“Adalet
Yürüyüşü” Üzerine
Yusuf
KÖSE
“
“Sol”
komünistler, biz bolşevikleri pek övüyorlar. Ara sıra insanın
onlara söylemesi gerekiyor; bizi biraz az övün de, bolşevik
taktiğini daha çok inceleyin, o taktiği daha çok benimseyin!”
Lenin
Lenin’in
Avrupalı “sol” komünistlere söylediği sözle başlamamızın
nedeni, ülkemizde de bu tür “sol”ların oldukça fazla
olmasından kaynaklanıyor. Her ne kadar kitleler içinde fazla
olmasalarda, “sol” taktiklerle kitlelerden uzaklaşmış
olsalarda, gelişmlere uzaktan bakıp, ama “keskin sol”
söylemlerle “bize ne”ci tavır takınmaktan ve marksizmi kimseye
kaptırmamakta da oldukça kararlılar.
#
Devlet
partilerinden CHP’nin iki haftayı aşan bir “uzun” adalet
yürüyüşü sürüyor. Bu konuda birçok “sol” akım buna yanıt
verdi. Kimi katılıyor, kimleri ise “CHP’nin kuyruğuna
takılmak” olur diye, uzaktan seyrediyor.
CHP’nin
ne menem bir parti olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Bir burjuva
partisidir. Erdoğan’a karşı “adalet yürüyüşü”nü
başlatmasının bir nedeni de kendisidir. Çünkü, AKP’yi
iktidarda tutan, faşist rejmin ülkede güçlenmesine ve
çöreklenmesine destek olanlarin başında bu parti vardır. Başka
nedenlerin yanında esas neden, Kürt düşmanı olmasındandır.
Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı “milli uzlaşma”
sağlamışlardır. Milli uzlaşma, ülkede burjuva demokrasinin çok
az bir şekilde var olan kırıntılarını da ortadan kaldırmış,
bütün halk kesimlerine karşı tam bir faşist diktatörlüğe
dönüştürülmüştür.
CHP,
artık kendisinin de tehlikede olduğunu anlayabilmiştir. Çünkü,
ortadan adı olup kendisi olmayan bir parlamento var. Yasama ve
yargının hiç bir işlevi kalmadı. Bütün yetkiler Erdoğan’ın
elinde. O da sermayenin çıkarına ve kendi keyfine göre
yönetmektedir.
16
Nisan hileli referandum akşamı, muhalif kesimler için bir fırsat
vardı. Bu fırsatın önünü tıkayan CHP’nin kendisi oldu.
Kitlelerin sokaklara dökülmesinin önüne geçti.
Ancak,
gelinen aşamda, CHP, varlık-yoklukla karşı karşıya kaldığı
için ve kendi tabanın zorlamasıyla en pasif eylemi seçti.
Ankara’dan istanbul’a kadar yürüyerek, iktidarı uzlaşmaya
zorlamaya çalışmaktadır.
CHP’nin
bir burjuva partisi olarak niteliği, bugüne kadar ne yaptığı ve
ne yapabileceği komünistlerce çok açıktır. Ancak, ortada bir
gerçek var, ülkde burjuva anlamda da bir adalet yoktur. Politik
özgürlükler bütünüyle gasp edilmiştir. Kürtler üzerinde
muazzam bir baskı ve terör vardır. Kitlesel Kürt katliamlarının
yanında, birçok Kürt yerleşim yerlerinin demografik yapısı da
değiştirilmek istenmektedir. Kürtlerin siyaset yapması adeta
yasaklanmıştır.
Ülkede,
burjuva hukukunun en kaba yanları dahi kalmamıştır. Bütün
muhalif kesimlere karşı, liberal aydınlardan, devrimci, demokrat
ve barış isteyen kim varsa ya hapise atılmakta ya da sorgusuz
sualsiz işten atılıp açlığa mahkum edilmektedir. Kitlelerin
yaşam hakkı elinden alınarak zorla biat etmeye zorlanmaktadır.
Etnik ve dinsel kutuplaştırıcılığın yanı sıra, cinsiyetçi
baskı ve tehditler adeta yaşamın bir parçası haline
getirilmiştir ve toplum hızla islamlaştırılıyor.
İşçi
grevleri yasaklandığı gibi, çok uzun yıllardır mücadele
edilerek kazanılmış haklar birer bire işçilerin elinden
alınmaktadır. Artık işçiler hafta sonu tatili de yapamayacaktır.
Her şey patronların insafına bırakılmıştır.
Kısacası,
işçi sınıfı ve emekçiler açısından ortada oldukça ciddi bir
durum vardır. İktidarı ele geçiren güçlerin normal seçimlerle
gitme gibi bir niyetleri olmadığı gibi, artık seçimler yapılırsa
da göstermelik olacaktır ve iktidardaki faşist klik seçimleri
“kazanacak” ve “atı alan Üsküdar’ı geçti” nakaratını
tekrarlayacaktır.
Haydut
Erdoğan diktatörlüğü, iktidarı bırakmamak ve muhalifleri ezmek
için özel ordular kurmaktadır. Paramiliter güçleri uzun zamandır
var ve bunu daha da geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya
çalışmaktadır. Zaten ordu ve polisi bu görevi yapmasına
karşılık, bunların dışında özel silahlı kuvvetler oluşturmuş
durumdadır. Bölgedeki durum ve emperyalistler arası çelişmelerde
Haydut bir devlet ve haydut bir yönetimin koşullarını iyice
olgunlaştırmıştır.
Önümüzdeki
sürecin daha kanlı geçeceği çoktandır söylenip yazılmasına
karşın, buna karşı, en asgari demokratik talepler etrafında
birleşik devrimci-demokrat hareket yaratılamamıştır. Özellikle
de ilerici, demokrat ve devrimci kesimler, hala kendilerini normal
bir burjuva demokrasisi altında yaşıyorlarmış gibi davranmaları
ve düşünmeleri, içinde bulundukları durumu doğru
okuyamamalarından kaynaklanıyor olmalıdır.
Kitlelerden
uzaklaşmış ve marjinalleşmiş güçlerin böyle davranmaları
normal karşılanabilir, ama, devrim derdi, kitleleri kazanma derdi
ve en azından faşizmi geriletme derdi olanların, sorunlara
kayıtsız kalmaları ya da hiç bir şey olmuyormuş gibi yapmaları
bağışlanamaz.
Bugüne
kadar faşizme karşı geniş bir birlik oluşturulamamıştır. Bu
birlik kendiliğinden oluşamaz. Bunun gerçekleşmesi için,
öncelikle demokrat, devrimci ve komünistlerin (Kürt Ulusal
Hareketi de dahil)faşizme karşı birleşik cephe oluşturmaları
elzemdir.
Faşizm
iktidardayken, kitleleri örgütlemenin, devrimci mücadeleyi
ilerletmenin zor olduğunu, burjuva demokrasisinin ise devrimci
komünistler için daha olumlu koşullar yarattığının farkında
olmayanların, şu andaki duruma kayıtsız kalmaları ve
muhalefetteki bir burjuva partisinin “adalet” yürüyüşüne bu
kadar uzak durmalarının nedeni de budur. Küçük burjuva
“sol”culuğu.
CHP’nin
“adalet” yürüyüşüne katılma sorunu bir ilke sorunu değil,
taktik bir sorundur. Adalet’i isteyen, ülkede faşizm olduğunu
söyleyen ve sıranın CHP’ye geleceğini de dillendiren
devrimcilerdi. Çünkü faşizmi en iyi tanıyan devrimci ve
komünistlerdir. Özellikle tabandan gelen faşizmi Mussolini
İtalya’sından, Hitler Almanya’sından ve daha nicelerini
yaşayarak öğrenmişlerdir.
Burjuva
partileriyle ittifak yapılmaz diye bir şey yok. Koşullara göre
komünistler, faşizme karşı burjuva partileriyle, geçici uzlaşma
ve ittifaklar yapabilir. KPD (Almanya Komünist Partisi), Hitler
faşizmine karşı SPD’ye (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) ittifak
önermiştir.1
1932’nin Mayıs ayından itibaren daha fazla tekrarlanmasına
karşın, burjuva partisi SPD, komünistlerin cephe politikasına
sıcak bakmamıştır. Ne yazık ki, SPD’de Hitlerin faşist
tırpanından kendini kurtaramamıştır. Türkiye’de CHP’nin
yaptığı gibi bütün dünyada sosyal demokrasi faşizmin koltuk
değnekliğini yapmış, onu iktidara taşımıştır.
SPD,
1918-1920 arası Almanya’da devrimi önleyen, Karl Liebknecht ve
Rosa Lüksemburg başta olmak üzere 20 bin işiçi ve komünisti
katleden bir partidir. Amaç bu partileri kazanmak değil, bu
partilerin etkisi altındaki kitleyi kazanmak ve onları direnişe
sürükleyebilmektir. Ayrıca, faşizme karşı, burjuva egemen
sınıflar arasındaki çelişmeden yaralanmak ve bir kanadını
faşist iktidara karşı çıkmasını sağlamak, işçi ve
emekçilerin yararınadır.
Bugün
CHP ile iktidardaki AKP kliği arasındaki çelişmeden yaralanarak,
CHP’yi faşist diktatörlüğün baskı politikalarına karşı
çıkmasını sağlamak ya da en azından burjuva demokrasinin
ilkelerini uygulatmaya çalışmak, CHP’nin kuyruğuna takılmak ya
da sınıf işbirliği değil, devrimci bir taktiktir. İktidarın
dışında kalmış burjuvaziyi zorlamamak ya da bunu sınıf
işbirlikçiliği olarak görmek, ülkede ne olduğundan haberi
olmayandır.
“a)
her bir ülkede, bu ülkelerin işçi hareketleri için Komintern’in
yön gösterici talimatları hazırlanırken, ulusal özelliklerin ve
ulusal özgüllüklerin mutlaka dikkate alınması ilkesi;
b)
proletarya kitlesel bir müttefik –bu müttefik geçici,
yalpalayan, emniyetsiz ve güvenilmez de olsa- sağlamak için her
ülkenin Komünist Partisi tarafından en küçük imkandan bile
mutlaka yaralanma ilkesi;
c)
milyonlarca kitlenin politik eğitimi için tek başına propaganda
ve ajitasyonun yetmeyeceği, bunun için kitlelerin bizzat kendi
politik deneyimlerinin gerekli olduğu doğrusunun mutlaka dikkate
alınması ilkesi.
Leninizmin
bu taktik ilkelerinin dikkate alınmasının vazgeçilmez önkoşul
olduğunu düşünüyorum.”2
Stalin,
1927 yılında, “Savaş Tehlikesi Üzerine” makalesinin “Çin
Üzerine” bölümünde, bu genel taktik belirlemeleri yapıyor. O
dönemde, Çin’de KP’nin Çin burjuvazisiyle ittifak yapmasına
karşı anlayışlar vardı. Bunun başını da Troçki ve yandaşları
çekiyordu. Tarih, Stalin ve ÇKP’yi doğrulamıştır.
Ustalardan
bu konuda yığınca alıntı yapılabilir. Hatta, Lenin’in
taktikleri ve uzlaşmaları incelendiğinde, günümüz “sol”cuları
Lenin’i “sağcılıkla” suçlayabilirlerde. Nitekim Lenin,
“Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı adlı kitabında
bunları anlatır ve “Hiç Uzlaşma Olmayacak Mı? Diye sorar ve
yanıtlar. Bu kısa makalede bunlara yer vermenin yeri olmadığı
için geçiyorum
CHP’nin
istediğini “adaleti” bizde istiyoruz. Bugün burjuva
demokrasisinin “adaletine” gereksinimiz var. Tercihimiz, faşizme
karşı burjuva demokrasisi sınırları içindeki “adalet” olur.
Ancak, biz komünistler burjuva adaletiyle sınırlı kalmıyoruz.
Biz sosyalizmi kurmak istiyoruz. Ne var ki, buraya varana kadar çok
işler başarmamız gerekiyor. Kitleleri kazanmamız gerekiyor.
Kitlelerin olduğu yerlerden uzaklaştığımızda ve onları
burjuvazinin çeşitli kanatlarıyla baş başa bıraktığımızda,
kitleleri kazanma şansımız olamaz.
CHP
ile şu anda bir ittifak söz konusu olamaz. Zaten CHP de böyle bir
şeye yanaşmaz. Özellikle Kürtlerin ve komünistlerin içinde yer
aldığı bir bloğun yanına dahi yanaşmaz. Ancak, komünist ve
devrimciler CHP’yi daha ileri noktalara zorlamalı ve egemen
sınıflar arasında var olan çelişmeleri keskinleştirerek, işçi
ve emekçiler lehine yaralanmasını bilebilmelidir.
Bugün
CHP’nin yürüyüşüne katılan kitlenin azımsanmayacak bir kısmı
demokrat ve Kürt sorunun demokratik bir şekilde çözülmesini
isteyenlerden oluşmaktadır. Ne var ki, CHP yönetimi karşı
devrimci ve ırkçı. Buna rağmen kitle baskısıyla bu yürüyüş
gerçekleşmektedir.
CHP,
devrimci ve komünistlerin bu yürüyüşe kendi flamalarıyla
katılmalarına karşı çıkacaktır. Buna rağmen zorlanmalıdır.
Özellikle Kocaeli ve İstanbul’a kadar gelmesine izin verirlerse,
burada daha yoğun bir kitle katılımı olacaktır. Yürüyüşün
kitleselleştiği bölgelerde katılım sağlanıp, kitlelere yönelik
adalet ve özgürlük propagandası daha ileri noktalara taşınabilir.
Bu
bu özgül durumdan yararlanılarak bütün illerde benzer yürüyüşler
düzenlenebilir. Devrimciler ve komünistler etkin oldukları
yerlerde yürüyüşü daha ileri noktalara çekebilecekleri gibi,
atılan sloganlarla kitlelerin daha ileri taleplere sahip çıkmaları
sağlanabilir. Bu sloganlar, ADALET,
BARIŞ, ÖZGÜRLÜK olmalıdır.
Faşizme karşı kitleler örgütlenirken, faşizmle uzlaşan CHP
yönetiminin gerici yüzü teşhir edilebilir. Ancak, uzaktan
seyrederek ne kitleler kazanılabilir, ne de karşı devrimci
burjuvazinin gerçek yüzü ortaya çıkarılabilir.
Şu
anda CHP önderliğinde yürüyen her kesimden kitlelerin önemli bir
kesimi faşizme karşı adalet istemektedir. Bu bir ileri harekettir.
Ve kitlenin adalet talebi demokratik içeriklidir. Bu isteme karşı
çıkılamayacağı gibi, sessiz ve duyarsız da kalınamaz. Ancak,
CHP’nin kitleler için gerçek adaleti, barışı ve özgürlüğü
savunmadığı da teşhir edilmelidir.
Bir
çok devrimci akım, “CHP’nin kuyruğuna takılmak” ya da
kitleleri CHP’nin “kuyruğuna takmak” endişesiyle uzak
duruyor. Oysa, devrimden çıkarı olan kitlelerin çok büyük bir
kesimi zaten AKP, MHP ve CHP gibi egemen sınıf partilerin peşinde.
Biz, bu kitleleri kazanmakla yükümlüyüz. Komünistler, kendi
kitlelerini gerici bir burjuva partisinin peşine takmıyor,
gericilerin peşinde giden kitleleri kazanmaya çalışmalıdır.
Devrimci ve komünistler, böyle bir yürüyüşü
gerçekleştirebilecek güçleri olsaydı bunu çoktan yaparlardı.
Bu nedenle “kuyruk” gerekçesi, olsa olsa iyice marjinelleşme
taktiği olabilir.
Eğer,
bugün GEZİ ya da benzeri kitlesel bir eylem olsaydı ve buna rağmen
“adalet yürüyüşü” gerçekleştirilseydi, o zaman sınıf
uzalaşmacılığı ve ileri bir hareketi geriye çekmek olabilirdi.
Oysa, bugünkü durum çok açık ve şu anda en ileri kitle hareketi
bu yürüyüştür. Bu yürüyüşün istediği “adalet”, burjuva
demokrasi sınırları içindeki adalettir. Bugün buna da büyük
ölçüde gereksinimiz vardır. Çünkü, şu anda ülkemizde koyu
bir faşist rejim hüküm sürmektedir. Buna karşı çıkan tüm
muhalif kesimleri birleştirmek, en azından eylemsel bir birliği,
en asgari “adalet” talebiyle bir araya getirebilmek bile büyük
bir başarı ve devrimci bir görev olacaktır. 02.07.2017
***
1
Geschite der Deutschen Arbeiterbewegung (Alman
İşçi Hareketi Tarihi), Cilt 4, sf. 577-578
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder