AB EMPERYALİST BİR BİRLİKTİR:
DAĞITILMALIDIR
Yusuf
KÖSE
24
Haziran’da İngiltere'de yapılan AB referandumu sonucu, AB
emperyalist burjuvazisi içinde paniğe yol açtı. Brexit’in
domino etkisi yaparak ABexit’e dönüşmesinden korkmaya
başladılar.
Avrupa
Birliği, “... başta
ABD ve Japon emperyalist tekellerine rakip olarak ortaya çıkmışsa
da, işçi sınıfı, ezilen halklar ve ezilen ulusların karşısında
yer alan bir bloktur. Başta da Avrupa işçi sınıfı ve
halklarına karşı oluşturulmuş emperyalist bir birliktir.”1
Emperyalist
AB’ni ortaya çıkaran gerçek, emperyalist tekeller arası
savaştı. Dünyayı yeniden ve yeniden paylaşmak, emperyalist
tekelleri de farklı bloklaşmalara götürdü ve götürmeye devam
edecektir. Emperyalizmin karakteristiği, “birliği” değil,
bölünmeyi içerir. Emperyalistler arası “birlik” geçici,
sermayelerini büyütme, birbirlerine karşı egemenlik alanlarını
genişletme savaşı ise esastır.
AB’nin
oluşumu, işçi sınıfı ve emekçilerin istemleri ve doğrultusunda
bir birleşme olmayıp, emperyalist tekellerin sınıfsal çıkarları
doğrultusunda ve onların dayatmasıyla oluşturulmuştur. Bu
bağlamda da böylesi bir birliğin, işçi sınıfı açısından
savunulacak hiç bir yanı olmadığı gibi, tüm emperyalist
birliklerin karşısında olmak, işçi ve emekçilerin çıkarınadır.
Emperyalist
AB’nin uygulayıcısı ve savunucuları en büyük AB tekelleriydi.
Başta’da Almanya, Fransa ve İngiliz tekelleriydi. Özellikle
Alman emperyalist tekelleri, AB’nin oluşumunda başat bir rol
oynadılar. Alman burjuvazisi, uluslar arası alanda diğer
emperyalist ülkeler ve bloklar karşısında daha güçlü yer almak
için AB blokunun gerçekleşmesi için büyük çaba harcadılar.
AB’nin oluşmasından sonra ise, Alman emperyalizmi her alanda,
dünyanın paylaşımında kendilerininde olduğunu diğer
emperyalist ülkelere ilan ettiler.
AB
çelişmeli bir birlikti. Böyle bir birliğin dağılmasını da
içinde barındırdığı ve barındıracağı çok açıktır. AB
ülkeleri arası “kalkan” sınırlar, esas olarak tekellerin
çıkarları içindi. Sınır kapılarının “açık” olması
işçilere ve emekçiler için değil, burjuvazi içindi.
(İstedikleri anda kapatıyorlardı. 2008 ekonomik krizinde ve göçmen
krizinde kapttılar.) Bir taraftan tekellerin her yere özgürce
ellerini kollarını sallayarak girmeleri, ucuz iş gücünden
yaralanmaları ve sermaye birikimlerini artırmaları gerçeği
varken, öbüt yandan ise, işçi sınıfının daha fazla ezilemesi
ve baskı altına alınması gerçeği vardı.
AB
oluşumu ve peşinden ise tek bir para birimi Avro’ya geçilmesiyle
beraber, işçi ve emekçiler üzerindeki baskılar dahada artmıştır.
Halkın alım gücünden önemli bir düşüş olduğu gibi, ekonomik
ve demokratik haklara bundan sonra daha fazla saldırı olmuştur.
Başta Fransa ve Almanya olmak üzere yoksullaşma artmıştır.
Sermayenin
birliği, işçi sınıfının birliğini getirmemiş, tersine,
sınıfın uluslar arası birliği önünde en büyük engel
olmuştur. Emperyalist birliğin olduğu yerde, işçi sınıfının
birliği ve demokratik kazanımları yara alır. Nitekim, AB’nin
oluşumuyla beraber, Avrupa işçi sınıfının ekonomik ve
demokratik haklarına yoğun bir saldırı olmuştur. Bugün
Fransa’da işçi sınıfına karşı saldırının arkasında başta
Alman burjuvazisi olmak üzere tüm AB tekelleri vardır. Yunanistan
işçi sınıfının mücadelesinin ezilmesi ve zorla “borç” adı
altında haraca bağlanması AB emperyalist burjuvazisinin
zorbalığının sonucudur.
Yugoslav
halkının birbirine kırdırılması ve etnik parçalara ayrılması,
Afganistan işgalinin sürdürülmesi, Afrika halklarının tahrip ve
açlığa mahkum edilmesi; Irak, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu
halklarının boğazlanmasının arkasında ABD olduğu kadar AB
emperyalist burjuvazisi de vardır. Yugoslavya’daki uranyum
bombaları ise başta Alman burjuvazisi olmak üzere AB’nin
eseridir.
AB’yi
en çok liberal burjuvazi savundu: “Küreselleşiyoruz.”
“Sınırları kapitalizm kaldırıyor.” “Dünya birleşiyor”.
“Bu bir enternasyonalizmdir.” vb. vb. övgüler, aslında
emperyalist burjuvazinin neoliberal politikalarının uygulanmasının
ve işçi sınıfına ve doğaya azıgınca saldırı ve tahribatının
önün açılmasının ideolojik ve siyasal argümanlarıydı.
Sosyalizme karşı AB’ni savunan burjuva ideologları, neoliberal
emperyalist politikaların tahribatlarını ve yıkımını
gizleyebilme çabası içindeydiler.
Komünistler,
emperyalist bir AB değil, işçi sınıfı ve emekçilerin
birliğinden oluşan bir AB ve dünya birliği istiyor. Bu ancak
kapitalizmin yıkılıp sosyalizmin kurulmasıyla gerçekleşebilir.
Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız gerçek bir birliğin
kapılarını ancak ve ancak sosyalizm açabilir. Kapitalizm ise,
bugün olduğu gibi halkları ve ulusları kutuplaştırır, ırkçılığı ve şovenizmi gelişitirip
birbirine kırdırır. Sömürücü, yoksullaştırıcı, yıkıcı ve kutuplaştırıcı bir bitrliğe işçi sınıfı ve emekçilerin gereksinimi yoktur. Bu nedele de işçi sınıfı emperyalist AB'yi dağıtarak kendi sınıfsal birliğini kuracaktır.
Yazıyı,
“Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi” adlı kitabımın,
“Emperyalist Bir Birlik Olarak Avrupa Birliği” adlı bölümün
son paragrafını buraya aktararak bitireyim.
“...
AB’nin
demokrasi ve insan hakları anlayışı tümüyle reddedilmelidir.
Dünya halklarının ve tüm ezilenlerin bu yağmacılara hiç bir
gereksinimi yoktur. Bu aslaklar yeryüzünden atılmadıkça,
insanlığın büyük bölümünün sosyal yaşamdan izole edilmesi
kaçınılmazdır. Bunun önüne geçmenin yolu; kapitalist toplumun
yıkılması ve yerine sosyalizmin kurulmasıdır. Kapitalist
sistemde sömürü ve baskı altında yaşamaya mahkum edilen büyük
insanlığın sadece ve sadece buna gereksinimi vardır.”2
25.06.2016
***
1
Yusuf Köse, Emperyalizm ve Marksist Tarih
Çözümlemesi, sf. 145, El Yayınları, 2005
2
Age, sf. 179
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder