25 Ocak 2019 Berlin
KAPİTALİZM
VE DOĞA
Yusuf
KÖSE
Bir
lise öğrencisi kızın,
doğanin hızla bozulmasına dikkat çekmek için İsveç
parlementosu önünde başlattığı „Fridays for Futura“
(Gelecek İçin Cuma Günleri)
eylemi; Avrupa çapında
öğrencilerin sahiplenmesiyle,
iklim eylemleri
yaygınlaşarak büyüyor.1
Ortaokul,
lise ve üniversiteli gençlerin „Bizim Geleceğimizi Çalıyorsunuz“
çığlıkları ve her cuma yapmaya başladıkları „İklim Grevi“
eylemlerini, kapitalistlerin ciddiye alma olasılığı yok. Ciddiye
alır gibi gözükmeleri, kitlelerin tepkileri yanı sıra, dünyanın
iklimsel bozulmasının geri dönüşümsüz oluşunun bilimsel
verilerinin artık inkar edilemez oluşundandır.
Gençler
kendi geleceklerini karanlık gördükleri için, geleceklerinin
kirlenmesine ve çalınmasına karşı mücadele etmelerinden başka
çareleri yok. Bunun farkındalar. Kapitalist sistem var olduğu
sürece, doğanın katledilmesi önlenemez.
Kapitalistlerin,
artı-değer elde etmek ve birbirleriyle ölesiye rekabet etmeleri
nedenyile, gözlerinin „kăr“dan başka bir şeyi görme
olasılığı söz konusu değildir. Kapitalizm kendi kirlettiği,
tahrip ettiği ve katlettiği doğayı koruyamaz. Çünkü
kapitalizmin
ekonomi-politiği,
doğanın aşırı tüketilmesini, tahrip edilmesini ve ekolojik
dengenin geri dönüşümsüz bozulmasını koşullar.
Kapitalizm,
tüm canlıların sadece „geleceğini çalmıyor“, tersine onu
yok ediyor ve öldürüyor. Kapitalist sistemin devam etmesi, her
geçen gün dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların da hızla yok
olmasına neden olmaktadır. Öğrencilerin; „kapitalizm yaşatmaz
öldürür“ diye meydanlarda haykırması bundandır.
Burjuvazinin
en kalantorları her yıl olduğu gibi, bu yılda Davos’ta (22-25
Ocak 2019) „kapitalizmi kurtarma“nın yanında daha fazla
palazlanmanın, daha fazla artı-değer elde etmenin ve elbette
bununla beraber daha fazla doğayı yok etmenin planları için çokça
konuştular. Gündemlerinde olan „İklim“ ise, aslında kendi
ekonomi-politik iklimlerinden başkası değildi.
Kapitalizmin
doğayla ilişkisi, onu daha fazla nasıl sömüreceği ve
tüketeceğiyle ilgili olabilir. Doğayı korumak, ekolojik dengeleri
bozacak üretimin durdurulması ve doğanın tahribatının önlenmesi
konuları tekelci burjuvazinin gündemleri dışında kalır. Bu tür
konuları, kamuoyunu oyalama ve aldatmak için yüksek maaşlı
memurlarına basın açıklaması olarak bırakırlar. Doğayı
katledenlerin, doğa koruyuculuğu, ağzında peynir olan Karga ile
Tilki maslı gibidir. Burjuvazinin, „doğayı koruma “
politikası, doğanın hala canlı kalan son kalıntılarını nasıl
yutacağı üzerindedir. Bu nedenle olacak ki, doğaya en fazla
zarar verenler, doğaya en fazla karbon salan 1500 aşkın özel
jetleriyle Davos’a teşrif etmişler.
BM
İklim Protokolleri ve Yalanları
BM
(Birleşmiş Milletler) nezdinde 11 Aralık 1997’de, Japonya’nın
Kyoto kentinde çevrenin korunması için; üçüncüsü düzenlenen,
„Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi“
2005 yılında yürürlüğe girmesi şartıyla imzalandı. Ancak, bu
sözleşmeyi ABD imzalamasına karşın uymadı. Doğayı en fazla
kirleten ve zarar veren ABD emperyalizmi, insanlığa adeta meydan
okudu ve okumaya devam ediyor. Kanada ise önce „uyacağını“
söyledi, daha sonra ise bu protokoldan imzasını geri çekti. Çünkü
Kanada tekelleri bütün ülkelerde doğaya en fazla zarar veren ve
zarar verici faaliyetlerde bulunanlar olarak bilinmektedir.
Kyoto
Protokolünün en önemli özelliği, atmosfere karbon salınım
oranını 1990 yılının düzeyine çekmeyi öngörmesiydi. Elbette,
bunun yarıya düşürülmesi bir yana, her yıl atmosfere karbon
salınımı daha da arttı ve bilim insanları sıcaklığı „1,5
santigrat“2
(endüstriyel öncesi duruma göre) ile sınırlanmasını önermek
zorunda kaldılar. Eğer iki dereceye çıkarsa sıcaklık, „hepimiz
batacağız“ uyarısında bulundular.
Doğanın
kurtuluşu, insanın sömürü ve sınıfsal baskıdan kurtuluşundan
ayrı değildir. „Bilim İnsanları“ öncelikle buna işaret
etmelidir. Kapitalist ekonomi sürdükçe, dünya ısısının
artışının 1,5 derce ile sınırlandırılması olası değildir.3
Bilim insanlığı, burada, kapitalizm savunusuyla daha fazla çelişir
durumundadır. Çünkü sorun, kapitalizmi kurtarmak değil,
insanlığı ve onun geleceğinin kurtarmak esas olmalıdır. Ayrıca,
ne yapılırsa yapılsın kapitalizmin kurtuluşu ve geleceği
yoktur.
BM
nezdinde her üç yılda bir yapılan „İklim Konferansları“ ne
yazık ki, bir sonuca ulşamıyor ve ulaşamaz. Paris İklim Zirvesi
(30 Kasım – 11 Aralık 2015) ve 2018 yılı sonunda Polonya’nın
Katoviçe (Katowice) kentinde 2018 Aralık ayının başında yapılan
24. COP (İklim Değişikliği Konferansı) görüşmeleri ve sonuç,
yine „iyi temenni“ dilemelerin ötesine gidememiştir ve gidemez
de. Doğayı kirleten, onun canlılığını yok eden kapitalist
üretim olanca hızıyla devam etmektedir. „İklim Zirveleri“nde
zırvalayan burjuvazi ve onun maaşlı memurlarının, kitleleri
oyalamanın ötesinde, ağızlarından tek doğru bir sözcük
çıkmadı.
Kapitalizmin
varlığı iklimle uyuşmamaktadır. Kapitalist üretim sistemine son
verilmedikçe, doğa ve üzerinde yaşayanlarında kurtulma olasılığı
ne yazık ki yoktur. BM’yi oluşturan ülkelerin bunu kabullenmesi
kendi varlıklarını inkar olacağından, burjuvazi kendi kendine
yok olmaz, yok edilmesi gerekiyor.
Yenlenebilir
enerjinin sınırlılığı ve enerji üretiminin esas olarak fosil
yakıtlarına dayanması, „bilimsel raporları“ da bilimsel
olmaktan çıkarıyor.
Bazı ülkelerin karbon salımı 2015
Örneğin, Almanya’nın yenilenebilir enerji tüketimi %12 iken, %80‘i fosil yakıt, geri kalanı ise nükler enerjiden elde edilmektedir. AB ortalaması ise, yenilenebilir enerji kullanımın toplam oran içindeki payı %10 civarında. %85’ini ise fosil yakıt ve geri kalanını (%5 kadar)4 nükler enerji kullanılıyor. Bu bilgilerin yanında Almanya’da sera gazı salınımı bir önceki yıla göre artmıştır. Almanya’da halkın çevre konusunda duyarlı olmasına karşın, dünyanın 4. Büyük kapitalist ekonomisinin durumu bu. Yani, burjuvazi kitlelere yalan söylüyor. Kapitalist sistemin doğayı tahribatının boyutu sürekli gizleniyor ya da manipüle ediliyor.
Örneğin, Almanya’nın yenilenebilir enerji tüketimi %12 iken, %80‘i fosil yakıt, geri kalanı ise nükler enerjiden elde edilmektedir. AB ortalaması ise, yenilenebilir enerji kullanımın toplam oran içindeki payı %10 civarında. %85’ini ise fosil yakıt ve geri kalanını (%5 kadar)4 nükler enerji kullanılıyor. Bu bilgilerin yanında Almanya’da sera gazı salınımı bir önceki yıla göre artmıştır. Almanya’da halkın çevre konusunda duyarlı olmasına karşın, dünyanın 4. Büyük kapitalist ekonomisinin durumu bu. Yani, burjuvazi kitlelere yalan söylüyor. Kapitalist sistemin doğayı tahribatının boyutu sürekli gizleniyor ya da manipüle ediliyor.
Türk
egemen sınıfları doğanın talan ve tahribinde geri adım atmıyor.
Toplam enerji üretimi içinde yenilenebilir enerjinin oranı
yaklaşık %13 iken, geri kalanı ise fosil yakıt kullanımından
tedarik ediliyor. Türkiye, Paris’te sera gazı salınımını
azaltmayı vaadetmiş olmasına karşın, ancak, ekonomik veriler
Türkiye’nin 2030 yılında sera gazı salımını 2015’teki
seviyesine indirmesini söz konusu olmayacağı gibi, tersine, bunun
iki katına çıkartacağını göstermektedir.
Kapitalizm
koşullarında doğanın geri dönüşümsüz tahribatı belki
geciktirilebilir ama önlenemez. Öncelikle bunun bilinmesi
gerekiyor. Bugün, doğa ve ekolojik dengelerin bozulmasını
protesto eden kitlelerin bunu öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi
gerekiyor. Buna rağmen bütün dünya da kapitalizm tarafından
doğanın tahrip edilmesine karşı protesto gösterileri artmaya
devam etmektedir.
Doğanın
tahribatına karşı kitlelerin duyarlılığı her geçen gün
artması olumlu bir gelişme, ancak yeterli değildir. Çünkü,
doğanın katili kapitalist sistemdir ve mücadelenin odağına bu
sistemin yeryüzünden silinmesi ve yerine ise sosyalizm konmalıdır.
27.01.2019
1
26
Kasım 2018 tarihinde Almanya çapında yapılan „Fridays For
Future“ eylemlerine 26 bin öğrenci katıldı. Yine 19 ve 25 Ocak
2019 tarihlerinde 55 şehirde yapılan gösterilere 30 binin
üzerinde öğrenci katıldı. Yine Belçika’da 30 binin üzerinde
ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri iklim için yürüdü.
2
IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli -1988’de
kurulmuştur-). „900 bilim insanı“ tarafından hazırlanan son
ropar, gerçeğin tamamını ortaya koymaktan oldukça uzaktır.
Karbon salımını sınırlamak, kapitalist rekabeti ve üretimi
sınırlamak olacağından, sorunun özüne inme yerine, işi kısmi
zararlarla yaşamaya devam edelim raporu hazırlamışlardır. Bkz.
IPCC Ekim 2018 (www.deutsches-klima-konsortuium.de/IPCC-ar6).
Yine de IPCC’nin roporu dünya için SOS vermektedir.
3
Bu konuda Marksist-Leninist Bir bakış açısıyla ele alınan,
Stefan ENGEL’in “Katastrophenalarm” (Felaketin Alarmı),
sosyalist doğa anlayışını ve burjuvazinin doğayı nasıl
felakate götürdüğünün bilimsel verileriyle ortaya koyan önemli
bir eser.
4
Rakamlar, Eurosat 2016’a ait.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder