Ve
Kriz-2
Yusuf KÖSE
Günümüz
Krizin Göstergeleri
Burjuva
ekonomisi, bir krizi atlatır atlatmaz ikinci bir krizin kapısını
aralıyor. 2008 krizi atlatılırken 2020’nin krizinin olgunlaşması
2015’te başladı ve bugün durgunluk olarak adlandırdıkları
seviyeye geldi. Piyasalar 2015 yılından itibaren daralmaya ve aşırı
birikmiş sermayeye pazarlar dar gelmeye başladı. Bu tarihten
itibaren uluslararası doğrudan yatırım (UDY) düşmeye
başlamıştır. UNCTAD1
verilerine göre dünya UDY’ı 2015 yılında 1 trilyon 76 milyara
USD dolara çıkmıştır. Ancak bu, 2007 yılı tepe noktasından
%13,5 daha azdır. 2018 yılında ise dünya toplam UDY’ın tutarı
ise 1.297 milyar USD inmiştir.
2007’de
UDY’nin toplam tutarı 2.147 milyar USD iken, krizin başlangıç
yılı olarak kabul edilen 2008 ylında ise UDY rakamları 1.858
milyar (bir önceki yıla göre %13,5 az) USD düşmüştür.
Burjuvazi
için bugün dünden daha da kabusludur. Toplam sermaye
yatırımlarında bir önceki yıla göre %13 düşüş vardır.
Örneğin,
gelişmiş ekonomiler olarak kabul edilen AB, ABD-Kanada, Japonya
gibi ülkelerde UDY girişindeki düşüş %27 olurken, AB”de ise
bu daha da büyük bir çukur açmış gözüküyor. Düşüş % 55
civarında. 2018 yılında sadece Afrika ülkelerine sermaye akışında
bir önceki yıla göre %11 kadar bir artış olmuştur. Ancak,
sermayenin merkezi olan ABD, Kanada ve AB’nin ileri gelen
emperyalist ülkelerine sermaye giriş ve çıkışlarında ise büyük
bir düşüş vardır.2
Burada
bir hatırlatma yapalım. AKP’nin ilk on 15 yılı içinde “şanslı”
sayılması, uluslararası sermeye (yabancı para) girişlerinin
fazla olmasına bağlanır. Bu doğrudur. Emperyalist sermaye büyümek
için yeni pazarlar arar ve yerleştiği pazarlarda semaye birikimini
artırır. Ancak, sermayenin geldiği ülkelerin burjuvazisi de
bundan önemli bir pay alır. “Sıcak para” olarak adlandırılan
sermaye girişlerinin artması uluslararası ve yerli burjuvazinin
yüzünün güldürür. Ama sadece bir süreliğine. Sermayenin
denizinin bittiği bir noktada vardır ve o kaçınılmaz olarak
(kriz) gelir ve kapıyı çalar. Çanlar
o zaman burjuvazi için çalar. Pazarlar daralmıştır, kar oranında
düşme eğilimi yasası işlemeye devam etmektedir. Aşırı sermaye
üretimi kendine yeni pazar bulamaz ve kriz –postacının tersine-
burjuvazinin kapısını bir kere ve gürültülü bir şekilde çalar
ve birikimlerin büyük bir bölümünü değersizleştirerek adeta
çöpe atarak imha eder ve bu onun için –iradesi dışında-
kaçınılmaz bir eylem biçimidir.
Ekonomik
krizin Türkiye ve Arjantin’de sürmesine karşın, diğer
emperyalist ülkelerde de durgunluk başlamış durumdadır. Bu net.
Bunu bütün emperyalist ülkelerin sermaye ve hükümet çevreleri3
doğruluyor. Örneğin Almanya’nın GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi
Hasıla)’sında bir önceki çeyreğe göre % -0,1 ( eksibinde bir)
(Nisan, Mayıs, Haziran 2019 aylarını kapsayan 2. Çeyrek) daralma
var. Alman hükümeti, 2019 yılı için büyüme tahminlerini %0,5’e
çekmişti. Buna rağmen bir düşüş söz konusu. Ve Alman burjuva
ekonomi çevreleri, 3. Çeyrekte de aynı oranda büyüme
beklediklerini açıkladılar.
AB’nin
sürükleyici ülkelerin başında gelen Alman emperyalist
ekonomisinin hali bu iken, diğer ülkelerde ise durumlar daha
sarsıcı olacaktır. Özellikle Brexit olayı ve anlaşmasız sonucu
bağlanması halinde durgunluğu zamanından önce krize dönüştürme
potansiyeli taşımaktadır.4
Öbür
yandan, IMF ve OECD’den sonra, Dünya Bankası (DB) Haziran ayında
açıkladığı raporda, “küresel büyümenin zayıfladığını”
kabul etmişti.5
Ve emperyalist sermaye çevrelerinin sözcüleri, “belirsizliklerin
beklenenden daha büyük” olduğunu yarım ağızla açıklamak
zorunda kalmışlardır.
Ve
hemen hemen bütün ülkelerde otomobil üretiminde büyük düşü
(%7 kadar) var ve işten çıkarmalarla durgunluğu atlatmaya ve
krizi karşılamaya hazırlanıyorlar. Bu yılın (2019) ilk
yarısında “karlarının düştüğünü ve ikinci yarıda da kar
umutları olmadığını” açıklayan Alman lastik tekeli ve
otomotiv tedarikcisi Continetal, dünyanın çeşitli ülkelerindeki
32 iş yerinden 9’unu kapatacağını açıklamış. Continental’ın
dünya çapındaki pazarı bir önceki yıla göre %9 daralma var.
Diğer ülkelerdeki iş yerlerinde işçi çıkardıklarını
Continental’ın finans sorumlusu açıklıyor.
Continental’ın
2018’in 2. Çeyreğinde 822,1 milyon Avro kar elde ederken, 2019 2.
Çeyreğinde 484,8 milyon Avro kar etmiş. Yani, karı yarı yarıya
düşmüş.
6
Sanayi
sektöründeki bu gerileme, finans sektörünü etkilememesi
düşünülemez. Durgunluğu geçip krize doğru pupa yelken aşmış
kapitalist ekonominin tüm sektörleri paniklemiş durumdadır.
Borsların düşüşü, kredi hacimlerinin gerilemesi, birbirinden
bağımsız olmayan bütün kapitalist ekonominin sektörlerinin
kapısını kriz çalmıştır.
Alman
emperyalizminin uluslararası dev tekellerin içine girdiği
“durgunluk”, diğer emperyalist tekeller içinde birer
göstergedir. Bir çok büyük tekel –örneğin Schaeffler-Gruppe-
(Otomobil tekelleri başta olmak üzere), haftalık çalışma
saatlerini kısaltmaya gidiyor. Bunun anlamı, işçilerin daha az
ücret alması demektir. Bazı yerlerde ise çalışma saati yarı
yarıya indiriliyor. Toplu işten atmalar daha büyük tepki
çektiğinden, kısa süreli (kurzarbeit) çalışma modelini devreye
sokuyorlar ve hükümetten bu konuda açık destek alıyorlar.
Deutsche Bank, uluslararası çapta 18 bin işçiyi kapı dışarı
bırakacağını açıkladı. Ve diğer tekellerde teker teker
açaıklamaya başladı.
“Üretimdeki
durgunluk, işçi sınıfının bir kısmını işsiz bırakır ve
böylece çalışan kısmını, ücretlerin ortalamanın altına
düşmesine boyun eğecek bir duruma sokar. Bunun sermaye üzerindeki
etkisi, tıpkı, ortalama ücretlerde nispi ya da mutlak artı-değerde
bir artma olduğu zaman yaptığı etki gibidir.”7
Bu
sadece otomobil sektörü ve onunla bağlantılı tekelerde değil,
diğer tekellerde aynı durumla karşı karşıya. Otomobil, demir
çelik ve inşaat sektörlerinde görülen daralma finans-mali
sermaye çevreleride uzun zamandır bir panikleme vardı ve bu panik
fırtınaya dönüşeceğe benziyor. Burjuvazi, kriz yok diyor, ama
kriz önlemleri alıyor.
Uluslararası
sermaye çevreleri için önemli yatırım alanları, AB -öncelikli
olarak, Almanya, Fransa, italya- (İngiltere dahil), Çin, Kuzey
Amerika (ABD-Kanada) ve Japonya’dır. Uluslar arası sermayenin en
fazla döndüğü ve elbette olduğu –yatırım yaptığı-
ülkelerdir. Buralardaki gerilemeler, diğer ülkelere daha
fazlasıyla yansımaktadır. Bu ülke ekonomilerindeki binde birlik
bir gerileme, genelde sarsıcı bir hal alabilliyor. Bu nedenle de
Alman emperyalist ekonomisindeki binde birlik bir gerileme,
iharacattaki düşüş, diğer AB ülkelerini olumsuz yönde
etkileyeceği gibi, diğer kapitalist ülkeleride etkileyecektir.
AB,
ABD ve Çin arasındaki ticaret, dünya toplam ticaretin %40’ını
oluşturuyor.
Buradaki küçük bir duraklama, gerileme, bütün kapitalist sistemi
kasırgaya yakalatabilme kapasitesine sahiptir. Emperyalist ekonomik
zincirlerin daha sıkı bir şekilde birbirine bağlandığı bir
süreçte, bu bölgelerdeki gerilemenin emperyalist dünya ekonomisi
üzerinde sarsıcı etkisinin olmaması düşünülemez. Bütün
sermaye çevrelerinin korkusu da bu. Ancak, kapitalist üretim
biçiminin karakteristiği gereği, gelişmeler onların iradesi
dışındadır.
Diğer
bir gösterge ise, 2008 yılında borçlar GSMH’nın %15’ine
tekabül ederken, bugün %50’ne8
tekabül etmektedir. Yani, bütün ülkeler kredi faizlerinin
ucuzladığı bir süreçte borçlanıp (sermaye için pazarların
genişlediği dönem) 2015’ten beri gerileyen sermaye yatırımları,
ülkeler, artık borcu borçla ödeyemez duruma gelmişlerdir.
Örneğin
ABD’nin borcu 22 trilyon ABD dolarını aşmıştır. Yani,
GSMH’nın %105 kadar borcu vardır. Yine en borçlu ülkelerden
biri de Japonya’dır ve borcu 12,2 trilyon ABD doları ve GSMH’nın
%237,12 kadardır. Çin’in borcu ise 7,2 trilyon ABD dolar ve
GSMH’nın %51,2 kadardır.9
Bunlar 2018 kamu borç rakamlarıdır. Şirketlerin borcu ise bu
rakamların dışındadır.
Hemen
hemen tüm emperyalist üllkelerin iç ve dış borçları GSMH’nın
yarısından fazladır. Başta ABD, Japonya olmak üzere bir çok
emperyalist ülke karşılıksız para basıyor. Ünlü finans
spekülatorlarından Jim Roges, daha bu yılın başında ABD’nin
son on yıl içinde bastığı para miktarını %500 artırdığını
söylemişti.10
Para basmak iç pazarı bir süreliğine genişletebilir, ama
peşinden yine bir daralma gelecektir. Çünkü basılan paranın iç
piyasada maddi karşılığı yoktur.
ABD
Emperyalizmi İçe Mi Kapanıyor
?
Dış
pazarlar daralınca içe dönme olgusu pek gerçekçi olmasa da kısmi
olarak böyle bir eğilim söz konusudur. Ancak, kapitalist
ekonominin geldiği aşama itibariyle böyle bir eğilimin mutlak
olması söz konusu olamaz. Bu tür uygulamalar diğer rakiplere
karşı geçici bir önlem olarak baş vurulsa da, kapitalist
ekonomiler için gerçekci değildir. Uluslararasılaşmış
kapitalist ekonominin içe dönmesi, sınırları bütünüyle yüksek
vergi duvarlarıyla kaptmalarına yürülükte olan ekonomi-politiğin
sınırları dışına çıkmaktır ki, bu da kapitalist ekonomi
olmaktan çıkar, başak bir şeye dönüşür. Toplumsal yapıların
geldiği aşama açısından kapitalizm ile sosyalizm arasında
üçüncü bir ara aşama yoktur. Bu nedenle kapitalist
ekonomi-politiğin ulusal çitler arakasına gizlenme olasılığıda
esasta kalmamıştır. Çünkü emperyalist
tekeller iç pazarlarla yetinemez ve emperyalist ekonomi uluslar
arası ekonomi olduğu gibi, üretimde uluslararasılaşmıştır.
Bunun geriye dönüşü olası değildir.
ABD’nin
Çin ve AB ülkelerinden gelen mallara yüksek vergi koyması ya da
koymaya çalışması, AB ve Çin mallarının iç pazarı işgal
etmelerine karşı bir tedbirdir. ABD
ticaret bakanlığının açıklamasına göre (Mart 2019) ABD’nin
dış ticaret açığı bir önceki yıla (2017) %12,5 açık vererek
621 milyar ABD dolarına çıktı.
İşte bu açığı biraz azaltama çabaları, ticaret savaşlarının
kaynağı olarak görülüyor.
ABD,
Çin’e 100 milyar dolar ihracat yaparken Çin’den 500 milyar
dolar ithlat yapıyor. AB-ABD arası ticaret, AB lehine ve ABD
aleyhine 140 milyar ABD doları fazlalık veriyor. Yani, Çin ve AB
tekelleri ABD’nin iç pazarını kuşatmış durumdadırlar. Evet
ABD iç pazarı oldukça (20 trilyon ABD doları aşkın) büyük bir
pazar olmasına karşın, ABD tekelleri bu kuşatmayı zayıflatmak,
ithalatı kısıp ihracatı artırmak istiyor. ABD emperyalizminin
ithalat ürünlerine ek vergiler getirmesinin nedeni bu. O yeniden
“First America” olmak istiyor, ancak, gelinen aşamda bu olası
gözükmüyor. Gerileme devam edecek. ABD’nin, dünyanın çeliğinin
(%49) yarısını üreten Çin emperyalizmini eski yerine geri
gönderecek gücü yok.
Öte
yandan, ABD, Çin ve AB mallarına ek vergi getirdiğinde, kendisi de
rakip ülkelerde aynı yüksek ek verigilerle karşılaşacaktır. İç
pazarı genişleteyim derken dış pazarda iyice bir daralma
olacaktır. Ve ekonomik kriz daha sarsıcı olacaktır.
Kısacası,
ABD dış kapılarını yüksek gümrük duvarlarıyla öremez ve bu
Meksika sınırına yüksek duvar örmeye benzemez. Bu duvar bile
yoksulların ABD’e geçişini önleyemiyor.
AB
birliği (28 ülke) ABD’ye toplam ihracatı (2018) 406,4 milyar ABD
doları iken, aynı yıl için toplam ithalatı 267 milyar ABD doları
kadar.11
Örneğin AB’nin 2017 yılı itibariyle ABD’ydeki toplam yatırım
tutarı 2 trilyon 569 milyar 200 milyonluk iken, ABD’nin ise
AB’deki sermaye yatırımı tutarı ise yaklaşık 2 trilyon 184
milyar kadardır.12
ABD
ticaret bakanlığının verilerine göre ise, ABD’nin karşı
AB’nin ticaret açığı (ihracat-ithalat arasındaki fark) 169,3
milyar ABD doları olarak gerçekleşmiş. Bu rakam 2017’e göre
%11,8 artmış, 2008’e göre ise %77 AB lehine bir fazlalık var.13
ABD
dışarıya ne ihracatı ne de dışardan ithalatı önleyebilir. Ve
dışardan ithalata yüksek vergilerin gelmesi, bütün emperyalist
dünya ekonomisinin önünü tıkar ve salt bu nedenle bile ekonomik
kriz kaçınılmaz olur. Ve emperyalist ekonomik sistem bu tür
duvarları kaldıramaz. Emperyalist savaş tehlikesini artırıcı
bir rol oynar ve oynamaktadır. Ayrıca ABD emperyalizmin ekonomik
yapısı (emperyalist-kapitalist) yapısı da böyle bir ilişki
içinde kendini varedemez. Savaş dönemlerinde bile tekellerin
“düşman” tarafla ticaret yapmasını öneleyemeyen
kapitalizmin, göreceli “barış” döneminde önleyebilmesi zor
olmaktan öte gerçekçi değildir.
ABD,
başta Çin olmak üzere AB gibi emperyalist blok ve emperyalist
ülkelerin ABD’ne ihracatlarını kısıtlamakla tehdit ediyor.
Yüksek gümrük duvarları ile kısmen kıstılanma olasılığı
olmasına karşın, yukarıda söylediğim gibi bu politikanın
bumerang etkisi yaparak başta ABD’i vurması kaçınılmazdır.
Kapitalizmin
emperyalizm çağına ulaştığı bir süreçte, kapitalist
ülkelerin ve tek tek uluslararası tekellerin ulusal çitler içine
kapanmalarının ekonomik yapısı yoktur. Bütün kapitalist
ekonomiler emperyalist ekonominin birer parçası haline gelmiştir.
Kapitalist zincirin bir yerden kopması ya da zayıflaması halinde,
hepsini şu veya bu oranda etkileyecektir.Emperyalist ekonominin ve
üretimin uluslararasılaşmasının diyalektiği budur.
Gelecek
bölüm:
Kapitalist
Ekonominin Marksist Kriz Teorisi
3
Alman Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, “son verilerin alm verici
olduğunu ve bir uyarı sinyali anlamına geldiğini” açıklamak
zorunda kalmıştır. (DW, 14.08.2019)
4
İngiliz burjuvazisi, anlaşmasız ya da anlaşmalı ayrılıkta
büyük kayıpları olacaktır ve burjuvazi bunu şimdiden halkın
sırtına yıkmanın politikasını yapıyor. “Çankırılı”
Boris Johnson bu nedenle başbakan koltuğuna oturtuldu.
5
www.euraactiv.de/5.06.2019
6
www.automobilwoche.de/07.08.2019
7
Marx, Kapital C.3, sf. 225, Sol Yayınları İkinci Baskı
8
www.euractiv.de+/section/economie
9
Statista.de 2018
10
Gazete Duvar, 21.01.2019
11
Eurostat.de
12www.ec.europa.eu/17.04.2019
13
www.ustr.gov/contries-regions/europa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder