Pegida'nın ırkçı avukatı Jeans Lorek, Chemnitz'te faşizmi protesto edenlere saldırırken (27.08.2018)
FAŞİZM
ALMANYA’DA RESMİLEŞTİ
Yusuf
KÖSE
Özellikle,
kapitalizmin 2008 büyük krizinden sonra, Avrupa ülkelerinde iç
faşistleşme giderek arttığı gibi, kitleler içinde de güçlü
taban bulmaya başladı. Avrupa’nın en bilinen faşist partileri
Frans’nın “ulusal cephe”si (FN), Avusturya’nın “özgürlük
parti”si (FPÖ) ve Hollanda’nın “özgürlük parti”si (PVV)
dir. Bunun yanında, diğer Avrupa ülkelerinde de faşist partiler
parlamentoda yerlerini almışlardı.
Ayrıca,
Avrupa’nın giderek faşistleşmesi salt faşist partilerin
parlamentoda yer almasından öte, Polonya ve Macaristan gibi
ülkelerde ise faşist partiler iktidarda yerlerini almışlardır.
Şimdi
bunlara Almanya eklendi ve Almanya için Alternatif (AfD)
ırkçı-faşist partisi % 13 gibi yüksek bir oy alarak 92
milletvekiliyle Alman parlamentosuna girdi.
Alman
burjuvazisi, uzun zamandır bunu bekliyordu. AfD’nin parlamentoya
girmesi için bütün yolları denediler. Yoksullaşmayı genişletip
derinleştirdiler. Çalışma koşullarını bütünüyle
esnekleştirip güvencesizleştirdiler. Kapitalizmin krizinin bütün
yükünü işçilerin sırtına yıktılar. Demokratik, ekonomik hak
ve özgürlükleri gasp etme yolunu seçtiler. Özellikle 11 eylül
2001 “ikiz kulelere saldırı” bahne edilerek, teröre karşı
mücadele” adı altında, işçi sınıfı ve emekçilerin direniş
ve hak istemleri “terörizm” olarak gösterilip bastırılma
yoluna gittiler.
Ülkede,
“demokrasi” adı altında faşist neonazi örgütlerin
örgütlenmelerini ve kitleleri etkilemeleri kolaylaştırıken,
devrimci ve komünist örgütlenmeleri ise, kitlelere öcü olarak
göstermeye özel bir çaba harcadılar.
İşçilerin
yoksullaşmasını ve ücretlerin düşük tutulmasının gerekçesi
olarak yabancıların varlığını göstermeye özel önem verdiler
ve yabancı düşmanlığı üzerinden kapitalizmin ucuz iş gücü
cennetini yaratmayı hedeflediler.
Alman
burjuvazisi, faşist örgütlenmelerin gelişmesi için,
kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici ve yanbancı
düşmanı bir politika izlediler. Milyonlarca emekçinin
karşısına; düşük ücretin, taşeronlaşmanın, kiralık
işçiliğin, iki saatlik işlerde çalışmak zorunda oluşların
nedenleri olarak, “yabancıların çokluğunu” koyarak, faşist
örgütlenmeleri, özelliklede AfD’yi alternatif olarak
gösterdiler. Alman tekelci sermaye devleti, her fırsatta, işçileri
devrimci-komünist örgütlenmelerden uzak tutulmasının
politikasını izledi. Alman sermayesinin, dışardan işgücü
“ithal” etmeye gereksinimi varken, bunu gizleyerek, en ağır
koşularda çalıştırdıkları ve büyük bir sömürü baskısı
altında çalıştırdıkları “yabancı” işçileri, Alman
işçilerin düşmanı olarak göstermekten geri durmadılar.
İşçileri işçilere karşı düşmanlaştırmanın politikasını
izlediler.
Fransa
burjuvazisi, kitlelerin karşısına, faşist FN’i “ölüm”
olarak çıkarırken, bir oldu-bitti ile burjuvazinin has uşağı
Macron’u ise sıtma olarak çıkardılar ve işçilerin sıtmaya
razı olmasını istediler ve şimdi o politikaları yürülüğe
sokuyorlar. Fransa işçi sınıfı sıtmaya karşı direniyor.
Almanaya'daki
faşist örgütlenmeler, bir anda büyümedi. Adım adım büyütüldü
ve en sonunda faşizmi AfD''de bütünleşitrdiler.
Alman
burjuvazisi de, 1998’de SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti eliyle,
“Harz IV” adı altında soyal hakları kısan politikaları
yürülüğe sokmalarından bu yana, işçilere yönelik ekonomik ve
demokratik saldırıları artırdılar ve gelinen aşamada ise,
sermayenin bütün krizini işçilerin sırtına yıkmak için,
AfD’yi toplumun karşısına sıtma olarak çıkararak, faşizmin
resmileşmesinin yolunu açtılar. Hitler’in yükselişi ve
peşinden iktidara getirilişi de aynı bu şekilde olmuştu.
Almanya,
AB içinde ekonomik ve siyasal olarak belirleyicidir. Almanya’da iç
gericileşmenin arttırılması, faşizmin yükselişi diğer AB
ülkelerinide doğrudan etkiler ve oralarda da faşizmin yükselişini
hızlandırır. Örneğin bir İngiltere ya da Fransa’daki
gelişmeler AB’yi Almanya’daki siyasal ve ekonomik gelişmeler
kadar etkilemez. Almanya AB’nin ekonomik-politik barometresi
denebilir. Avrupa’nın gericileşmesi-faşistleşmesi ise dünyanın
gidişatını hızla değiştirir. Almanya’nın faşistleşmesi
dünyanın faşistleşmesi olarak da okunabilir.
AfD’nin
Alman parlamentosuna girmesi, basit bir olay olarak
değerlendirilemez. Gericilik daha da hızlanacak. Kutuplaşma ve
yabancı düşmanlığı daha da gelişecek. Alman emperyalist
burjuvazisi, bunları engelleme yerine daha ileriye götürme yönünde
çaba harcayacaktır. AfD, bugüne kadar olduğu gibi, “küçük”
, “önemsiz” ve “sağ popülist” olarak gösterilecek, ancak
işçi sınıfına karşı burjuvazinin elinde gericileşmenin ve iç
faşistleşmeyi artırmanın sopası olarak kullanılacaktır.
Ve
Almanya artık 25 eylül 2017 öncesi gibi olmayacaktır. CDP-SPD ve
diğer burjuva partileri el birliği ile faşizmi işçi sınıfının
karşısına koydular.
İşçi
sınıfı gericileşmenin ve faşistleşmenin önüne geçmek için
harekete geçemezse, işçi sınıfını ve ezilen halkları iyi
günlerin beklemediğini söylemek pesimist bir yaklaşım
olmayacaktır. Çünkü, şu anda dünyada emperyalist savaş
tamtamları çalıyor ve “savaşa hazırlan” çan sesleri ise
giderek hızlanıyor. Alman seçim sonuçlarını bir de bu açıdan
değerlenidirmek gerekiyor. 25.09.2017
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder