Artı-Değerin
Kaynağı
Ve
İşçinin
Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Oluşunun Tarihi
Yusuf
KÖSE
Giriş:
Marksizmin
temel ekonomi-politik analizlerine, çözümlemelerine ve bir bütün
olarak işçi sınıfının marksist-leninist-maoist dünya görüşüne,
ideolojisine ve siyasetine yönelik küçük burjuva kesimlerden
eleştiriler gelmektedir. Bu saldırılar, sosyalist devletlerin
geriye dönüşünden sonra daha da artarak devam etmiştir.
Bazı
küçük burjuvalar, işçi sınıfını öldürüp, burjuva sınıfına
karşı sınıfsız bir “prekarya” icat ederlerken (ki, bu
yaklaşım 1960’lara kadar geriye gider), bir kısmı ise,
dijitalleşmenin artmasıyla, proletaryanın artık üretim sürecinin
dışına çıkacağını ve kapitalistlerin artı-değeri, canlı
emekten değil makinelerden elde edeceğini ileri sürecek denli,
kapitalizmin karakteristiğinden uzaklaşmışlardır.
Bu
makalede, metaların değeri ve artı-değerin kaynağının nereden
geldiği, kapitalist devletlerin neden işgününü durmadan uzatma
eğilimi içinde olduğu ve yüksek teknoloji ile üretim yapan bazı
uluslararası tekellerin incelenmesi yer almaktadır.
Koronavirüsü
salgının yaşandığı bu günlerde, işçi sınıfının üretim
alanından çekildiği anda yaşamın nasılda durduğuna tanıklık
ediyoruz ve teknoloji yoğun üretim tekellerinin (örenğin Amazon)
daha fazla işçi almak istediklerini de basından izliyoruz. Ve
bunlar, makale içinde ele alıp incelenmektedir.
Kapitalist
sistemin işçi sınıfı sömürüsüne dayandığı, virüs
salgınıyla beraber milyonlarca işçinin işsiz kalmasında kendini
daha net göstermektedir. Emek-sermaye arasındaki çelişme;
kapitalist sistem var olduğu sürece varlığını koruyacak ve
bunun çözümü; özel mülkiyet ilişkilerine dayanan kapitalist
üretim ilişkilerinin yıkılıp yerine insanlığın gerçek
kurtuluşu sosyalist-komünist bir toplumun kurulmasıyla
sonuçlanacaktır.
Korona
günlerinde; “kapitalizmin eskisi gibi olmayacağının” daha
yoğun tartışldığı anda, kapitalizmin varolmasını sağlayan
artı-değerin kaynağının nerden geldiğini bir kez daha ortaya
koymak, işçi sınıfına olan güveni hep canlı tutumak ve sınıf
mücadelesini geliştirmek açısından yararlı olacağı
inancındayım.
Kapitalizmin
bir yüzyıl daha göremeyeceği gerçeği de; başta işçi sınıfı
olmak üzere, kitlelerin kapitalizmin her yönüyle çürümüşlüğüne
daha yakından tanıklık etmesinin, yaşandığı günlerin içinde
oluşumuz göstermektedir. İşçi sınıfının devrimci dinamiğinin
diyalektik gelişimi; çürüyen kapitalist toplumun külleri
arasından, ikiyüz yılı aşkın bir süredir çok ağır bedeller
karşılığında geliştirdiği yeni bir devrimci toplumun
filizlerini, özgürce geliştireceği uluslararası sosyalist
toplumu kurmasının bütün nesnel koşulların olgunlaştığı
gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu iyi bir gelişme.1
Makale,
aşağıdaki başlıkları içeriyor:
- Makinaların Üretim Sürecindeki Rolü ve Artı değerin Kaynağı
- Metalara Değer Nereden Gelir
- Sermaye ve Özgür İşçi
- İnsanın Makine Karşısında “Bekçi ve Düzenleyici” Olması Hali
- Makinelerin Marifetleri
- Sermaye Birikim Süreci Proletaryanın Artışı Süreci Olmaktan Çıktı Mı?
- Kapitalistler İşgücü Arayışında
- ABD’de Göçmen İşçilerin Rolü
- Çin’in Gelişmesinde İşgücü Nüfusunun Büyük Olmasının Rolü
- Uluslararası Yüksek Teknoloji Tekellerindeki İşgücü
- Dijitalleşme, Tekelci Devlet Kontrolünün Artması ve İşgünün Uzatılması Bağlantısı
- Üretim Sürecinin Toplumsal Değişimine Bağlı Olarak İşçi Sınıfının Değişimi
- “Yeni Proletarya Makinalardır, İşçi Sınıfı Artık Belgelerini Alıp Gidebilir” Mi?
- Robot İş Gücünün Yükselişi ve Kapitalizmin Geleceği
- BÖLÜM
Makinaların
Üretim Sürecindeki Rolü ve Artı-Değerin kaynağı
Kapitalizmin
tarihi boyunca, üretim alanında, teknolojinin daha fazla gelişmesi
ve bu gelişmenin sınırsızlığı, robotların üretim alanında
daha fazla yer alması, kapitalist sistemde işçi sınıfı üretim
alanında devre dışı mı kalıyor sorusunu sık sık sordurdu. Bu
nedenle de bir çok “sol” görünümlü burjuva liberalleri;
kapitalizmin mezar kazıcısı proletaryanın sınıf olarak ortadan
kalkacağı düşüncesinden hareketle, “elveda proletarya”
argümanı ile sevinç çığlıkları atmaktan geri kalmadı.
Elbette bu liberal argümanlar işçi sınıfı saflarında da epey
bulanıklık yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Bunun bir örneği
de işçi sınıfını “prekarya” olarak sınıfsızlaştırma
çabaları içine girmelerinden görülmektedir. Onlar için burjuva
sınıfı var, ama işçi sınıfı yok. Kapitalist üretim
ilişkileri sürüyor, ama artık burjuvazi işçiye ihtiyaç
duymuyor. Makineler, işçi olmadan artı-değer üretiyor! Vb. vb.
...
Oysa,
artı-değerin kaynağı makineler değil canlı emektir. Yani,
üretim alanındaki işçidir.
Makineler işçinin üretimini hızlandırır, yoğunlaştırır,
gerekli emek zamanını azaltıp, artı-emek zamanını çoğaltır
ve çalışma süresini uzatır. Ancak, makineler, işçi olmadan,
işçinin kullanımında olmadan artı-değer üretemez. Burjuvazinin
karının kaynağı artı-değerdir ve artı-değeri ise canlı emek
(işçi) üretir.
Bu
konuyu, Marx, Kapital’in birinci cildinde açıklamıştır.
“...
artı-değerin,
makinenin yerini aldığı işgücünden değil, makinenin başında
çalışan işgücünden doğduğu konusundaki yasa kendisini
göstermeye başlar.
Artı-değer
yalnız değişen sermayeden doğar ve, daha önce gördüğümüz
gibi, artı-değer miktarı, iki öğeye bağlıdır: artı-değer
oranı ile, aynı zamanda çalıştırılan işçi sayısına.”
(abç)
Kapitalist
daha fazla kar elde etmek için işçiyi işten çıkarma yolunu
seçer. Ya da kriz dönemlerinde işten çıkarmalar artar. İşten
çıkarılan işçinin yerine makine koymasına karşın, işverenin
karı artmaz, tersine azalır. Daha doğrusu kar oranı düşer.
Makineler (günümüzde robot ya da yüksek düzeyde dijitalleşme)
işçinin yerini alabilir, ancak işverenin esas amacı olan ve de
sermaye birikiminin sağlayacak artı-değer olmaz. Bu da işverini
canlı emeksiz işveren yapmaya yetmez. Bir başka söylemle; ortada
kapitalizmi sürdürecek ekonomik ilişkiler kalmaz ve ilişki biçimi
nitelik değiştirir.
Bugün
en yüksek teknoloji ile üretilen telefon ve diğer iletişim
araçlarlarının üretiminde robot değil, daha çok işçi çalışır.
Ve kapitalist, üretimde aşırı makine kullanmasına karşılık,
işçinin çalışma saatini uzatmaya giderek, artı-değer oranını
artırma yolunu seçer.
Üretim
süreci içinde daha fazla makinenin kullanılması, işgününü
kısatlaması gerekirken, kapiatlist tersini yapar. Yani, yoğun
sermaye kullanımı işgününün uzamasına neden olur. Bunun temel
nedeni; sermayeinin
organik bileşiminde değişmeyen sermaye oranının değişen
sermaye oranına göre artması, yani, kapitalistin makinelere daha
fazla sermaye (para) yatırmasından ileri gelir.
Marx’ın,
makinelerin iş sürecine daha fazla tabi olmasıyla işgünün
uzamasının nedenlerini tartıştıştığı bölümde, N. W.
Senior’den yaptığı bir alıntıyı buraya alalım:
“Sabit
sermayenin, döner sermayeye oranının büyüklüğü ... iş
saatlerinin uzunluğunu istenilir hale getirmektedir.” Makinelerin
vb. daha fazla ölçüde kullanılması ile, “uzun iş-saatlerini
uzatma dürtüsünü daha da artırıyor, çünkü sabit sermayenin
büyük bir kısmını karlı hale getirmenin tek yolu budur.”2
Makineleşmenin
artması işçi sayısını azaltma eğlimi içinde olmasına
karşılık, kapitalist, makineleşmenin artmasına koşut olarak
çalışma saatlerini uzatma eğlimi içine girer. Kapitalist,
değişmeyen sermaye bölümünü ölü yatırım olmaktan çıkarıp
daha karlı hale getirmek için artı-değeri artırıcı önlemlere
baş vurur. Bunun içinde işgününü mümkün olduğunca en azami
sınırına çekmeye çalışır ve bu sınırın nerede sonlanacağı,
kapitalist ile işçi sınıfı arasındaki mücadeleyle belirlenir.
Toplamda
işçi sayısı azalmasada, makineleşmenin yoğun olduğu yerde işçi
sayısında nispi azalma görülür. İşçi sayısı verileri,
sermayenin artışına göre nispi, ama sayısal olarak mutlak
artışı, net olarak göstermektedir. Kapitalistler işçi sayısının
azaltılmasından doğan artı-değer oranı eksikliğini, iş gününü
uzatarak giderme eğilimi içine girerler.3
Örneğin,
Google LLC, dünya çapında toplamda (2019 yılı için) 220 bini
aşan işçi çalıştırıyor. Bunun 102 bini direkt kendi elemanı,
diğer 120 bin çalışan ise geçici olarak çalıştırılıyor.4
İsviçre’de Google için çalışan 3.000 kişi var. Eğer,
makineler artı-değer üretseydi, yüksek teknoloji şirket Google
bu kadar işçiyi çalıştırmazdı. Microsoft’un çalışan
sayısı ise 148 bindir. Bir başka teknoloji devi Samsung Group’un
toplam çalışan sayısı ise 489.000’dir. (2018 yılı için)
Sermayenin
nasıl artırıldığını Marx kısaca şöyle özetler:
“Sermaye,
sadece emek gücü karşılığında değiştirilmek süretiyle,
sadece ücretli emeği yaratması süretiyle arttırılabilir.
Ücretli işçinin emek gücü, sermaye ile, ancak sermayeyi
artırarak, kölesi olduğu gücü kuvvetlendirerek değiştirebilir.
O
halde, sermayenin artması demek, proletaryanın artması, yani işçi
sınıfının artması demektir.”5
1800’lerin
ilk çeyreğinde söylenen bu sözler, günümüzde de geçerlidir.
Daha ilerde işgücü artışını istatistiki verilerle görüleceği
gibi (bkz. Tablo-1), sermayenin artışı proletaryanın artışıdır.
Ve sermayenin artması, esas olarak ücretli işçinin işgücünün
meta olarak kullanılması ve değişim değeri olmasıyla doğrudan
ilişkisi vardır.
Tekenolojinin
gelişmesi ve üretim sürecinde artık robot ve yapay zekaların
(yüksek seviyede dijitalleşme, bir başka söylemle; informasyon
teknolojisinin üretimdeki rolünün artması) kullanılmasına
karşılık, işçinin işgünün kısalması yerine, daha da
uzatılmıştır. 2020 yılında olduğumuz bu günlerde,
kapitalistler çalışma saatlerini 12 saate ve daha bir çok ülkede
16 saate (Çin)6
çıkarmışlardır.
Çünkü
kapitalistin çalışma işgünün uzatması durumunda değişen
sermayede bir değişim olmamasına karşın, üretim hacminde ve
artı-değerde bir artış olur.
Kapitalist
pazarların büyük markaların üretilmesinde kölelik düzeyinde
işçi çalıştırdığı bilinmektedir. Örneğin, Apple7,
Samsung, Amazon, Huawei, Nestle, büyük ototmobil tekelleri ve daha
niceleri ... AB burjuvazisi, teknolojinin gelişmişlik düzeyinin
tersine, çalışma saatlerini 12 saaate çıkarmaya çalışıyor.
Fransa, Avusturya ve daha bir çok ülke bunu yasallaştırdı.
Bunun
nedenini Marx şöyle açıklıyor:
“...
Makine
daha önce işgücüne yatırılmış bulunan değişen sermayeyi,
değişmeyen sermayeye olan makineye dönüştürdüğü için
artı-değer üretmez.”8
Ve
peşinden ekler:
“Örneğin,
2 işçiden, 24 işçiden sızdırıldığı kadar artı-değer
sızdırmak olanağı yoktur. Eğer bu 24 kişiden herbiri, 12
saatte, yalnız bir saatlik artı değer sağlasa, 24 işçi bir
arada 24 saatlik artı-emek sağlar, oysa 2 kişinin toplam emekleri,
24 saat eder. Demek oluyor ki, makinenin artı-değer üretimine
uygulanması, içinde taşıdığı çelişkiyi de beraberinde
getiriyor.”9
Marx,
bu çelişkiyi şöyle açıklıyor:
“Belli
bir sanayi kolunda makinenin yaygın olarak kullanılmaya başlanması
üzerine, makine ile üretilen bir metanın değeri, aynı türden
bütün metaların değerlerine yön verici değeri haline gelmesiyle
bu çelişki ortaya çıkar; kapitalisti, bilincinde olmaksızın,
işçilerin nispi sayısındaki azalmayı yalnız nispi artı-emekteki
bir artışla değil mutlak artı-emekteki bir artışla da telafi
edebilmek için işgününü alabildiğine uzatmaya sevkeden işte bu
çelişkidir.”10
Sermayenin
organik bileşiminin artması ve kapitalist, daha da ileri giderek
işçiyi üretimin dışında bırakıp salt makineler ile üretim
yapması, üretilen ürünlerinde bir değişim değeri
kalmayacaktır. Ve böylece ortada bir artı-değerde söz konusu
olmayacağı için, kapitalist üretim ilişkileri içinde bir
kapitalist, canlı emeği üretim süreci içine sokmadan bir üretim
yapamaz. Yaptığı anda üretim ilişkileri kapitalist üretim
ilişkileri olmaktan çıkacağı gibi, ortada sermaye birikiminin
sağlayacak bir artı-değerde olmayacaktır.
Makineleri
üretici güçlerin içine sokan ve onu üretim sürecinin bir
parçası yapan canlı emektir. Çünkü kapitalist üretim
ilişkilerinin egemen olduğu kapitalist toplumda, işçi sınıfının
yaratıcılığı olmadan makine de üretim aracı olarak üretim
süreci içinde yerini alamaz.
Üretim
sürecinin artan ölçüde makineleşmesine karşın, kapitalist
canlı emekten vaz geçmiyor, tersine işçinin işgünü süresini
devamlı uzatma yoluna gidiyor. Günümüzde bunu daha somut olarak
görüyoruz. Bütün kapitalist ülkelerde kapitalistlerin
dayatmasıyla iş saatleri uzatılma yoluna gidiliyor. İşçi sınıfı
8 saatlik işgününü yüz yıllık bir mücadele ile ve ağır
bedeller ödeyerek kazanmasına karşılık, bugün yeniden eskiye
(makineleşmenin en geri olduğu dönemdeki gibi) dönülme eğilimi
içine girilmiştir. Çin’de 99611
formülü altında buna başlanmıştır.
Öte
yandan, bazı ülkelerde hala 8 saatlik iş günü yasal olsa da,
biliniyor ki, işçilerin büyük bir bölümünün “fazla mesai”
adı altında 10-12 saat bazı yerlerde ise 14-16 saat
çalıştırılıyor.
Kapitalizmin
somut gerçekliği karşısında, “yapay zekalı robotlar işçi
sınıfının yerini alacak” gibi retoriklerin ileri sürülmesi,
kapitalizmin kendisi tarafından reddelimektedir. Canlı emek olmadan
salt makineler ile artı-değer elde edilseydi burjuvazi canlı
emeği, çoktan üretim sürecinin dışına çıkarırdı. Ve o
zamanda nüfus artışı da üretim sürecine uygun giderdi ve
bugünkü gibi fazla olmazdı. Zaten insana gereksinim kalmazdı.
Bugün,
bütün kapitalist ülkeler, sermaye kesimleri, nüfusun artması
için propaganda yapmasının nedenlerinin başında canlı işgücüne
(işçiye) gereksinimleri olduğu içindir. Burjuvazi, 1970’lerde
nüfusun azalması yönünde “nüfus planlaması” yaparken,
1990’lardan sonra bu planı, nüfus artışı yönünde yapmaya
başladı. Ancaki, kapitalizm, her şeyi yıpratıp tahrip ettiği
gibi insan nüfusunu da tahrip etmiştir.
Makinenin
canlı emeğin yerini aldığı tezi Marx’tan öncelere dayanır.
1759-1839 yılları arasında yaşamış İngiliz politikacı ve
ekonomisti James Maitland Lauderdale, makinenin emeğin yerini
aldığını ileri sürenlerdendi. Marx bunu, “büyük bir buluş
yaptığını sanıyor” diye eleştirir.13
Ve
ekler:
“Sabit
sermaye (değişmeyen
sermaye –YK-)
en uygun biçimi makine olan üretim araçları belirlemesinde ancak
değer üretir, yani ürünün değerinin iki yönde çoğaltır:
- Değere sahip olduğu ölçüde; yani bizzat emeğin ürünü olduğu, nesneleşmiş biçimde belirli bir emek niceliği olduğu ölçüde;
- Emek-gücünün sürdürülmesi için gerekli ürünleri daha büyük ölçüde daha kısa zamanda yaratacak duruma getirerek, emeğin üretken gücünü artırdığı, artı-emeğin gerekli-emeğe oranını büyütebildiği ölçüde.”14
Burada
da görüldüğü gibi, makine artı-emeği büyütebildiği ölçüde,
sermaye üretimi süreci içinde kapitalist için bir anlamı vardır.
Ve unutulmaması gereken diğer önemli bir nokta ise; makinelerin
nesnelleşmiş emek oluşudur.
Ve
Ekler Marx:
“Makine,
eksik emek gücünün yerini almak için değil, yığınlar halinde
var olan emek- gücünü gerekli ölçüye indirmek için işe
karışır. Ancak emek gücünün yığın halinde bulunduğu yerde
makine işe karışır”15
Mesele
bu kadar açık olmasına karşın, makinelerin artı-değer
üreteceğini ileri sürmek ya da makinelerin işçinin (canlı emek)
yerini alacağını ileri sürmek, kapitalist üretim ilişkilerinin
karakteristiğini çarpıtmanın yanı sıra kapitalistin karının
esas kaynağını gizlemeye yöneliktir. Bunu kapitalistlerin ve
onların siyasal ve idelojik sözcülerinin yapması normal, ama
kapitalizm tarafından ezilen küçük burjuvaların yapması
anlamsız.
Metalara
Değer Nereden Gelir
Metalara
değerin nereden geldiğini, Marx, Kapital’in birinci cildinin ilk
sayfalarında, her işçinin anlayabileceği bir şekilde sade bir
dille anlatır.
“...
değerin
özünü teşkil eden emek, türdeş insan emeğidir, bir biçimli
(üniform) işgücü harcamasıdır.”16
Demek
ki, işgücünün harcanmadığı nesnede değer yoktur. Demir
madenin topraktan çıkarılmasından tutunda binalarda ve başka
şeylerde kullanılmasına kadar yapılan bütün işlemlerde bir
emek vardır, yani, işgücünün harcanması sonrası oluşan bir
değer vardır. Maden toprak altında kaldığı sürece bir değeri
olamaz. Onun meta olması için hem kullanıma hem de değişime
sokmak gerekiyor. Bunun içinde bir emek harcanması gereklidir.
Maden kendiliğinden kullanım değeri ve değişim değeri kazanmaz.
Bir
şey kullanım değeri olabilir, ama değişim değeri olmaz. Hava
gibi. Ama hava paketlenip satılmaya başlanırsa kullanım değerinin
yanında değişim değeri de kazanmış olur ki, böylece bir meta
haline gelmiş olur. Onu meta haline sokan ise ona harcanan emektir.
“Bugüne
dek –der
Engels, Marx’ın Kapital’i birinci cildine yazdığı önsözde-
ekonomi politik, bize, emeğin
bütün zenginliklerin kaynağı ve bütün değerlerin ölçüsü
olduğunu,
öyle ki, üretimleri aynı işzamanına malolan iki nesnenin aynı
değere sahip bulunduğunu ... sermaye adını verdiği biriktirilmiş
bir emek türünün varolduğunu, bu sermayenin içerdiği kaynaklar
aracılığıyla, canlı emek üretkenliğini yüz kat, bin kat
artırdığını...”17
Türkiye
ve Kuzey Kürdistan’da 50 yaşın üstündekiler anımsar.
1970’lerde lokantalarda yemeğin yanında bedava su da verirlerdi.
Ve hatta yemeğin yanında bol ekmekte verirlerdi. 1980’lerden
sonra sular şişelenmeye ve yemeğin yanındaki ekmek ise dilim
sayısıyla getirlmeye başlandı. Yani, su, kapitalist gelişmenin
zayıf olduğu yıllarda parasızdı. Çünkü kapitalizmin kanlı
eli, onları değişim değeri kazandıracak kadar daha oralara
uzanmamıştı. Kısacası kapitalist meta üretimi her yerde aynı
düzeyde değildi. O su parasız olduğu zaman da emek harcananarak
masaya geliyordu. Ama bir meta değildi. Kullanım değeri vardı,
fakat değişim değeri yoktu. Paketlenmeye (şişelenmeye) başlar
başlamaz pazarda satılan bir meta haline geldi. Yani, kullanım
değeri yanında değişim değeri de kazandı.
Burada
Marx’tan uzun bir alıntı alarak sorunu daha da netleştirelim.
“ Bir
şey değere sahip olmadan da bir kullanım değerine sahip olabilir.
Bu, o şeyin insana yaralılığı emeğe bağlı olmadığı zaman
söz konusudur. Hava, işlenmemiş toprak, doğal çayırlar ve
otlaklar vb. böyledir. Bir şey meta olmadan da, yararlı ve insan
emeği ürünü olabilir. Gereksinmelerini kendi emeğinin ürünü
ile doğrudan doğruya karşılayan kimse, gerçekte, kullanım
değeri yaratır ama meta yaratmamıştır. Meta üretmek için, o
kimsenin yalnızca kullanım değerleri değil, başkaları için
kullanım-değerleri, toplumsal kullanım değerleri üretmesi
gerekir.
-
Ve Engels, Marx’ın anlatımına bir parantez açar –(YK)
“(Ve
sırf başkası için üretmesi de yetmez. Ortaçağ köylüsü,
feodal bey için ürün-rant-tahıl, papaz için öşür-tahıl
üretirdi. Ama, ne bu ürün-rant-tahıl, ne de öşür-tahıl, bir
başkası için üretilmiş olmaları gerçeğine karşın, meta
haline gelmemişlerdi. Bir meta olabilmesi için, kullanım değeri
olacağı başka bir kimseye, değişim yoluyla devredilmesi
gerekir.) Nihayet hiç bir nesne, yaralı bir şey değilse, değere
sahip olamaz. Eğer o şey yararsız ise, onda bulunan emek de
yararsızdır; bu emek, emek sayılmaz, ve bu yüzden değer
yaratmaz.”18
Burayı
kısaca özetlersek; bir şeyin değeri olması için insan emeği
harcanması gerekiyor. Bu da tek başına yetmiyor, o şeyin kullanım
değerinin yanında değişim değeri olması gerekiyor.
Burada
değerin büyüklüğü ya da küçüklüğüne, nicelik ve
niteliğine değinmeyeceğiz. Bu konumuzun dışında. Makinelerin
tek başına artı-değer üretmediğini daha analaşılır
kılabilmek için, metalara değerin nereden geldiğine ilişkin
Marx’ın görüşlerine baş vurduk.
Kapitalist
toplumda, metanın bu iki niteliği (kullanım ve değişim) olmazsa
olmazdır. Özellikle, kullanım değerinin yanında değişim değeri
olmazsa o bir kapitalist meta olamaz. Pazara götürülüp
satılamazsa, bir nesne ( ya da ürün) meta olma niteliğine sahip
değildir. Ya da Marx’ın ifadesiyle söylersek, bir nesnenin
yararlı olması, onun meta haline getirmeye yetmez. İlla da değişm
değeri olması gerekir.
Kapitalist
toplumun, ödenmemiş emek üzerinde yükseldiği, Engels’in, aynı
önsöz’de özellikle vurguladığı gibi; “mevcut
tüm toplumsal düzen ödenmemiş emeğe dayanır.”
Yani, işçiden alınan artı-değere dayandığı bir gerçektir. Bu
nedenle de kapitalist sistem, işçinin yarattığı artı-değere el
koymadan varlığını sürdüremez. Bir şeyin meta olmasını
sağlayan ve ona değer veren canlı emektir.
Kısacası,
makinelerin görevi canlı emeğin üretkenliğini artırmaktır.
Metaların değeri makineden değil, canlı emekten gelir.
Sermaye
ve Özgür İşçi
Makine
özgür değildir. Kendi başına, kullanım değeri ve değişim
değeri olan meta üretemez. Bunun için bir tarafta sermaye bir
tarafta ise işgücünü özgürce satabilecek işçi olması
gerekir. Bu kapitalist sistemin temeli ve olmazsa olmazıdır.
Sermayenin karşısına “özgür makine” çıkması halinde,
kapitalistin sermayesini büyütecek artı-değer üretecek ve metaya
değişim değeri kazandıracak bir üretim süreci çıkar mı?
Elbette ki hayır. Bu artık kapitalist sistem olmaz bir başka bir
şey olur. Sermayenin yerine “yapay zeka” ya da makine koyan
anlayışlar, kapitalist sistemin özünü unutuyorlar. Artı-değer
olmadan sermayenin sermaye olarak kalabileceğini sanan ilk klasik
iktisatçıların izinden yürüdüklerinin farkına varmadan.
“Yalnız
başına para –der Marx- ve meta dolaşımı, sermayenin
varoluşunun tarihi koşullarının doğmasına yetmiyor. Onun
doğabilmesi için, ancak üretim
ve tüketim araçlarını elinde bulunduran kimse ile işgücü satan
özgür emekçilerin
pazarda karşı karşıya gelmesi gerekiyor. Ve bu tek tarihi koşul,
bir dünya tarihini kapsıyor. Onun için sermaye, ilk ortaya çıkışı
ile, toplumsal üretim sürecinde yeni bir çağın başladığını
ilan ediyor.”19
Nesnelere
üretim sürecinde kullanım ve değişim değeri niteliği veren
emek olmadan sermayenin sermaye olması olası değildir. Kapitalist
sistemin kapitalist sistem olması için bir tarafata sermaye bir
tarafta ise kapitalistin işçinin gerekli emek dışındaki
artı-emeğinin, yani artı-değerine el koyması gereklidir. Bunun
dışındaki bir üretim ilişkisinin adı kapitalist üretim
ilişkisi olamaz.
Burada
kendimize soru soralım. Kapitalist üretim ilişkilerine toplumsal
bir karakteristik kazandıran sermaye-özgür işçi ilişkisi
değişti mi? Kapitalist artık, işgücünü satacak işçiye
gereksinim duymuyor mu? İşçinin işgücünün yerini “yapay zeka
mı” aldı? Meta pazarında tek tek kapitalist ile “yapay zeka”
mı karşı karşıya geldi ya da gelecek?
Kapitalist
üretim ilişkilerinin özünün, yani karakteristiğinin değişmesi
için, burjuvazinin ve işçi sınıfının değişmesi,
farklılaşması ya da bunlardan birinin ya da ikisinin birlikte
farklı bir niteliğe bürünmesi gerekir. Ve biri niteliksel olarak
değişirse diğeride değişir. Ve bunları tarihsel olarak karşı
karşıya getiren sermaye-emek ilişkisinin artık ortadan kalkması
ve bu ilişkinin yerini bir başka şeyin alması gerekir. Çünkü
ikisi de özdeştir. Bir olmadan diğeri olamaz. Ve Mao’nun dediği
gibi, biri diğerine dönüşebilir.20
Ama
biz biliyoruz ki, bu toplumsal sistemde hala işçi sınıfı da
burjuva sınıfı vardır. Emek sermaye çelişmesi ve kapitalist
üretim ilişkileri bu çelişme üzerinde varolmaya devam ediyor.
Nasıl, genişleyerek, üretim hacminin alabildiğine gelişmesi,
sermayenin büyümesi ve merkezileşmesi, işçi sınıfının nicel
olarak büyümeye devam etmesi vb. Bu gerçek olgular ortada
dururken, subjektif niyetlerle ne işçi sınıfı ne de burjuvazi ve
bu iki sınıfı yaratan kapitalist toplum yok sayılabilir.
Kapitalist toplumun diyalektiği, liberal burjuva ve küçük burjuva
dünyasının dışında nesnel bir olgudur.
Kapitalizmin
bir üst aşaması olan emperyalizmin ortaya çıkması, kapitalist
üretim ilişkilerinin niteliğini, sermaye-emek ilişkisini
değiştirmedi. Kapitalist üretimin daha fazla merkezileşmesini,
tekellerin yapsını, sermayenin merkezileşmesini büyüttü. Ama,
üretim araçlarına sahip olan ile üretim araçlarından yoksun
olanların birbiriyle kurduğu ilkşkinin niteliğini ve biçimini
değiştirmedi. Üretim araçlarına el koyan tekelci burjuvazi ve
üretim araçlarından yoksunlaştırılmış ve sadece işgücüne
sahip işçi sınıfının üretim süreci içindeki ilişkisi
aynıdır. Emperyalizm sürecinde de meta üretimi esastır.
Kapitalist için meta üretiminin tek bir amacı vardır; sermayesini
büyütmek ve büyütmek. Bu nedenle meta üretimi sermaye üretimidir
ve işgücü de bir metadır.
İnsanın
Makine Karşısında “Bekçi ve Düzenleyici” Olması Hali
Bir
kapitalistin metayı, salt başkalarına yaralı olsun, kullansınlar
diye burjuva hümanist duygularla üretmez. Onun meta üretmekteki
amacı, kar (artı-değer) elde etmek, sermayesini büyütmektir.
Bunu da çalıştırdığı işçinin ödenmemiş emeğini gasp
ederek yapar. Tek amacı budur: Sermayesinin her üretim sürecinde
katlayarak büyütmektir.
Canlı
emek olmadan makinelere meta ürettirenler, elbette ki, kapitalistin
amacını da unutmuş olmalılar ki, bir tarihsel toplumsal yapının
varoluş niteliğini görmezden gelebilecek denli ya körleşmişlerdir
ya da burjuva sınıfı lehine bilinçli bir çarpıtma içine
girmişlerdir.
“Kapitalist,
bir metayı, ne sırf meta üretmiş olmak için, ne de, onu,
kullanım değeri ya da kendi kişisel tüketimi için üretmez. Bir
üründe kapitalisti gerçekten ilgilendiren şey bizzat somut ürün
değil, üründeki, üretim için tüketilen sermayenin değerini
aşan değer fazlasıdır.”21
Kapitalist
üretim sürecinde yatırdığı sermayesini daha fazlasını elde
etmek için üretim yapar. Bunu da ancak canlı emeğin
sömürülmesiyle elde edebilir.
“Yatırmış
olduğu değişen sermayenin değerini, daha büyük değere
çevirebilmesi için tek yol, bu değişen sermayeyi canlı emek
karşılığında değiştirmek ve bu canlı emeği sömürmektir.”22
Marx’ın
görüşleri çok net ve bilimsel. Bugüne kadar bu görüşleri
eleştiren burjuva liberal ekonomistlerin doğru bir şey ortaya
koyabildikleri görülmedi. Çünkü onların eleştirilerinin
kökleri yine Marx’ın eleştirdiği ilk klasik iktisat okulundan
yetişen iktisatçıların tekrarından öteye gidemedi.
İşçinin,
işgücü olmadan makinelerle yapılan üretim burjuvaziye karı
nereden getirecek? Makinelerin artı-değer ürettiğini varsayan
kimi küçük burjuva ve de liberal burjuva iktisatçıları,
sermayenin karının satıştan, yani meta dolaşımından
kaynaklandığını ileri sürerler. Elveda proletaryacı ya da
prekaryacılarda aynı burjuva iktisatçıları gibi düşünüyor
olmalılar. Ama biz biliyoruz ki, karın tek kaynağı işçinin
ödenmemiş emeği olan artı-değerdir.
Devam edecek ...
Devam edecek ...
2
Marx, kapital C.1, sf. 435.
Dipnot 69.
3
Dünya’da iş saatleri ile ilgili tablo bu makalenin
“Dijitalleşme,
Tekelci Devlet Kontrolünün Artması ve İşgünün Uzatılması
Bağlantısı” son bölümünde yer alıyor.
4
de.wikipedia.org
5
Marx, Ücret ve Sermaye, Cilt 6, sf.410, almanca. 1970, Dietz Verlag
Berlin. Aktaran, Stefan Engel, “Küreselleşme” Tanrıların
Günbatımı, Uluslararası Üretimin Yeniden Örgütlenmesi,
sf,112, Umut Yayımcılık.
6
Çin’deki çalışma koşulları için China Labor Watch’ın
raporlarına bakın. Bu konu, bu makalenin, “Uluslararası Yüksek
Teknoloji Tekellerindeki İşgücü” bölümünde geniş bir
şekilde ele alınmıştır.
7
Apple’nin Çin’deki üretim yerlerinde işçiler tam bir modern
köle olarak kullanılmaktadır. Ve çalışan işçiler, Nazi
Almanya’sı dönemindeki gibi tahta barakalar da değil ama,
kapalı kamplarda tutulmaktadır. Bkz. BBC, 2014, “Apple’nin
tutulmayan sözleri”,, “korona günlerinde sinema” bkz.
Sendika63.org
8
Marx, age, sf. 435-436
9
Marx, age, sf. 436
10
Marx, age, sf. 436
11
996= sabah 9 akşam 9 ve haftada altı gün çalışma iş saati
uygulması. Bu konuda, Çin’in işlendiği bölümde daha geniş
bilgi vardır.
12
Marx, Grundrisse Cilt 2, sf. 89, Sol Yayınları Birinci Baskı.
13
Marx, Grundrisse Cilt 2, sf. 172
14
Marx, Grundrisse Cilt 2, sf. 171. (abç)
15
Marx, age, sf. 172
17
Marx, Kapital C. 1, sf. 46-47, Engels’in
önsözü. (aç YK)
18
Marx, Kapital Cilt 1, sf. 63
19
Marx, Kapital, Cilt 1, sf. 194. (açYK)
20
Yusuf Köse, Marx’tan Mao Zedung’a Marksist Düşünce
Diyalektiği, sf. 76, El yayınları.
21
Marx, Kapital cilt 3, sf. 43
22
Marx, age, sf. 43
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder