Burjuvazinin
Ekonomik Krizinin Yükünü
İşçiler
Çekmemelidir!
Yusuf
KÖSE
Burjuvazi,
her ekonomik kriz döneminde, daha fazla “birlik beraberlik”,
“vatan-millet”, “din-iman”, “aynı gemideyiz” vb. gibi,
burjuvaziyi kurtarma söylemlerini öne çıkarırlar. Bunun anlamı;
krizin yükünün büyük bölümü emekçilerin üzerine
yıkılacağıdır.
2001
krizinde de aynısını yaptılar.
Buruvazinin
bu “vatanseverlik” korosuna, başta sarı sendikalar olmak üzere
bir çok liberal ve “sol”-liberal aydınlarda katılmaktadır.
Krizin yükünü “hafiletmek” ve topluma daha az “yansımasını”
sağlamak için, çeşitli ekonomik öneriler getiriliyor. Bu konular
üzerine “faydalı(!)” ekonomik bilgiler ileri sürülüyor.
Buradaki amaç; işçi ve emekçilerin sisteme karşı seslerini
yükseltmeyip, krizin yükünü çekmelerini sağlamaktır.
Oysa,
bu krizi işçiler çıkarmadı. Bu kriz burjuvazinin krizidir.
Kapitalist sistemin temelinde olan aşırı üretim krizidir ve genelde her
on yılda bir ortaya çıkar ve son yıllarda daha sık çıkmaya
başlamıştır. Bu da kapitalist sistemin artık toplumun ve doğanın
üstüne karabasan gibi çöktüğünü ve yıkılmasının
zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Türk
tekelci burjuvazisi, hızlıca büyüme ve sermaye birikimini sürekli
katlamak için, devlet garantili (dolar-avro) borç içine girdi.
Baskı ve şiddetin dozajının artarak sürmesinin yanında,
yağmalamalar, talanlar, özellieştirmeler burjuvazinin büyümesi
ve daha fazla palazlanması içindi. Ancak, kapitalizm, insan ve doğa
dokusuna uygun bir sistem olmadığı için, onun büyüme hamleleri,
krizide beraberinde içinde taşıyor ve elbette bu krizden en çok
etkilenen çalışan kesimler oluyor.
Kriz,
burjuvazinin yağma ve talan krizi olduğuna göre, bunun bedelini
başta işçi ve emekçiler olmak üzere küçük (köylü-esnaf vb.
gibi) üreticinin ödemesi gerekmez, gerekmemelidir.
Ne
var ki, “aynı gemideyiz” ve “vatanımıza karşı ekonomik
savaş açıldı” yalan ve manipüle söylemleri altında,
kitlelerin gerçekleri görmeleri engellenmeye ve hedef saptırılmaya
çalışılıyor. “Dış güçlerin ekonomik savaşına karşı
birlikte olmalıyız” yalanları ve aldatmacaları, burjuvazinin
kanlı sermaye birikimine ortak olmak, ona destek vermek anlamına
gelecektir. Çünkü, “dış güçler” dedikleri uluslararası
tekellerle içli dışlı olanlar yine Türk egemen sınıflarıdır.
Faşist
Türk devleti, krizin yükünü, daha şimdiden, tüketim ürünlerine
zaman yaparak emekçilerin üzerine yıkmaya başladı ve bu zamlar
her geçen gün artarak devam edecektir. Başta çalışanların
olmak üzere tüm halkın yaşam seviyesi peyder pey daha aşağılara
çekilecek, yoksullaşma ve yoksunlaşma aratacaktır. Buna oranla da
faşizmin baskısı aratarak devam edecektir.
Krizin
büyük yükü esas olarak işçilerin sırtına yıkılacaktır.
Maaliyeti düşürme” adı altında işten çıkarmalar artacak,
buna karşın çalışma saatleri uzatılarak, işçi ücretleri
sabit tutulmaya çalışılacaktır. Çalışanların kazanılmış
sosyal hakları her geçen gün budanacaktır.
Kapitalizmin
ve onun sahiplerinin talan krizinin yükünü işçiler çekmemelidir.
Bunu işçiler örgütlenerek ve mücadele ederek başarabilir ve
başarmalıdırlar. Çünkü bu kriz işçilerin değil, sınıf
olarak burjuvazinin yağma ve sömürü sisteminin bir sonucudur.
Öncelikle
işçi ve emekçiler ile burjuva sınıfı aynı gemide değildir.
Sınıflarımız ayrı olduğu gibi üzerinde durduğumuz gemide aynı
değildir. Onların dostu uluslararası burjuvazidir. Biz işçilerin
dostu ise uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halklardır.
Durum
bu kadar net olduğuna göre, faşist Türk egemen sınıfların
zulümlerini, “ekonomik kriz” adını verdikleri sömürü,
talan, yağma düzenlerini çekmek durumunda değiliz. Bunun için
örgütlenmeli ve bu sisteme karşı mücadele etmeliyiz. İşçi ve
emekçilerin krizden kurtuluşunun tek çıkar yolu budur.
Burjuvazi
ile işçi sınıfı arasında toplumsal hiç bir uzlaşma olamaz.
Aynı toplum içinde yaşamamıza karşın, toplumsal yapıyı
belirleyen burjuvazinin kapitalist sistemidir. Yani, işçi ve
emekçilerin sömürülmesi üzerine kurulu bir sistemin yaşatılması
işçilerden istenemez ve işçiler böyle bir kurtarma operasyonuna
katılamaz. İşçi sınıfının devrimci operasyonu, kapitalist
sitemi yıkıp sosyalist sistemi kurmak amaçlı olmalıdır.
Faşist
Erdoağan hükümeti, başta büyük tekeller olmak üzere bütün
sermaye kesiminin zararlarını asgariye indirmeyi ve hatta
bazılarının bu krizden yararalanarak daha fazla büyümesi
hedeflenecektir.
Bazı
“sol” liberal ekonomistlerin, “reformist” önerileri,1
kapitalist sistemin devamını sağlayıcı özelliktedir. Burada
ileri sürülen “kurtarama” önerileri; krizin yükünün kısmen
sermaye kesmine de yüklenmesini ve kapitalist sömürü sisteminin
burjuvazinin yararına “sağlıklı işlemesi” önerilerini
içermektedir.
Kapitalist
sistemi kurtarma adına işçilerden “fedakarlık”, istemek,
burjuvazinin yükünü hafifletip, yine işçilerin sırıtına
yüklemektir. İşçi sınıfı böylesi “aldatıcı” ve kendi
kendinin köleleştirici bir “fedakarlığa” hayır demelidir.
Ücretli
köleliğe hayır demenin yolu; sınıf tabanlı örgütlenmekten ve
her türlü anti-demokratik baskı ve sömürü sistemine karşı
mücadele etmekten geçmektedir. Bu yapılmadıkça, burjuvazi
ekonomik krizlerin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya
devam edecektir. 24.08.2018
***
1Mülkiyeliler
Birliği Dergisi (MİSAM, 17.08.2018). bkz. Milkiye.org./2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder