“...belli
bir zaman için toprağın verimliliğinin artmasındaki ilerleme,
aynı zamanda, bu sonsuz verimlilik kaynağının mahvedilmesine
doğru bir ilerlemedir.”
Karl Marx
Yusuf
KÖSE
Kapitalizm
genel anlamda bir bunalım içindedir ve bu bunalım giderek
derinleşmektedir. Sık sık ekonomik durgunluk ve krizlerin yanı
sıra, kitlelerin öfkelerinin kabarması, politik krizleri daha da
derinleştirici bir rol oynamaktadır.
Pazarlara
egemen olma savaşımının düzeyi, şu anda doğrudan kendi
aralarında silahlı çatışmaya dönüşmüş olmasada, bu olasılık
giderek artmaktadır. Çünkü burjuvazinin kapitalist sistemi her
alanda bir çözümsüzlükle karşı karşıya kalmıştır.
Uluslararası
burjuvazi, kapitalizminin kendini sürdüremez duruma geldiğini
itiraf etmeye başlasada, bu sorunu, tek tek devlet başkanlarının
arasındaki, çelişme ya da bunların birbiriyle dalaşı ya da
yeteneksizliklerine bağlama eğilimi içindedir. Sorunun kaynağı
elbette ki; burjuvazinin politik arenadaki tek tek temsilcilerinin
“marifetliliği-marifestsizliği” değil, kapitalist sistemin
kendi iç çelişmelerinden kaynaklanmaktadır.
Burjuvazi,
burjuva demokrasisini çoktan terk etmiştir. Kapitalizmin geldiği
aşama, daha baskıcı, totaliter ve demokratik hakların yok
edilmesini sürekli hale getirme eğilimidir. Avrupa ülkelerin bir
çoğunda yasallaşan günlük çalışma süresinin 12 saate
çıkarılması ve bunu yagınlaştırma çabası ve eğilimi,
burjuvazinin doğayı ve işçiyi daha fazla tahrip etme süreci
içine girdiğini göstermektedir.
Kapitalizmin
ekonomi-politikasının ürünü olan doğanın tahribatı ve
ekolojik dengenin geri dönüşümsüz bozulmaya ramak kalması ya da
bazı bilim insanlarının ileri sürdüğü gibi “artık
çok geç”
olması, kapitalist sistemin hem bir sonucu hem de altından
kalkamayacağı bir krizle karşı karşıya kalması demektir.
Aşırı
sermaye birikimi için, burjuvazinin birbiriyle ölesiye rekabetinin
kaçınılmaz bir sonucu olan kapitalist teknolojinin devasa
ilerlemesi, kapitalist sistemin toplumsal gelişmeyi ileri
götürdüğünün bir göstergesi olamaktan çıkmış, gelinen
aşamada dünyayı, üzerinde yaşayan canlılarla beraber bir
uçurumun eşiğine getirmiştir.
Burjuvazi,
yaklaşık her on yılda bir peryodik olarak içine girdiği ekonomik
krizden çıkabilmesine karşın, iklim krizinin içinden çıkmasının
ekonomi-politiği yoktur. Çünkü, onun ekonomik sistemi iklim
krizinin yaratmış ve kapitalizm varolduğu sürece iklim krizinin
derinleşmesi durdurulamazdır.
İşçi
sınıfını aşırı sömürerek sermaye birikimi sağlayan
burjuvazi, doğayıda aşırı sömürerek sermaye birikimini
artırmaktadır. Ne denli “doğayı kurtarmak” için önlem
alırsa alsın, kapitalizm sistem olarak var olduğu sürece yaşayan
doğanın ölümü ya da bir başka söylemle iklim krizinin geri
dönüşümsüz olarak derinleşmesinin önüne geçilemez.
CO2
salınımının azaltılması da artık bir çözüm değildir. Ya da
elektirikli otomobillere geçişte sorun değildir. Burjuvazi fosil
yakıtları bitmeden ondan vazgeçmesinin koşulu da yoktur. Marx;
“kapitalist asılacağı ipinde kendisinden alınmasını ister”
derken, tam da bunu söylüyordu. Çünkü, kapitalist sermayeyi
değil, sermaye kapitalisti yönetmektedir.
Ayrıca
sorun salt fosil yakıtların kullanılmasıyla ilgili olmayıp,
işçinin ve doğanın tahrip edilerek tüketilmesiyle doğrudan
bağlantılıdır. Yani, sömürücü özel mülkiyetçi sistemin
kendisidir sorun olan.
Toplumsal
yapıyla birlikte doğayıda bütünüyle tahrip eden bir sistemin
savunucularının, doğayı kurtarması söz konusu olamaz. Doğa ve
toplum bir bütündür. Birinin tahribi diğerinin de tahribi
demektir. Dünyanın en zengin 8 kişinin serveti (426 milyar ABD
doları), dünya nüfusunun yarısının gelirinden (409 milyar ABD
doları) fazla olması, kapitalizmin onulmaz yıkıcı ve tahrip
edici toplumsal bir sistem olduğunun yalın bir göstergesidir.
Kapitalizm
artı-değer üretimidir. Bunun daha geniş anlamı; burjuvazi,
işçiyi ve doğayı sömürerek kar elde eder. Kar olmadan burjuvazi
ve sermaye olmaz. Aşırı sömürü olamadan kapitalist üretim
tarzı işlemez. Kapitalist üretim, insanların gereksinmelerine
göre değil, daha fazla kar için üretim yapar, bu da onu, doğayı
kaçınılmaz olarak tüketmeye (geri dönüşümsüz tahrip etmeye)
götürür.
Marx’ın
dediği gibi:
“kapitalist
üretim, ... insanın yiyecek ve giyecek olarak tükettiği öğelerin
tekrar toprağa dönüşünü engelleyerek toprağın verimliliğinin
sürekli olması için gerekli koşulları bozmuş olur. Böylece
aynı anda hem kentli işçinin sağlığını ve hem de kır
işçisinin zihni hayatını tahrip eder.
... “1
Bugün
kapitalizmin dünyayı getirdiği yer, tam da Marx’ın 160 yıl
önce belirtiği yerdir.
“...bütün
zenginliğin kaynağını, yani toprak ve işçiyi kurutarak çeşitli
süreçleri toplumsal bir bütün içinde birleştirir.”
Aynı
bugün olduğu gibi, iklim krizinden dolayı iklim grevinde tüm
gençliği ve işçileri birleştirdiği gibi. Ve insanlığı bir
uçurumun eşiğine getirmesinde olduğu gibi. Ve gelinen aşamda her
işçi, sömürüye karşı mücadele ettiği gibi doğanın
tahribatına karşı da mücadele etmek durumundadır. Bu iki görev
birbirinden ayrılmaz olmuştur.
Son
yıllarda, kapitalizmin artan ölçüde işçi ve doğa üzerindeki
yarattığı tahribata karşı kitle hareketlerindeki gelişmeler,
işçi sınıfının umutlarını büyütürken, kapitalizmin de
sürdürülemez oluşunun ve onun alternatifi sosyalizmin yeniden
gündemleşmesinin güçlü eğilimlerini de içinde taşımaktadır.
Kapitalizmin
genel bunalımı içine doğanın tahrip edilmesi de gelip
yerleşmiştir. Bunu aşmanın yolu, oyalayıcı önlemler yerine,
kapitalist sistemin yıkılması, sosyalizmim inşası konmalıdır.
Salda
Gölü’nde “mutmain” olan sınıfın, derelere akan tüm
suların önlerine “elektrik santralleri” adı altında bentlerin
örülerek kurutulması, “altın çıkarma” adı altında doğanın
alçakça talan edilmesi karşısında “mutmain” olması için
fazladan sermaye birikimi yeterlidir. Ya da BM’in “yeşil
kapitalizm” destekçisi, gaz salınımı sahtekarlığı ayyuka
çıkmış, dünyanın en büyük emperyalist tekellerinden biri olan
VW’nin, “yeşil kapitalizm”den “mutmain” olmaması
düşünülemez. Ve BM’nin “yeşil kapitalizmi”ne imza atan
ülkelerin doğaya gaz salımında geri adım atmadıklarını,
tersine salınımın artığını, istatikler ortaya koymaktadır.
Kapitalizmin
barbarlığından doğa da fazlasıyla nasibini almıştır. Bu
nedenle de insanlığın ve doğanın kurtuluşu ancak ve ancak
sosyalizmle olacaktır.
Absehbar: Tahmin edilebilen. Erlaubt laut EU Verordnung: AB düzenlemelerine göre
IPPC
(Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli)’nin2
bildirdiğine göre, “sıcaklığın
iki derece artmasına 26 yıl bir ay”
kalmış. Burjuvazi, buna rağmen, doğayı ve işçiyi kurutan
sermaye birikimi düzeninden en küçük bir geri adım atmadığı
gibi, yıkım ve tahribatında geri adım atmış ya da zayıflatmış
değildir. O hala işçi sınıfını ve doğayı sömürmeye devam
etmektedir. 04.10.2019
***
1
Marx, Kapital, C1
2
https://www.mcc-berlin.net/forschung/co2-budget.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder