Yusuf KÖSE
15 Temmuz gecesi
darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü.
Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında
yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya
çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından
“demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine
sonuçlanması söz konusu olamazdı.
Darbenin başarıya
ulaşamamasının esas nedeni; ABD ve AB
destekli ve de Genel Kurmayın en üst kademesinin bu darbenin
merkezinde yer almaması, darbeyi daha baştan başarısız kılan
etmenler olarak sıralamak gerekiyor. Bugüne kadar yapılan askeri
darbelerden öğrenebildiğimiz; TSK’nın merkezi yapısının,
kontrgerilla ve MİT’in içinde yer almadığı bir askeri darbenin
başarı şansı olamadığıdır. Ve bu son darbe girişimini
bastıran da bu güçler olmuştur.
Darbe girişimi, RTE’nin
halkı (kendi gerici-yarı militaristleştirilmiş tabanını) sokağa
çağırması ile önlenmedi. Bir önceki paragrafta söylenen
nedenlerle başarıya ulaşamadı. Gülenci darbenin içinde kemalist
kesim yer almadı. Ordu içindeki kemalist kesim Erdoğan ile
işbirliği içindedir ve bu kesim Erdoğan’ın en yakın ve
önemli müttefikidir.
15 Temmuz gecesi
darbe girişimi, karşı-devrimin kendi içinde karşı-dervimci bir
darbeyle karşı karşıya kalışının hikayesidir. İşçi sınıfı
ve emekçiler içinse darbenin içeriği; darbe girişimi de ve onu
bastıranlarda karşı-devrimci güçler ve her ikisi de işçi
sınıfının karşısında yer alan devlet içindeki faşist
odaklardır.
Darbenin yapılışına
bakınca “danışıklı-dövüş” olduğu düşüncesine iten
görüntüler çok.“Böyle askeri darbe olmaz” bir görüntü
sergilendi. “Danışıklı-dövüş” görüntüsü verildi. Bunun
olma ihtimali yok değil. Ve ABD’nin de elinin bu işin içinde
olması da ihtimal dışı değil. Eğer ABD kontrolü ya da bilgisi
dahilinde yapıldıysa bir “tehdit” amacıyla yaptırılmış
olabilir.
Darbe girişimi “danışıklı-dövüş” değildi. Egemen sınıflar arası çelişmeler bu tür darbelere her zaman açık kapı bırakmaktadır. Bu darbe girişimi başarısız olunca, Erdoğan yönetimine içeride daha da pervasızlaştıracak koşulları da yaratmış oldu. Türkiye’de buna benzer bir çok (Talat Aydemir örneğinde olduğu gibi) darbe girişimleri oldu. Ne amaçla yapılırsa yapılsın, böylesi faşist bir darbe halkı daha fazla baskı altına almanın aracı yapılacak ve AKP-Erdoğan ırkçı-faşist-dinci kliğinin “maduriyet” edebiyatını geri kitlelere karşı kullanma süresini uzatacaktır.
Darbe girişimi “danışıklı-dövüş” değildi. Egemen sınıflar arası çelişmeler bu tür darbelere her zaman açık kapı bırakmaktadır. Bu darbe girişimi başarısız olunca, Erdoğan yönetimine içeride daha da pervasızlaştıracak koşulları da yaratmış oldu. Türkiye’de buna benzer bir çok (Talat Aydemir örneğinde olduğu gibi) darbe girişimleri oldu. Ne amaçla yapılırsa yapılsın, böylesi faşist bir darbe halkı daha fazla baskı altına almanın aracı yapılacak ve AKP-Erdoğan ırkçı-faşist-dinci kliğinin “maduriyet” edebiyatını geri kitlelere karşı kullanma süresini uzatacaktır.
Askeri darbelerin
hiç biri işçi sınıfı ve emekçilerin yararına olmamış,
tersine, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de olduğu gibi direkt işçi
ve emekçilere karşı yapılmıştır. Diğer ufak tefek darbe ya
da darbe girişimleri ise egemen sınıfların iktidar dalaşının
ürünü olmuştur. Egemen sınıfları iktidar dalaşı nedenyile
ortaya çıkan askeri darbelerde de, yine en fazla ezilen işçiğ
sınıfı ve emekçiler olmuştur.
AKP-Erdoğan
kliğinin aksine, 15 Temmuz darbe girişimini önleyen “sokağa
çıkan halk” değildi. Öncelikle bu “halk” bildiğimiz halk
değil, gerici-linçci ve polis
kontrolünde yarı-militaristleştirilmiş kitledir.
Bundan sonrada Türk devletinin (Pakistan’da olduğu gibi),
demokratik hak ve özgürlükler isteyen kesimlerin karşısına
çıkaracağı gerici-faşist güçtür.
Yarı-militaristleştirilmiş
ve de militaristleştirilmek istenen bu gücü, Erdoğan her
seferinde işçi sınıfı ve emekçilerin karşısına çıkarmak
istedi, anacak çıkaramamıştı. Özellikle Haziran Ayaklanması
(GEZİ) sırasında kullanmak istediysede, bunu başaramadı. Ama, bu
darbe girişimini fırsat bilerek gerici güçleri devletin kolluk
güçleri eşliğinde sokaklara karşı-devrimci bir güç olarak
dikmeye çalışmaktadır. Bundan sonra da sık sık bu güç halkın
karşısına çıkarılacak ve “milleti kontrol edemiyoruz”
söylemiyle, ilerici güçleri ezmeye çalışacaklardır.
Diyarbakır, Suruç Ankara
Garı vb. yerlerde İŞİD katliamlarıyla kitlelere göz dağı
vermek ve sindirmek isteyenler, bu kez örgütlendirilmiş
gerici-faşist güçleri kitlelerin karşısına çıkaracaklar ve
bir baskı aracı olarak kullanacaklardır.
Bunları, devrimci
ve ilerici güçlerin yoğun olduğu mahallelere, Kürtlerin üzerine
ve demokratik hak ve özgürlükler için mücadele eden güçlerin
üzerine salacaklardır. Bunların eline sadece sopa ve pala değil,
silah da vereceklerdir. Bu nedenle, devrimci güçlerin ve
emekçilerin buna karşı silahlanması ve savunma önlemlerini
almaları da bir o kadar elzemdir.
Önümüzdeki süreç
oldukça karmaşık ve siyasi kaoslarla geçecek bir süreç
olacaktır. Bunun nedenlerini salt Türkiye-Kuzey Kürdistan içindeki
durumla açıklamak yetmez. Uluslararası durum, emperyalistler arası
çelişkinin her geçen gün keskinleşmesi ve emperyalist savaş
hazırlıkların artması ve kapitalist sitemin uzun bir süredir
“göreceli barışçıl” ömrünü bitirmesi vb. nedenleri
sıralamak gerekiyor. Ve Erdoğan böylesi bir sürecin ürünü ve
bu nedenle de ayakta durabiliyor.
Askeri darbe
girişimini bahane ederek daha da saldırganlaşacak olan Erdoğan
kliğinin karşsında durmak ve onu geriletmek ve yenmek şarttır. Korkarak
sinmek değil, birleşerek daha güçlü bir şekilde sosyalizm hedefli demokratik hak
ve özgürlükler için mücadelenin örgütlenmesi güçlendirilmelidir. Çünkü sosyalizm gerçekleşmeden işçi sınıfı ve emekçiler egemenlerin kanlı-kaos saltanatlarından asla kurtulamayacaktır.
Baskıları ve darbeleri, gerci güçleri ortadan kaldıracak ya da
onları geriletecek yagane güç, işçi sınıfının örgütlenmesi,
bilinçlenmesi ve sokakları zapt etmesiyle olabilecektir. Bu güç
uyanmadığı sürece sokaklara ve tüm hayatımıza egemen olacak
olan güç faşizm ve dinci gericilik olacaktır. Ancak, bu gerici
güç sanıldığı kadar güçlü değil, güçlü olan işçi
sınıfı ve emekçilerdir. Devletin en büyük korkusu da bu gücün
örgütlü hale gelmesidir. Bu nedenle birleşerek örgütlenmeli ve
sokakları zapt etmeliyiz.17.07.2016
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder