Toplumsal Tarihi Gerilerden Takip Etmenin
Eklektik Duruşu1
Yusuf Köse
TKP-ML, 2. Kongresi'ni yaptığını kamuoyuna duyurdu.1 Şu anda, aldıkları kararların ve siyasal ve sosyal saptamalarının geniş açılımı elimde yok. Ancak, kamuoyuna yaptıkları “TKP-ML Merkez Komitesi“ imzalı açıklamada, özellikle Türkiye'nin toplumsal ve siyasal gelişmeleri, devrimin strateji ve taktiklerini, maddeler halinde açıkladıkları için, kısa bir ön değerlendirme için yeterli materyal var. Buradan hareketl'e ben de kısa bir değerlendirme yapacağım.
Komünistlerin elinde güçlü bir bilimsel silah var. O, diyalektik materyalizmdir. Komünist partileri diyalektik ve tarihsel materyalizmden koptuğunda, ondan uzaklaştığında kaçınılmaz olarak teorileriyle, politiklarıyla ve pratikleriyle tarihi gerilerden takip ederler. Materyalist diyalektiğin olmadığı yerde eklektizm, subjektivizm ve dogmatizm olur. Aşağıda, „2. Kongere“ kararlarında da göreceğimiz gibi, ülkenin toplumsal durumunu somut olarak analiz etme yerine, sosyal duruma „kafalarındaki ilkelere“ uydurmayı esas hale getirince, birbiriyle çelişen eklektik bir „analiz“ ortaya çıkmıştır. Oysa, Engels der ki:
„İlkeler, araştırmanın çıkış noktası değil, sonucudur; doğaya ve insanların tarihine uygulanmazlar, doğa ve insan dünyası ilkelere uymaz, ilkeler ancak doğa ve insan tarihine uydukları ölçüde doğrudur. Sorunun tek materyalist anlayışı budur.”
Esasta, 2. Kongre kararlarında “nitel değişiklikten” söz etsede, eski anlayışlarından farklı bir şey ortada yok denebilir. Temel „formasyon“ feodalizm, „yarı“ olmaktan çıkıp „kalıntılara“ dönüşmüş olmasına karşın, bu öyle bir „kalıntı“ ki, hem „hakim“, hem de temel ve baş çelişmenin asli unsurları arasında yerini korumayı başarmış.
„Günümüzde başlıca çelişmeler arasındaki temel çelişkinin, emperyalizm, komprador kapitalizm, feodal kalıntılar ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki olduğunu; Demokratik Halk Devrimi sürecinde baş çelişkinin ise komprador kapitalizm, feodal kalıntılar ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki olduğunu belirledi.“ (TKP-ML'nin adı geçen açıklamasından -aga- açYK)
Görüldüğü gibi, yarı-feodal „formasyon“ gitmiş, ama kalıp gibi „feodal kalıntılar“ gelip demokratik devrimin karşısına dikilmiş. Temel ve baş çelişmenin esas öğeleri arasında Komprador Kapitalizm ve feodal kalıntılar varsa, bu sıradan önemsiz bir „feodal kalıntı“ olamaz. Demek ki, toplumsal yapıda küçümsenmeyecek ve ancak bir devrimle saf dışı edilebilecek denli „kalıntı“ var anlamına gelir.
Ancak, aşağıda şöyle bir saptamada var:
„Demokratik Halk Devrimi mücadelesinde şehirler ve işçi sınıfı içinde çalışmanın esas; kırlarda ve yoksul köylüler içinde çalışmanın tali duruma düştüğünü...“ (aga)
„Şehirlerde işçi sınıfı içinde çalışmanın esas, köylülük alanlardaki çalışma tali“ duruma düştüğü saptanıyorsa, feodal kalıntı ne oluyor? „Başından sonuna kadar silahlı mücadelenin esas“ ne oluyor? Kimse küsmesin diye „
silahlı toplu ayaklanma“da bir deyim olarak, eklektik metinin içinde yerini almış.Böyle bir MLM dünya görüşünden yoksun analiz çorbasına, „ne yardan ne serden“ vazgeçilmiş dense yeridir. Yani, „yarı-feodal“ yerini, „feodal kalıntılara“, „halk savaşı“, yerini, „silahlı gerilla mücadelesine“ bıraktırılmış. Ülkeye açıktan kapitalist dememek için, koprador kapitalizm ve şehirlerde işçiler içinde çalışma (oysa kırsal alanlardada işçi snıfı var) esas. Ama hala sosyalist devrim yok, daha önce savunulan „demokratik halk devrimi“ aynı şekilde yerinde duruyor, ama, öbür yandan, „Türkiye devriminin niteliği ve yolunun değiştiğini tespit etti.“ deniliyor. Galiba, „Halk savaşı ile yapılacak demokratik halk devrimi“ ile, „gerilla mücadelesi ile yapılacak demokratik devrim“ arasında bir nitelik fark görüyor olmalılar.
Ülkenin „yarı-feodal“ savunusu yapıldığı zamanda bir tarafında komprador kapitalizm vardı. Şimdi de koprador kapitalizm ve „feodal kalıntılar“ yeni bir nitel değişiklikmiş gibi öne sürülüyor.
İşçi sınıf içinde çalışma esas hale gelmişse, ülkenin ekonomik yapısına damgasını vuran kapitalizmdir. Bunun, MLM literatürde başkaca bir anlamı ve açıklaması yoktur. „Feodal kalıntılar“ dendiği zaman adı üstünde, kalıntıdır. Yani temel belirleyici ekonomik yapının içinde önemi olmayan, ama şu veya bu oranda var olan kapitalist ekonomi içinde çan çekişen anlamına gelir. O zaman bu baş çelişmenin içinde yer almaz. „Kalıntılar“ baş çelişkinin içinde yer alırsa, kapitalist ekonominin içinde yer alan daha bir çok küçük verilere de yer verilmesini öngörür.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan istatistikleri incelendiğinde bir feodal kalıntı olmadığını, en ücra köşelere kadar kapitalizmin girdiğini göstermesine gösteriyor, ancak, somutu, diyalektik materyalist anlayışla analiz etmek olmayınca, metafizik ve idealizm devrimci idealleri „marksizm-leninizm-maoizm“ adına teslim alabiliyor. Ve ortaya tam anlamıyla, dogmatizm, eklektizm ve subjektivizm çıkıyor. 52 yıllık bir partinin teorik birikimi bu olamaz ve olmamalıdır. Ve bunun adı partinin adında var olan „ML“ ve böyle bir parti işçi sınıfının bilimsel öncü gücü asla olamaz.
„Türkiye’nin toplumsal formasyonunun komprador kapitalist ve feodal kalıntıların hakim olduğu bir ekonomik ve sosyal yapıda olduğunu, buna bağlı olarak Türkiye devriminin niteliği ve yolunun değiştiğini tespit etti.“ (aga) (aç.yk)
Türkiye devriminin niteliği ve yolu değişmişse, yerine konan ne? „Gerilla savaşı, silahlı mücadele“
Galiba, „halk savaşı“ndan vazgeçtik bari, onun yerine „silahlı mücadele“ koyalım diye düşünülmüş olmalı. Sosyal olgulardan kopuk tipik küçük burjuva düşünce tarzı.
Açıklamada, silahlı mücadelede çok iddialı şöyle bir belirleme var:
„...devrim mücadelesinin başından sonuna kadar silahlı mücadele temeli üzerinden yükseleceğini; silahlı halk ayaklanmasını hedefleyen ve fakat “küçük gruplar, büyük cüretler” temelinde, gerilla mücadelesinin devrimin başından sonuna kadar uygulanabilir olduğunu tespit etti.“
Devrim mücadelesi başından sonuna kadar silahlı olacaksa ve „köylülük bölgelerde çalışma tali“, „şehirlerde işçi sınıfı içinde çalışma esas“ olacaksa, bu silahlı mücadele şehirlerde olacak anlamına geliyor. Yani, fokoculuk? Özellikle şu saptama: “küçük gruplar, büyük cüretler” temelinde, gerilla mücadelesinin devrimin başından sonuna kadar uygulanabilir olduğunu tespit etti.“ (aga, açyk) Bu saptama, 52 yıllık kendi tarihinin eleştiri-özeleştiri temelinde bir öğretici olarak ele alınmadığı izlemini veriyor. „Küçük gruplar büyük cüretler“ öncü savaşı analayışının bir devamı ve sosyal koşullara rağmen „iman gücüyle“ devrim gelişmiyor. Kitlelerden kopuk bir avuç „önder“ militanın devrim yapacağı anlayışının cüretli hali, derde deva olmuyor. Devrimci teori, somut koşulların somut tahlilini öngörür.
Ancak, „devrimin niteliği ve yolu“ değimiş olmasına karşın „TİKKO“ duruyor. Yani, „silahlı ordu“ları var ya da kuracaklar. Nerde? Şehirler esas olduğuna göre, büyük olasılıkla burada!
Burada kısaca belirtmek gerekiyor. TİKKO Komutanlığı şöyle bir mesaj yayınlıyor: „2. Kongremiz Silahlı Mücadele Bayrağını Yükseltmenin Andıdır!“2 52 Yıldır bu parti bu sloganı sürekli yineleniyor. Her geçen yıl ise, „silahlı mücadele“nin seviyesi düştükçe düşüyor. Nedense bundan ders çıkarılmıyor. Rojava'dan seslenmenin Türkiye gerçekliği ile hiç bir ilgisi yoktur. Bu görülmelidir. Subjektif düşünceler, yaşamın kendi gerçek kalın duvralarına çarpmaktan kurtulamaz.
Şehirlerde işçi sınıfı içinde çalışmanın esas alındığı saptamasının yapıldığı bir yerde; „gerilla mücadelesinin devrimin başından sonuna kadar uygulanabilir“ oluşu anlayışı, Kaypakkaya'nın TKHP-C ve THKO'yu eleştirdiği yere dönülmüş. Kırılık bölgeler taliyse, halk savaşı gibi bir strateji yoksa, köyden şehirlere doğru bir strateji yoksa, bu gerillalar nerede savaşacak? 2. Kongre'nin saptamalarına göre, elbette şehirlerde, çünkü orası esas hale gelmiş. Ya da „laf“ olsun diye böyle bir karar alınmış. Çünkü uzun zamandır ne kırda ne de şehirlerde, bu tür mücadeleleri savunanların „silahlı bir mücadelesi“ söz konusu değildir. Ve bu, yapmak istememekten kaynaklı değil, ülkenin koşulları böyle bir mücadeleye elverişli olmadığı içindir. Ülkenin koşulları toplu ayaklanmaya elverişlidir. Hayat öğretici, ancak ondan öğrenmesini „cüret etmek“, komünist partisini kitlelerle buluşturur.
Hatırlansın, MKP'de, „Halk Kurtuluş Ordusu“ ve şehirler için „Partizan Halk Güçleri“ „kurmuştu(?)3 Ancak, kağıt üstünde alınan bu kararların pratik halini göremedik. Sadece, sosyal koşullardan kopuk subjektif teoriler üretmek, Marksizmi Leninizmi ve Maoizmi savunmaya yetmiyor. Bu dünya görüşü temelinde sosyal koşulları doğru analiz etmekle MLM olunabilir. Ve ülke gerçeklerinden kopuk teoriler ile MLM'in genel evrensel ilkelerini savunmak da MLM olmaya yetmez. Sınıf mücadelesinden kopuk teori ve pratik, toplumsal marjinelleşme yöntemleri olmaktan başka bir işlevi olamaz. Toplumsal tarihi gerilerden takip etmenin teorisi, yeniyi asla inşa edemez, kitlelerden bütünüyle kopmayı beraberinde, kaçınılmaz olarak getirir. Burada, kuşun taşa çarpma olasılığı bile yoktur.
ve Mao'nun dediği gibi:
„Dünyada sadece tek doğru vardır; o da objektif gerçeklikten çıkarılan ve gene objektif gerçeklik tarafından doğrulanan teoridir. Bizce, başka hiç bir şey teori olarak anılmaya layık değildir.”4
Birincisi, Türkiye'de feodal kalıntı dahi kalmamıştır. Kürt aşiretlerin varlığı feodalizm üzerinde değil, kapitalist ilişkiler üzerinde yürümektedir. Büyük toprak sahipleri tamamıyle birer kapitalist çiftlik sahipleridir ve üretimleri doğrudan sanayi üretimine bağlıdır.
İkincisi, Türkiye burjuvazisi komprador değil, emperyalist bir burjuvazidir.5 Ülkenin ekonomik ve siyasal yapısına damgasını vuran bu bir avuç tekelci burjuvazidir. GSYH'nın 1 trilyon ABD dolarını aşan Türk devletini bağımlı göstermek, onun emperyalist yayılmacılığını, işgalciliğini ve yaklaşık 70 milyar ABD dolarına varan sermaye ihracını görmezden gelmek, bilimsel bir yaklaşım olamaz.
Türkiye'de devrimin yolu;Mao'nun6 kapitalist ülkeler için formüle ettiği şekilde gerçekleşebilime olasılığı daha güçlüdür. Bu Rusya'da Sovyet Devrimi ile doğrulanmıştır. Yani, uzun süre legal mücadele içinde kitlelerin hazırlanması ve devrimin olgunlaştığı anda silahlı ayaklanmanın gerçekleştirilmesidir. İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi evrensel ilkesiyle, başından sonuna kadar silahlı mücadelenin esas olması farklı şeylerdir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da var olan köylülük, feodal ya da yarı-feodal ilişkiler içinde olmayıp bütünüyle kapitalist ilişkiler içindedir. Yapılan üretim kapitalist üretimdir. Kapitalist büyük toprak sahiplerini, „feodal toprak ağası“ yerine konuluyorsa, bunlardan ABD'de, Brezilya'da, Hindistan'da ve daha bir çok ülkede bolca var. Hatta Suudi Arabistanlı bir çok tekel, ABD'de yüzlerce dönüm toprak satın alıp üretim yapıyorlar.7
Türkiye devrimin niteliği sosyalistir. Bu gerçek ne yazık ki kabul edilmiyor, onun önü, eklektik, dogmatik ve subjektif düşünce tarzıyla kapatılmaya çalışılıyor. Bu bağlamda, 2. Kongre kararlarındaki, „Türkiye devriminin niteliği ve yolunun değiştiğini tespit etti“ belirlemesi, kendilerinin „demokratik halk devrimi“ nitelemeleriyle çelişiyor. O zaman hangi nitelik değişti? Daha öncede „demokratik halk devrimiydi“ 2. Kongre kararlarında da devrimin niteliği aynı: „ Demokratik Halk Devrimi“ olarak karar kılınmış. Yani, ortada bir „nitelik değişim“ yoktur.
Sonuç olarak, 2. Kongre kararlarına damgasını vuran temel anlayış; dogmatizm ve salt askeri bakış açısından kurtulma yerine, kuşun taşa çarpmasını bekleme düşünce tarzı egemen olmuş. 20.11.2024
1Kusura
kalmayın, „dost acı söylermiş“
1https://www.tkpml.com/tkp-ml-merkez-komitesi-yasasin-2-kongremiz/
2https://www.tkpml.com/tkp-ml-merkez-komitesi-yasasin-2-kongremiz/
3Eleştiriler İçin bkz. Yusuf Köse, Marksizmi Ortadoksça Savunmak, El Yayınları 2014
4Mao Zedung, Seçme Eserler C. III, sf. 40, “Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim” 1 Şubat 1942
5Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, El Yayınları 2022
6Mao Zedung, SE, C 2, sf. 261 Aydınlık Yayınları 1979
7https://www.csmonitor.com/Environment/2016/0328/Why-Saudi-Arabia-bought-14-000-acres-of-US-farm-land
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder