Ya Sosyalizm
Ya
Kapitalist Barbarlık
Yusuf
KÖSE
Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme
evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin
bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu.
21.yüzyılın başlarında ise kapitalizmin
çürümesi kronikleşti. Sermayenin (ve zenginliğin) hergeçen gün daha az ellerde
toplanması, sömürünün aşırılaşması; burjuvazinin karşıtı olan işçi sınıfı
tarafında ise; yoksullaşmanın derinleşmesi, yaygınlaşması ve insanın
kendine/üretimine/doğasına yabancılaşmasının hat safaya varmasının gerçekliğinin yaşanıyor
olmasıdır. Bu, toplumsal çürümenin en ağırı ve en büyüğüdür.
Kapitalist sistemin buna bir çözümü yoktur. Onun “çözüm”
olarak sunduğu; daha fazla kaos, sömürü, daha fazla savaş, toplumun hücrelerine
kadar bölünmesi, sınıf savaşlarının önüne geçmek için din maskeli yağma, talan
ve yıkım savaşlarını günlük yaşamın içine sokulması, ve yoksullara ölümlerden ölüm beğendirilmesidir.
Ve emperyalist burjuvazi, dünyayı yeniden paylaşma ve daha fazla egemenlik
sağlama savaşının adını: “teröre karşı savaş” olarak değiştirmiştir. Onun işçi
sınıfı ve ezilen halklara, dünden farklı olarak getirdiği bir yenilik yoktur.
İşçi sınıfı ve emekçilere karşı yürüttüğü savaşın adını değiştirmiştir.
Teknolojinin gelişmesi, burjuvazye, iktidarını
sürdürebilmesi için biraz daha fazla olanak sunmasına karşın, işçi sınıfının
ise bölünmesini ve birlikte hareket etmesinin önüne engel olarak dikilmiştir.
Bu, teknolojinin gelişmesinden öte, burjuvazinin teknolojiyi işçi sınıfına
karşı bir silah olarak kullanmasından ileri gelmektedir. Teknolojinin, bilimin
gelişmesi, insanlığın zararına değil, yararınadır. Ancak, bu gelişme “yarar”
kavramı içine sığdırılamaz. Teknolojinin yönetiminin hangi sınıfın elinde
olduğuyla ilgili bir sorundur. Bujuvazi teknolojiyi işçi sınıfını daha fazla
sömürmek ve ezmek için kullnıyor. İşçi sınıfı
iktidarı sosyalizmde ise teknoloji, bütün insanlığın refahı ve mutluluğu
için kullanılır.
Ne var ki, burjuvazi, üretim araçlarının hızını ışık
hızına ulaştırsa da, bu kitlelerin yararına değil, bujuvazinin kendi iktidarını
korumaya yönelik olacaktır. Çünkü sorun, üretici güçlerin niteliği ile üretim
ilişkileri arasındaki çelişkinin çözümünde düğümlenmektedir. Bu da,
kendiliğinden değil, üretici güçlerden işçi sınıfının, üretim ilişkilerinin
niteliğini, devrimci eylemle, yani üretim ilşkilerinin özel mülkiyetçi
karakterine son vererek devrimci bir tarzda çözümlenebilecektir.
İçinde yaşadığımız kaos ve adeta otamatiğe bağlanmış bir
savaş ortamını yaratan tek bir neden; kapitalist sistemin tarihsel olarak
miadını doldurmasıdır. Anacak, bu kokuşma, kapitalist sistemin ayakta kalma
direncinin işçi sınıfı tarafından kırılamamasının getirdiği yozlaşmanın
sonucudur.
Hiç bir toplumsal sistem kendiliğinden yıkılmamıştır.
Topluma egemen olan ile ezilen sınıf arasındaki çatışma ve ezilen sınıfların
egemen sınıfları yıkmasıyla eski tolumsal sistem yıkılıp yenisi getirilmiştir.
Burjuva diktatörlüğü kendiliğinden yıkılmayacaktır.
Ezilen ve sömürülen sınıf olarak işçi sınıfı, kapitalist sistemi yıkıp,
sosyalist iktidarını kurarak, insanlığın sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız olarak daha güzel yaşayacağı bir toplumsal sistemi kurmasının
devrimci yolunu açmış olacaktır.
Toplumlar tarihinin diyalektiği ortaya koymuştur ki; hiç
bir toplumsal sistem kendi tarihsel döngüsünü içinde tamamlamadıkça ve bütün iç çelişmeleri olgunlaşmadıkça yerini
bir sonraki topluma bırakmamıştır. Bu bağlamda, kapitalist sistem kendi iç
dinamiksel gelişimini bütünüyle tamamlamış ve iç çelişmeleri olgunlaşmış ve
ölüm çanları bütün hışmıyla onun için çalmaktadır. Eksik olan, onu yıkacak
sınıfın örgütlü devrimci eylemini en üst noktaya çıkaramamış olmasıdır.
***
Burjuvazi, feodal sistemi yıkıp kapitalist sistemi
kurduğu tarihten bu yana işçi sınıfına ve emekiçilere karşı savaşla ayakta
durmuştur. Onun, işçi sınıfına karşı savaşmadığı bir gün ve tarih yoktur.
Burjuvazinin tarihi kanlı bir tarihtir.
Türk burjuvazisinin tarihi de kanlıdır. TC’nin tarihi,
katliamlar tarihidir. Bu devletin geçmişine kısa bir göz atmak yeter. TC’nin
kuruluşundan günümüze kadar onlarca katliam olmuştur. Kürt katliamı, işçi
katliamı, sürgünler, azılıkların mallarını yağmalamalar, el koymalar ve
yurtlarından sürülmeler, alevi katliamları vb. TC tarihinin günlük kanlı sayfaları
arasında yerini alır. Özellikle, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin geliştiği
1960’lardan sonra ise katliamlar daha da çoğalmıştır. Bugünkü Kürt soykırımı
dünün devamı ve gelişmiş halidir.
Burjuvazi egemenliğini sürdürmek için, yerine göre din
yerine göre milliyetçilik ya da her ikisinin birlikte toplumun en geri
kesimlerine empoze ederek, geri yığınları kendi gerici sınıf çıkarlarının arkasına
destek olarak alır. Bugün faşist Erdoğan iktidarının yaptığı gibi.
Türk burjuva iktidarının, işçi sınıfı ve ezilenler
üzerindeki kanlı diktatörlüğü kapitalist barbarlıktan ayrı ele alınamaz.
Özellikle sınıfsal iktidarını sürdürmenin yolu olarak; Kürt katliamı ve
soykırımını kendisi için elzem gören bir kapitalist barbarlığın ömrünün uzun
olması da düşünülemez.
Burjuvazi, Faşist AKP iktidarı karşısında, bütün baskı
altında olanların örgütlenmesi, birleşmesi ve her alanda birlikte hareket
etmenin koşullarını yaratmalı ve zorlamalıdır. Burjuvazi, özellikle işçi
sınıfını örgütsüz bırakmak için yasal ve yasal olmayan tüm olanklarını (burjuva
zorunu) kullanmaktadır. İşçi sınıfı da buna karşı, kendi sınıf bilinci
(Marksizm-Leninizm-Maoizm) ışığında kendini örgütlemek zorundadır.
Erdoğan’ın yıkılması ya da geriletilmesi esas olarak işçi
sınıfının mücadelesiyle olacaktır. İşçi sınıfı ve emekçilerden umudunu
kesenlerin, tarihi kısa ve sonları hüsran olur. Çünkü burjuvazinin işçi ve
emekçilere (ve Kürtlere) karşı sürdürdüğü savaş sınıf savaşımıdır. Sermayenin
egemenliğini sürdürme, sömürü alanlarını derinleştirme ve genişletme savaşıdır.
Burjuvaziyi ve onun kapitalist barbarlığını yıkmak için
bütün mücadele araçları ve yöntemleri mutlaka, ama mutlaka kullanılmalıdır. Ancak,
esas olan, sınıfın örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi amacı ve hedefi gözden
ırak tutulmamalı ve diğer mücadele yol ve yöntemleri ona hizmet etmelidir.
Çünkü sermayenin kendisi ve gücü; esas olarak işçi sınıfının sömürülmesinden
oluşur. Buna karşın, genel anlamda ezilen kitlelerin devrimci savaşı ve
devrimci birliği; işçi sınıfının devrimci savaşında kendini bulur. Bu bağlamda,
işçi sınıfından umudu kesmek, tam da burjuvazinin yapmak istediği ideolojik
manipülasyon altında ezilmek ve hiçleşmektir. Küçük burjuvazinin ve reformizmin yenilgi dönemlerine has yılgınlık teroileri ve eylemsizliği terkedilmelidir. Komünist azim ve bilinç ile donanıp devrimci eylemlikle donanılmalıdır.
Burjuvazinin olduğu yerde işçi
sınıf da mutlak bir şekilde olacaktır. Kapitalizm var oldukça, onun toplumsal
devrimci alternatifi sosyalizm olacaktır. Günümüz gericiliğin yerini, işçi
sınıfının devrimci eylemliliğinin ve sosyalizm ufkuyla devrimci günlerin alması
ve “Her Yerin Taksim” olması
kaçınılmazdır. 10.04.2016
***