Dünya Gezegeni Üzerinde Yaşayan Tüm Canlılar Ve İnsanlık İçin
En
Büyük Tehdit:
Kapitalizm
Virüsü
Yusuf
KÖSE
2019
Aralık başında tespit edilip, ama 2020 Ocak ayı başından beri
en çok konuşulan konu, hiş şüphesiz, Çin’in Wuhan kentinde
çıkıp dünyaya yayılan Korana virüsü. İnsanlık tarihi bir çok
yaygın ve bulaşıcı hastalıklara maruz kaldı ve bir şekilde, bu
tür virüslere karşı mücadele yöntemleri geliştirdi ve başarılı
oldu.
Ancak,
virüslerin bu kadar kısa sürede binlerce insana bulaşması ve
hatta anında denebilecek bir süre içinde dünyaya yayılması,
kapitalist toplumsal sistemle doğrudan bir ilişkisi vardır. Yani,
virüslerin kısa zamanda yüzlerce hatta binlerce can alması, yine
kapitalist soyguncu sistemle ilişkisi vardır.
Virüsler
insanlık için, kapitalizm kadar korkutucu ve can alıcı olamaz.
Ama kapitalizm daha gerçekci, daha büyük ve korkunç sonuçlar
doğuran bir toplumsal sistemdir. Acil önlem alınması gereken,
acilen yok edilmesi gereken en tehlikeli virüsler, mikrobik bulaşıcı
virüsler değil, kapitalist toplumsal virüsün kendisidir.
Korona virüsünün Çin'de kısa zaman içinde bu denli hızlı yayılması ve can alması, Çin emperyalişst burjuvazisinin, halkın sağlığını değil, sermayenin çıkarını ve emperyalist emellerini esas almasındandır.
Korona virüsünün Çin'de kısa zaman içinde bu denli hızlı yayılması ve can alması, Çin emperyalişst burjuvazisinin, halkın sağlığını değil, sermayenin çıkarını ve emperyalist emellerini esas almasındandır.
Mikrobik
virüslerinlerin çok can alması, kapitalist devletlerin sömürü
ve egemenlik analyışları ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
Toplumun sağlığına ayrılan paralar ile silahlanmaya ayrılan
paralar aynı değildir. Silahlanmaya daha büyük bütçeler
ayrılmaktadır. Yine, bilimin ve teknolojinin gelşmesine karşın,
insan sağlığına yönelik yatırımlar ise devede kulak kalır.
Özellikle insan sağlığın ilaç tekellerinin elinde olduğu bir
sistemde, tekeller, insanların sağlıklı değil, kontrollü bir
şekilde sağlıksız olmasını ister.
Örneğin
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 2019 verilerine göre ilk on
emperyalist ülkede kişi başına yıllık beş bin ABD doları
harcama yapılırken, en yoksul son on ülkede ise bu rakam 30 ABD
doları kadar. Dünyanın en zengin (dünya nüfusunun %20’si)
ülkelerinin sağlık harcamaları toplam sağlık harcamalarının
%80’ni oluştururken, dünyanın geri kalan nüfusun %80’i ise
dünya sağlık harcamalarının %20’sini yapabiliyor. Dünya
nüfusunun %20 isi ile %80’i arasındaki uçurum bu denli derin.
Türk tekelci burjuva faşist hükümeti ise, 2020 yılı için
bütçeden savunmaya (yani savaşa) %12,8 pay ayırdı. Bu işin
görünen yanı. Bu pay içinde savaş için harcanan ve de
harcanacak olanlar ise bu oranın yarısından fazladır.1
Kapitalist
sistemin karakteri, insan sağlığına uygun değil, tersine, onu her
yönden bozucu, fiziksel ve ruhsal yapısını tahrip edici ve hasta
edici toplumsal ilişkilere sahiptir. İnsanların aç kalması,
işsiz kalması, iş bulsa da aldığı ücretle geçinememesi, iş
yerindeki baskılar, her gün işten atılma korkusu ve salt
geçinmeyi düşünmesi, insan için en sağlıksız ortamdır.
Ücretli kölelik sistemin geçerli olduğu ve özgürlükleri hemen
hemen bütünüyle elinden alınmış toplumların sağlıklı olması
söz konusu olamaz.
“Dünyanın
en zengin 8 kişinin serveti dünya nüfusunun yarısına eşit” ve
dünya nüfusunun yarıya yakın bir bölümünün günde 2 ABD
dolarının altında “kazandıran” bir toplumsal yapıda, insanlığın kendisi için daha büyük tehlike ne olabilir? En tehlikeli virüsün kendisi, bu durumu yaratan kapitalizmin ta kendisidir!
Ya
da şöyle soralım: İnsan yaşamı için en büyük virüs
kapitalizmden başkası olabilir mi?
SARS,
MERS, Ebola, domuz gribi, kuş gribi ve daha adını sayamadığımız
diğer hastalık yaratan virüslerin insan ve doğa kırımı ile
kapitalizmin insan ve doğa kırımı bir ve aynı kefeye konabilir
mi? Birincilerin, ikincilerinin yanında sözü bile edilemez.
Sadece
20 ve 21.yy ele alıp, kapitalist sistemin egemenlik ve kar hırsından
kaynaklı savaşlarda öldürülenleri rakamlara vurursak, insanlığın
yerleşik düzene geçtiği son 10-12 bin yıllık tarihinde bulaşıcı
hastalıktan ölenlerin sayısından çok daha fazladır. Hatta, 1918
yılında ortaya çıkan İspanya Gribi’nden (20 milyon)2
ölenlerin sayısı da bu rakamın içindedir.
Burada,
İspanyol Gribi ile ilgili bir ayrıntıyı –bu ayrıntı-,
kapitalizm ile sosyalizm arasındaki nitelik farkını gösteren bir
ayrıntıyı kısaca aktaralım.
İspanyol
gribi ortaya çıktığında -her zaman olduğu gibi- ölüm, bütün
kapitalist ülkelerde daha çok yoksulları yakaladı. Ancak
yeni kurulmuş olan SSCB, daha devrimin başında halk sağlığını
esas aldığından ve özel mülkiyeti ortadan kaldırıp, eğitimi
ve sağlığı parasız yaptığından, bu grip nedeniyle ölenlerin
sayısı, gelişmiş emperyalist kapitalist ülkere nazaran çok az
oldu.
Nedeni, sosyalist bir sağlık sisteminin uygulanmasıydı.
Kapitalizm
virüsü, hayvanlardan ya da başka nedenlerle insanlara bullaşan
salgın hastalıkları yok edemediği ve de önlem almadığı için
insanların ölümüne neden olurken, kapitalizm aynı zamanda
dünyayı, yani yerkürenin ekolojik dengesinide bozmuştur.
Kapitalizm kendi krizi yanında bir de iklim krizi, ekolojik dengenin
bozulması anlamında bir kriz yaratmıştır. Bu kriz, insanlığı
ve diğer canlıların dünyada yaşayamaz hale getirmeye de
başlamıştır. Uzak olmayan gelecek bir süreçte, gelecek kuşaklar
çok büyük acılar çekecek ve kırımlar yaşayacaktır. Bu
günümüz bilim insanlarının ortak öngörüsüdür.
Salgın
hastalıkları ve doğanın katliamını bir kenara bırakıp,
21.yy’da kapitalist sistemin çıkardığı savaşlarda ölenler
rakamlara vurulursa, daha korkunç gerçekliklerle karşı karşıya
kalırız. Ve virüsün en büyüğü ve tehlikelisi de ortaya çıkar.
Sermayenin,
doğaya ve üzerinde yaşayan tüm canlılara verdiği zarar ve
yıkım, kendi merkezileşmesi ve büyümesiyle orantılıdır. Bir
tarafta sermaye büyürken, öbür yanda ise insan (işçi/emekçi) ve doğa yıkımı
büyür.
Yemen’de
son üç yılda, beş yaşın altında açlıktan 85 bin çocuk öldü
(Save the Children).
Ayrıca,
Irak’la ilgili şöyle bir gerçeklikte var: sadece 1990-2009
yılları arasında ambargo, ABD ve diğer emperyalistlerin işgal ve
saldırıları sonucu toplamda 6 milyon insan yaşamını yitiriyor.
Bu ölülerin yaklaşık iki milyonu, beş yaşın altındaki
çocuklar. 2009’dan günümüze kadar ise iki milyonu aşkın savaş
nedeniyle bir ölüm gerçekliği var Irak’ta. Suriye, Libya,
Yemen, Afganistan’da ve bir çok Afrika ülkesinde süren
savaşlarda ölenlerin (öldürülenlerin) sayısı ise belirsizdir.
Kapitalizmin yarattığı toplumsal yıkım nedeniyle göç
yollarında ölenleri, yitenleri ise buraya eklemek gerekiyor.
Son
20 yıl içinde Ortadoğu’da emperyalist işgal ve savaşlarda
ölenlerin sayısı; kapitalizmin, insanlık ve doğa için ne denli
tehlikeli bir virüs oluğuna tanıklık eder.
Virüslerin
insanlık sağlığını tehdit eder duruma gelmesi, yine kapitalist
sistemin eseridir. Savaşlar, ırkçılık, yoksulluk, işsizlik,
göçler, salgın hastalıklar, toplumsal dıştalanmalar,
cinsiyetçilik bütünüyle kapitalizmin eseridir. Kapitalizm
yaşamaya devam ettiği sürece bu toplumsal olgular gelişerek ve
derinleşerek devam edecektir.
Kapitalizm
virüsü yıkılmadan doğa ve insan kurtulamayacaktır: İnsanlık,
daha özelde ise işçi sınıfı ve emekçiler bir karar verecek:
daha fazla ölüm ve yok olma mı, yoksa kapitalizmi yıkıp
sosyalizmi kurarak, insanlıkla beraber gezegenin üzerinde yaşayan
diğer canlıları kurtarmak mı? 20.02.2020
1
OECD 35 ülkenin 2018 yılı sağlık
harcamalarının oranı yaklaşık 4 bin ABD doları. Türkiye’nin
ise aynı yıl için kişi başına sağlık harcaması 1.227 ABD
doları. Veriler; www.de.statista.com
‘a ait.
2
İspanyol gribinden ölenlerin sayısı bazı kaynaklarca tahmini
olarak 75-100 milyon olarak gösteriliyor.
Ölümlerin bu kadar çok olmasının esas nedeni, yine kapitalist
sistemin sağlık politikası nedeniyle olmuştur. Kapitalist
sistem, halk sağlığını değil, sermayenin büyümesine yönelik
bir karaktere sahip olduğu için, bugünde basit hastalıklar
nedeniyle binlerce insan ölebiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder