HÜKÜMET-PKK “ORTAK AÇIKLAMASI”
ve
BHH SEÇİM TAVRI ÜZERİNE KISA DEĞİNMELER
Yusuf Köse
HDP-İmralı
heyeti ile Hükümet yetkilileri arasındaki görüşme ve PKK’nın on maddelik açıklaması
üzerine bir çok yorumlar yapıldı ve bazı kesimler “PKK silah bırakacak” şeklinde
yorumladı.
Her şeyi
kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekiyor. Koşullardan bağımsız yorumlar,
gerçeklerle örtüşmez veya doğru yaklaşımlar olarak ortaya
çıkmaz. PKK’nın geldiği aşamayı da bir on yıl öncesi ve hatta beş yıl öncesi
gibi ele almak yanıltıcı olur. Bölgede ve uluslararası alanda bu süreçte çok
şey değişti.
Her
şeyden önce Irak ve Suriye’deki statüko bütünüyle değişti. Bu duruma bağlı
olarak PKK, sadece Türkiye’nin “misaki
milli” sınırları içinde değil, geniş anlamıyla Kürdistan’da bir güç, bu
bağlamda Ortadoğu’da bir güç oldu. Bunlar bir yana, Rojava’nın ortaya çıkması
ve KOBANE savaşı, PKK’yı silahsızlandırmaya değil, daha fazla silahlanmaya ve
bir devlet olarak ortaya çıkmasının güçlü ön koşullarını yarattı.
Böylesine
ortada fiili bir durum varken, “PKK silahları bırakır-bırakmaz” tartışmaları,
anlamsız bir tartışma oluyor. Daha önce, “BU Kürtlerin Son Savaşı MI?”
(11.10.2014)[1] başlıklı makalemde
belirtmiştim: Kürtlerin ulusal savaşının daha uzun süreceğini...
PKK-Hükümet
“ortak açıklaması” olarak bilinen açıklamada ise, ortada fazla bir şey yok. İki
tarafta kendine göre yorumluyor. Ancak, bu açıklamada PKK’nın öne çıktığı ve
devletin PKK ile ortak bir açıklama yapmak zorunda kaldığı gerçeği vardır.
Devletin neden böyle bir açıklamaya gereksinim duyduğu açıktır. AKP ve devlet,
“PKK teröristlerine silah bıraktırıyor” havası yaratarak kısa vadeli çıkarlar
hesabı güdüyor. Ancak, buna ne kendi tabanı inandı ne de başkaları. Çünkü, öne
sürülen on maddenin Türk devleti tarafından yerine getirilmesinin de koşulu
yoktur. Demokratik bir ortam, ancak, Türk ve Kürt işçilerinin ve emekçilerinin
ortaklaşa mücadelesi sonucu gerçekleşebilir. Türk devletinin ise demokratik bir
niteliği söz konusu değildir.
PKK, Türk
devletiyle silahlı “çatışmasızlık” ortamının sürdürülmesini, kendisi açısından
bugünkü koşullarda doğru görmektedir. Bu nedenle de PKK böyle bir açıklamaya
onay vermiştir. Ancak, bundan “silahların bırakılması”nı çıkarsamak, bölgedeki
gelişmeleri ve PKK’nın son iki yılda elde ettiği kazanımları yok saymak ya da
görmezden gelmek demektir.
“Ortak
açıklama”ya karşın, devlet de PKK da birbirlerinin ne yaptığını biliyorlar.
Karşılıklı güç denemesi, taktiksel politikalar ve türbünlere oynama
politikasıdır. Özellikle devletin politikası budur. Devlet, PKK’yı yenmeyi,
dağıtmayı çok istedi başaramadı. Bölmeyi çok istedi başaramadı. En son,
“teröristlerle masaya oturulmaz”dan, “oturulur” düzeyine gelmek zorunda kaldı.
Bu durum PKK’ya uluslararası alanda da bir avantaj sağlamış ve kendi siyasal konumunu
daha da güçlendirmiştir.
PKK,
gelinen aşamada silah bırakmaz, silahların gücüyle geldiği noktayı bırakması doğru
da olmaz. Ancak, yenilir ve
askeri güçleri bir başka güç tarafından zorla (savaşla) dağıtılırsa, o zaman
PKK silah bırakmak zorunda kalır. Bugün, nasıl ki, Türk devletinin kendi
ordusunu gönüllü olarak dağıtmayacağını biliyorsak, PKK’nın da kendi ordusunu
(askeri gücünü) gönüllü olarak dağıtmayacağı bir o kadar açıktır. Bu niyet
sorunu değil, koşullarla ilgili olduğu kadar, bu koşulların ortaya çıkardığı
ulusal hareketin siyasal niteliğiyle de ilgilidir. Reformist olmak, ezilen bir ulusun
çıkarlarını feda etmek anlamına gelmiyor.
Bir çok
anlaşmalar, uzlaşmalar ve hatta yer yer kısmi geri çekilmeler olabilir. Ancak,
PKK’nın silahları bırakması beklenmemelidir. Bunu, Öcalan istese de başaramaz.
Ayrıca
belirtmek gerekiyor ki, PKK’nin devlet ile bir masa etrafında oturması kadar
doğal bir şey olamaz. Savaşan düşman güçler, bir taraftan savaşırken, bir
taraftanda barış görüşmeleri yaparlar. Bu, bütün savaşlarda böyle olur. Bunun
yadırganacak bir yanı yoktur. Önemli olan içeriktir. Örneğin, Filipin Komünist Partisi
ve FARC-EP’de aynı görüşmeleri yapıyorlar. Ve daha niceleri... Savaşın bir
yanının barış ( ya da ateşkes) olduğu unutulmasın. Bunlar da, birbirleriyle
savaşan güçlerin karşılıklı görüşmeleriyle olur. Ve bu da, savaşın, masadaki mücadele
biçimidir.
Tartışmanın
esas konusu, Kürt Ulusal Hareketinin, Türkiye ve Kürdistan’da demokratikleşme
de oynadığı rol olmalıdır. Bugün, Kürt Ulusal Hareketi, bu rolü oynuyor ve işçi
sınıfının mücadelesinin bir müttefiki durumundadır. İşçi sınıfı, demokratik hak
ve özgürlüklerin elde edilmesinde bu müttefiki dıştalama ya da onu karşı tarafa
itme anlayışı içinde olamaz. Onun reformist ve sınıf uzlaşmacı politikalarını
eleştirmeli, ama, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması ve faşizmin
geriletilmesi için de birlikte mücadeleyi güçlendirmelidir.
PKK,
Kürt ulusunun siyasal hak ve özgürlüklerini kazanmak ve elde etmek için sol’a
gereksinimi var. Sol’un da, PKK ile müttefik olmaya gereksinimi vardır. Bugünkü
koşullarda asgari taleplerde bir ortaklaşma söz konusudur. Ayrıca, PKK; kendini
“sol” olarak değerlendiren bir çok “sol” harekettende (örneğin BHH içinde yer
alan bazılarından) pratik ve siyasal duruşuyla işçi sınıfına daha yakın
konumdadır.
HDP
nezdinde 7 Haziran seçimlerinde ortak bir mücadele konseptinin oluşturulması,
sınıf uzlaşmacı ya da proletaryanın sınıf çıkarlarının gözardı edilmesi değil,
faşist diktatörlüğe karşı ortak bir mücadelenin seçimler özgülünde
oluşturulmasıdır.
BHH’nin Seçim Tavrı
BHH
(Birleşik Haziran Hareketi)’nin 7 Haziran
Genel Seçimi ile ilgili açıkladığı tavır ise geleneksel orta yolcu bir tavrın
dışa vurumu olmasının yanında, devrimci demokrat güçlerle ortak hareket etmek
yerine, CHP’ye “muğlak” bir göz kırpmanın tavrı gibi gözüküyor. Özünde ise, bu tavır, CHP’le göbek bağını
kesmemesinden kaynaklanıyor.
Açıklamalarının
demokratik haklarla olan içeriği, HDP ve bileşenlerinin açıklamalarından daha ileri
değildir. Demokratik bir çerçevenin dışına çıkmamaktadır. O zaman, HDP ile
ittifaktan kaçmanın nedeni ne? Bu açık değil. Çünkü, BHH bileşenlerinden ÖDP
yetkilileri, CHP-HDP-BHH ittifakının olabileceğini açıklamışlardı. Yani, onların
gönlünde CHP ile ittifak yatmaktaydı. CHP buna yanaşmayınca, kimseyle ittifak
yapmayarak, ortada bir yerde durmayı tercih ettiler. Saflarındaki şövenist
etkilere karşı mücadele etmek ve göğüs germek yerine onun etkisi altında kalma
yolunu tercih etmişlerdir.
BHH bileşenleri
içinde, kemalizm “hayranlığının” güçlü bir yer tuttuğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Ezilen ulus demokratları ile birlikte gözükmektense, ezen ulus
egemenlerinin “sosyal demokrat” kılıflı bir sınıf partisiyle ittifaka daha yatkın
gözükmeyi tercih ediyorlar. Onları, HDP ile ortaklaşa mücadeleden uzaklaştıran
esas etmenlerin başında bu geliyor. Yoksa, proletaryanın sınıf çıkarlarını ya da
onun ideolojisinin saflığını korumak diye her hangi bir dertleri olduğundan
değildir.
BHH
bileşenleri, mevcut siyasi iktidara karşı kitle hareketini, sokağın gücünü geliştirmek istiyorsa yine Kürt hareketi ve
sol’a yüzünü döndürmeliydi, büyük burjuvazinin partilerinden biri olan CHP ye
göz kırpmak veya yakın durmaya değil. Bunu yapmamak bir sınıf tercihidir. Hangi
sınıf ve kesimlere yüzünü dönme meselesidir. Hangi saflar ve kesimlerle
ittifaklara girme veya eğilim duyma meselesidir.
Seçimlerin
kurtuluş olmadığını komünistler başından beri açıklıyor. Ancak, seçimlere
katılma koşulu varsa bu mücadele alanını terk etmek de doğru değildir. Evet,
seçimler, işçi sınıfının kurtuluşunu getirmeyecek, ancak, kitleler
parlamentodan umutlarını kesmedikleri sürece, burayı da bir mücadele alanı
olarak kullanmak, sınıf bilinçli proletaryanın görevleri arasındadır.
Tersi “sol” komünizm çocukluk
hastalığı”dır.
Esas
olarak, sokaklardaki mücadeleyi geliştirmek, bütün üretim alanlarında işçi
sınıfının mücadelesini örgütlemek ve geliştirmek birincil görev olmalıdır.
Ancak, sınıflar arası mücadele çok yönlüdür ve her alanı sınıfın çıkarları için
bir mücadele alanı olarak kullanmak gerekiyor.
Kısacası,
BHH, seçimlerle ilgili, altına imza atanları da tatmin etmeyen “muğlak” tavrını açıkladı. Ancak,
bu içinden geçtiğimiz süreçte, işçi ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlük
mücadelesini güçlendirici bir içerikten yoksun olarak...
4
Mart 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder