19 Nisan 2020 Pazar

Artı-Değerin Kaynağı ...



Artı-Değerin Kaynağı

Ve 
 
İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Oluşunun Tarihi


Yusuf KÖSE


Giriş:

Marksizmin temel ekonomi-politik analizlerine, çözümlemelerine ve bir bütün olarak işçi sınıfının marksist-leninist-maoist dünya görüşüne, ideolojisine ve siyasetine yönelik küçük burjuva kesimlerden eleştiriler gelmektedir. Bu saldırılar, sosyalist devletlerin geriye dönüşünden sonra daha da artarak devam etmiştir. 
 
Bazı küçük burjuvalar, işçi sınıfını öldürüp, burjuva sınıfına karşı sınıfsız bir “prekarya” icat ederlerken (ki, bu yaklaşım 1960’lara kadar geriye gider), bir kısmı ise, dijitalleşmenin artmasıyla, proletaryanın artık üretim sürecinin dışına çıkacağını ve kapitalistlerin artı-değeri, canlı emekten değil makinelerden elde edeceğini ileri sürecek denli, kapitalizmin karakteristiğinden uzaklaşmışlardır.

Bu makalede, metaların değeri ve artı-değerin kaynağının nereden geldiği, kapitalist devletlerin neden işgününü durmadan uzatma eğilimi içinde olduğu ve yüksek teknoloji ile üretim yapan bazı uluslararası tekellerin incelenmesi yer almaktadır.

Koronavirüsü salgının yaşandığı bu günlerde, işçi sınıfının üretim alanından çekildiği anda yaşamın nasılda durduğuna tanıklık ediyoruz ve teknoloji yoğun üretim tekellerinin (örenğin Amazon) daha fazla işçi almak istediklerini de basından izliyoruz. Ve bunlar, makale içinde ele alıp incelenmektedir.

Kapitalist sistemin işçi sınıfı sömürüsüne dayandığı, virüs salgınıyla beraber milyonlarca işçinin işsiz kalmasında kendini daha net göstermektedir. Emek-sermaye arasındaki çelişme; kapitalist sistem var olduğu sürece varlığını koruyacak ve bunun çözümü; özel mülkiyet ilişkilerine dayanan kapitalist üretim ilişkilerinin yıkılıp yerine insanlığın gerçek kurtuluşu sosyalist-komünist bir toplumun kurulmasıyla sonuçlanacaktır.
 
Korona günlerinde; “kapitalizmin eskisi gibi olmayacağının” daha yoğun tartışldığı anda, kapitalizmin varolmasını sağlayan artı-değerin kaynağının nerden geldiğini bir kez daha ortaya koymak, işçi sınıfına olan güveni hep canlı tutumak ve sınıf mücadelesini geliştirmek açısından yararlı olacağı inancındayım.
Kapitalizmin bir yüzyıl daha göremeyeceği gerçeği de; başta işçi sınıfı olmak üzere, kitlelerin kapitalizmin her yönüyle çürümüşlüğüne daha yakından tanıklık etmesinin, yaşandığı günlerin içinde oluşumuz göstermektedir. İşçi sınıfının devrimci dinamiğinin diyalektik gelişimi; çürüyen kapitalist toplumun külleri arasından, ikiyüz yılı aşkın bir süredir çok ağır bedeller karşılığında geliştirdiği yeni bir devrimci toplumun filizlerini, özgürce geliştireceği uluslararası sosyalist toplumu kurmasının bütün nesnel koşulların olgunlaştığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu iyi bir gelişme.1

Makale, aşağıdaki başlıkları içeriyor:
  • Makinaların Üretim Sürecindeki Rolü ve Artı değerin Kaynağı
  • Metalara Değer Nereden Gelir
  • Sermaye ve Özgür İşçi
  • İnsanın Makine Karşısında “Bekçi ve Düzenleyici” Olması Hali
  • Makinelerin Marifetleri
  • Sermaye Birikim Süreci Proletaryanın Artışı Süreci Olmaktan Çıktı Mı?
  • Kapitalistler İşgücü Arayışında
  • ABD’de Göçmen İşçilerin Rolü
  • Çin’in Gelişmesinde İşgücü Nüfusunun Büyük Olmasının Rolü
  • Uluslararası Yüksek Teknoloji Tekellerindeki İşgücü
  • Dijitalleşme, Tekelci Devlet Kontrolünün Artması ve İşgünün Uzatılması Bağlantısı
  • Üretim Sürecinin Toplumsal Değişimine Bağlı Olarak İşçi Sınıfının Değişimi
  • Yeni Proletarya Makinalardır, İşçi Sınıfı Artık Belgelerini Alıp Gidebilir” Mi?
  • Robot İş Gücünün Yükselişi ve Kapitalizmin Geleceği



  1. BÖLÜM

Makinaların Üretim Sürecindeki Rolü ve Artı-Değerin kaynağı

Kapitalizmin tarihi boyunca, üretim alanında, teknolojinin daha fazla gelişmesi ve bu gelişmenin sınırsızlığı, robotların üretim alanında daha fazla yer alması, kapitalist sistemde işçi sınıfı üretim alanında devre dışı mı kalıyor sorusunu sık sık sordurdu. Bu nedenle de bir çok “sol” görünümlü burjuva liberalleri; kapitalizmin mezar kazıcısı proletaryanın sınıf olarak ortadan kalkacağı düşüncesinden hareketle, “elveda proletarya” argümanı ile sevinç çığlıkları atmaktan geri kalmadı. Elbette bu liberal argümanlar işçi sınıfı saflarında da epey bulanıklık yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Bunun bir örneği de işçi sınıfını “prekarya” olarak sınıfsızlaştırma çabaları içine girmelerinden görülmektedir. Onlar için burjuva sınıfı var, ama işçi sınıfı yok. Kapitalist üretim ilişkileri sürüyor, ama artık burjuvazi işçiye ihtiyaç duymuyor. Makineler, işçi olmadan artı-değer üretiyor! Vb. vb. ... 
 
Oysa, artı-değerin kaynağı makineler değil canlı emektir. Yani, üretim alanındaki işçidir. Makineler işçinin üretimini hızlandırır, yoğunlaştırır, gerekli emek zamanını azaltıp, artı-emek zamanını çoğaltır ve çalışma süresini uzatır. Ancak, makineler, işçi olmadan, işçinin kullanımında olmadan artı-değer üretemez. Burjuvazinin karının kaynağı artı-değerdir ve artı-değeri ise canlı emek (işçi) üretir.

Bu konuyu, Marx, Kapital’in birinci cildinde açıklamıştır.

... artı-değerin, makinenin yerini aldığı işgücünden değil, makinenin başında çalışan işgücünden doğduğu konusundaki yasa kendisini göstermeye başlar. Artı-değer yalnız değişen sermayeden doğar ve, daha önce gördüğümüz gibi, artı-değer miktarı, iki öğeye bağlıdır: artı-değer oranı ile, aynı zamanda çalıştırılan işçi sayısına.” (abç)

Kapitalist daha fazla kar elde etmek için işçiyi işten çıkarma yolunu seçer. Ya da kriz dönemlerinde işten çıkarmalar artar. İşten çıkarılan işçinin yerine makine koymasına karşın, işverenin karı artmaz, tersine azalır. Daha doğrusu kar oranı düşer. Makineler (günümüzde robot ya da yüksek düzeyde dijitalleşme) işçinin yerini alabilir, ancak işverenin esas amacı olan ve de sermaye birikiminin sağlayacak artı-değer olmaz. Bu da işverini canlı emeksiz işveren yapmaya yetmez. Bir başka söylemle; ortada kapitalizmi sürdürecek ekonomik ilişkiler kalmaz ve ilişki biçimi nitelik değiştirir.

Bugün en yüksek teknoloji ile üretilen telefon ve diğer iletişim araçlarlarının üretiminde robot değil, daha çok işçi çalışır. Ve kapitalist, üretimde aşırı makine kullanmasına karşılık, işçinin çalışma saatini uzatmaya giderek, artı-değer oranını artırma yolunu seçer. 
 
Üretim süreci içinde daha fazla makinenin kullanılması, işgününü kısatlaması gerekirken, kapiatlist tersini yapar. Yani, yoğun sermaye kullanımı işgününün uzamasına neden olur. Bunun temel nedeni; sermayeinin organik bileşiminde değişmeyen sermaye oranının değişen sermaye oranına göre artması, yani, kapitalistin makinelere daha fazla sermaye (para) yatırmasından ileri gelir.

Marx’ın, makinelerin iş sürecine daha fazla tabi olmasıyla işgünün uzamasının nedenlerini tartıştıştığı bölümde, N. W. Senior’den yaptığı bir alıntıyı buraya alalım:

Sabit sermayenin, döner sermayeye oranının büyüklüğü ... iş saatlerinin uzunluğunu istenilir hale getirmektedir.” Makinelerin vb. daha fazla ölçüde kullanılması ile, “uzun iş-saatlerini uzatma dürtüsünü daha da artırıyor, çünkü sabit sermayenin büyük bir kısmını karlı hale getirmenin tek yolu budur.”2

Makineleşmenin artması işçi sayısını azaltma eğlimi içinde olmasına karşılık, kapitalist, makineleşmenin artmasına koşut olarak çalışma saatlerini uzatma eğlimi içine girer. Kapitalist, değişmeyen sermaye bölümünü ölü yatırım olmaktan çıkarıp daha karlı hale getirmek için artı-değeri artırıcı önlemlere baş vurur. Bunun içinde işgününü mümkün olduğunca en azami sınırına çekmeye çalışır ve bu sınırın nerede sonlanacağı, kapitalist ile işçi sınıfı arasındaki mücadeleyle belirlenir. 
 
Toplamda işçi sayısı azalmasada, makineleşmenin yoğun olduğu yerde işçi sayısında nispi azalma görülür. İşçi sayısı verileri, sermayenin artışına göre nispi, ama sayısal olarak mutlak artışı, net olarak göstermektedir. Kapitalistler işçi sayısının azaltılmasından doğan artı-değer oranı eksikliğini, iş gününü uzatarak giderme eğilimi içine girerler.3

Örneğin, Google LLC, dünya çapında toplamda (2019 yılı için) 220 bini aşan işçi çalıştırıyor. Bunun 102 bini direkt kendi elemanı, diğer 120 bin çalışan ise geçici olarak çalıştırılıyor.4 İsviçre’de Google için çalışan 3.000 kişi var. Eğer, makineler artı-değer üretseydi, yüksek teknoloji şirket Google bu kadar işçiyi çalıştırmazdı. Microsoft’un çalışan sayısı ise 148 bindir. Bir başka teknoloji devi Samsung Group’un toplam çalışan sayısı ise 489.000’dir. (2018 yılı için)
Sermayenin nasıl artırıldığını Marx kısaca şöyle özetler:

Sermaye, sadece emek gücü karşılığında değiştirilmek süretiyle, sadece ücretli emeği yaratması süretiyle arttırılabilir. Ücretli işçinin emek gücü, sermaye ile, ancak sermayeyi artırarak, kölesi olduğu gücü kuvvetlendirerek değiştirebilir. O halde, sermayenin artması demek, proletaryanın artması, yani işçi sınıfının artması demektir.5

1800’lerin ilk çeyreğinde söylenen bu sözler, günümüzde de geçerlidir. Daha ilerde işgücü artışını istatistiki verilerle görüleceği gibi (bkz. Tablo-1), sermayenin artışı proletaryanın artışıdır. Ve sermayenin artması, esas olarak ücretli işçinin işgücünün meta olarak kullanılması ve değişim değeri olmasıyla doğrudan ilişkisi vardır. 
 
Tekenolojinin gelişmesi ve üretim sürecinde artık robot ve yapay zekaların (yüksek seviyede dijitalleşme, bir başka söylemle; informasyon teknolojisinin üretimdeki rolünün artması) kullanılmasına karşılık, işçinin işgünün kısalması yerine, daha da uzatılmıştır. 2020 yılında olduğumuz bu günlerde, kapitalistler çalışma saatlerini 12 saate ve daha bir çok ülkede 16 saate (Çin)6 çıkarmışlardır.

Çünkü kapitalistin çalışma işgünün uzatması durumunda değişen sermayede bir değişim olmamasına karşın, üretim hacminde ve artı-değerde bir artış olur.

Kapitalist pazarların büyük markaların üretilmesinde kölelik düzeyinde işçi çalıştırdığı bilinmektedir. Örneğin, Apple7, Samsung, Amazon, Huawei, Nestle, büyük ototmobil tekelleri ve daha niceleri ... AB burjuvazisi, teknolojinin gelişmişlik düzeyinin tersine, çalışma saatlerini 12 saaate çıkarmaya çalışıyor. Fransa, Avusturya ve daha bir çok ülke bunu yasallaştırdı.

Bunun nedenini Marx şöyle açıklıyor:

... Makine daha önce işgücüne yatırılmış bulunan değişen sermayeyi, değişmeyen sermayeye olan makineye dönüştürdüğü için artı-değer üretmez.”8
Ve peşinden ekler:

Örneğin, 2 işçiden, 24 işçiden sızdırıldığı kadar artı-değer sızdırmak olanağı yoktur. Eğer bu 24 kişiden herbiri, 12 saatte, yalnız bir saatlik artı değer sağlasa, 24 işçi bir arada 24 saatlik artı-emek sağlar, oysa 2 kişinin toplam emekleri, 24 saat eder. Demek oluyor ki, makinenin artı-değer üretimine uygulanması, içinde taşıdığı çelişkiyi de beraberinde getiriyor.”9

Marx, bu çelişkiyi şöyle açıklıyor:

Belli bir sanayi kolunda makinenin yaygın olarak kullanılmaya başlanması üzerine, makine ile üretilen bir metanın değeri, aynı türden bütün metaların değerlerine yön verici değeri haline gelmesiyle bu çelişki ortaya çıkar; kapitalisti, bilincinde olmaksızın, işçilerin nispi sayısındaki azalmayı yalnız nispi artı-emekteki bir artışla değil mutlak artı-emekteki bir artışla da telafi edebilmek için işgününü alabildiğine uzatmaya sevkeden işte bu çelişkidir.”10

Sermayenin organik bileşiminin artması ve kapitalist, daha da ileri giderek işçiyi üretimin dışında bırakıp salt makineler ile üretim yapması, üretilen ürünlerinde bir değişim değeri kalmayacaktır. Ve böylece ortada bir artı-değerde söz konusu olmayacağı için, kapitalist üretim ilişkileri içinde bir kapitalist, canlı emeği üretim süreci içine sokmadan bir üretim yapamaz. Yaptığı anda üretim ilişkileri kapitalist üretim ilişkileri olmaktan çıkacağı gibi, ortada sermaye birikiminin sağlayacak bir artı-değerde olmayacaktır.

Makineleri üretici güçlerin içine sokan ve onu üretim sürecinin bir parçası yapan canlı emektir. Çünkü kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu kapitalist toplumda, işçi sınıfının yaratıcılığı olmadan makine de üretim aracı olarak üretim süreci içinde yerini alamaz. 
 
Üretim sürecinin artan ölçüde makineleşmesine karşın, kapitalist canlı emekten vaz geçmiyor, tersine işçinin işgünü süresini devamlı uzatma yoluna gidiyor. Günümüzde bunu daha somut olarak görüyoruz. Bütün kapitalist ülkelerde kapitalistlerin dayatmasıyla iş saatleri uzatılma yoluna gidiliyor. İşçi sınıfı 8 saatlik işgününü yüz yıllık bir mücadele ile ve ağır bedeller ödeyerek kazanmasına karşılık, bugün yeniden eskiye (makineleşmenin en geri olduğu dönemdeki gibi) dönülme eğilimi içine girilmiştir. Çin’de 99611 formülü altında buna başlanmıştır.

Öte yandan, bazı ülkelerde hala 8 saatlik iş günü yasal olsa da, biliniyor ki, işçilerin büyük bir bölümünün “fazla mesai” adı altında 10-12 saat bazı yerlerde ise 14-16 saat çalıştırılıyor.
Kapitalizmin somut gerçekliği karşısında, “yapay zekalı robotlar işçi sınıfının yerini alacak” gibi retoriklerin ileri sürülmesi, kapitalizmin kendisi tarafından reddelimektedir. Canlı emek olmadan salt makineler ile artı-değer elde edilseydi burjuvazi canlı emeği, çoktan üretim sürecinin dışına çıkarırdı. Ve o zamanda nüfus artışı da üretim sürecine uygun giderdi ve bugünkü gibi fazla olmazdı. Zaten insana gereksinim kalmazdı.
...nüfusun gelişmesi –der Marx- tüm üretici güçlerin gelişmesini özetler12

Bugün, bütün kapitalist ülkeler, sermaye kesimleri, nüfusun artması için propaganda yapmasının nedenlerinin başında canlı işgücüne (işçiye) gereksinimleri olduğu içindir. Burjuvazi, 1970’lerde nüfusun azalması yönünde “nüfus planlaması” yaparken, 1990’lardan sonra bu planı, nüfus artışı yönünde yapmaya başladı. Ancaki, kapitalizm, her şeyi yıpratıp tahrip ettiği gibi insan nüfusunu da tahrip etmiştir.

Makinenin canlı emeğin yerini aldığı tezi Marx’tan öncelere dayanır. 1759-1839 yılları arasında yaşamış İngiliz politikacı ve ekonomisti James Maitland Lauderdale, makinenin emeğin yerini aldığını ileri sürenlerdendi. Marx bunu, “büyük bir buluş yaptığını sanıyor” diye eleştirir.13

Ve ekler:

Sabit sermaye (değişmeyen sermaye –YK-) en uygun biçimi makine olan üretim araçları belirlemesinde ancak değer üretir, yani ürünün değerinin iki yönde çoğaltır:
  1. Değere sahip olduğu ölçüde; yani bizzat emeğin ürünü olduğu, nesneleşmiş biçimde belirli bir emek niceliği olduğu ölçüde;

  2. Emek-gücünün sürdürülmesi için gerekli ürünleri daha büyük ölçüde daha kısa zamanda yaratacak duruma getirerek, emeğin üretken gücünü artırdığı, artı-emeğin gerekli-emeğe oranını büyütebildiği ölçüde.14
Burada da görüldüğü gibi, makine artı-emeği büyütebildiği ölçüde, sermaye üretimi süreci içinde kapitalist için bir anlamı vardır. Ve unutulmaması gereken diğer önemli bir nokta ise; makinelerin nesnelleşmiş emek oluşudur.

Ve Ekler Marx:

Makine, eksik emek gücünün yerini almak için değil, yığınlar halinde var olan emek- gücünü gerekli ölçüye indirmek için işe karışır. Ancak emek gücünün yığın halinde bulunduğu yerde makine işe karışır15

Mesele bu kadar açık olmasına karşın, makinelerin artı-değer üreteceğini ileri sürmek ya da makinelerin işçinin (canlı emek) yerini alacağını ileri sürmek, kapitalist üretim ilişkilerinin karakteristiğini çarpıtmanın yanı sıra kapitalistin karının esas kaynağını gizlemeye yöneliktir. Bunu kapitalistlerin ve onların siyasal ve idelojik sözcülerinin yapması normal, ama kapitalizm tarafından ezilen küçük burjuvaların yapması anlamsız.


Metalara Değer Nereden Gelir

Metalara değerin nereden geldiğini, Marx, Kapital’in birinci cildinin ilk sayfalarında, her işçinin anlayabileceği bir şekilde sade bir dille anlatır.

... değerin özünü teşkil eden emek, türdeş insan emeğidir, bir biçimli (üniform) işgücü harcamasıdır.”16
 
Demek ki, işgücünün harcanmadığı nesnede değer yoktur. Demir madenin topraktan çıkarılmasından tutunda binalarda ve başka şeylerde kullanılmasına kadar yapılan bütün işlemlerde bir emek vardır, yani, işgücünün harcanması sonrası oluşan bir değer vardır. Maden toprak altında kaldığı sürece bir değeri olamaz. Onun meta olması için hem kullanıma hem de değişime sokmak gerekiyor. Bunun içinde bir emek harcanması gereklidir. Maden kendiliğinden kullanım değeri ve değişim değeri kazanmaz. 
 
Bir şey kullanım değeri olabilir, ama değişim değeri olmaz. Hava gibi. Ama hava paketlenip satılmaya başlanırsa kullanım değerinin yanında değişim değeri de kazanmış olur ki, böylece bir meta haline gelmiş olur. Onu meta haline sokan ise ona harcanan emektir. 
 
Bugüne dek –der Engels, Marx’ın Kapital’i birinci cildine yazdığı önsözde- ekonomi politik, bize, emeğin bütün zenginliklerin kaynağı ve bütün değerlerin ölçüsü olduğunu, öyle ki, üretimleri aynı işzamanına malolan iki nesnenin aynı değere sahip bulunduğunu ... sermaye adını verdiği biriktirilmiş bir emek türünün varolduğunu, bu sermayenin içerdiği kaynaklar aracılığıyla, canlı emek üretkenliğini yüz kat, bin kat artırdığını...17

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 50 yaşın üstündekiler anımsar. 1970’lerde lokantalarda yemeğin yanında bedava su da verirlerdi. Ve hatta yemeğin yanında bol ekmekte verirlerdi. 1980’lerden sonra sular şişelenmeye ve yemeğin yanındaki ekmek ise dilim sayısıyla getirlmeye başlandı. Yani, su, kapitalist gelişmenin zayıf olduğu yıllarda parasızdı. Çünkü kapitalizmin kanlı eli, onları değişim değeri kazandıracak kadar daha oralara uzanmamıştı. Kısacası kapitalist meta üretimi her yerde aynı düzeyde değildi. O su parasız olduğu zaman da emek harcananarak masaya geliyordu. Ama bir meta değildi. Kullanım değeri vardı, fakat değişim değeri yoktu. Paketlenmeye (şişelenmeye) başlar başlamaz pazarda satılan bir meta haline geldi. Yani, kullanım değeri yanında değişim değeri de kazandı.

Burada Marx’tan uzun bir alıntı alarak sorunu daha da netleştirelim.

Bir şey değere sahip olmadan da bir kullanım değerine sahip olabilir. Bu, o şeyin insana yaralılığı emeğe bağlı olmadığı zaman söz konusudur. Hava, işlenmemiş toprak, doğal çayırlar ve otlaklar vb. böyledir. Bir şey meta olmadan da, yararlı ve insan emeği ürünü olabilir. Gereksinmelerini kendi emeğinin ürünü ile doğrudan doğruya karşılayan kimse, gerçekte, kullanım değeri yaratır ama meta yaratmamıştır. Meta üretmek için, o kimsenin yalnızca kullanım değerleri değil, başkaları için kullanım-değerleri, toplumsal kullanım değerleri üretmesi gerekir. 
 
- Ve Engels, Marx’ın anlatımına bir parantez açar –(YK)

(Ve sırf başkası için üretmesi de yetmez. Ortaçağ köylüsü, feodal bey için ürün-rant-tahıl, papaz için öşür-tahıl üretirdi. Ama, ne bu ürün-rant-tahıl, ne de öşür-tahıl, bir başkası için üretilmiş olmaları gerçeğine karşın, meta haline gelmemişlerdi. Bir meta olabilmesi için, kullanım değeri olacağı başka bir kimseye, değişim yoluyla devredilmesi gerekir.) Nihayet hiç bir nesne, yaralı bir şey değilse, değere sahip olamaz. Eğer o şey yararsız ise, onda bulunan emek de yararsızdır; bu emek, emek sayılmaz, ve bu yüzden değer yaratmaz.”18

Burayı kısaca özetlersek; bir şeyin değeri olması için insan emeği harcanması gerekiyor. Bu da tek başına yetmiyor, o şeyin kullanım değerinin yanında değişim değeri olması gerekiyor.
Burada değerin büyüklüğü ya da küçüklüğüne, nicelik ve niteliğine değinmeyeceğiz. Bu konumuzun dışında. Makinelerin tek başına artı-değer üretmediğini daha analaşılır kılabilmek için, metalara değerin nereden geldiğine ilişkin Marx’ın görüşlerine baş vurduk.

Kapitalist toplumda, metanın bu iki niteliği (kullanım ve değişim) olmazsa olmazdır. Özellikle, kullanım değerinin yanında değişim değeri olmazsa o bir kapitalist meta olamaz. Pazara götürülüp satılamazsa, bir nesne ( ya da ürün) meta olma niteliğine sahip değildir. Ya da Marx’ın ifadesiyle söylersek, bir nesnenin yararlı olması, onun meta haline getirmeye yetmez. İlla da değişm değeri olması gerekir.

Kapitalist toplumun, ödenmemiş emek üzerinde yükseldiği, Engels’in, aynı önsöz’de özellikle vurguladığı gibi; “mevcut tüm toplumsal düzen ödenmemiş emeğe dayanır.” Yani, işçiden alınan artı-değere dayandığı bir gerçektir. Bu nedenle de kapitalist sistem, işçinin yarattığı artı-değere el koymadan varlığını sürdüremez. Bir şeyin meta olmasını sağlayan ve ona değer veren canlı emektir. 
 
Kısacası, makinelerin görevi canlı emeğin üretkenliğini artırmaktır. Metaların değeri makineden değil, canlı emekten gelir. 
 

Sermaye ve Özgür İşçi

Makine özgür değildir. Kendi başına, kullanım değeri ve değişim değeri olan meta üretemez. Bunun için bir tarafta sermaye bir tarafta ise işgücünü özgürce satabilecek işçi olması gerekir. Bu kapitalist sistemin temeli ve olmazsa olmazıdır. Sermayenin karşısına “özgür makine” çıkması halinde, kapitalistin sermayesini büyütecek artı-değer üretecek ve metaya değişim değeri kazandıracak bir üretim süreci çıkar mı? Elbette ki hayır. Bu artık kapitalist sistem olmaz bir başka bir şey olur. Sermayenin yerine “yapay zeka” ya da makine koyan anlayışlar, kapitalist sistemin özünü unutuyorlar. Artı-değer olmadan sermayenin sermaye olarak kalabileceğini sanan ilk klasik iktisatçıların izinden yürüdüklerinin farkına varmadan.

Yalnız başına para –der Marx- ve meta dolaşımı, sermayenin varoluşunun tarihi koşullarının doğmasına yetmiyor. Onun doğabilmesi için, ancak üretim ve tüketim araçlarını elinde bulunduran kimse ile işgücü satan özgür emekçilerin pazarda karşı karşıya gelmesi gerekiyor. Ve bu tek tarihi koşul, bir dünya tarihini kapsıyor. Onun için sermaye, ilk ortaya çıkışı ile, toplumsal üretim sürecinde yeni bir çağın başladığını ilan ediyor.”19

Nesnelere üretim sürecinde kullanım ve değişim değeri niteliği veren emek olmadan sermayenin sermaye olması olası değildir. Kapitalist sistemin kapitalist sistem olması için bir tarafata sermaye bir tarafta ise kapitalistin işçinin gerekli emek dışındaki artı-emeğinin, yani artı-değerine el koyması gereklidir. Bunun dışındaki bir üretim ilişkisinin adı kapitalist üretim ilişkisi olamaz. 
 
Burada kendimize soru soralım. Kapitalist üretim ilişkilerine toplumsal bir karakteristik kazandıran sermaye-özgür işçi ilişkisi değişti mi? Kapitalist artık, işgücünü satacak işçiye gereksinim duymuyor mu? İşçinin işgücünün yerini “yapay zeka mı” aldı? Meta pazarında tek tek kapitalist ile “yapay zeka” mı karşı karşıya geldi ya da gelecek? 
 
Kapitalist üretim ilişkilerinin özünün, yani karakteristiğinin değişmesi için, burjuvazinin ve işçi sınıfının değişmesi, farklılaşması ya da bunlardan birinin ya da ikisinin birlikte farklı bir niteliğe bürünmesi gerekir. Ve biri niteliksel olarak değişirse diğeride değişir. Ve bunları tarihsel olarak karşı karşıya getiren sermaye-emek ilişkisinin artık ortadan kalkması ve bu ilişkinin yerini bir başka şeyin alması gerekir. Çünkü ikisi de özdeştir. Bir olmadan diğeri olamaz. Ve Mao’nun dediği gibi, biri diğerine dönüşebilir.20

Ama biz biliyoruz ki, bu toplumsal sistemde hala işçi sınıfı da burjuva sınıfı vardır. Emek sermaye çelişmesi ve kapitalist üretim ilişkileri bu çelişme üzerinde varolmaya devam ediyor. Nasıl, genişleyerek, üretim hacminin alabildiğine gelişmesi, sermayenin büyümesi ve merkezileşmesi, işçi sınıfının nicel olarak büyümeye devam etmesi vb. Bu gerçek olgular ortada dururken, subjektif niyetlerle ne işçi sınıfı ne de burjuvazi ve bu iki sınıfı yaratan kapitalist toplum yok sayılabilir. Kapitalist toplumun diyalektiği, liberal burjuva ve küçük burjuva dünyasının dışında nesnel bir olgudur.

Kapitalizmin bir üst aşaması olan emperyalizmin ortaya çıkması, kapitalist üretim ilişkilerinin niteliğini, sermaye-emek ilişkisini değiştirmedi. Kapitalist üretimin daha fazla merkezileşmesini, tekellerin yapsını, sermayenin merkezileşmesini büyüttü. Ama, üretim araçlarına sahip olan ile üretim araçlarından yoksun olanların birbiriyle kurduğu ilkşkinin niteliğini ve biçimini değiştirmedi. Üretim araçlarına el koyan tekelci burjuvazi ve üretim araçlarından yoksunlaştırılmış ve sadece işgücüne sahip işçi sınıfının üretim süreci içindeki ilişkisi aynıdır. Emperyalizm sürecinde de meta üretimi esastır. Kapitalist için meta üretiminin tek bir amacı vardır; sermayesini büyütmek ve büyütmek. Bu nedenle meta üretimi sermaye üretimidir ve işgücü de bir metadır.


İnsanın Makine Karşısında “Bekçi ve Düzenleyici” Olması Hali

Bir kapitalistin metayı, salt başkalarına yaralı olsun, kullansınlar diye burjuva hümanist duygularla üretmez. Onun meta üretmekteki amacı, kar (artı-değer) elde etmek, sermayesini büyütmektir. Bunu da çalıştırdığı işçinin ödenmemiş emeğini gasp ederek yapar. Tek amacı budur: Sermayesinin her üretim sürecinde katlayarak büyütmektir.

Canlı emek olmadan makinelere meta ürettirenler, elbette ki, kapitalistin amacını da unutmuş olmalılar ki, bir tarihsel toplumsal yapının varoluş niteliğini görmezden gelebilecek denli ya körleşmişlerdir ya da burjuva sınıfı lehine bilinçli bir çarpıtma içine girmişlerdir.

Kapitalist, bir metayı, ne sırf meta üretmiş olmak için, ne de, onu, kullanım değeri ya da kendi kişisel tüketimi için üretmez. Bir üründe kapitalisti gerçekten ilgilendiren şey bizzat somut ürün değil, üründeki, üretim için tüketilen sermayenin değerini aşan değer fazlasıdır.”21

Kapitalist üretim sürecinde yatırdığı sermayesini daha fazlasını elde etmek için üretim yapar. Bunu da ancak canlı emeğin sömürülmesiyle elde edebilir. 
 
Yatırmış olduğu değişen sermayenin değerini, daha büyük değere çevirebilmesi için tek yol, bu değişen sermayeyi canlı emek karşılığında değiştirmek ve bu canlı emeği sömürmektir.”22

Marx’ın görüşleri çok net ve bilimsel. Bugüne kadar bu görüşleri eleştiren burjuva liberal ekonomistlerin doğru bir şey ortaya koyabildikleri görülmedi. Çünkü onların eleştirilerinin kökleri yine Marx’ın eleştirdiği ilk klasik iktisat okulundan yetişen iktisatçıların tekrarından öteye gidemedi.

İşçinin, işgücü olmadan makinelerle yapılan üretim burjuvaziye karı nereden getirecek? Makinelerin artı-değer ürettiğini varsayan kimi küçük burjuva ve de liberal burjuva iktisatçıları, sermayenin karının satıştan, yani meta dolaşımından kaynaklandığını ileri sürerler. Elveda proletaryacı ya da prekaryacılarda aynı burjuva iktisatçıları gibi düşünüyor olmalılar. Ama biz biliyoruz ki, karın tek kaynağı işçinin ödenmemiş emeği olan artı-değerdir.

Devam edecek ...

1 Bu yazı uzun olması nedeniyle 4 bölüm halinde yayınlanacaktır.

2 Marx, kapital C.1, sf. 435. Dipnot 69.
3 Dünya’da iş saatleri ile ilgili tablo bu makalenin “Dijitalleşme, Tekelci Devlet Kontrolünün Artması ve İşgünün Uzatılması Bağlantısı” son bölümünde yer alıyor.
4 de.wikipedia.org
5 Marx, Ücret ve Sermaye, Cilt 6, sf.410, almanca. 1970, Dietz Verlag Berlin. Aktaran, Stefan Engel, “Küreselleşme” Tanrıların Günbatımı, Uluslararası Üretimin Yeniden Örgütlenmesi, sf,112, Umut Yayımcılık.
6 Çin’deki çalışma koşulları için China Labor Watch’ın raporlarına bakın. Bu konu, bu makalenin, “Uluslararası Yüksek Teknoloji Tekellerindeki İşgücü” bölümünde geniş bir şekilde ele alınmıştır.
7 Apple’nin Çin’deki üretim yerlerinde işçiler tam bir modern köle olarak kullanılmaktadır. Ve çalışan işçiler, Nazi Almanya’sı dönemindeki gibi tahta barakalar da değil ama, kapalı kamplarda tutulmaktadır. Bkz. BBC, 2014, “Apple’nin tutulmayan sözleri”,, “korona günlerinde sinema” bkz. Sendika63.org
8 Marx, age, sf. 435-436
9 Marx, age, sf. 436
10 Marx, age, sf. 436
11 996= sabah 9 akşam 9 ve haftada altı gün çalışma iş saati uygulması. Bu konuda, Çin’in işlendiği bölümde daha geniş bilgi vardır.
12 Marx, Grundrisse Cilt 2, sf. 89, Sol Yayınları Birinci Baskı.
13 Marx, Grundrisse Cilt 2, sf. 172
14 Marx, Grundrisse Cilt 2, sf. 171. (abç)
15 Marx, age, sf. 172
16 Marx, Kapital Cilt 1, sf. 61, Sol Yayınları, Birinci Baskı.
17 Marx, Kapital C. 1, sf. 46-47, Engels’in önsözü. (aç YK)
18 Marx, Kapital Cilt 1, sf. 63
19 Marx, Kapital, Cilt 1, sf. 194. (açYK)
20 Yusuf Köse, Marx’tan Mao Zedung’a Marksist Düşünce Diyalektiği, sf. 76, El yayınları.
21 Marx, Kapital cilt 3, sf. 43
22 Marx, age, sf. 43

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder