“TOPLU
MEZARLIKLAR ÜLKESİ”
Yusuf
KÖSE
Türkiye
ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet,
Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle
saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı
İŞİD ile de saldırıyor.
Hukukuyla,
yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir
isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti,
OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk
milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini
kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere,
muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.
Devlet,
artık tek başına AKP değil, CHP, MHP gibi partilerin yanında
bütün sermaye kesimlerini yanına almış olarak, İŞİD ile
birlikte halka saldırıyor. İŞİD, artık sadece bir dış güç
değil, uzun süredir devletin bir kolluk gücü, katliam makinesi
gibi çalıştırılmaktadır. Türkiye’de İŞİD’in yaptığı
tüm eylemler, devlet güçleri tarafından planlanıp
uygulanmaktadır.
İnsanlığın
en masumane anı olan düğüne saldıran bir sistemin, artık
çığırından çıktığı ve onun geriye dönüşününde normal
yollardan söz konusu olmayacağı açıktır. İktidarı elinde
bulunduran güçlerin, İŞİD ile hem ideolojik hem de örgütsel
sıkı bir ilişkileri vardır. Türk sermaye kesimleri, sömürü
düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için artık
İŞİD’leşmişlerdir. Bu net olarak görülmelidir.
CB
Erdoğan ile İŞİD lideri arasındaki fark, birincisinin
emeryalistlerin denetimindeki BM’de resmi bir devletin yöneticisi
olarak kabul edilmesi, diğerinin ise “terörist” görülmesidir.
Oysa ikisi arasında ideloji ve yönetim anlayışı olarak her hangi
bir fark yoktur. Ya da Türk devleti ile İslam Devleti (İŞİD)
arasındaki fark da yok gibidir. Yasalarıyla, yönetim biçimleriyle,
dinci örgütlenmeler ve toplu kitle katliamlarıyla...
Türkiye,
gelinen aşamada “Pakistanlaşmış” olmaktan çıkmış, artık
hızla Iraklaşmaya doğru gitmektedir. Yani, gerici bir iç savaşla
karşı karşıyadır. Gerici iç savaşı Kürt-Türk savaşı
olarak çıkarmaya çalışsalarda, bu; Kürtler, soyalistler,
demokratlar, aleviler ve diğer ulusal azınlıklar bir yanda, devlet
güçleri ve onun etkisinde kalan Türk milliyetçisi, ümmetçisi
bir tarafta şekline dönüşecektir. İktidarı elinde bulunduran
güçlerde iç savaşı bilerek körüklemektedir. Devletin kurmaya
çalıştığı iç savaş senaryosu bu yönde ilerlemektedir.
Türkiye’deki
sermaye ve rant o kadar büyük ki, egemenlerin bunu, normal
yollardan, yani bir burjuva demokrasisi içinde paylaşmaları söz
konusu olamadı. Türkiye’nin uzun süredir sancısını çektiği;
toplu kitle katliamları, Soma’da 300 aşkın maden işçisinin
birden gömülmesi, iş kazalarının olağanüstü denecek düzeyde
artması, Kürt illerinin ağır silahlarla açıktan yakılıp
yıkılması, artan oranda kadın cinayetleri ve ortada herhangi bir
yazılı burjuva hukukunun kalmaması, esas olarak sermaye ve rantın
(iktidarın) paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.
Bir
başka etken ise; Kürtlerin bölgesel bir güç olarak ortaya
çıkmasıdır. Bu durum, Türk sermaye devletini Suriye politikasını
boşa çıkaran önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, Kuzey
Kürdistan’ın bir nevi Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne
geçmesi ve devletin burada işlevsiz kalması, egemen sınıfların
kendi içindeki krizi de derinleştirici bir rol oynamıştır.
Bu
gelişmeye, emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi,
Irak, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler de zemin
hazırlamaktadır. ABD ve AB burjuvazisi CB Erdoğan’ı gözden
çıkarmış, ancak, emperyalist-kapitalist sistemin içinde
bulunduğu kriz nedeniyle de gelişmeleri istedikleri gbi kontrol
edemez hale gelmişlerdir. AKP–RTE iktidarı ile bu emperyalist
güçler arasındaki çelişmelerde keskinleşmiştir. 15 Temmuz
darbe girişimi Batılı emperyalistler için RTE’nin kullanım
süresinin bittiğinin ciddi işareti olmuştur.
Türkiye’nin
daha kapsamlı ve derin bir iç savaşa dönüşmesinin önüne
geçebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Ne yazık ki, işçi
sınıfı devrimci örgütlülükten yoksundur. Türkiye ve
Kürdistan’da büyük bir işçi sınıfı kitlesi olmasına
karşın, gerici iç savaşı devrimci bir iç savaşa çevirecek
durumda değildir. Örgütsüz işçi sınıfını gerici iç savaşın
içinde erime tehlikesi vardır.
Türkiye’de
komünistler ve devrimciler için söz, 7 Haziran 2015 seçimlerin
hemen ertesinde bitmişti. Bu durum giderek daha da derinleşmiştir.
Sosyalist ve ilerici güçlerin buna göre örgütlenmeleri,
demokratik cepheyi genişletmeleri ve güçlendirmeleri bir
zorunluluktur. Güç birlikleri ve ittifaklar sadece lafta kalmamalı,
sokaklara taşmalı, aktif bir mücadele biçimine dönüştürülmelidir.
Gerisi, gericiliğin karşısında kitleleri pasifize etme ve oyalama
olacaktır.
Gerici
iç savaşı önleme ve faşist İslamcı-kontrgerilla-İŞİD
yapılanmasını yıkmak ya da geriletmek, ancak ve ancak geniş
yığınların bu karşı-devrimci güçlere karşı örgütlenmesi
ve sokakları zapetmesiyle olabilir. 22.08.2016
***
Yazi karakyer uyumsuzlugu sebebiyle okunmuyor.el yazisi modundan cikarsa daha iyi okunur.ş ç ü karakterlwri okunmuyor.
YanıtlaSil