Kapitalizm
Vahşettir
Yusuf
KÖSE
Faşist
Türk devletinin artık gizlemeye gerekesinim duymadan,
işkence fotograflarını basına servis etmesi, ve iktidar yanlısı
faşist basının ise bunları “ovücü” ve bir “zevk aracı”
olarak sunmaları, kapitalizmin çürümüşlüğünün resminden
başka bir şey değildir. Ayrıca, bu tür görüntüler ilk defa ne
Türk devletince servis ediliyor ne de İŞİD vasıtasıyla, ne de
CİA/Pentagon’un Ebu Gureyp’inde...
Özel mülkiyetçi
toplumların tarihi, ezilenlere zulüm tarihidir. Zulmün, idamın,
işkencelerin ezilen binlerce insanın önünde sergilenmesinin de
tarihidir. Kapitalizm de bu, daha da resmileştirmiş ve
meşrulaştırmıştır. “Demokrasiyi koruma” adı altında kitle
gösterilerinin bastırılması, tek tek muhaliflerin yok edilmesi,
toplu kırım ve katliamlar, kapitalizm ile yaşıt ve sermayenin
birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak da bu tür görüntüler,
gizli olmaktan çıkıp, açıktan yapılır hale gelmiştir.
En
modern kapitalist devletlerde, gizli mahzenlerde işkenceler yapılır.
ABD’nin CIA vasıtasıyla çoğu ülkelerde işkence yaptığı ya
da işkecenin nasıl yapılacağının eğitimini verdiği bilinen
gerçeklerdir. Bunu gizleme ve yalanlama gereksinimi bile
duymuyorlar.
Türk
devletinin kurulduğu günden bu güne kadar işekenceleri ve
katliamları bir bir sıralandığında; bugün yaşananların dünden
pekte farklı olmadığı, aynı sistem içinde kanlı vahşetin
defalarca sahneye konduğu ve kitleleri korkutmak içinde
sistemleştirildiği bilinir.
Muğla’nın
Seydikemer ilçesinde 7 Kürt işçisine yapılan işkence
görüntülerin yayınlanması ne yeni ne de son olacaktır.
Öldürdüklerini askeri cemselerin arkasında sürükleyenler, ölü
bedenleri çıplak olarak teşhir edenler, mezarları tahrip edenler,
Kürt şehirlerini bombalayıp insanları diri diri bodrumlarda
yakanlar aynı sistemin, aynı sınıfın, aynı idarenin ve aynı
devletin yönetimi ve denetimi altında olan uygulamalardır.
Seydikemer’de
yapılanlar ile 1978 yılında Bahçelievler katliamı arasında
benzerlikler çoktur. Burjuva sınıfın aynı kiralık katilleri ve
aynı sınıfa ait kurbanlar. Sistem farkı değil, sadece zaman
farkı var. Yaşananlar, burjuvazinin kanlı saltanatını kormak
için karşıtı sınıfa karşı kanlı uygulamlardır.
Dün
bu tür olaylara tepk göstermeyenlerin bugün buna tepki
göstermesini beklemek insan olmanın bir gereğidir. Ancak,
insanlıkta sınıflara ayrıldığı için, herkes ait olduğu
sınıfın ya da etkisi altında kaldığı sınıfın ideolojisine
göre hareket eder. Burjuvazi, kendi sistemini korumak için, bu tür
vahşetlerini olağan hale getirmiştir. Faşist iktidar, bu olaylara
karşı çıkmayı değil, yığınları, en azından, sessiz kalarak
kendi vahşetine ortak etmeyi amaçlar.
Vahşetin
kitlelerin gözüne kanlı kanlı sokulması, işçi sınıfı ve
emekçilerin, aydınların, demokratların susturulması ve vahşet
korkusunun herkesi kuşatması altına almasını isedikleri içindir.
Hitler faşizmin insan yakan fırınlarının etrafında faşistlerin
çoşuku gösterileri ne ise, işkencelerin aleni bir şekilde
kitlelerin gözü önünde yapılması da aynı ideolojinin, aynı
sınıfın ve aynı sistemin çürümüşlüğün gösterileridir.
Faşist
egemen gericilik, salt geri yığınları değil, “ilerici”
görünen birçok kesimleri de kuşatır, kendine benzetmeye, kendini
savunmaya zorlar. Muhalif gözüken burjuva partileri, bir çok
konuda iktidardaki faşist partiden daha kralcı kesilir.
Gericileşmekte ve faşistleşmekte diğeri ile yarışır. Aydın1
gözükenlerin bir kısmı iktidara mehtiyeler düzerken, bir kısmı
da ona yakınlaşmanın adımlarını atar. Atol Berhamoğlu’nun
eli kanlı faşist M. Akşener’e methiyeler dizmesi, korkunun ve
kapitalist sistemin, bir yanı “sol” bir yanı ırkçı,
milliyetçi görünen kesimleri de, kendi içine çektiğinin resmdir
bu. İnsanın bu türleri, Aydın değil, faşizme ve kapitalizme
methiyeler düzen burjuva düşünce kalpazanlarıdır.
Faşizm,
küçük burjuva reformistlerini gericileşmenin etkisi altına alır,
gericilik ile ilericilik arasında utangaç bir yere oturtur. Yine,
“sosyalizm cumhuriyete yakışır” diye bağırmaya çalışanların
bu siyasal argümanları, burjuvazinin tarihsel gericiliğine, yani
kapitalizme övgüleridir. Sosyalizmin içini boşaltma, işçi
sınıfına güvenmemenin son durağı ve burjuvazinin anti-komünist
propagandasına teslim olmaktır.
Burjuvaziyle
işçi sınıfı arasındaki iktidar savaşımında, ortada olanlar,
güçlüden yana tavır alırlar ve bu, bazen, burjuva vahşetini
“masum” gösterme şeklinde kendini gösterir, bazen ise açıktan
işçi sınıfı ve onun ideolojisine karşı mücadeleye dönüşür.
Kapitalizmin
vahşetine karşı çıkmak, kapitalizmin kendisine karşı çıkmakla
söz konusu olabilir. Sömürü üzerinde yükselen bir sistemin
masumiyeti, hümanizmi olmaz. Sömürü üzerinde şekillenen ve
yürütülen bir toplumsal sistem; baskı, vahşet ve katliamla
içiçedir. Burjuvazi bunları uygulamadan ayakta kalamaz.
Burjuvazinin, “teröre karşı mücadele” adı altında baskı,
anti-demokratik ve faşist uygulamalarını olağan göstermeye
çalışması bundandır.
Bu
nedenle, kapitalizme karşı, sosyalizm için mücadele; işçi
sınıfının tüm emekçilerin kurtuluşunun tek yolu ve adresidir.
Gerisi, burjuvazinin ehveni şeri olan liberal düzeni ile yine
burjuvazinin vahşeti faşizm arasında seçim yapmaktır. Ancak,
bunların aynı madalyonun iki yüzü olduğunu unutmadan. Burjuvazi,
duruma göre madalyonları ters çevirebilir. 09.10.2017
***
1http://kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/havuc-aydinlar-mayalarin-anisina
çok başarılı bir bloggg valla
YanıtlaSil