24 Ağustos 2018 Cuma

Burjuvazinin Ekonomik Krizinin Yükünü ...





Burjuvazinin Ekonomik Krizinin Yükünü
İşçiler Çekmemelidir!


Yusuf KÖSE

Burjuvazi, her ekonomik kriz döneminde, daha fazla “birlik beraberlik”, “vatan-millet”, “din-iman”, “aynı gemideyiz” vb. gibi, burjuvaziyi kurtarma söylemlerini öne çıkarırlar. Bunun anlamı; krizin yükünün büyük bölümü emekçilerin üzerine yıkılacağıdır.

2001 krizinde de aynısını yaptılar.

Buruvazinin bu “vatanseverlik” korosuna, başta sarı sendikalar olmak üzere bir çok liberal ve “sol”-liberal aydınlarda katılmaktadır. Krizin yükünü “hafiletmek” ve topluma daha az “yansımasını” sağlamak için, çeşitli ekonomik öneriler getiriliyor. Bu konular üzerine “faydalı(!)” ekonomik bilgiler ileri sürülüyor. Buradaki amaç; işçi ve emekçilerin sisteme karşı seslerini yükseltmeyip, krizin yükünü çekmelerini sağlamaktır.

Oysa, bu krizi işçiler çıkarmadı. Bu kriz burjuvazinin krizidir. Kapitalist sistemin temelinde olan aşırı üretim krizidir ve genelde her on yılda bir ortaya çıkar ve son yıllarda daha sık çıkmaya başlamıştır. Bu da kapitalist sistemin artık toplumun ve doğanın üstüne karabasan gibi çöktüğünü ve yıkılmasının zorunluluğunu ortaya koymaktadır.

Türk tekelci burjuvazisi, hızlıca büyüme ve sermaye birikimini sürekli katlamak için, devlet garantili (dolar-avro) borç içine girdi. Baskı ve şiddetin dozajının artarak sürmesinin yanında, yağmalamalar, talanlar, özellieştirmeler burjuvazinin büyümesi ve daha fazla palazlanması içindi. Ancak, kapitalizm, insan ve doğa dokusuna uygun bir sistem olmadığı için, onun büyüme hamleleri, krizide beraberinde içinde taşıyor ve elbette bu krizden en çok etkilenen çalışan kesimler oluyor.

Kriz, burjuvazinin yağma ve talan krizi olduğuna göre, bunun bedelini başta işçi ve emekçiler olmak üzere küçük (köylü-esnaf vb. gibi) üreticinin ödemesi gerekmez, gerekmemelidir.

Ne var ki, “aynı gemideyiz” ve “vatanımıza karşı ekonomik savaş açıldı” yalan ve manipüle söylemleri altında, kitlelerin gerçekleri görmeleri engellenmeye ve hedef saptırılmaya çalışılıyor. “Dış güçlerin ekonomik savaşına karşı birlikte olmalıyız” yalanları ve aldatmacaları, burjuvazinin kanlı sermaye birikimine ortak olmak, ona destek vermek anlamına gelecektir. Çünkü, “dış güçler” dedikleri uluslararası tekellerle içli dışlı olanlar yine Türk egemen sınıflarıdır.

Faşist Türk devleti, krizin yükünü, daha şimdiden, tüketim ürünlerine zaman yaparak emekçilerin üzerine yıkmaya başladı ve bu zamlar her geçen gün artarak devam edecektir. Başta çalışanların olmak üzere tüm halkın yaşam seviyesi peyder pey daha aşağılara çekilecek, yoksullaşma ve yoksunlaşma aratacaktır. Buna oranla da faşizmin baskısı aratarak devam edecektir.

Krizin büyük yükü esas olarak işçilerin sırtına yıkılacaktır. Maaliyeti düşürme” adı altında işten çıkarmalar artacak, buna karşın çalışma saatleri uzatılarak, işçi ücretleri sabit tutulmaya çalışılacaktır. Çalışanların kazanılmış sosyal hakları her geçen gün budanacaktır.

Kapitalizmin ve onun sahiplerinin talan krizinin yükünü işçiler çekmemelidir. Bunu işçiler örgütlenerek ve mücadele ederek başarabilir ve başarmalıdırlar. Çünkü bu kriz işçilerin değil, sınıf olarak burjuvazinin yağma ve sömürü sisteminin bir sonucudur. 
 
Öncelikle işçi ve emekçiler ile burjuva sınıfı aynı gemide değildir. Sınıflarımız ayrı olduğu gibi üzerinde durduğumuz gemide aynı değildir. Onların dostu uluslararası burjuvazidir. Biz işçilerin dostu ise uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halklardır. 
 
Durum bu kadar net olduğuna göre, faşist Türk egemen sınıfların zulümlerini, “ekonomik kriz” adını verdikleri sömürü, talan, yağma düzenlerini çekmek durumunda değiliz. Bunun için örgütlenmeli ve bu sisteme karşı mücadele etmeliyiz. İşçi ve emekçilerin krizden kurtuluşunun tek çıkar yolu budur. 
 
Burjuvazi ile işçi sınıfı arasında toplumsal hiç bir uzlaşma olamaz. Aynı toplum içinde yaşamamıza karşın, toplumsal yapıyı belirleyen burjuvazinin kapitalist sistemidir. Yani, işçi ve emekçilerin sömürülmesi üzerine kurulu bir sistemin yaşatılması işçilerden istenemez ve işçiler böyle bir kurtarma operasyonuna katılamaz. İşçi sınıfının devrimci operasyonu, kapitalist sitemi yıkıp sosyalist sistemi kurmak amaçlı olmalıdır.

Faşist Erdoağan hükümeti, başta büyük tekeller olmak üzere bütün sermaye kesiminin zararlarını asgariye indirmeyi ve hatta bazılarının bu krizden yararalanarak daha fazla büyümesi hedeflenecektir.

Bazı “sol” liberal ekonomistlerin, “reformist” önerileri,1 kapitalist sistemin devamını sağlayıcı özelliktedir. Burada ileri sürülen “kurtarama” önerileri; krizin yükünün kısmen sermaye kesmine de yüklenmesini ve kapitalist sömürü sisteminin burjuvazinin yararına “sağlıklı işlemesi” önerilerini içermektedir.

Kapitalist sistemi kurtarma adına işçilerden “fedakarlık”, istemek, burjuvazinin yükünü hafifletip, yine işçilerin sırıtına yüklemektir. İşçi sınıfı böylesi “aldatıcı” ve kendi kendinin köleleştirici bir “fedakarlığa” hayır demelidir.

Ücretli köleliğe hayır demenin yolu; sınıf tabanlı örgütlenmekten ve her türlü anti-demokratik baskı ve sömürü sistemine karşı mücadele etmekten geçmektedir. Bu yapılmadıkça, burjuvazi ekonomik krizlerin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya devam edecektir. 24.08.2018

***
1Mülkiyeliler Birliği Dergisi (MİSAM, 17.08.2018). bkz. Milkiye.org./2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder