 Eylül’ün sahte de olsa „yargılandığı“ bir dönemde,
Berktay’dan böyle bir „aklama“ gelmesi, şaşırtıcı değildir. Çünkü O, ABD’nin
sadık uşağı başbakan Erdoğan’ın ideolojik manipülasyon aracı olarak
çalışmaktadır.
Berktay, yıllardır Marksizmi lekeleyebilmek için
yoğun bir çaba harcamaktadır. Ne var ki, her seferinde bütün çirkefliği
akademik kariyerine sığmayarak teşhir olmuş, teşhir oldukça da devrimcilere ve
komünistlere alçakça saldırılarını arttırmıştır.
Marksizmi lekelemeye gücü yetmeyince de
devrimcileri katliamcı olarak gösterip, devleti ve kontrgerillayı temize
çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa devletin sicili oldukça kabarıktır. Sadece, yakın
tarihimizin Alevi ve Kürt katliamlarını örnek olarak alsak bile, devletin
katliamcı yüzünü açığa çıkarmak için yeterli olur. Bu kanlı yüzü, Berktay gibi
ABD patentli „akademisyen“ kılıklı profları temize çıkaramaz.
Devleti aklama çalışmaları Berktay’ın idelojik
duruşuyla uygunluk göstermektedir. Onda, devrimcilere yönelik bu tür yalan ve
sahtekarlıklar çoktur. Yazı yazdığı Taraf gazetesinin önemli görevlerinden
birisi de budur. Devrimcilere ve sosyalizme küfüretmek! Sermayesi Gülen cemaati
tarafından karşılanan (ABD burjuvazisinin de elinin içinde olduğu) Taraf
gazetesi, devrimcilere yönelik her türlü
karalamanın, yalan ve çirkefliğin yapıldığı bir yanıltma aracıdır. Kürt ulusal
hareketine yönelik polisle ortak çalışma da dahil her türlü pisliğin döndüğü
bir burjuva çarkıdır. Bir nevi MİT’in ve hükümetin yan kolu gibi çalışan,
tekelci burjuvaziye sadakatla bağlı beşinci koldur. Taraf’ın çoğu yazarları
dikkate alındığında hepisinin bu iş için seçilmiş ve yetiştirilmiş elemanlar
olduğu rahatlıkla görülebilir.
Bu nedenle, H. Berktay bir istisna değil, tam da
Taraf için biçilmiş bir kaftandır. Bu yazarların bazılarının gençliklerinin bir
bölümünde „sol“culuğa bulaşmış olmaları, bazı söylemlerinin öne çıkarılmasına
neden olabiliyor. Onlar da bunu bildikleri için, zırvalıkta sınır tanımıyorlar.
Özellikle de „sol“ üzerine karalama kampanyaları, hemen hemen bütün burjuva
basınında bilinçli olarak „manşet“ten veriliyor. Onlar, seslerini sola
küfrederek duyurabiliyorlar. Sol da olmasa onların dağarcıklarında hiç bir şey
yok. Onlar, ne kadar „sol“a söverlerse değerlerinin o kadar arttığına
inandıkları için ya da salt bu nedenle basında yer alabileceklerini bildiklerinden,
burjuvaziye yaltaklanmaktan belleri tutmaz olmuştur.
Ayrıca,
Berktay’dan önce bu tür söylemleri dönemin burjuva politikacıları ve en üst
düzeydeki polis yetkilileri söylemişti. Herkes de biliyor ki, bu devletin
katliamıdır. Berktay, katil TC devletini
aklamaya çalışan zavalı bir yalancıdır. O, Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı'ya karşı
da ispiyonculuk yaparak, "örgütün görüşlerini ders olarak vermeye“
çalıştığını söylecek kadar alçalmış birisidir.
H.
Berktay’ın „Ermeni soykırımını“ kabullenmesi ise kimseyi şaşırtmasın. Onun
istediği, „bu işi üç paşalar (Talat, Enver, Cemal) yapmıştır. Onun dışında
herkes temizdir.“ „Kabul edip, kurtulalım, TC’yi temize çıkaralım“ diyor.
Burjuvaziye akıl veriyor. Kafatasçı Afet İnan ve Fuat Köprülü’nün tarihçiliği
ile onun tarihçiliği arasında fazla bir fark yoktur. Kürt düşmanlığı yapan
birisinin „Ermeni soykırımından“ söz etmesinin inandırıcı bir yanı da olamaz.
Bu açıdan bakınca, H. Berktay’ında söylemin de
yeni olan bir şey yok. Yeni olan şey „tarihçi“ Berktay’ın bunu söylemiş
olmasıdır. Bu nedenle de biraz gürültü kopardı. Oysa Halil Berktay, „solcu“
olduğu dönemde dahi yalancı ve sahtekar birisiydi. Örgüt içinde „yoldaşım“
dediği kişilere karşı komplo kuran ve onların öldürülmesine onay veren, İttihat
ve Terraki’den kemalizme devrolunan
katliamcı okulunda yetişmiş bir komitacıydı.
Kaypakkaya, TİİKP yönetimini, yani başında Doğu
Perinçek ve onun 1 numaralı yalakçısı ve yamağı olan Berktay’ların anlayışını
eleştirdiği için öldürülmek istendi. Şimdi devrimcilere ve komünistlere
„demokrasi düşmanı“, „özgürlük düşmanı“, diye çamur atan bu bay, dünkü konumunu
unutturmaya çalıştığı gibi, emperyalist tekellerin neoliberal dünyalarını da
pürü pak göstermeye, „demokrasi“ ve „özgürlük“ düzeni olarak tarihlemeye
çalışıyor. Kendisi „tarihçi“ olunca, emperyalist burjuvazi ve onun yerli
işbirlikçilerinin kan emici düzenlerini ve sistemlerini, işçi ve emekçilere
karşı savunmasının bir değeri olduğunu sanıyor olmalı ki, bu tür zırvalıkları
ortalığa salmakta bir sakınca görmüyor.
H. Berktay’ın, faşist Türk devleti’nin
yaptığı 1 Mayıs 1977 katliamı için
söylediklerini de bu çerçevede ele almak gerekiyor. Katliamcı devleti aklama
alışkanlığının gençliğinden kalma olduğunu aşağıda ki notu kanıtlamaktadır.
Berktay, 2 Mart 1972 yılında Doğu Perinçek’e
gönderdiği söz konusu nottan kısa bir alıntıyı buraya aktarmakta yarar var:
″Musa (İbrahim Kaypakkaya) ve Seyit (Muzaffer
Oruçoğlu) bayrak açmışlar... Rüstem (Bora Gözen) oraya varınca hiç bir şey
olmamış gibi Merkezin fikir ve eleştirilerini dinlemek için kendilerini
çağırdığını söyleyecek, allem kallem edip, bunları Ankara'ya yollamayı
başaracak. Biz onları Ankara'dan buraya kılavuz ile getireceğiz. Burada tevkif
edip gerekeni yapacağız. ...Ankara'ya gelipte orada su koyarlarsa Hulisi Bey
(Nuri Çolakoğlu) orada tevkif edip minübüsü istetecek, silahlı adamlar yollayıp
buraya aldıracağız. ...Kemal (Ercan Enç) idam edilmeleri gerektiğini belirtti.
Şahsen bu fikre çok sempati duyuyorum... ″ Ethem Direhşan, Fırtınalı
Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s. 27-28)
Bu mektubu Kaypakkaya
geleneğinden gelenler iyi bilir ve H. Berktay’ı da iyi bilirler. Onlar, 40 yıl
önce H. Berktay’ın hain olduğuna karar
vermişlerdi. 40 yıl sonra ise daha pişkin bir hainle karşı karşıyayız. Hepsi
bu!
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder