Burjuvazinin
Seçimi
Yusuf
KÖSE
Türk
tekelci burjuvazisi, AKP ile 16 yıl dikensiz bir gül bahçesi
yaşadı. Ekonomi büyüdü. Sermaye palazlandı ve daha fazla
merkezileşti. Büyük holdinglerin bir çoğu artık uluslararası
çok uluslu tekeller haline geldi. Ancak, gelinen aşamada, “pembe
büyüme”nin sonuna gelindi ve burjuvazinin önemli bir kesimi at
değiştirmek istiyor.
AKP
ile 16 yıllık süreç, “ılımlı islamcılık” adı altında
kitlelerin susturulması, demokratik hakların ortadan kaldırılması
ve toplumun bütünüyle islam cenderesi içine sokularak yönetilmesi
ve sermayenin önündeki demokratik kitle engellerinin aşılması
hesaplanmıştı ve bunların büyük bir kısmı başarıldı.
Buna
bağlı olarak, Irak ve Suriye’deki emperyalist savaş ve işgaller,
Türk egemen sınıfların emperyal iştahlarını artırmıştı.
Büyük emperyalist güçlerin aralarındaki dalaştan yararlanarak
bölgesel bir güç olmanın yanısıra petrol yataklarına ve Şam’a
ulaşmayı hedeflemişlerdi. Ancak, olmadı yolları esas olarak Kürt
Ulusal Hareketi tarafından kesildi.
Tekelleşme,
yeni servünleri de zorunlu olarak dayatır. Sermaye kollarını en
ücra köşelere kadar uzatma eğilimi içindedir. Bunu işgal ya da
sermaye ihraçları ile gerçekleştirmeye çalışırlar. Zaman
zaman biri öne geçsede, sömürü ve egemenlik alanlarını
genişletme eğilimi her zaman vardır.
Ülkenin
ekonomik ve siyasal olarak ciddi bir bunalımın içine girmesi ve
her türlü şiddet kulanılmasına rağmen yöentilemez olması,
burjuvazi için Erdoğan dönemindeki “altın” devrin sonuna
gelindi. Daha ilerisi, ülkenin parçalanması ve iç savaşın
kaçınılmaz oluşu gibi olgularla karşı karşıya kalması
eğilimini güçlü bir şekilde barındırmaktadır.
AKP
iktidarının sonlanmasını salt AB ve ABD burjuvazsi değil, aynı
zamanda Türk egemen sınıfların büyük bir bölümü de istiyor.
Esas belirleyici olan Türk tekelci burjuvazisinin eğilimidir.
Türk
tekelci burjuvazisinin AKP-Erdoğan kliğini istememesinin birinci
nedeni ekonomik bunalım ve bu bunalımın büyüme ve ciddi bir
krize dönüşme potansiyeli taşıması. Diğer emperyalist
tekellerin sermaye yatırımında frene basması ve doğrudan
yatırımları kısıtlaması. Bu salt AKP-Erdoğan yönetimine karşı
siyasal bir tavırdan öte, dünya emperyalist ekonomisinin içinde
bulunduğu bunalımla doğrudan ilgilidir. Ülkelerdeki iç
faşistleşmelerin artması, emperyalistler arası çelişmelerin
emperyalist yeni bir savaşa dönüşme olasılığının yüksek
olması vb. etmenleri de buna eklemek gerekiyor.
Diğer
yandan Türk devletinin (özel-kamu) borç yükü 430 milyar ABD
dolarını geçmiş bulunmaktadır. Ve salt bir yıl içinde 180
milyar ABD doları kadar borç ödenecek olması, devlet kasası boş
olan burjuvaziyi „siyasal at“ değiştirmeye itmektedir.
Ekonomik
kriz, borç içinde olan büyük tekelleri bankalarla yeniden “borç
yapılandırma” anlaşma sına gitmesi sorunun ciddiyetini ortaya
koymaktadır. Yıldız Holding ve peşinden Doğuş Holding’in
bankalarla yeniden borç yapılandırma anlaşma yapması ve ülkenin
en büyük tekeli Koç Holding’inde aynı yolu izleyeceği
söylentileri çıkması, burjuvaziyi yeni siysal yönelimlere iten
etkenlerin başında geliyor.
Kısacası
Türk egemen sınıfların önemli bir kesimi yönetim atını
değiştirmek istiyor. Ancak, AKP-Erdoağn kliğinin arkasında ki
sermayenin de eli nal toplamıyor. AKP iktidarı döneminde büyüyen
ve daha fazla palazlanan büyük bir sermaye kesimi var. Bu kesim,
AKP iktidardan düştüğü anda ciddibir kriz ile karşı karşıya
kalacaklarını bildikleri gibi, sermayelerinin küçüleceğini
hatta daha büyükler tarafından yutulabileceklerini de
düşünmektedirler. Bunlar daha çok uluslararası iş yapan büyük
inşaat tekelleridir.
Burjuvazinin
iki kanadı şu anda seçim sandığında yarışmaktadır. Biri
AKP-Erdoğan ve diğeri ise M. İnce nezzdinde “kemalist” kanat.
Aslında her ikisi de burjuvazinin yarış atı. Her ikisi de
burjuvazi adına, kitleleri oyalama, yönlendirme ve yönetme
araçları olarak öne çıkarılmıştır.
Türkiye
ve Kürdistan halkları, özellikle son 8 yıllık baskı ve
bunalımdan bıkmış durumdadır. Katliamlar, kutuplaştırıcı
yönlendirmeler, ırkçılık, faşizm ve tüm demokratik hakların
ortadan kaldırılması, kitlelerin önemli bir kesimini “barış,
kardeşlik ve adalet” vaat eden M. İnce’nin arkasında
hizlandırmaktadır. Oysa, İnce’nin işçi sınıfı ve emekçilere
vereceği pek bir şey yok. Tersine, burjuvazinin selameti için
kemer sıkma politikasını kitlelere dayatmak zorunda kalacaktır.
Uluslararası sermayeye olan 430 milyar ABD dolarını büyük
tekeller değil, işçi ve emekçilere ödettirilecektir.
Eğer
İnce seçilirse, yapabileceği tek bir şey; toplumu kutuplaştırıcı
ve düşmanlaştırıcı politika yerine, sınıf uzlaşmacı
“hepimiz kardeşiz” politikasını yaşama uygulamaya
çalışacaktır. Burjuvazinin sert ekonomik (sömürü)
politikalarını “yumuşak” tarzda kitlelere vermeye
çalışacaktır. Bu görev diğer ülkelerde de genelde hep
sosyal-demokratlara yaptırılmıştır.
Türk
egemen sınıfları AKP’nin “düşman Kürt” politikası
yerine, “barış içinde bir arada yaşama” politikasına yeniden
geçiş yapacak gibi gözükmektedir. Kürt Ulusal Haraketi’nin de
ikinci tura kalırsa İnce’yi destekleyeceğini söylemesi bundan
kaynaklanmaktadır.
TDH
zayıf olması, işçilerin egemen sınıf partileri arasında
bölünmesi, içinde bulunulan bunalıma ciddi bir alternatif
olamamaktadır. HDP’nin varlığı ise reformist bir düzeyde
kalmaktadır. Faşist ve sosyal demokrat burjuva partilerine karşı
HDP’nin desteklenmesi bu nedenle olmasına karşın, işçi
sınıfını reformizme teslim etmemenin taktikleri
geliştirilmelidir.
Bu
seçim de, işçi sınıfı ve emekçiler açısından faşizmi
geriletmenin taktikleri öne çıkarken, burjuvazi açısından ise
ekonomik ve siyasal krizi atlatmak için „siyasal at“ değiştirme
taktiklidir.
Bu
seçimi Erdoğan’ın yendien kazanması halinde ise ekonomik ve
siyasal bunalımın daha da derinleşeceğidir. Ancak, burjuvazinin
hangi kanadı kazanırsa kazansın, ciddi toplumsal ve siayasal
çalkantılı bir sürece girdiğimizi şimdiden söyleyebilirz.
Sınıf hareketinin yükselme eğilimi oldukça güçlüdür.
24.06.2018
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder