Tek Adam Diktatörlüğü Nereye Kadar?
Yusuf
KÖSE
Tek
Adam Diktatörlüğü Nereye Kadar?
Yusuf
KÖSE
16
Nisan “18 Maddelik Anayasa Değişikliği Referandumu”nun
sonuçları üzerine detaylı bir analize gitmek biraz erken olmasına
karşın, kısa bir analiz yapılabilir. 16 Nisan öncesi “HAYIR”
yoktu, ama şimdi, AKP faşzminin karşısında büyük bir “HAYIR”
var. Bu küçümsenmeyecek bir gelişmedir. Elbette, bu %50 HAYIR'ın
bütünsel ve nitelikli bir anti-faşizm olmadığını da
unutmadan... Buradan başlayabiliriz.
Türk
sermaye devletinin tek adam diktatörlüğünü
onaylatma”referandumu” sona erdi. “Evet” çıkacağı, daha
baştan belliydi. Faşizme ve tek adam diktatörlüğüne karşı
HAYIR oyları ne kadar çok olursa olsun, sonucun “Evet” şeklinde
açıklanacağı tahmin ediliyordu.
AKP
faşizmi ve arkasındaki sermaye güçleri, “Evet”i Hayır’a
karşı açık ara oyla önde çıkaramadı. Bunun için sandık
hilelerine çokca baş vurmalarına karşın, HAYIR oyları açık
ara önde gidiyordu. Bunun önüne geçmek için YSK’nın yasalara
aykırı “kararını” devreye soktular. Böylece, önceden
hazırlanan “mühürsüz zarf”ların “geçerli” sayılarak
“hezimeti” önlemek istediler.
Bütün
baskılara, katliamlara, tutuklamalara, işten çıkarmalara,
tehditlere ve devletin tüm olanaklarını “evet” için seferber
etmelerine karşın, “Evet” onların beklediği gibi açık ara
önde değil yaklaşık 1,2 puan önde çıkarmayı “başarabildiler.”
Bu sonuç, Erdoğan’ın emir kulu YSK’nın açıklamasıydı.
Gerçekte ise toplumun yarısından fazlasının “Hayır” dediği
açığa çıktı.
İstanbul
Türkiye’nin siyasal ve sosyal aynasıdır. Burada Hayır’ların
önde çıkması, genelde de bu yönde çıktığının
göstergesidir. Bunun dışında Ankara, İzmir, Diyarbakır, Adana,
Denizli, Mersin, Antalya, Hatay, Zonguldak, Eskişehir, Bilecik gibi
şehirlerde Hayır’ların önde olması, işçi sınıfı ve
emekçilerin büyük bir çoğunluğunun Hayır oyu verdiğinin
kanıtı sayılabilir. Bursa ve Kocaeli gibi yerlerde az farkla
“evet”in önde çıkması, işveren-devlet-sendika işbirliğinin
işçiler üzerindeki ağır baskılarının sonuç verdiğini
gösteriyor.
Refarandum’un
siyasal olarak kazananı ezilen kitleler olmuştur.
Birincisi
Kürtler olmuştur. Katliamlara, siyasi
soykırıma ve devletin her türlü şiddeti pervasızca uygulamasına
karşın, Kürtler “HAYIR” demiştir. Kürtler’in “evet”
demeleri için bir nedenleri de yoktu, ama HAYIR demeleri için çok
nedenleri vardı. Herşeyden önce yaşam haklarına karşı bir
saldırı vardı. Referandum gecesi, TV stüdyolarındaki “yorumcu”
şarlatanların tüm inkarlarına karşın Kürtler AKP’ye kaymadı.
Tersine, katliamlara ve boyun eğdirme politikalarına karşı
Kürtler’in ezici çoğunluğu HAYIR dedi. Kürtler’in “Hayır”
oyları ise bilnçli bir oydu. Faşizme karşı demokrasi
istiyorlardı. Barış istiyorlardı.
İkinci
kazanan, işçi ve emekçiler oldu.
Faşist devletin tüm baskı ve hilelerine karşın, en azından,
toplumun yarısının Hayır demesi, büyük bir moral kaynağı
oldu. AKP faşizminin sanıldığı gibi güçlü olmadığı ve
arkasında güçlü bir kitlenin de olmadığı, mücadelenin
yükseldiği anda bir çoğunun AKP faşizmin karşısında yer
alabileceği görüldü. Bu güç, aynı zamanda, toplumu
islamlaştırmanın önünde de engel olarak duracaktır.
Üçüncüsü,
komünist ve devrimci kesimlerin, doğru
bir taktik mücadele ile tüm zorluklara ve devletin faşist baskı
ve uygulamalarına karşı Hayır kampanyaları yürütmeleri, yeni
bir toparlanmanın yanında ortak hareket edebilmenin bilincini ve
pratiğini yaratmıştır. Çünkü söz konusu bu referandum, egemen
sınıflar arası (bir yanı böyle olmasına karşın) çatışmadan
çok, işçi sınıfı ve burjuvazi arasında geçmekteydi. Genel
olarak da Kürtler başta olmak üzere aleviler ve diğer azınlık
uluslara mensup kitleler arasındaydı. Kısacası tüm ezilenleri
doğrudan ilgilendiren bir olguydu. Bu referandumu “egemen sınıflar
arası çatışma” görüp uzaktan seyreden kimi küçük burjuva
“sol”cuları ise, keskin sloganların arkasına gizlenerek
kitlelerin sorunlarından uzak kalmayı “sınıf mücadelesi”
bellemeye devam ettiler.
Dördüncüsü,
cepeheleşme ve kutuplaşmanın arttığı ve
iktidar kanadının paramiliter güçlerini devreye soktuğu bir
süreçte, önümüzdeki günlerin kanlı çatışmalara sahne
olacağını söylemek pek abartılı bir saptama olmayacaktır. Buna
tüm demokrat, devrimci ve komünistlerin hazırlıklı olması ve
örgütlenmelerini bu doğrultuda yapmaları gereklidir.
Faşizme
ve savaşa karşı; barışın, demokratik hak ve özgürlüklerin
kazanılması temelli bir mücadele etrafında birleşebilecek tüm
güçlerle birlikte hareket edilmesi, bu dönemin politik düsturu
olarak öne çıkmaktadır. Elbette, %50 Hayır, nitelikli bir hayır
olmamasına karşın,
Referandum’un
kaybedeni, AKP ve arkasındaki sermaye güçleri oldu.
Birincisi;
devletin tüm olanaklarını kullanmalarına ve
faşist devlet baskısını tüm muhalifler üzerinde uygulamalarına
ve “HAYIR” diyenleri “ vatan haini” olarak ilan etmelerine
karşın; yalan, gerçeklerin manipüle edilmesi, kutuplaştırma ve
din üzerine kurulu propagandaları toplumun büyük bir çoğunluğu
nezdinde tutmadı. Bekledikleri %55’in üzerinde oyu alamadıkları
gibi, toplumun gözünde Hayır oylarının önde olduğunu
gizleyemediler.
İkincisi;
AKP kan kaybetti. Büyük şehirleri kaybetti. Bu
onların çöküşe doğru gidişinin hızlandığının
göstergesidir. Bu çöküşün önüne geçmek için, toplumu
kutuplaştırmada sınır tanımayacakları yönde politikalarını
arttıracakları da bir o kadar gerçektir. Ancak bu yöntem onların
çöküşünü engelemeye yetmeyecektir.
Üçüncüsü;
Erdoğan’ın karizması çizilmiştir. 2013
yılında Haziran Ayaklanması ile çizilmişti. Kitleler şimdi
oylarıyla bunu bir kere daha gösterdi. Bu, burjuvazi açısından
da Erdoğan üzerinden yürümelerini zorlaştıran etken olacaktır.
Dünya kamuoyu önünde iyice teşhir olan Erdoğan ve kliği, artık
daha rahat hareket edemeyecek ve iç (ekonomik ve siyasal) çelişmeler
derinleşerek keskinleşecektir. Yaklaşık
yüzde elli HAYIR ile “tek adam diktatörlüğü” oldukça zor ve
sürdürülemez bir yola girmiştir.
Dördüncüsü;
Türk sermaye devleti, içinde
bulundukları siyasal krizi aşmak için
baskıları artırmaktan başka seçenek bulamıyor. Durgunluk
sürecine girmiş ve giderek krize doğru yelken açan ekonomi durum
ve uluslararası alanda yalnızlaşmanın yanında, Ortadoğu
politikaları bütünüyle iflas etmiş bir durumu tersine çevirecek
politik yönelime giremiyorlar. Buna ne iç ne dış konjonktür
uygun. Kapitalist sistemden kaynaklı kaos ortamı yaşanıyor.
Beşincisi;
Egemenler, nasıl ki 7 Haziran 2015 yenilgisini
Kürtlere karşı savaş açarak kapatmaya ve milliyetçiliği
güçlendirmeye çalıştıysa, bu kez de referandum yenilgisinin
bedelini Kürtlerden çıkarmaya çalışacak, Kürt kazanımlarını
yok etmek için daha fazla saldırganlaşacaktır. Bu saldırgan
politika, Kürtlerin bütünüyle kopmasını ve içerde ise
alevi-sünni, ilerici-gerici, laik-laik olmayan şeklinde süren
ayrışımı ve kutuplaştırmayı artıracak ve toplumsal iç
çatışmaya doğru evrilecektir.
Türk
devletinin Irak, Suriye ve Kürtdistan politikası, onu bölgedeki
gelişmelerin içine daha fazla çekecektir. Özellikle Kürtlerin
kazanımları ve emperyalistler arası çelişmelerin derinleşmesi,
Türk devletinin saldırgan “savaş” politikasının dışında
kalamamasında başat rol oynamaktadır.
Türk
devletinin bu yönelimini boşa çıkaracak taktik; ulusal demokratik
Kürt hareketiyle ortaklaşa hareket eden Türk işçi sınıfı ve
emekçilerin mücadelesi engel olabilir.
Özellikle,
Türk işçi sınıfı ve emekçileri, faşist devletin kutuplaştırma
ve ayrıştırma politikalarına karşı durmadığı sürece,
toplumun iç savaşa evrilmesinin tehlikesi hep varolacaktır.
Kutuplaştırma, ayrıştırma,
dıştalama ve cinsiyetçi politikalar faşist iktidarların
düsturudur. Çünkü AKP ve Erdoğan’ı
iktidarda tutan esas etmen, Kürt düşmanlığı ve toplumun
kutuplaştırılması olgusudur.
Türk
egemen sınıfların sorunları her geçen gün ağırlaşmasına
karşın, bu referandum ile birlikte daha da ağırlaşmış,
kapitalist sistemin yarattığı çelişmeler onların ayaklarına
dolanmıştır. Burjuvazi bu kaos
ortamından çıkmak için burjuva anlamda demokratik yollara baş
vurma yerine, daha fazla saldırı poltikasıyla karşılık
verecektir. Bu da toplumsal çelişmeleri ve kaosu artırıcı bir
rol oynayacaktır. Bu çelişmeleri köklü olarak çözebilecek
yegane güç ise, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesidir.
17.04.2017
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder