Her
Şey Sosyalizmle Güzel Olacak!
Yusuf KÖSE
İstanbul
Büyük Şehir Belediye Başkanlığı (İBB) seçimlerini
muhalefetin büyük bir oy farkıyla kazanması, faşist
iktidarın siyasal krizinin derinleşmesinde daha da büyütücü
bir rol oynadı.
Türk
tekelci burjuvazisinin en büyük kesimleri (TÜSİAD), AKP-MHP
iktidarıyla daha fazla gidilemeyeceğine karar vermiş gibi
gözüküyor. Bir taraftan işçi ve emekçilerin giderek artan
hoşnutsuzluğu, kapitalist sistemin içinde bulunduğu derin
ekonomik ve çok yönlü siyasal kriz, burjuvaziyi yeni iktidar
arayışlarına itmektedir. Çünkü Erdoğan önderliğindeki
AKP’nin ekonomik ve siyasal olarak denizi bitti. Arkasındaki
sermaye çevreleri de artık AKP’nin bu haliyle bir yere
varamayacaklarını görüyorlar... Kapitalizm sermaye birikimi
üzerinden varlığını sürdürür. Sermaye birikiminin önünde engel olunuyorsa, ipe
bile götürürler.
Türk
tekelci burjuvazisinin, büyük bir huşu içinde 16 Nisan 2017
yılında referandumla onaylattığı “tek adam rejimi” daha
senesi dolmadan ikinci1
defa ayaklarına dolandı. “Tek adam rejimi” sermaye birikimi
sağlayamadı, tersine ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Ve AKP
gemisini ilk terk eden, ilk “nankörlük” yapan; Türkiye’deki
tüm baskı ve sömürüden birinci derecede sorumlu büyük sermaye
kesimi TÜSİAD oldu. Bazı liberaller bu sermaye kesimini “mağdur”
göstermeye çalışsada, Türkiye’deki bütün iktidar oyunlarında
ve bütün askeri faşist cuntaların arkasında öncelikle bu kesim
vardır. AKP iktidarı da bunların desteği ile bugüne kadar ayakta
kalabildi. Bunların “demokrasi” ya da faşizm seçenekleri,
sermaye birikimi süreciyle doğru orantılıdır.
Ekonomik
krizin AKP-MHP iktidarını “teyt” geçme olasılığı yoktu ve
olamazda. Derinleşen
ekonomik bunalım, iktidarın kitleleri, faşist
devlet terörüyle bezenmiş olarak kutuplaştırıcı, dıştalayıcı,
milliyetçi, ırkçı, aşağılayıcı ve ayrıştırıcı siyasetle
daha
fazla susturmasının ve oyalamasının zeminini büyük ölçüde
ortadan kaldırdı.
Ekonomik kriz doğal olarak kitlelere gerçek kimliklerinin daha
önemli ve esası olduğunu gösterdi. Son yerel seçimler ve
özellikle 23 Haziran İBB seçimi bunu daha belirgin bir şekilde
açığa çıkardı. Faşist iktidarın yıllarca etnik kimlikler
üzerindeki siyasetine karşı kitlelerin açıktan karşı tavır
alışlarıdır 23 Haziran.
Daha altı yıl önce politik özgürlüklerin gaspına karşı Haziran (GEZİ) Ayaklanması yaratmış milyonların uzun süre sessiz kalması olası değildir. Bu hareketi yaratmış kitleler yeniden küllerinden doğmasını da bilecektir.
Daha altı yıl önce politik özgürlüklerin gaspına karşı Haziran (GEZİ) Ayaklanması yaratmış milyonların uzun süre sessiz kalması olası değildir. Bu hareketi yaratmış kitleler yeniden küllerinden doğmasını da bilecektir.
Nasıl
mı?
AKP
faşist iktidarına karşı; İmamoğlu’na verilen oyların önemli
bir bölümü, “her şeyin İmamoğluyla güzel olmayacağını”
bilen kitlelerindi. Kürtler, sosyalistler, devrimci-demokratlar
imamoğlun’a oy verirken, 17 yıllık faşist AKP iktidarını en
azından sersemletmek, faşist baskılara karşı dur demek için bir
tercih yaptı ve AKP’nin delinmez gözüken zırhlı balonunda
delik açtılar. Gerisi de gelecektir. Hatta şu söylenebilir:
Bugüne kadar olan seçimler içinde kitlelerin en politik tercih
belirlemesiydi.
İmamoğlu,
hoşnutsuz kitleler açısından, AKP’den kurtulmanın bir aracı
oldu. Kullandığı liberal, barışçıl dil, etnik kimlikleri
biribirine kışkırtmayan, etnik ve dinsel kimlik üzerinden siyaset
yapmaması, kitlelerin tercihiyle bütünleşti. Öbür yandan ise,
kitlelerin politik tercihlerine gerçekten tercüman olacak devrimci,
sosyalist bir aday ya da parti yoktu ortalıkta. Burjuva liberalizmi
işçi sınıfının örgütsüz ve partisiz durumundan yararlanarak,
işçi ve emekçilerin oyunu almayı başardı.
AKP’nin
sonu; ANAP, DSP, DYP gibi olacağa benzemektedir. AKP içindeki çıkar
çelişmeleri keskinleşecek ve bölünmeler yaşayacaktır. Tekelci
burjuvazi, Erdoğan’ı, İMF ile anlaşmaya zorlayacak ya da
“ekonomik reformlar” dedikleri, kitleleri daha da yoksulluğa ve
işsziliğe itecek uygulamaları hayata bir an önce geçirmesini
dayatacaklardır. Bunu AKP’nin arkasındaki sermaye kesimi de
istemektedir. Çünkü bir bütün olarak bütün sermaye cephesinin
dayanma gücü kalmadı. Biraz soluk alabilmeleri için (İMF vb.)
dışardan gelecek ilk etapta en az yüz milyar ABD dolarına
ihtiyaçları vardır.
Ancak,
her şey burjuvazinin istediği gibi “tıkırında yürümeyecektir”.
Krizin baskısı altında ezilen işçi sınıfı ve emekçiler,
önümüzdeki günler daha kitlesel sokaklara çıkacaktır. Ve
egemenlerin içinde bulunduğu yapısal ve siyasal kriz, işçi
sınıfının baskısıyla da olsa erken seçime gideceklerdir.
Çünkü, bu halleriyle bir dört yıl daha AKP-MHP ortaklığında
iktidarı götüremezler. 23 Haziran seçimleriyle pandoranın kutusu
bir kere daha açılmıştır.
AKP-MHP
faşist iktidarının İstanbul’da hezimete uğraması,
işçi ve emekçilerinde lehine olmuştur. Egemen sınıflar
arasındaki çelişme derinleştiği gibi siyasal krizin
derinleşmesini de beraberinde getirmiştir. Ve ayrıca kitleler,
“yenilmez” denen iktidarın yenildiğini gördükleri gibi,
kendilerine de güven gelmiştir ve bu gelişme demokratik hak ve
özgürlükler için mücadele etme azimlerini artırıcı bir rol
oynayacaktır.
Dış
siyasetleri ise oldukça karışık ve bir çıkmaz içindeler. Bunun
getirdiği ağır
yüklerden
nasıl kurtulacağını burjuvazi çözebilmiş değil.
Öbür yandan ise işgal ettikleri bölgelerden çıkmak
istemiyorlar. İzlenen bölgesel emperyalist siyaset, daha büyük
emperyalist güçlere çarptı. (Özellikle Suriye politikaları Kürt
ulusal hareketine çarpmıştır.) Ve şu anda esasta iki emperyalist
kutup arasında sıkışmış durumdadır. İçine girilen ekonomik
kriz bu durumu daha da zorlaştırıcı rol oynuyor, burjuvazi
açısından.
İmamoğlu’nun;
“her şey güzel olacak”, kulağa hoş gelen ama işçi sınıfı
için içi boş sloganı, tekelci burjuvazi için geçici bir
kurtuluş olabilir. Burjuva liberal lapalarla işçi sınıfını
kapitalist köleliğe mahkum oluşunu olumlayan bir taktiktir.
Kapitalist sistemin sahibi burjuva sınıfı tarafından,
kendiliğinden işçi sınıfına hiç bir şey verilmemiştir,
verilmeyecektir de. İşçi sınıfı tüm haklarını mücadele
ederek ağır bedeller karşılığında almıştır. Bu nedenle
burjuva liberallerin işçi ve emekçiler için yapacakları güzel
hiç bir şey yoktur. Tersine, onlara yaşamı çekilmez hale
getirmişlerdir.
CHP’nin
sloganlaştırdığı, “Eşitlik”, “adalet”, “sevgi”,
“tolerans”, kapitalist sistem içinde mümkün değildir. Sermaye
ile onun emrinde çalışan işçi eşit olamaz. Kapitalist sistem,
adaletsizliği, eşitsizliği her geçen gün büyüttüğü gibi,
sömürü ve baskıları da artırır. Egemen ulus kimliğini esas
alıp, diğer ezilen ulusları ve azınlıkları ya yok sayar ya da
baskı altına alır. Aynı bugün olduğu gibi.
Eşitlik,
adalet ve sevgi ancak ve anacak sömürüsüz ve sınıfsız bir
sistemde mümkündür. Bu da sosyalizm ve komünizmdir. Sömürünün
olduğu yerde “eşitlik” ve adaletten” söz etmek
sahtekarlıktır. Kurulduğu günden beri Kürtleri yok sayan bir
egemen ulus devletin savunucularının adaleti, yine egemen ulus
burjuvazisi içindir.
İşçiler
için kapitalist sistem içinde güzel olan bir şey olamaz. Bu
sistem, tepeden tırnağa tüm kurumlarıyla burjuvazinin çıkarları
doğrultusunda çalışır. İşçiler için her şey sosyalizmle
güzel olacaktır. Başkada bir alternatif yoktur.
İşçiler,
sosyalist adaleti, sosyalist eşitliği burjuvazinin seçim oyunları
içinde değil, örgütlü mücadele ile kapitalizmi yıkıp
sosyalizmi kurarak gerçekleştirecektir.
Bu
nedenle, işçi ve emekçilerin sloganı: Her şey Sosyalizmle Güzel
Olacak!
***
1
Birincisi, 1927-1945 arası
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder