21 Ocak 2022 Cuma

Ömer Koç'un „Üzüntüsü“; Kapitalizmin Yeni Eğilimidir

 

 

 Kadin, Işçiler, Dikiş, Fabrika, Sanayi, Üretim, Dakka

 Bangladeş-Dakka


 

Ömer Koç'un „Üzüntüsü“; Kapitalizmin Yeni Eğilimidir



Yusuf Köse


Uluslararası tekel Koç Holding’in şefi Ö. Koç, TÜSİAD'ın 13 Ocak 2022 tarihinde düzenlediği „Dijitalleşme Türkiye Konferansı“nda yaptığı konuşmada, Uluslar arası tekellerin iki kaygısını dile getiriyor. Birinicisi, işgücü nüfus üretiminde zorlandıkları ve ikincisi ise, mesleki olarak „yetişmiş işgücün“ün başka ülkeler tarafından „çalınması“.


Koç şöyle diyor:


Yapılan araştırmaların, 2030 yılında dünyada 84 milyon yetişmiş insan kaynağı açığı olacağına işaret ettiğine de dikkat çeken Ömer M. Koç, Avrupa Birliği’nin 2030 hedefleri çerçevesinde 20 milyon bilgi ve iletişim teknolojileri uzmanı istihdam etmeyi amaçladığını belirtti. Bugün bu rakamın 8 milyon civarında olduğunu söyleyen Koç, “Hedefe ulaşmak için bizim gibi ülkelerin yetişmiş insanlarına yöneliyorlar1


Verilen bu rakamlar, „yetişmiş, „meslek eğitimi almış“ işgücü olarak anlaşılması doğru değildir. Burjuvazi, varolan işgücüne „meslek eğitimi“ vermesi ve kısa zaman içinde yetiştirmesi zor değildir. Hemen hemen büyük tekellerin kendi meslek eğitim okulları olduğu gibi, devletlerin meslek eğitimi veren okulları da yetersiz değildir.


Alman burjuvazisi acı acı bağrıyor: „Çırak eksikliğ rekor düzeyde“, „Uzmanlar Koalisyon hükümetini uyarıyor; acil önlem alınmazsa bunun ölümcül sonuçları olabilir“.2


Alman tekel sözcülerinin göre, „çıraklık eğitim okulları doldurulamıyor.“ Yani, meslek okulları bir önceki yıla göre çoğalmasına ve sayısal kapasitesi artmasına karşın, „meslek eğitimi“ alacak genç (kursiyer) bulunamıyor. “Ölümcül sonuçlar doğurur“ dedikleri bu eğilim, sermaye birikimi için ölümcül sonuçları olabilir.


Belki, düşünülebilir, tekeller bütünüyle „yapay zeka yazılımı yapan yetişmiş işçi arıyor“ diye. Oysa yanlış. Burada örnek olması için Alman burjuvazi çevrelerinin hangi yetişmiş insan aradığını kısaca yazayım: Balıkçı (%47), süpermarketlerde satıcı eleman (%46,6), postacı – kurier (%46,0), restorantlarda çalılşacak usta (%41,6), tesisatçı (%41,1), gastronomi uzmanı (36,0), çelik beton işçisi (%30,7), otel resepsiyoncusu (%29,9), yer döşemeci (29,5), iskele kurucusu (%29,1) vb. Parantez içindeki rakamlar, meslek eğitiminin ihtiyaç duyduğu yüzdeler. Yani, her meslekten bu kadar çırak (kursiyer) yüzdesi eksik.3

Böyle bir durumdamda, elbette Alman bujuvazisi, diğer ülke işgücüne daha fazla yönelecektir. Ö. Koç’un „gençlerimizi çalıyorlar“ kaygısı hiçte haksız değil.


Ö. Koç, aynı konuşmasında;


Bilhassa vurgulamak isterim ki, ülkemizin kısıtlı imkanlarıyla yetiştirdiği pırıl pırıl gençlerimizin giderek artan bir şekilde kazanımlarını ülkemize aktarmak yerine istikballerini yurt dışında arama gayretine düştüklerini görmek beni hem fevkalâde üzüyor, hem de had safhada endişelendiriyor.“


Bu işgücünün „çalınma kaygısı“ bütün kapitalist emperyalist ülkelerde var ve birbirinden işçi çalmak için uğraştıkları ve dış ülkelerden işçilerin gelmesi için işgücü göçü yasaları gevşettikleri bilinen bir gerçektir.


2020 yılı Nisan’nın da “Artı-Değerin Kaynağı” adıyla yayınlanan uzun bir araştırma yazımda (bu araştırma Almancaya’da çevrildi), burjuvazinin “işçi nüfusu üretemez sıkıntısı içine girdiğini, bu nedenle de “göç yasalarını” gevşettiklerini ve gevşetmeye başladıklarını verilerle ortaya koymuştum. Bu araştırmaya beni iten neden, liberal burjuva kesimlerde uzun zamandır „elveda proletarya“ argümanın usandırıcı bir şekilde kullanılması ve peşinden küçük burjuva oportünizmin ise, „prekarya„ ve „yapay zeka işçi sınıfının yerini alıyor“ yollu anlayışları olmuştu.4


Teorik olarak kapitalizmin canlı işgücünden (işçiden) vaz geçemeyeceğini bilmemize karşın, dijitalleşmenin artmasına karşın işgücünün azalıp azalmadığını istatistiki verilerle ortaya koyup, işçi nüfusunun azalmadığını tersine, burjuvazinin işgücü avına çıktığını somut verilerle ortaya koyarak, kapitalizmin üşgücü üretemez eğlimi içine girdiğini ve bununda kapitalizmin yeni bir eğilimi olduğu sonucuna varmıştım.


Uluslararsı tekel sözcülerinin daha sonraları sık sık yaptıkları açıklamalar, benim bu araştırmamın sonucunu açıktan doğrulamaya başladı. Artık bunun bir sır değil, kapitalizmin kaçınılmaz bir eğilimi olduğu, kendi işgücü nüfusunu üretemediğini pratik göstergeleri oluyordu. Ö. Koç’a „üzüntü“ açıklandıran gerçek de bu yeni eğilimdi.


Sermaye büyümek ve genişleme eğilimine sahiptir. İşgücünün büyüklüğü sermaye birikiminin büyüklüğünü koşullar. Marx'ın belirtiği sermayenin büyümesine oranla işgücünün kısmi azalması, ama mutlak artışı, kapitalizmin işgücünü üretemez hale gelmesiyle çelişen bir şey değildir. O süreçte Marx, kapitalizmin işgücünün üretemez eğilimi içine gireceğini göremezdi. Çünkü nüfusun büyük bir bölümü köylülüktü ve kapitalizm köyü mülksüzleştirerek şehirlere çekiyordu.


Marx; “sermaye birikim süreci proletaryanın artışı sürecidir” der. Kapitalizm, işte bu “proletaryanın artış süreci”ni gerçekleştirememe eğilimi ile karşı karşıyadır.


Gelinen aşamada ise köy nüfusu ezici bir şekilde mülksüzleştirilerek şehirlere, sermayenin hizmetine sokulmuştur. Kapitalizmin, sermayenin hizmetine girmeyen işgücü sınırlı sayıda kalmıştır. Onlarda kapitalizmin böyle bir eğilim içine girmesine çare olamamaktadır.


Sermaye birikimi için kapitalistin işsizler ordusuna da gereksinimi vardır. İşsizler ordusu olmadan ya da yok denecek kadar azalması durumunda sermaye birikimi, (ve azami kar) elde edilemez. „Bu kadar işsizlik varken işçi bulamama krizi mi olur“ gibi karşı çıkışlar olabilir. Ancak, bu tür karşı çıkışlar, kapitalizmin devasa işsizlik ortamında büyüdüğünü, işsizlik olmadan büyümeyeceğinin, sermaye birikimini sağlayamayacağını gözardı edenler ya da bu temel Marksist bulguyu görmezden gelenlerdir.


Kapitalizmde „sıfır işsizlik“ olamaz. Sıfır işsizliğin olması, sermaye birikimini tıkar. Kapitalist azami karı gerçekleştiremez ve sermaye birikiminin olmadığı yerde kapitalizm genişleyemez. Bu nedenle kapitalizm de işsizlik olmak zorundadır. Sermaye birikimi ve işsizlik, özdeş değildir, ama içiçedir.


1970-80’lere kadar olan yoğun propagandalarla sürdürülen nüfusu azalatmak amaçlı „nüfus kontrol“ sistemi, bütün ülkelerde ortadan (belki, Afrika'nın bir kaç yoksul ülkesi hariç) kalkmıştır. Bunun yerini, şimdi „çok çocuk“ yapın propagandası ve teşvikleri almıştır.5


Erdoğan'ın „üç-dört çocuk isterim“ demesi, AB ülkelerinde özellikle de gelişmiş emperyalist ülkelerde çocuk sayısı arttıkça daha fazla çocuk yardımı yapılması, ev alan ailelerin çocuk sayısına göre yardımların artırılması ve çocuk yapmaları için ailelerin teşvik edilmesi, Çin’in „üç çocuk“a izin vermesi, sermayenin işgücü nüfusunu üretme çabaları olarak öne çıkmaktadır.


Özellikle 2000'li yıllarından itibaren uluslararası üretimin daha da hızlanması ve genişlemesiyle, kapitalizm işgücü nüfusunu üretemez eğilimi de ortaya çıkmıştır. Ve önümüzdeki süreçte bu eğilim kapitalizmin kronik bir krizine evrilme olasılığını da güçlü bir şekilde içinde barındırmaktadır. Bu gelişme, kapitalizmin son sınırına gelip dayandığının net göstergesidir. Bu eğilimi kriz haline gelmesiyle kapitalizmin genişlemesi de duracaktır. Ve çelişmeler daha da artacak ve keskinleşecektir. Kapitalizmin kaçınılmaz ölüm çanları gelip çattığı anda burası olacaktır.


Yaşlı nüfusun artması, kapitalizme önemli bir yük değildir. Sorun genç nüfus üretilememesidir. Kapitalizm genişledikçe işgücü nüfusuna gereksinimi vardır. Kapitalizm bunu „yapay zeka“ ya da robotlar ile kapatamaz. Çünkü bunların artı değer artırıcı rolü vardır, ancak, artı değerin esas kaynagı değildir. Artı değerin kaynağı canlı (işçi) işgücüdür.


Lenin belirttiği gibi „can çekişen kapitalizm“, can çekişmekten kurtulamamıştır. Ömrünü savaşlarla (iki dünya savaşı, işgaller, bitmeyen bölgesel savaşlar) uzatmıştır. Ancak, bu da artık çare olamamakatadır. Çünkü kapitalizmi kapitalizm yapan, onun sürdürülmesinin olmazsa olmazı olan artı-değerin yaratıcıları işgücü nüfusu üretilememesi eğilimi içine girilmiştir. Malthus'un kehaneti tersten işlemeye başlamıştır. Sermaye, söylem yerindeyse, adeta „geometrik“ olarak büyürken (!), işgücü nüfusu „aritmetik“ olarak büyümektedir (!).


İşçi sınıfı yeteneksiz değildir. Sermayenin „yetişmiş kalifiye elman yetiştiremiyor“ argümanı yanlıştır. Sanki kapitalizm sıçramalı gelişiyor ve genişliyor. Hayır, o kendi diyalektiği içinde genişliyor, büyor. Bu büyüme işçi sınıfının yeteneğini de aynı oranda büyütüyor. İşçi sınıfı kapitalist gelişmenin dışında değildir. Onun yeteneği, meslek bilgisi, iş geliştirme becerisi gelişmeden kapitalizm de gelişemez. Üretici güçler ile üretim ilişkisi arasındaki çelişme, üretici güçlerin gelişmesi önünde varolan kapitalist üretim ilişkisinin engel olmasından doğmaktadır. Yani, üretimin gelişmesinin önünde üretici güçler değil, üretim ilişkileri engel ve gericidir. Üretici güçler ise devrimcidir.


Yapay zeka, robot, informatik, dijitalleşme vb. vb. Kendi kendine gelişmiyor. Onu geliştiren işçi sınıfıdır. Bu işçi sınfının yeteneğinin gelişme düzeyinden bağımsız olamaz.


Kapitalizmde nüfus neden daralma eğilimi içine girdi?


Kapitalist üretimin insan yaşamını tehdit eder hale gelmesi, bu sorunun en yalın açıklamasıdır. Yani, insan yaşamı her yönüyle tehdit altındadır. Doğadaki tüm canlılar tehdit altındayken, insan yaşamının tehdit altında olmaması ve bunun insanın üremesini ve yaşam zevkini, kalitesinin olumsuz yönde etkilememesi düşünülemez. İnsan yaşam koşullarının, insanın her yönüyle gelişebileceği doğal yaşam koşullarından kopması, koparılması, insanın kendi soyunu üretmesini de tehlikeye sokmuştur.


Öte yandan, kapitalist üretim ilişkileri içinde insanın kendini geliştirme, kültürel, düşünsel ve sosyal olarak kısıtlanmış ve geriletilmektedir. Çünkü kapitalizm için insan sadece ve sadece sermaye birikimi için gerekli bir metadır. İnsan meta olmaktan çıkmadığı sürece, yaşamı da tehlikeden kurtulamayacaktır. Bunu salt insan olarak ele almak eksik kalır, doğa bir bütün olarak sermaye birikimi için meta olmaktan çıkarılmalıdır.


İnsanın kendi üretimine yabancılaşması, ürettiği ürünün boyunduruğu altına girmesi ve çalışma süreci içinde makinelerin adeta kölesi ve birer çarkı olması, daha baştan insanı (işçiyi) sosyal hayvan olma özelliklerinden soyutlayıcı bir sürecin içine sokmuştur.


İnsanın gelişmesi yerine, sermayenin gelişmesi esas alındığında ve üretici güçleri boyunduruk altına alması esas hale geldiğinde, çelişmelerin keskinleşmesi ve üretimin beli bir aşamasında üretim ilişkileriyle üretici güçlerin artık birlikte hareket edemez noktaya gelmesi, yani üretim ilişkilerinin üretici güçlerinin gelişmesi önünde engel olması, yeni bir toplumsal üretim ilişkilerinin doğuşunu da kaçınılmaz kılacaktır.


Kapitalizmin, aşırı sermaye birikimi için işgücü nüfusunu üretilemez eğilimi içine girmesi, üretici güçlerinin tahribatının da bir sonucudur. Üretici güçlerin temel kaynağı olan işçinin; sağlık, kültürel, moral olarak tahribatı ve işçinin üretim süreci içindeki yerinin sürekli gerilemesi, üretici güçlerin gelişmesi önündeki en büyük engeldir.

Bu çelişmelerin, kapitalist üretim ilişkileri altında üretici güçler lehine çözülmesinin koşulları yoktur. Bu nedenle de üretici güçler içinde temel olan işçinin tahribatının önlenememesi, tersine, sermaye birikiminin artışı ve temerküzü geliştikçe, tahribat daha da artmaktadır.


Bütün bunlar, kapitalizm altında çözümlenecek bir çelişme olmayıp, kapitalist üretim ilişkilerinin yıkılması ve yerine sosyalist üretim ilişkilerinin kurulmasıyla çözümlenebilecektir. Ve komünist topluma geçişle beraber, insanın üretim içindeki yerinin öne çıkması, kullandığı makinenin ve ürettiği ürünün efendisi olması hali de gerçekleşecektir. 20.01.2022


***



1 www.birgün.net/omer-koc-tusiad-etkinliginde-konustu/22.01.13

2 www.handelsblatt.com/ausbildungsmarkt-wo-heute-szubis-fehlen Haberi yapan Barbara Gillmann 15.12.2021

5 50 yaş üstü kuşak hatırlar, elinde doğum kontrol haplarıyla köy köy dolaşan hemşireleri...