Burjuvazinin Halleri Ve Mücadele Taktikleri-2
Faşizme Karşı Birleşik
Mücadele Geliştirilmelidir
Yusuf
Köse
Türkiye
Devrimci Hareketi oldukça çok parçalıdır. En alt düzeydeki
demokratik taleplerin kazanılması temelinde bir araya gelemsi bile
oldukça zor ve zorlaştırılmaktadır. Sermaye devletinin izlediği
karşı devrimci paraçalama taktiği bu konuda önemli bir başarı
elde etmiştir.
Birinci
ayrılık, Kürtler konusu. Güçlü bir demokratik Kürt ulusal
hareketi olmasına karşı, bu hareket ile ortak hareket etmek,
kimileri için ABD ile bir araya gelmek olarak okunabilmektedir.
Aslında bunu ileri sürenler Rus emperyalizmi ile rahatlıkla
birlikte olabilirler. Emperyalizm karşıtlıkları ne yazık ki
tutarlı değildir. Sorun Kürtler olunca, burjuva ulusa duygular
hassaslaşıyor. Böylece, ezilen ulus hareketiyle birlikte yürünmesi
bir yana, yan yana dahi görülmek zorlaşıyor.
TDH
oldukça parçalı olmasına karşın büyük bir mücadele tarihine
sahip. Kaypakkaya, Çayan ve Denizler gibi mücadeleci
komünist-devrimci idollere sahip. Büyük işçi direnişlerinin
yanında daha dün sayılabilecek kadar yakın olan tarihsel bir GEZİ
isyanına sahiptir. Bunca olumlu deneyimlere karşın, birlikte
yürüme taktikleri geliştirilememesi (ki, GEZİ kendiliğinden
gelme haliyle bunu başarmıştı), küçük burjuva düşünce
tarzını aşamamalarından kaynaklanmaktadır. Dogmatik, sınıf
uzlaşmacı ve sosyal şovenizmin etkisi, devrimci hareketin, faşizme
karşı ortaklaşa mücadele yürütmesinin önünde önemli bir
engel oluşturmaktadır.
TDH’nin
bu kadar parçalı ve irili-ufaklı olması, işçi sınıfı ve
emekçiler içinde büyük bir dez avantaj oluşturmaktadır. Sayısız
örgütün varlığı, kitlelerinde bir o kadar bölünmesi anlamına
geliyor. Burjuvazi işçi sınıfını bölmek için her türlü
çabayı harcarken, bölünmüş olan devrimci-demokrat kesimlerin
asgari müştereklerde dahi birlikte hareket edememeleri, proleter
sınıf bilincine sahip olmamalarının yanında, sınıfa karşı
sınıf ideolojisine sahip olmamalarından ya da bu yönün oldukça
zayıf olmasından kaynaklanıyor olması gerçeği ile karşı
karşıyayız.
Sınıfa
karşı sınıf mücadelesi, faşizme karşı en asgari taleplerde
birlikte hareket etmeyi koşullar ve zorunlu kılar. Faşizmin açık
saldırı koşullarında bu her şeyin önünde gelir. Ülke, KHK’lar
ve de OHAL ile yönetilirken ve bu, topluma baskılarla
benimsetilirken, KHK’lara karşı bile birleşememek, birlikte
hareket edememek ve her şeyden önce birlikte hareket etmeke için
daha yoğun çaba harcama yerine, “tek”lerle uğraşmak, yani,
demokratik kitle hareketinin yaratılması için taktikler
geliştirememek, demokratik eylem bilincinin de olmamasının bir
göstergesidir. OHAL ve KHK’lara karşı çıkmak ve bunlara karşı
kitleleri örgütlemek ve harekete geçirmeyi istemek, koşullar
açısından en devrimci eylemdir. Evet bu bir demokratik taleptir.
Ancak, bugünün ağır baskı koşullarında, bu demokratik talebe
sahip olmak için radikal devrimci çıkışlar gerekiyor.
OHAL,
KHK vb gibi durumlar, kendiliğinden ortadan kalkmayacaktır. Ciddi
kitlesel mücadeleler gerektiriyor. Bu yasalar ve uygulamalar olduğu
sürece devrimci örgütlenmeler ve sınıfın daha ileri
örgütlenemlerini yaratmanın koşullarıda ortadan kaldırılmış
olur. Bu nedenle, en zorlu mücadeleleri, birleşerek, bir araya
gelerek ve tek çatı altında örgütlü gibi hareket etmenin
bilincine ve zorunluluğuna varılmaldır.
Açık
faşist baskı ve devletin kolluk güçleri yanında açıktan
örgütlenen ve resmileştirilen paramilitarist güçlere karşı,
koşullara uygun her çeşit örgütleneme ve taktik mücadeleleri
uygulamaya sokmak kaçınılmaz hale gelmiştir.
Mücadeleyi
kitlesizleştirmek, bireyselleştirmek, ortak düşmana karşı
hedefi alabildiğine daraltmak, düşmanın istediği ve vermek
istediği mesajdır. Bu reddedilmelidir. Küçük küçük gruplar
halinde meydanalara ya da sokak aralarına çıkma taktikleri bir
kenara atılarak, güçleri birleştirerek ve tek bir örgüt gibi
hareket ederek, sokaklara ve meydanlara daha güçlü çıkmanın
yolu ve yöntemleri yaratılmalıdır.
“Yasaklanmış
ezgiler yasaklanmış Gaydalarla çalınmalıdır.”1
Bu, proletaryanın sınıf tavrıdır. Bu yönde hareket edilemezse
ve hala düşmanın istediği şekilde hareket edilirse, TDH çok
şeyler kaybettiği ve daha da kaybedeceği ve kolay kolay –İran’da
olduğu gibi- belini doğrultamayacağı açıktır.
Bugün,
faşist Erdoğan ve avanesi kanlı salyalarını etrafa saçarak
konuşabiliyorlarsa, bu kitlelerin sesizliğinden dolayıdır.
Kitlelerin sessizliği faşizmin gücü oluyor. Bu tersine
dönüştürülmelidir ve dönüşmemesi içinde hiç bir neden
yoktur. Bunun yolu ise, faşizme karşı, devrimci ve komünistlerin
en geniş birleşik cepheyi oluşturmaları, mücadeleye kazanma azmi
ve inancıyla sarılmalarıyla olabilir.
Hemen
hemen bütün örgütler ve siyasal yapılar, “birlikten” söz
etmelerine karşın, kendi söylemlerinin pratiğe geçmemesi için
kendi önlerine yine kendileri engel çıkarıyorlar.
Devrimci
hareketin parçalanmışlığı ve en asgari demokratik taleplerde
dahi bir araya gelememesi ya da gelmeyi başaramaması durumu,
kitlelerin moralini bozarken, burjuvaziye dolaylı bir destek ve
moral olmaktadır. İşçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarına
ters bu diyalektik işleyişi düzeltmek komünist ve devrimcilerin
birincil görevi olmalıdır.
Türkiye
ve Kürdistan’da işçi sınıfı nicel olarak oldukça güçlüdür.
Sömürü sisteminin nesnesi olmaktan çıkmaları ve kendi sınıf
çıkarları için mücadelenin öznesi olmaları için, en küçük
demokratik adımların birleşilerek atılması bir ilk basamaktır.
Bu başarıldığında, faşizme karşı mücadele daha nitelikli ve
daha kitlesel hale gelecektir. Burjuvazi açık faşist saldırılarla
işçi sınıfı uzun süre susturamaz. İşçiler, sermayenin daha
fazla palazlanmasına ve temerküzüne karşı sessiz kalamaz. Çünkü
OHAL ve KHK’lar, Erdoğan’ında açıktan itiraf ettiği gibi,
sermayenin kanlanması ve büyümesi içindir. Her büyüme ve
birikim kanlıdır. Bu nedenle, işçi sınıfı kanın daha fazla
emilmesine rıza göstermesi olası değildir. Bu, sömüren ile
üreten -sömürülen sınıf arasındaki çelişmelerin
keskinleşmesini ve sokaklara taşmasını beraberinde getirir.
Her
şeyden önce bugünün yönetimine çeşitli nedenlerle karşı
çıkan toplumun yarısı var. Bu faşizme karşı mücadele edenler
için büyük bir avantaj, iktidar için ise büyük bir dez avantaj.
Bütün
bunlar, komünist-devrimci-demokrat güçlerin birlikte hareket
etmesini zorunlu kılan, zorlayan ve mutlaka başarılması gereken
bir olgu olarak TDH önünde durmaktadır. 20.01.2018
***
1
Mel Gibson’un „Cesur Yürek” filminden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder