KÜRTLERİN
AYRILMA HAKKI GASP EDİLEMEZ!
Yusuf
KÖSE
Kürtler,
Mezopotamya coğrafyasının yerleşik kadim halklarından biri
olmasına karşın, son yüzyıllarda bir devleti (Doğu Kürdistan’da
kurulan kısa ömürlü Mahabad Cumhuriyeti’ni saymazsak) olmayan
ve çeşitli ülkelerden tarafından parçalanarak sömürgeleştiren
bir ulus olma haksızlığını, ağır bedeller ödeyerek
yaşamaktadır, yaşatılmaktadır.
Kürtlerin
yaşadıkları topraklar, yani Kürdistan, Türkiye, İran, Irak ve
Suriye egemen sınıfları tarafından işgal edilerek
sömürgeleştirilmiştir. Kürdistan’ın bu devletler tarafından
parçalanarak sömürgeleştirilmesi ve emperyalistler arası çelişme
ve pazar paylaşımı, Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce tayin
etmek hakkının önündeki engeller olarak durmaktadır. Bu gün,
gelinen aşamada, Kürdistan’ın birliğinin önündeki engeller,
sömürgeci devletlerdir. Özellikle, Türkiye ve İran burada başat
rol oynamaktadır.
Her
ulusun olduğu gibi, Kürt ulusunun da kendi ulusal kaderini özgürce
tayin etme hakkı vardır. Yani, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı
vardır. Bu hakkı, sömürgeci devlet ile birlikte yaşamaktan mı
yoksa ayrılıp ayrı devlet kurma şeklinde mi kullanacağına
kendisi karar verebilir. Buna hiç bir yabancı gücün, özellikle
de işgalci sömürgeci devletlerin hakkı yoktur.
Kendi
kaderini özgürce tayin edemeyen, yani, ayrılma hakkı zorla gasp
edilen bir ulus özgür olamaz. Birinci emperyalist savaştan sonra
dört parçaya bölünen Kürtler, kendi topraklarını işgal eden
ve sömürgeleştiren devletler ile gönül rızasıyla birlikte
yaşamıyor, tersine zorla işgal altında tutulmaktadır. Bu nedenle
de, Kürtler, başta Türkiye ,Irka ve İran olmak üzere, bu zapt-ı
rapt durumuna karşı silahlı ayaklanmalar düzenlemişler ve uzun
süreli gerilla savaşı yürütmüşlerdir ve hala yürütmektedirler.
Kürtler,
işgalci devletler tarafından defalarca soykırım amaçlı
katlimalarla karşı karşıya kalmışlardır. Kendi ulusal
kimliklerini taşıyamadıkları kimi kendi dillerini özgürce
konuşamamışlar ve ana dillerinde eğitim almaları yasaklanmıştır.
Örneğin, Türk devleti, uzun bir süre “Kürt yok”
inkarcılığını sürdürmüştür.
Güney
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (GKBY)’nin 25 Eylül’de referandum
kararı, salt kendisini ilgilendirmiyor. Bütün işgalci-sömürgeci
devletleri ve emperyalistleri ilgilendiriyor. Çünkü hepsinin
bölgede parmağı var. Hepsinin Kürtlerin sömürgeleştirilmesinde
az-çok payı var ve hala kanlı ellerini o bölgeden çekmiş
değiler.
GKBY’nin
bu kararına en sert tepkiyi, beklendiği gibi, İran, Irak, Türk
devletleri verdiler. Çünkü Kürdistan’ı işgal eden ve
sömürgeleştiren güçler, dört bir yandan hemen harekete
geçtiler. Suriye ise başı büyük belada olduğu için fazla
sesini şimdilik çıkarmadı. Ama, bu dört devletin, aralarındaki
düşmanlıkları ne olursa olsun, her zaman Kürtlere karşı
birleştikleri bilinen bir gerçektir.
GKBY’nin
referandum kararının hemen arkasından; “yaptırmayız”,
“savaş nedeni sayarız”, “gireriz” ve daha bir dolu
tehditler, peş peşe gelmeye başladı. Başta Irka hükümeti olmak
üzere, İran ve Türkiye’de bu koroya katıldı. Türkiye ve İran
Güney Kürdistan sınırlarına askeri yığnaklar yaparken, savaş
tatbiklatlarıda yapmaya başladılar.
Burada,
Barzani yönetiminin referandum kararıyla “amacı”nı tartışmak
ve bu amaçtan hareketle, kendi kaderini tayin etme hakkını yok
saymak, en hafif deyimle sosyal şövenizmindir. Esas olarak da
egemen ulus egemen sınıflarının ırkçılığının,
işgalciliğinin ve sömürgeciliğinin haklı görülmesi, ezilen
ulusun en demokratik ulusal haklarının ise yok sayılmasıdır.
Komünistler böyle bir görüşe sahip olamaz.
Ezilen
bir ulusun ayrılma hakkını kayıtsız şartsız savunmakla,
ayrılma anında ayrılma eylemini yanlış bulup eleştirmek ayrı
şeylerdir. Ayrılmanın yanlışlığı ile ayrılmaya karşı zor
kullanmak aynı şeyler değildir. Ezilen ulusun ayrılma istemi
karşısında zor kullanmak, burjuva egemen sınıfların
politikalarıdır. Komünistler, ezilen ulsun ayrılma hakkını
savunur, ayrılmayı çeşitli nedenlerle yanlış bulsa bile, zor
kullanmaya karşı çıkar, karşısında aktif olarak yer alır ve
bu anlayışlara karşı mücadele verir.
Ezilen
ulusun ayrılma hakkının yok sayılması, gasp edilmesi çeşitli
milliyetlerden işçi sınıfının ortaklaşa mücadelesi önünde
de engeldir.
Kürtler,
kendilerini parçalayan ve işgal eden devletler içinde özgürce ve
isteyerek yaşamadılar. Yok sayıldılar. Kırıldılar ve her türlü
şiddete ve baskıya maruz kaldılar ve hala da bu saylanlar devam
etmektedir.
Sadece Güney Kürdistan
değil, tüm Kürtlerin bağımsızlık ya da kendi kaderini özgürce
tayin etmek için referandumu düzenleme hakkı vardır ve bu hakkı
kullanan Kürtlere karşı zor kullanmanın karşısında yer
alınmalıdır. Ulusal özgürlük, ulusal kölelikten her zaman
iyidir. 19.09.2017
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder