https://www.iss.europa.eu/publications/chaillot-papers/turkiyes-cards-world
5 Aralık 2024 Halep'den bir görünüm
Türkiye'nin Suriye'deki Rolü
Yusuf Köse
Türk Devleti'nin Suriye'deki Emperyalist Rolü Görülmelidir!
1. Körfez savaşından beri Türk devleti, daha yoğun bir şekilde Ortadoğu'daki gelişmelere oldukça yakın durdu. Kürt bölgelerini ele geçirme hevesi hep vardı. Musul ve Kerkük'ü başından beri „misak-i milli“ sınırları içinde gören Türk burjuvazisi, her fırsatta işgalci iştahını dile getirmekten ve koşulları doğduğunda askeri harekete geçmekten vazgeçmedi.
Türk tekelci burjuvazisi, Suriye'de 2011 yılında „karışıklık“ çıkmasından itibaren, Şam'daki Emevi Cami'sinde namaz kılmaya göz dikti. Yani, Suriye'yi bütünüyle işgal etmek istiyordu. ABD ve diğer Batılı emperyalistler Türk devletinin bu isteğine yeşil ışık yakmadı. Suriye hava sahasını kontrol ederek bunu önemli ölçüde önlediler. Buna rağmen, Türk devleti Kuzey Suriye bölgelerini (Rojava) işgal isteğini ısrarlı bir şekilde dile getirdi. Bu konuda ABD'ye sürekli baskı yaptı. İlerici-demokrat YPD-YPG önderliğinde Rojava Kürtlerinin bölgede İŞİD'e karşı üstünlük sağlaması ve islamcı-faşist paramiliter güç olan İŞİD'i Kürt bölgelerinden atınca, Türk devleti daha da saldırgan hale geldi. Çünkü, onun istediği, el altından desteklediği İŞİD'in kazanması ve yayılmasıydı. Kobane'nin kurtuluşundan sonra Türk devletinin ABD ile varolan çelişmeler daha da arttı.
„MİT Tırları“ ile faşist cihadist paramiliter gruplara gönderilen silahların mahkemelere düşmesi, Türk devletinin, adı geçen güçlere desteğinin yoğunluğunun bir sonucuydu. Nasıl ki, ABD, İngiltere, İsrail ve diğer Batılı emperyalistler Suriye üzerinde şu veya bu oranda pay almak için elini bu savaşın içine sokmuşsa, aynı şekilde Türk devleti daha fazlasıyla sokarak doğrudan işgalci bir pozisyon almıştır.
Özellikle, Rusya ve İran ile “Astana platformu” oluşturan Türk devleti, ABD önderliğindeki Batı emperyalizmi ile arasını açtı. Çünkü, Rusya, İran ve Türkiye tarafından yapılan üçlü Astana toplantıları ABD ve müttefiklerine karşı bir oluşumdu. Bu süreçten sonra Türkiye, Suriye içinde daha da güçlendi. Özellikle HTŞ'nin İdlib'e getirilmesi, Türk devleti için, bulunmaz bir nimet oldu. Ve HTŞ eliyle Halep'e kadar askeri güçlerini, askeri noktalarını ve üslerini çoğalttı.
ABD emperyalizmine baskı yaparak Kobane'nin karşılığında
Cerablus'u alan Türkiye, Rusya ile ilişkilerini geliştirerek
Afrini işgal etti. Bazıların iddialarının aksine, Türk
buruvazisi kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek,
emperyalist ülkeler arasındaki çelişkileri kendi lehine
kullanmada mahir oldu. Bu nedenle de olsa, 2011'den beri Suriye'de aktif
saldırgan bir güç olan, hemen hemen bütün paramiliter güçlerin geçiş güzergahı olan,
bunların örgütlenmesi ve silahlandırılmasında birinci derecede
rol alan Türkiye'nin emperyalist rolünü, “taşeron” düzeyine
indirgemek, somut gerçekliği yansıtmadığı açıktır.
.
Türkiye'nin Suriye'deki Ajandası
Öncelikli olarak Suriye'yi işgal etmekti. Bu olmasa bile, bir Kürt özerk yönetiminin oluşmasını engellemekti. Ancak, Şam'a giden yol o dönemde çok engelleydi. Düz bir yol değildi, İşin içinde onadan fazla emperyalist ülke vardı ve hepsinin Suriye'de eli vardı. Bölgedeki „vekil örgütleriyle” bilikte İran, 2013 yılında Esad'ın yanında Suriye savaşına dahil oldu. Körfez ülkeleri, İŞİD ve diğer paramiliter güçleri maddi olarak destekliyorlardı, ABD ve İngiltere ise silah ve örgütlenmesini yapıyordu. Türkiye'de bu kaos içinde kendi ajandasını, -Bütün Suriye'yi işgal etme- amacıyla, 900 km uzunluğundaki sınır olanaklarını, silahlanmalarını ve kendine bağlı güçlerin örgütlenmesini yapıyordu.
Türkiye, Suriye'de güçlü bir etkinlik sağlamak için, Rusya ve ABD arasındaki çelişmelerden yararlanma politikası izledi. Her iki emperyalist kampa ilişkileri kesecek bir tavır yerine, çelişkileri kullanma taktiği izledi. Ama, kendi “ajandasını” unutarak, başkasının ajandasını uygulamadı. Başkasının ajandasını, kendi ajandasını güçlendirdiği oranda kabul etti.Yani, Rusya ve İran ile birlikte çalışırken, ABD ve diğer Batılı emperyalistler ile de olabildiğince birlikte hareket etmeye çalıştı ve çalışıyor. Ve bu tavrını, karşıt kutupta yer alan emperyalistlere karşı bir baskı ve santaj taktiği olarak kullanmaya çalışıyor. Bu taktiğinin meyvesini şimdilik Suriye'de almış gözüküyor.
ABD ile NATO içinde birklikteyken, ABD'nin Rojva'yı korumasını, Kürtleri silahlandırmasını ve desteklemesini, kendi güvenliğine karşı düşmanca bir tavır olarak değerlendirmekte ve tavır almaktadır. Aynı Türkiye, ABD'nin Rusya'ya uyguladığı yaptırımlara uymayarak, onunla ticari ilişkilerini en üst düzeyde sürdürmeye çalışıyor.
AB'ye „bizi alın“ derken, aynı çağrıyı, Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) ve BRİCS'e yapmaktadır. Bu Türk devletinin ABD ya da bir başka ülkeden icazet aldığı, onlar hesabına çalıştığının bir göstergesi değil, tersine, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etiğinin göstergeleri olabilir. Emperyalist ülkeler arası dengesizlik gözardı edilirse, bütün emperyalist ülkeler ABD emperyalizmine bağlı olarak değerlendirme yanlışına düşülür. Ancak, hepsinin birbirine bağlı olduğu da unutlmamalıdır. Bazıları çok „bağımlı“dır, bazıları az, ama, emperyalist sistem gereği hepsinin birbirine gereksinimi vardır. Ve bu bağımlılık ilişkileri emperyalist sistemin sürdürülmesi için bir zorunluluk iken, pazardan pay alma sorunu, genelde, her emperyalistin sermaye büyüklüğü kadar olur.
Türkiye ve HTŞ
2018'den beri Türkiye'nin, HTŞ'yi „terör örgütü“ listesine alması, BM nezdinde bir formalite göstergesinden başka bir anlam taşımıyordu. Türk devleti, bir taraftan HTŞ silahlandırıken (İHA'lar -insansız hava araçları- da dahil), bir taraftan da Türk devletine düşmanlık yapan diğer paramiliter grupları HTŞ eliyle temizletti. Aynı zamanda Türk devleti, doğrudan kendisine bağlı „Suriye Milli Ordusu (SMO)“-daha önceki adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) idi- adı altında başka bir paramiliter güç oluşturdu. Bunu sadece SDG güçlerine karşı kullandı. Kürtlere yönelik, yıldırma, göçertme, terörize etme, katliam ve baskı aracı olarak kulanmaya devam ediyor.
HTŞ'nin elinde tutuğu İdlib bölgesinde esas olarak Türk parası kullanlıyordu. Bütün ticari ilişkiler, gıdalar ve diğer ihtiyaçların yanısıra, okullaşma da aynı şekilde Türk devleti tarafından sağlanıyordu. Türk devleti doğrudan ya da SMO adı altında işgal ettiği bölgelerde ilhak politikası uyguluyor. Kaymakamı ve diğer idari yönetimleri Türk devleti sağlıyor.
Türk Emperyalist yayılmacılığın “yumuşak güçleri” olan Kızılay, Diyanet, Deniz Derneği Feneri, İHH, Sadakataşı Derneği ve daha bir çok „hayır kurumu“ aracılığıyla İdlib'de bir çok okul açılmıştır.1 İngilizce yayın yapan, 21 kasımm 2023 tarihli, North Pres Agency haberine göre, Türk devletine doğrudan bağlı Yunus Emre Enstitüsü (YEE) HTŞ'nin kontrol ettiği bölgelerde 7-12 yaş arası 300 bin öğrenciye Türkçe dersi verilmesi koşuluyla maddi ve diğer destkeleri sağladı ve sağlamaya devam etti.2 Başta Afrin olmak üzere, Türkiye tarafından işgal edilen diğer Kürt bölgeleri (Kuzey Suriye) Türk devleti tarafından resmi olmasa da ilhak edilmiştir. Bütün idari işleri, parası ve tüm gıda ve diğer ihtiyaçları Türkiye'den sağlanmaktadır. İşgal bölgeleri Türkiye'nin bir idari birimi olarak ele alınıyor.3
İdlib'in Türkiye sınırında yer alan Sarmada ilçesindeki bir bankadaki TL banknotları (BBC- 2020)
Bugün, Suriye'de „Türkçe ikinci resmi dil olsun“ tartışmaları yapılıyorsa, bu Türk devletinin HTŞ aracılığıyla etkinliğinin bir sonucudur. Eğer, HTŞ'nin lideri Colani'nin kravatına varıncaya kadar dizayn ediliyorsa, bu Türk devletini HTŞ üzerindeki etkisini ve yönetimini göstermektedir. Aynı zamanda, Esad'ın gitmesindeki rolünü de orataya koymaktadır. Yani, bazıların ileri sürdüğü gibi „parya“ ya da „uşak“ bir devlet değil, kendisinin uşakları (paramiliter güçleri) olan ve oldukça saldırgan, işgalci emperyalist bir devletten söz ediyoruz.
Kızılay'ın İdlib'te okul açılışı (AA 08.11.2022)
Esad'ın Yıkılması Şam'ın HTŞ'ye Hediye Edilmesi
2017 yılından beri Suriye'de “pata” bir durum vardı. Özellikle HTŞ'nin İdlib'e getirilmesinden sonra, statüko aynıydı. Bu statükonun uzun sürmesi Esad rejminin aleyhineydi. Bu durumu, Astana sürecini bir oyalama olarak ele alan Türk devleti yaptı. Savaş alanlarındaki statükonun aksine, Türk devleti adım adım kendini Suriye içinde güçlendiriyordu.
Esad'ı faşist-islamcı HTŞ yıkmadı. Esadı Moskova'ya gönderen, esas olarak emperyalist Türk devleti ile anlaşan Suriye burjuvazisi ve Suriye ordusudur. Çünkü 13 yıldır savaşan Suriye de, ABD ve batılı (Türk emperyalist devleti de dahil) emperyalistlerin, paramiliter güçleri desteklemeleri ve savaştırmaları bir yana ağır ekonomik yaptırımların etkisi daha fazla oldu. Bunların dışında, Suriye'nin en büyük destekçileri Rusya'nın Ukrayana'da -adı konulmamasına karşın- NATO ile savaşması, İran'a bağlı yarı-paramiliter güçler olan Hamas ve Hizbullah'ın yanı sıra, Irak ve Suriye içindeki askeri güçlerinin yıpratılması ve ağır darbeler alması, Esad iktidarının bitiş noktasını oluşturdu.
HTŞ eliyle Suriye'nin dizayn edilmesinin arkasındaki esas güç emperyalist Türk devletidir. Türk devleti, Cumhurbaşkanı, MİT başkanı, Dışişleri Bakanı ile yandaş basınıyla HTŞ lideri Colani ve HTŞ'nin ne kadar “değiştiğini”, ne kadar “medeni” ve “liberal” olduklarının propagandasını yapıp duruyorlar. Aynı, 2002'deki R. Tayyip Erdoğan'ın “gömlek değiştirmesi” gibi. O zaman'da Erdoğan için aynı propaganda yapılıyordu. HTŞ ile Erdoğan'ın (elbette AKP'nin de) sahip olduğu ideoloji arasında fark yoktur. İkisinin de mayası aynıdır.
En yetkili ağızlardan “Şam'da Emevi Cami'inde namaz kılacağız” demeleri bunun açık bir ifadesiydi. Ve dediklerini yaptılar. MİT başkanı İ. Kalın Emevi Cami'inde ilk namazını kıldı.
Türkiye'nin Emperyalist Niteliği Görülmelidir
Emperyalist Türk devletini -özellikle Suriye özelinde- kendi çıkarı için değil, başkasının hesabına çalışan “taşeron” olarak değerlendirmek; esasında basit, yüzeysel ve varolan gerçeği çarpıtma, başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halkı yanıltmaya çalışmaktan başka bir işe yaramaz. Herşeyden önce böyle bir değerlendirme yapmak, emperyalist Türk devletinin Suriye'de yaptıklarını gizlemek anlamına gelir. İşgalci, ilhakçı, yayılmacı ve saldırgan bir gücü, başkasının adına bu işleri yapıyor yollu bir “analiz”, “analiz” olmaktan öte, varolan gerçeği gizleme “aspragas” haber yerine geçer.
İşte o “analizlerden” bazıları:
“…. yeni Osmanlıcılığın aslında ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin bölgesel taşeronluğunun ötesine geçmediğini de ortaya koyuyordu. ...“4 (Yusuf Karadas Evrensel, 24.12.24)
“ABD ve İsrail, Batı emperyalizminin de katkılarıyla şimdiden bir sonraki hedefe kilitlenirken Türkiye’nin buna taşeronluk yapacak olması bölgeyi ateşe atar. „5 Ibrahim Varli, birgün 10.12.24
“Özal’dan Erdoğan’a uzanan çizgi ... kendini ABD’nin Ortadoğu siyasetine uydurmaya çalışıyor. Kişisel ikballerini ABD’nin bölge çıkarlarına bağlamış durumdalar. Neredeyse tek bir beklentileri var o da emperyalistlerin desteği ile iktidarda kalmak. „6 Yasar Aydin 24.12.24 birgün
Bu değerlendirmeler birbirine yakın ve genelde tartışılan soruna aynı pencereden bakıyorlar. Türk devletinin emperyalist yüzünü gizleyebilmek için, sosyal şovenist bakış açısıyla soruna yaklaşıyorlar. Suriye'de, Irak'da askeri güçleri ve askeri üsleri olduğu, kendine bağlı doğrudan faşist paramiliter güçler oluşturduğu, daha baştan beri Suriye'yi işgal etmek için her türlü çabayı, politik manevraları, gücünü aşan baskıları kullandığı bilinmesine karşın, bunu bölgede ABD ya da İsrail'in güçlenmesi için değil, kendisinin güçlenmesi, pazarları kendisinin ele geçirmesi için yapmaktadır. Bunu yaparken, uluslarası ilişkileri de kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakatdır. Yerine göre Rusya, yerine göre ABD ve yerine göre ise AB ile ilişkilerinin ya “iyi” ya da “limoni” şekilde yürütmektedir.
Türk devleti, bütünüyle, ABD gibi büyük bir emperyalist gücü doğrudan karşısına alamaz. Ama, onun her istediğini de yapmadığı bir gerçektir. AB gibi bir emperyalist topluluğun ABD'e boyun eğdiği yerde Türkiye gibi yeni bir emperyalist ülkeden beklemek, emperyalist dengesiz gelişmeyi, emperyalist burjuvazinin pragmatist karakterili yapısını görememek olur. Ayrıca, ABD emperyalizmini “her şeye kadir” olarak ele almak yanıltıcıdır. Türk devleti, çıkarları uyuştuğunda ABD ile, çıkarları uyuştuğunda Rusya ile birlikte hareket edebilme kabiliyetine sahiptir. Son 15 yıllık süreçte bunu daha net olarak yapmaktadır. Ya da büyük emperyalist güçlerin baskılarına karşın kendi çıkarlarını gözeterek bağımsız hareket etme eğilimi ağır basmaktadır. Bunu görmemek, görmezden gelmek siyasi körlükten öte başka bir şeydir.
Burjuvazi de ilke, sermayesinin büyümesidir. Bunun için pazar alanlarının genişlemesidir. Tek ilkesi budur. Bu nedenle de o pragmatistir. Bugün “dost” dediğine yarın “düşman” diyebilir. Türkiye, Irak ve Suriye'de ABD ve İsrail'in olmasını istemiyor. Ama onları oradan kovacak gücü yoktur. Suriye'yi tek başına şekillendirmek ister, ancak buna sermaye gücü yetmez. Askeri güç sermaye ile desteklenmezse, onun sınırı bellidir.
Ayrıca, Türk devletinin İsrail'i “desteklediği” yorumu ya da iddiası doğru değildir. İsrail ile ticari ilişkilerini sürdürmesi, onu desteklediği anlamına gelmez. Ukrayna, kendisini her gün bombalayan ve neredeyse bütün alt yapılarını yıkan işgalci emperyalist Rusya'nın, kendi topraklarından geçen, Avrupa'ya gaz taşıyan doğalgaz borularını patlatamadı. Savaş içinde olan ülke tekellerinin birbirine silah sattığının örnekleri çoktur. Türkiye ve İsrail Suriye'de karşı karşıyadır. Esasta çıkarları birbirine zıttır.
Türk devletini “ABD'nin taşeronu” olarak değerlendirenler, ABD'nin Türkiye'nin askeri gücünü ne Irak'da ne de Suriye'de neden istemediğine bir açıklık getirmiyorlar. Hatta, gizlice Kuzey Irak'a (Güney Kürdistan) giren Türk ordusuna ait özel birimi yakalayarak kafalarına çuval geçirmişlerdi.7 Oysa, Türkiye, Özal'dan beri, “bir koyup üç alacağız” hesabını ve iştahını hiç bir zaman terk etmediler. Tersine bu iştah işgal koşulları doğdukça daha da büyüdü. ABD, İsrail'in rahatlıkla işgal, katliam yapmasını canı gönülden istiyor, destekliyor ve son olarak Suriye topraklarını işgal etmesini olumlarken, Türkiye'nin “teröristleri yerinde imha etmek” (SDG kast ediyor) gerekçeli işgal eylemlerini desteklememiştir. Türkiye, Rusya sayesinde Halep'e kadar ve Fırat'ın batısını işgal altına almıştır. Ve Türkiye, İŞİD karşıtı oluşturulan ABD öncülüğündeki kaolisyonun içinde yoktur.
Türkiye, ABD'den İŞİD karşıtı kaolisyonun görevinin bitmesini, İŞİD'i kendilerinin bertaraf edeceklerini açık bir dille ABD dışişleri bakanına iletmiştir. ABD, "hala İŞİD tehlikesi"nin olduğunu söyleyerek bu öneriyi reddetmiştir.8 Burada sorun, Türkiye'nin bölgede ABD'yi istemediği ve ABD'nin de Türkiye'yi istemediği bir gerçeği vardır.
Yukarıdaki alıntılardan ve bir çok kesim, Türk devletinden anti-ABD ve anti-Batıcılık bekliyor. Bir taraftan tekelci burjuva iktidarı, bir taraftan faşist "saray iktidarı" vb. şeklinde değerlendirilecek, ama öbür yandan ise ABD ve Batı karşıtlığı beklenecek. Kendi içinde çelişmeli bir yaklaşım. Türk tekelci burjuvazinin Doğu ya da Batı diye bir derdi yoktur. Olması içinde bir neden yok. Çünkü kendisi emperyalist. Hadi “emperyalist” olmasın “kapitalist” olsun. Burjuva devletleri kendi çıkarları doğrultusunda dış politika yürütür. Yeni emperyalist ülkeler (Hindistan'da buna örnektir), iki büyük emperyalist kamp arasındaki çelişkiden yararlanma ve çıkarlarını büyütme politikası izleme eğlimleri ağır basmaktadır.
“Neredeyse tek bir beklentileri var o da emperyalistlerin desteği ile iktidarda kalmak. “ gibi bir yorum, 22 yıldır iktidarda olan “Saray Rejmi”ni tanıyamamışlar. Her iktidar özellikle büyük emperyalistlerin desteğini almak ister. Bunda (burjuvazi açısından) bir yanlışlık yoktur. Ama Erdoğan iktidarı, iki büyük emperyalist kampın çelişkilerini kendi çıkarı için iyi kullanıyor. Ayrıca, iktidarda kalmasının esas nedeni, içerdeki emperyalist Türk burjuvazisinin açık desteğini aldığı içindir.
Sonuç olarak:
Suriye toprakları, başta Türk emperyalist devleti olmak üzere ABD (Kuzey Suriye- Batı Kürdistan), İsrail arasında fiili olarak paylaşılmıştır. Rus emperyalizminin daha büyük bir yağma savaşı olduğu için şu anda sessiz durmaktadır.9 HTŞ gibi faşist paramiliter bir gücün Türkiye tarafından Suriye yönetiminin başına getirilmesi, sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Yeni bir kanlı sürecin başlama olasılığı daha güçlüdür. Ayrıca, Türkiye, İsrail ve ABD bu ülkeden çıkmayacaktır. Ancak, Suriye işçi sınıfı ve emekçileri birleşip bunlara karşı mücadele ederse, bunları ülkeden kovabilirler. CB faşist Erdoğan'ın;” ...ufkumuzu 782 bin km kare ile sınırlandıramayız” demesi, işgalciliğin ve işgallerin devam edeceğinin bir açıklamasıdır. Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin esas görevlerinden biri, emperyalist Türk devletinin, başta Suriye olmak üzere, işgaline karşı ve işgal ettiği bütün yerlerden çıkması için mücadele etmektir. 27.12.2024
1Türk Kızılay Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de bin 600 öğrenciye ilk ve ortaokul düzeyinde eğitim verecek 22 derslikli Osman Ertem Okulu'nun açılışını yaptı. Açılış sonrasında Killi bölgesinde yapımı süren bin briket ev içerisinde konumlandırılan sağlık ocağının temeli atıldı. https://www.kizilay.org.tr/Haber/HaberArsiviDetay/7117 13.11.2022
2https://npasyria.com/en/107816/
3https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53249687 1 Temmuz 2020
4https://www.evrensel.net/yazi/96122/suriye-ve-yeni-osmanlicilik
5https://www.birgun.net/makale/ortadogunun-dizayni-bop-ve-suriye-582619
6https://www.birgun.net/makale/ozaldan-erdogana-bir-koyup-uc-alma-sevdasi-586050
74 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan bir binbaşı komutasındaki 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak'taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı'na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir şekilde sürpriz bir baskın sonucu derdest edilmeleri ve başlarına çuval geçirilmek suretiyle götürülüp 60 saat süresince alıkonularak sorguya çekilmeleridir. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87uval_Olay%C4%B1
8https://www.voaturkce.com/a/turkiye-ile-abd-arasinda-suriye-diplomasisi-abd-turkiyeye-isid-karsiti-koalisyonun-suriyede-devam-etmesi-gerektigini-iletti/7895673.html
9Rusya ve Türkiye, Rus askeri üssün Suriye'de kalması için -şimdilik- alşamış olabilirler.