Tabutçu
AKP, Geleceğini Savaşa Bağlamıştır
“Tabutçu bütün umutlarını ölüm döşeğinde
yatan yaşlı kadına bağlamıştır” Puşkin
Yusuf KÖSE
Türk meclisinde “savaş
tezkeresi”nin kabul edilmesinin araka yüzü genel anlamda bilinmesine karşın, AKP’nin,
emperyalist burjuvazinin nasıl bir savaş aracı haline geldiği, getirildiği daha
iyi görülmesi için, bunun üzerine bir kaç söz söylemek gerekli hale geldi.
AKP, üzerinde tartışılmayacak kadar açık
ve belgeli olarak, ABD emperyalist tekelleri tarafından iktidara getirilen bir siyasi
güç olduğu açıktır. Uygulamaları ve poltikaları da bunun en yalın göstergeleri
olarak siyaset sahnesindeki yerini, belirgin bir şekilde aldı ve almaya devam
ediyor.
Emperyalizm şu anda ciddi bir
kriz içinde ve bu krizi nasıl atlatacağını kara kara düşünmektedir. 2013 ve
devamının daha ağır geçeceği ileri sürülmektedir ve ekonomik verilerde bunu
doğrulamaktadır. Emperyalist burjuvazi büyük krizlerini savaşla atlamıştır.
Küçük krizleri ise bölgesel savaşlarla atlatma yoluna gitmiştir. Bu savaşlar,
emperyalistler arası çelişkilerin ve egemenlik alanlarının paylaşımının "çözümü" olarak gündeme sokulduğu/sokulacağı bilinen bir gerçektir. Ayrıca, emperyalizm olgusunu savaşsız düşünmek büyük bir yanılgı, Marksizm ters bir düşünce tarzıdır.
Suriye sorunu, bir Ortadoğu
sorunu ve direkt Türkiye, İran, Suriye, Filistin, Kürdistan, Irak ve İsrail’i de içine alan geniş bir
alana yayılmaktadır. Ortadoğu sorunu, yakın bir zamana kadar Türkiye’yi dışında
tutmuştu. AKP hükümetine kadar Türk devleti’de direkt bu sorunun içine
girmekten kaçınmıştı. Ancak, AKP direkt bu soruna bağlı olarak doğmuştur. Daha
açıkcası, ABD’nin, Ortadoğu’nun yeniden paylaşımının bir ürünü olarak siyaset
sahnesine çıkarılmış ve Türk egemen sınıfları arasındaki çatışmada AKP, ABD ve
Batılı emperyalistlerce açıktan desteklenmiş ve bütünüyle devlete egemen olması
–arkasındaki sermaye güçleriyle- sağlanmıştır. Türkiye’deki egemenler arasındaki
–özellikle- son on yıllık gelişmeler, emperyalist (batı) burjuvazinin
çıkarlarına uygun bir şekilde daha belirgin olarak dizayn edilmiştir.
Emperyalistler açısından,
Suriye sorunu, Ortadoğu’ya egemen olmanın bir denklemi haline gelmiştir. Çünkü
buraya egemen olmak, Ortadoğu’nun esas güçlerine egemen olmak anlamına geliyor.
İran’ın düşme sorunu ya da iyice zayıflaması ve onun iç dengelerinin değişmesi
de Suriye’nin düşmesine bağlıdır. Suriye ve İran’ın düşmesi, Çin ve Rusya’nın
bölgede iyice zayıflaması ve bütün kozların batılı emperyalistlerin eline
geçmesi demektir.
AKP ve Türk egemen sınıfları,
başta ABD olmak üzere batılı emperyalistlerin bir savaş taşeronu olarak öne çıkarııp direkt savaşın içine itilmiştir. Türk egemen sınıfları, daha Libya
olayında böyle bir savaşın içine itildi
ve Suriye sorunu ile tam olarak
emperyalistlerin öncü gücü, ileri karakolu ve deyim yerindeyse paramiliter bir bölgesel güç durumuna
getirildi. AKP, sadık uşaklık vizyonunu, kitlelerden, “din” perdesiyle gizlemeye çalışıyor.
AKP’nin 12 Haziran 2011 genel
seçimlerinden sonra, totaliter bir dil kullanması ve faşist yasaları kolaylıkla
meclisten geçirmesi, başbakan Erdoğan’ın açıktan meydan okuması ve her
konuşması tehdit ve katliam içermesi, bir savaş hükümeti oluşumunun açık
göstergeleriydi.
Tabutçular ve mezarcılar, nasıl
ki, geleceklerini yaşlıların peş peşe ölmesine bağlamışlarsa, AKP ve
arkasındaki sermaye gücü de geleceğini savaşa bağlamış durumdadır. Bu nedenle, Kürt ulusuyla sürdürülen savaşa ek olarak
bölgede diğer ülkelerle (Suriye ve İran) de savaşması kaçınılmaz gibi
gözüküyor. Son tezkerenin ise "yabancı devletleri" içermesi tesadüfi bir şey değildir. Çünkü bu hükümet, bir savaş hükümetidir. Palazlanan burjuvazinin
böyle bir savaşa gereksinim duyması doğaldır. İç sorunlar –ekonomik ve siyasal-
onu böyle bir savaşın içine itiyor. Bu durum, emperyalizme bağımlılık ve onun
istemleriyle birleşince, ortaya bir savaş hükümeti çıkarıyor.
AKP, bundan sonra içeride ve
dırşarda savaş hali durumunda kalmadan iktidarda kalamaz. İçeride, başta Kürt
ulusuyla bir savaş halinde ve bunu son genel seçimden buyana daha da
tırmandırmıştır. Yine içeride, işçi ve emekçilere yönelik baskıların artarak
devam ettirmesi, daha genel anlamda ise,
demokratik kamuoyunu ve tüm muhalifleri ezme ve sindirme politikaları da
dikkate alındığında, bu onun savaş politikalarının bir devamı olarak ortaya
çıkmaktadır.
AKP 4. Kongre öncesi Erdoğan’ın Kürtlere “mavi
boncuk” dağıtmaya çalışması, Suriye’ye dönük politikasının bir ön girişimiydi.
PKK’nın savaşını az da olsa hafifletmesini, (ve Öcalan’dan hemen dışarıya mesaj
getirilmesi ) yeniden bekle-gör” tavrı içine sokma politikasıydı. Ancak, Türk
egemen sınıfların içinde taşıdığı çelişmeler onları daha erken Suriye’nin
derinliğine çekiyor. Zaten, Türk egemen sınıflarının eli, uzun bir süredir Suriye’nin
içindeydi. Suriye karşıtı tüm paramiliter güçleri destekliyor, onları koruyor
ve ek olarak en az sınırdan Suriye içlerine on-onbeş km kadar girip çıkıyor.
Yer yer sınır karakollarını bombalıyor.
“Savaş Tezkeresi”ne gerekçe
olarak öne çıkarılan “Akçakale” olayı ise, AKP hükümetinin bir senaryosuna daha
çok benziyor. Son günlerde bu tür senaryolar hızla çoğaltılıyordu. Savaş
uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal etmeleri, Antep’de patltılan bombalar
ve katliamlar, sık sık Suriye içlerinden Türkiye tarafına “düşen” bombalar,
“tezkere gerekçeleri”ne yönelik girişimlerdi. Ve elbette bu tür hazırlıklar,
Türk halkını bu savaşın bir taraftarı yapma girişimleriydi. Burjuva basınında öne çıkarılan “savaş naraları” manşetleri de göz önünde bulundurulduğunda; Türk egemen
sınıfların, savaşa girmek için, iç ve dış kamuoyuna karşı kendilerini haklı
çıkaracak bir fırsat kolladıkları ve bu fırsatları yaratmak için yoğun bir çaba
harcadıkları açıktır.
Ortada ciddi bir durum, savaş
durumu söz konusudur. Bu savaş, salt Türkiye-Suriye ile de sınırlı kalmayıp,
bölgeyi bir bütün olarak kasıp kavuracaktır. Elbette, bölgede böyle bir
savaşın ortaya çıkması, Emperyalistlerin uzaktan taşeronlarının bir birini
yemesini seyretmesine de izin vermeyrek, emperyalist bir savaşa da yol açabilecek
bir potansiyele sahiptir. Bu savaş, İran-Irak arasında sürdüğü gibi, “kimsenin
bulaşmadan” uzaktan seyretmelerine izin veremez ve bir mıknantıs gibi, bu
savaşı körükleyenleri de içine çekecek bir enerjiye sahip gözüküyor.
Ayrıca, görülmesi gereken bir
nokta daha var; emperyalist burjuvazi, Türkiye’nin de “Lübnanlaşması”nı
istiyor. AKP’de bunun iyi bir aracı
olarak kendisine verilen görevi yerine getiriyor.
Bu nedenlerle, savaşa karşı en
aktif bir şekilde mücadele, emperyalizmin ve AKP’nin halk düşmanı
politikalarının teşhiri ise kaçınılmaz bir zorunluluk oluyor. Bu savaşa karşı geniş yığınların örgütlenmesi
ve harekete geçirilmesi olmazsa olmazlardan biridir. Bu savaşı ve emperyalist
politikaları boşa çıkaracak olan örgütlü kitle hareketleridir. Bu nedenle, emperyalist
savaş karşıtı tüm güçlerle eylem
birlikleri ve ittifaklar yapılmalıdır.
Emperyalist saldırganlığı ve
AKP’nin savaş politikalarını önleyecek olan yegane güç, işçi ve emekçilerin
geniş birleşik bir muhalefetidir. AKP’yi de sahneden silecek olan yine bu
güçlerdir. 05.10.2012