AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Yusuf KÖSE
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin
“demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense
yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye
adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme”
paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış
vatan-millet”, sonraları ise, “vatana
millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler”
ortaya çıktı.
Türk burjuvazisi tarihi boyunca hiç bir zaman bir burjuva
“demokratı” dahi olamadı. “Vatan, millet, bayrak” ve AKP ile “tek vatan, tek
millet ve tek bayrak” ile yürütülen ırkçı-faşist söylem ve uygulamaların dışına
çıkamadı. Kitlelere “demokrasi” vaat ettikçe, kitlelerin demokratik hak ve
özgürlüklerini kısıtlama ve yer yer ise cuntalar vasıtasıyla ortadan kaldırma
yolunu seçti. AKP hükümeti eliyle de askeri cunta dönemlerindeki uygulamaları
yürürlüğe soktu. Türk egemen sınıflarının askeri cuntalara (şimdilik)
gereksinimi kalmadı. “Seçimle” gelmiş hülkümetlerine de işçi ve emekçilere
yönelik aynı şiddeti uygulatırıyorlar. Böylece “Türk demokrasisine” “halel”
gelmemiş oluyor.
Erdoğan, “demokratikleşemye katkıları” diyerek Menderes,
Özal ve Erbakan’ı saydı. 27 Mayıs’ı ise lanetledi. Onun böyle konuşması doğal.
Daha muhafazkar tabana oynadığı da bir gerçek. Ancak, bu saydıklarının,
diğerlerinden hiç bir farkı olmadığı gibi, bunlarda kendisi gibi Türkiye’nin
demokratikleşmesinin önünde sermayenin siyasal kalkanları olmuşlardır. 27 Mayıs
Cuntası, 1961 Anayasası ile kısmen demokratik hakları sağlamıştır. Ancak bu
uzun ömürlü olmayıp, kısa bir süre sonra, burjuvazi, bu kısmi demokratik
haklara dahi karşı çıkmış ve ortadan kaldırmıştır.
Denebilir ki, Türk burjuvazisi, faşist doğdu, galiba “burjuva demokrasisini”
dahi görmeden, işçi ve emekçiler
tarafından tarihin çöplüğüne atılacakları gün gözleri açık gidecek. Politik
özgürlüklerini isteyen kitlelerin karşısında duranların kaderi böyle olmuştur.
Tarih, buna çokça tanıklık etmiştir.
12 Eylül 2010 yılında “Anayasa Referandumu” adı altında
AKP faşizmini kurumlaştıran “oyalama”nın adı da “demokratikleşme” idi.
Komünistler ve devrimciler bir çok tutarlı demokratlar, bunun yalan olduğunu
yazdılar. Ancak, liberal burjuva aydınları ve liberalleşmek isteyen “sol”
görünümlü kesimler, “yetmez ama evet” ile burjuvazinin faşist uygulamalarına
destek oldular. Kitleleri aldatma yolunu seçtiler. Sonucu ise hepimiz
biliyoruz. AKP, 12 Eylülcüleri yargılamadığı (süren mahkeme dincilere özgü
takkiye tiyatrosudur) gibi, o günkü “demokraikleşme referandumu”da, daha fazla baskı, daha fazla sömürü ve daha
fazla özgürlüklerin kısıtlanması olarak halka geri döndü.
Haziran (Gezi) Ayaklanması ile iyice köşeye sıkışan burjuvazi,
kitlelerin öfkesini dindirmek için ortaya bir “paket” topu attılar. Kitleler
oynasın diye. İşçi ve emekçiler oynamadı, oynamaları için bir neden de yoktur.
Ancak, sermaye uşakları ve kalemşörleri, kendilerini bir tas çorbaya satanlar,
“demokratikleşiyoruz” diyerek yavan bağırtılarının duyulmasını istediler. Ne
var ki, işçi ve emekçiler, AKP ‘nin 11 yıllık uygulamalarını canlı bir şekilde
yaşadığı için bunun varolan hakların daha da kısıtlanması ve AKP’yi önümüzdeki
seçimlerde güçlendirici bir araç olarak ortaya atılmış bir palavra olduğunu
biliyordu. Bu nedenle her yerde: “Her yer direniş ve her yer Taksim”
sloganından vaz geçmedi ve vazgeçmeyecektir.
Erdoğan, içeride ve dışarıda köşeye sıkışmışlığını,
kenidisinin de inanmadığı “demokrasi paketi” ile gevşetmeye, daralan çemberi genişletmeyi
deniyor. AKP ve arkasındaki sermaye güçleri, bu paketin, “demokratikleşme” ile
hiç bir ilgisinin olmadığını elbette biliyorlardır. Bilmedikleri ya da
“tutarsa” diye ortaya atıkları bu paketin işçi ve emekçilerin ellerinin
tersiyle geriye gönderileceğidir.
Özel okullarda farklı dil ve “lehçe” (bu lehçe, her halde
Kürtçe olsa gerek, o denli kafatasçılar ki, Kürtçe demeye dilleri bir türlü
varmıyor) verilebilir ise, Kürtçenin serbestliği anlamına gelmez. Ve en
önemlisi de, Mart ayında PKK ile vardıkları anlaşmaya yönelik, yani, Kürt
sorunun “barışçıl” yollardan çözümüne yönelik ise her hangi bir işaret, belirti
ya da söz yok. Anlaşılan, “özel okullarda farklı “lehçe” meselesi, Kürt sorunun
çözümüne yönelik politikaları olsa gerek... ABD’nin maşası Fettullahçılara gün
doğdu. Özel okullarında, bunu, Kürt gençlerini yobazlaştırmanın aracı olarak
kullanacaklardır.
Oysa, olması gereken, Türkçenin yanında Kürtçenin de
resmi dil olarak kabul edilmesi ve Kürdistan illerinde okutulması, diğer
illerde ise seçmeli olmasıdır. Kürdistan illerinde de Türkçenin seçmeli ders
olmasıdır. Ayrıca, bütün kamu yerlerde yazışmaların Türkçe ve Kürtçe
yapılmasıdır. Kürtlerle birlikte yaşamak istiyorsanız bunu yapmak zorundasınız.
Bu, demokrat olmanın olmazsa olmazlarından biridir. Bu konuda demokrat
olamayanların işçi ve emekçilerin hakları konusunda demokratik bir tavır içinde
olmaları söz konusu değildir.
Diğer bir “demokratikleşme” ise seçim barajlarıyla ilgili
ve “dar bölge” sistemini
getireceklermiş. Pratik uygulama açısından seçim barajlarında değişim ve de
“dar bölge” sistemi dedikleri ise, küçük partilere hiç bir zaman meclis
kapısının açılması umudu olmayacağı
gibi, bağımsız olarak girenlerin dahi zor seçilebileceği bir seçim
sistemi olacaktır. Hatta, 12 Haziran 2011 seçimlerinde seçilen bağımsızların
(BDP’liler) yarısı dahi seçilemeyecektir.[1]
Sosyal medyada söylendiği gibi paketten: "Alevilere üniversite ismi, Kürtlere 3 adet harf, Süryanilere 240 dönüm arazi, Romanlara enstitü çıktı." Halk aynen böyle düşünüyor. AKP bu halkı mı kandıracak! Hadi oradan!
Sosyal medyada söylendiği gibi paketten: "Alevilere üniversite ismi, Kürtlere 3 adet harf, Süryanilere 240 dönüm arazi, Romanlara enstitü çıktı." Halk aynen böyle düşünüyor. AKP bu halkı mı kandıracak! Hadi oradan!
Erdoğan'ın, ,"demokratikleşme" olarak "made made" diğer saydıklarının burada sözünü etmeye bile gerek yoktur.
Sonuç olarak, demokratik haklarını isteyen kitlelerin üzerine gaz bombalı, plastik mermili saldırılar düzenleyen, insanları yaralayıp katleden, bir iktidardan "demokratikleşme" bekleyen yok, ama, belki kafalarına bir taş düşmüştür diye düşünen de olabilir.
AKP’nin paketi, işçi ve emekçilere “vay be”
dedirtecek hiç bir hayal kırıklığı yaşatmadı. Beklenildiği ve bilindiği gibi
oldu. Böyle bir paketten hiç bir demokratik bir adımın çıkmayacağı daha ilk
günden biliniyordu. Çünkü halkımız, AKP ve Erdoğan’ın yalan ve demagogluklarını iyi tanıyor.
Demokratikleşmeyi bu ülkeye, Haziran Ayaklanmaları getirecektir. *** 30.09.2013
Demokratikleşmeyi bu ülkeye, Haziran Ayaklanmaları getirecektir. *** 30.09.2013