BATI
BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?
Yusuf
KÖSE
AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.
ABD
ve AB’nin Erdoğan yönetimini köşeye sıkıştırmak istediği
ve hatta istemediği açık. Ancak, Türk burjuvazisi, ekonomik
veriler ortadayken ne ABD’ye ne de AB’ye sırtını dönebilir.
Tersi de olmaz. Yani, AB ve ABD’de Türk devletinin kendi
kontrolleri dışına çıkmasına izin vermezler. Tersi bir durumda,
AB ve ABD Türk devletini sıkıştırmak için elindeki tüm
kozlarını masaya sürer ve o zaman da Türk burjuvazisinin
kımıldıyacak bir yanı kalmaz.
Türkiye
gibi emperyalizme bağımlı ve ekonomik ve ticari ilişkilerinin
yarıya yakını bu ülkeler ile sürerken, sırtını bu ülkelere
dönmesinin olanağı yoktur. Türk burjuvazisi anti-emperyalist bir
özelliği olduğu zaman bunu yapabilir ki, günümüzde
anti-emperyalist bir "ulusal" büyük burjuvazi
bulmak da artık olanaksızdır. Tekelci burjuvazinin böyle bir
niteliği zaten söz konusu değildir.
Türkiye,
Şah’ın devrilip 1979 Şubat’ında Hümeyni’nin iktidara
gelmesiyle eksen değiştiren İran gibi yapabilir mi? Yapamaz. Çünkü
İran’da milli burjuva (sağ) bir devrim oldu. Devrimi
gerçekleştiren burjuvazinin anti-emperyalist, en azından güçlü
bir anti-ABD’ci bir yanı vardı. Ve bu devrime İran ulusal
burjuvazisi önderlik etmiş olmasına karşın, işçiler, şehir
küçük burjuvazisi ve köylüler de bu devrimin içinde güçlü
bir şekilde yer almıştı. Hatta kendine sol ve komünist diyen
örgütlerde bu devrime katıldılar. Sonradan bu hatalarını
hayatları pahasına ödemek olsada...
Türkiye’de
ise, Türk egemen sınıfların, Batı’yı (ABD ve AB) terk edip
Rusya ve Çin’in başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü
(ŞİÖ) içinde yer alması, Türk egemen sınıflarının
bağımlılık ilişkileri çerçevesinde olası değildir. Başta
buna, Türk egemen sınıfların büyük bir kesimi karşı
çıkacaktır. Türk devletinin Batı’ya bağlı olan eksen ipini
koparmaya RTE’nin ve arkasındaki “Anadolu Kaplanları” denen
sermaye kesimlerinin de gücü yetmez. RTE’nin arkasında olduğu
söylenen %50’nin gücü bu ekseni değiştirmeye yeter mi? Yine
hayır! Çünkü bu “güç”ün de homejen olduğu söylenemez.
Sermaye güçleri arasında bir ittifak ortaklığı söz konusudur.
Türk
egemen sınıfların eksen değiştiremeyeceğinin en önemli
etkenlerin başında, AB ve ABD sermayesinin Türkiye’deki gücü
ve ortaklığının varlığıdır. Türkiye’nin ihracatının
yaklaşık yarısı (%48,5)1
AB ülkelerine yapılmaktadır. Bunun 2015 yılı için tutarı 64
milyar ABD doları kadardır. Ayrıca, Türkiye’deki doğrudan
yatırımların aslan payı AB ülkelerine aittir. Bu bile Türk
egemen sınıflarının AB’ye ve AB içinde ise öncelikli olarak
Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İtalya gibi ülkelere bağlı
olduğu anlamına gelir.
ABD
ile Türkiye arasındaki ticari ilişki AB ile olduğu kadar büyük
ve kapsamlı değildir. Türkiye ihracatının %4,4’ünü ABD’ye
yapmaktadır. ABD’de toplam ihracatının ancak 0,6’sını
Türkiye’ye yapmaktadır. Toplam ticaret hacmi ise 2015 yılında
17,5 milyar dolar2
olmuştur. Ancak, ABD ve Türkiye arasındaki esas ilişki, askeri
alandadır ve Türk ordusu üzerinde ABD’nin ciddi etkinliği
vardır.
Türk
sermayesinin en büyüklerinin ortakları AB ve ABD ortaklıdır.
Sermayeler bu derece içiçe geçmiş ve emperyalist Batı ağırlıklı
sermayenin bir başka efendi seçmesi kendi ölümü demektir. Türk
egemen sınıflarının böyle bir seçme hakları, bu ekonomik ve
siyasal koşullar altında olmadığı gibi, bir başka yöne kayma
gibi eğilim gösterdikleri anda, artık eski sermaye
olamayacaklarını da, bizden çok kendileri daha iyi biliyorlardır.
Ayrıca,
Türk egemen sınıfların, efendi değiştirme gibi bir dertleri de
yoktur. Erdoğan’ın atıp-tutmaları, onun zayıflığından
kaynaklıdır. ABD ve AB’ye “kafa tutuyor” gözükmesi,
gözükmenin dışında bir şey değildir. Erdoğan’ın blöfleri
gerçekleşemez. Erdoğan’ın blöfleri gerçekleşecek gibi olsa,
Türkiye, Suriye gibi olmasa da, Irak’ın durumuna düşme
olasılığı daha fazladır. İran saf değiştirdiği için, sadece
ekonomik ve siyasal yaptırımlarla karşı karşıya kalmadı,
ayrıca, 7-8 yıllık çok yönlü yıkıcı bir savaşa maruz
bırakıldığı da unutulmamalıdır. Bu, ABD ve AB’lı
emperyalistlerin “yüksek demokrasisi”nin bir gereğidir.
Türk
egemen sınıfları Batıya sadece ekonomik olarak değil, aynı
zamanda askeri olarak da bağımlıdırlar. Türk ordusu NATO
ordusudur ve onun dışında hareket edemez. Türk ordusunun elindeki
silahlar ABD ve AB patentlidir. Darbe girişiminden sonra TSK içinde
bazı değişikliklerin yapılması, Türk ordusunun PENTAGON ve
CİA’nın kontrolünden çıktığı ya da çıkarılabileceği
anlamına gelmez. Bugünkü koşullarda bu olası gözükmüyor.
Türk
egemen sınıfların Rusya ile yeniden “barış”ması, bir
zorunluluğun gereğidir. Türk sermayesi RTE’ye, Rusya’dan özür
dileterek tükürdüğünü yalattı. Erdoğan sermayenin çıkarları
dışına çıktığı ya da ona zarar vermeye başladığı anda
kendisininde sonunun geleceğinin iyi biliyor. Yine İsrail ile
ilişkilerin resmi düzeyde (ve kamuoyuna açık olarak)
düzeltilmesi, daha doğrusu Türk devletinin geri adım atması,
bugünkü ekonomik ve siyasal ilişkiler bağlamında kaçınılmazdı.
Türk
egemen sınıfların “Osmanlı hayalleri” Kürt direnişine
çarptı. Bunu daha önceki bir yazım (http://ruzgarl.blogspot.de/)
da belirtmiştim. Osmanlıcılık AKP iktidarını darbe tehdidiyle
karşı karşıya bıraktı. Daha ileri gitmesi ise artık olası
değildir. Ayrıca “Kürt Sorunu”, Türk devletini, yeniden çevre
komşularıyla “dost” olmaya zolayan önemli etkenlerden
birisidir. Bu nedenle, Esad ile yeniden anlaşması uzak değildir.
Türkiye’nin
islamlaşması Batı’yı fazla ilgilendirmiyor. Batı’yı
ilgilendiren yan, Türk egemen sınıfların Batının isteklerini
yerine getirmesidir. Sermaye akışının sağlanması, bölgesel
çıkarların korunması, Batı sermayesinin büyümesine hizmet
edilmesidir.
Ancak,
AB ve ABD artık Erdoğan’dan kurtulmak istiyorlar. ABD açısından
Erdoğan’ın işi, ABD’nin Suriye politikasının iflas etmesi ve
gerilemesiyle bitti. Bundan sonra başka atlara daha fazla oynamaya
çalışacaktır. AB için de bu geçerlidir. Bu nedenle de
önümüzdeki süreçte Türkiye’nin farklı siyasal
gelişme-çatışmalara gebe olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
AB
ve ABD, Erdoğan yönetimini uzun bir süre desteklediler. Çünkü,
siyasal islam adı altında emperyalist neoliberal politikaların
uygulanması ve sürdürülmesi, emperyalizmin çıkarınaydı. İşçi
sınıfının baskı altında tutulması devrimci ve ilerici
akmuoyunun dıştalanması ve marjinal bir konuma sokulması, RTE’nin
politikalarıyla oldu. Bu nedenle de AB ve ABD burjuvazisi Erdoğan’ı
el üstünde tuttular.
Gelinen
aşamada Erdoğan onların politikasına ters düştü. Erdoğan’da
onlara, arakasındaki %50’lik güçle direnmeye çalışıyor.
Ayrıca Erdoğan, bugün CHP, MHP gibi devlet partilerini de yanına
alarak, içe ve dışa karşı “milli birlik” şovları yapmak
zorunda kalıyor. Kukla başbakan ve bir çok bakan “laiklik”
vurguları yapmak zorunda kalıyorlar... CHP’ne Taksim’de miting
yaptırılması ve peşinden 7 Auğustos’da Kılıçdaroğlu’nun
AKP’nin Yenikapı mitingine katılacak olması, egemen sınıflar
arası bir konsensüs gibi gözükmektedir. Bütün bunlar, Erdoğan’ın
ABD ve AB tarafından sıkıştırılmasının bir sonucu olduğunun
göstergeleridir.
AKP-Erdoğan
iktidarı en zayıf anını yaşıyor saptaması yanlış değildir.
“Mili birlik” şovları da bu nedenle yapılıyor. Ne var ki,
egemen sınflar arası dalaş durulacağa pek benzemiyor. Eğer
AKP-Erdoğan iktidarı içeride, farklı sermaye kesimleriyle geniş
bir uzlaşmaya yanaşmazsa, ömrünün fazla uzun olmasını
beklememek gerekiyor.
İşçi
sınıfı kendi kaderini eline almadıkça, siyaseti ve gelişmeleri,
emperyalistler arası ve yerli egemen sınıflar arası çelişki ve
çatışmaların belirlemesi de kaçınılmaz oluyor. Sermaye
sınıfları arasındaki çatışmanın yıkıntıları arasında
yine işçi ve emekçiler kalıyor. Eğer, Kürt Ulusal Hareketiyle
ittifak içinde olan güçlü devrimci kitle hareketleri yaratılıp
emperyalistlerin ve Türk egemen sınıfların oyunları bozulmazsa,
Türkiye'yi Güney komşularının benzeri karanlık günlerin
beklediğini söylemek subjektif bir saptama olmayacaktır.
1http://www.dw.com/tr/gündem/05.08.2016
2www.mfa.gov.tr/türkiye-amerika-birleşik-devletleri-siyasi-ilişkileri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder