DENİZ
BİTMEDEN...!
Yusuf
KÖSE
Burjuvazi
ne kadar tersini söylesede, tarih, toplumsal pratiğin her alanında
komünistleri haklı çıkarmaya devam ediyor.
Toplumsal
çelişmeler, doğru temelde ele alındığında doğru çözümlemeler
ortaya çıkabilir. Kapitalist sistem çelişmenin ta kendisidir.
Toplumsal kaos, yıkım savaşları, insanlığın ve doğanın
yıpranması, toplumsal çürümüşlük kapitalist sistemin ortaya
çıkardığı sonuçlardır.
Kapitalizm,
emek-sermaye çelişmesi üzerinde kendini sürdürebilir. Bu çelişme
sosyalizm yönünde olumlu çözüldüğünde, yani, bir avuç
sömürücü burjuva iktidarı yerine, tüm emeğin yaratıcısı
işçilerin iktidarı almasıyla, kapitalist sistemin yarattığı
tüm toplumsal çürümüşlüklerde ortadan kalkabilecektır.
Ödenmemiş
emeğin gaspı (zorla hırsızlık) üzerine kurulu bir sistemde, hak
ve hukuk, özgürlük ve eşitlik, sömürüsüz ve sınıfsız, ve
daha özgün söylemle; toplumsal özgürlük söz konusu olamaz.
Ödenmemiş emeğin gaspı işçilerden kesilir. Bu anlamda
burjuvazinin en büyük çelişkisi ve o olmazsa olmazı ve aynı
zamanda düşmanı işçi sınıfıdır. Ve toplumsal sistem olarak
da, kapitalizmin alternatifi işçi sınıfının mücadelesiyle
kurulacak olan sosyalizmidir. İşçi sınıfı burjuvazinin
iktidarını yıkmadan kendi kurtuluşunu sağlayamayacağı gibi,
insanlığın ve doğanın kurtuluşunu da sağlayamayacaktır.
Son
“16 Nisan Referandumu” bir kere daha gösterdi ki, burjuvazi için
“demokrasi”, kendi çıkarlarına göre düzenlenen kitleleri
oyalama rejmidir. Ortada ne hukuk, ne adalet ne de en asgarisinden
“bağımsız” bir yargı kalmamıştır. Burjuvazinin “toplum
sözleşmesi”nin temel argümanı olan; “yargı, yasama, yürütme”
kuvvetler ayrılığı kağıt üstünde yazılı kalmasına bile
tahammülü kalmamıştır. Burjuvazinin yeni yetme
sermayedarlarından birinin dediği gibi; “anasını belleyenlerin”
rejimi bütün ağırlığı ile toplumun üstüne çökmüştür.
Burjuva
sisteminin, bütün kamusal kurum ve bürokrasisiyle çürümüşlüğünü
salt Türkiye ile sınırlamak yanlıştır. En gelişmiş
kapitalist-emperyalist ülkelerde de iç faşistleşme ve iç
gericileşme hızla artmaktadır. Emperyalist sistemin Kapitalizmin
krizi, temel normlar dinlemiyor, işçi ve emekçilerin aleyhine
olarak, sermayenin gereksinimleri doğrultusunda bütün kuralları
kanlı-kansız değiştiriyor.
Türkiye’deki
rejim değişikliği de kapitalist dünya sisteminden ayrı değildir.
Uluslararası sermayenin ve onunla içiçe olan Türk sermayesinin
gereksinimleri doğrultusunda “tek adam diktatörlüğü” inşa
edilmektedir. Bunun anlamı; ortada normal bir hukuk sistemi
olmayacaktır. Sermayenin istediği şekilde ve karşısında hiç
bir demokratik muhalefet olmadan ve işçi sınıfı üzerindeki
baskı ve sömürünün artırılarak sürdürülmesidir.
Avrupa
Komisyonu ya da Avrupa Parlamentosu son gelişmeleri “eleştirse”de,
ciddi bir tepki vermeyecektir. Çünkü bunların başını çeken
Almanya, Fransa, İngiltere gibi emepryalist ülkeler, Türkiye’deki
rejim değişikliğinde rahatsız değil, tersine, emperyalist
sermayenin krizi aşaması için bir çare olarak ortaya
koymuşlardır. Bu
nedenle, burjuva liberallerin ve CHP gibi egemen sınıf partilerin
AB’den beklentileri boşunadır. Diğer bir gerçek ise; CHP, bu
rejim değişikliğinin karşıtı gibi görünmesine karşı,
rejimin değişmesi için AKP-Erdoğan kliğinin en büyük
destekçisi olmuştur.
Türkiye’nin
daha karanlık bir tünelin içine sokulması, emperyalist dünyanın
içine girdiği tünelin ta kendisidir. Ve, kapitalist sistemin
geldiği aşama, burjuva demokrasisinin normlarını taşıyamayacak
durumdadır. ABD’den AB’ye kadar tüm toplumsal gelişmeler ve iç
gericileşmeler bunun göstergesidir.1
Dünyanın diğer büyük ekonomileri ve dünya nüfusunun
yarısından fazlasının yaşadığı Çin, Brezilya, Rusya,
Hindistan, Endonezya vb. gibi ülkelerde ise burjuva demokrasisinin
krıntılarını aramak bile boşunadır.
Emperyalist-kapitalist
sistem, çıkışı olmayan karanlık bir tünelin içine girmiştir.
Kurtuluşu yine kapitalist sistemin kendi içinde aramak, insanlığın
ve doğanın geri dönüşümsüz bir çukurun içine itilmesinden
başakası olamaz. Dünya nüfüsunun yarısının gelirinin 8
kişinin gelirinden az olduğu bir sistemin sürdürülmesinin ne
toplumsal ne de doğal kaynaklar açısından koşulları
kalmamıştır. Deniz bitmiştir.
Burjuva
sınıfının kapitalist sistemi için biten deniz, sosyalist
sistemle daha özgür ve eşitçi bir şekilde sürdürülebilir.
Eğer, uluslararası proleterya zamanından önce soruna el koymazsa,
deniz, insanlarda dahil, tüm canlılar için bitecektir.
Devrimci
mücadele ve devrimci muhaliflik işçi sınıfıyla yapılabilir.
Erdoğan’nın Türk-islamcı faşist diktatörlüğünü yıkmak ve
en asgarisinden daha özgürlükçü bir ortamın yaratılması da
işçi sınıfyla olabilir. Bunun tersini düşünenler -niyetlerden
bağımsız olarak-, burjuvazinin tek adam diktatörlüğünü,
hukusuzluğunu ve sosyal yıkımını onaylamaktan başka bir şey
yapamazlar.
Bu
1 MAYIS’ta, “islamcı faşist tek adam diktatörlüğüne hayır”
şiarıyla beraber, kapitalist sistemi yıkma ve sosyalizmi kurma
bilinci ve kararlığıyla yürünmelidir. Çünkü, insanlığı ve
doğayı kapitalist gericilerin elinden kuratarabilecek yegane güç
işçi sınıfıdır. Bu bağlamda işçi sınıf içinde çalışma,
örgütlenme her şeyden önce gelmelidir. Üretici güçlerin
temelini oluşturan işçi sınıfına dayanmayan hiç bir
ilerici-demokratik gelişme olamaz.
İşçi
sınıfının sınıf bilinci ve mücadelesiyle 1 MAYIS ALANLARINDA
GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE YER ALMALIYIZ! 25 Nisan 2017
***
1
Geçen Pazar günü yapılan Fransa’da
cumhurbaşkanlığı 1. tur seçimlerinde burjuvazinin liberal
adayının birinci çıkması, emperyalist burjuvazinin
kumarhaneleri olan borsaları çoşturdu. Burjuvazinin
korkusu faşist Le Pen’in seçilmesi değil, “aşırı solcu”
olarak lanse edilen reforumcu Melenchon’un ikinci tura kalması
olacaktı. Çünkü burjuvazinin, gelinen aşamada neoliberal
politikaların, işçi ve emekçiler lehine revize edilmesine
tahammülü yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder